Türkiye, 10 milyonu bu ay olmak üzere üç ay içinde 50 milyon doz aşı yapmaya hazırlanıyor. Sağlık Bakanlığı, SinoVac aşısının faz3 çalışmalarının Türkiye’de olması ve erken dönemde aşıya erişim için Çin’le anlaştı. Salgında günlük vaka sayıları 30 binlerde seyrederken ölüm sayıları 180’i aştı. Uzmanlar, aşının salgının seyrini değiştireceği konusunda hem fikir. Mevcut aşılar, koruyuculuk süreleri çok kısa olsa bile en kötü senaryoda toplumun kış aylarını rahat geçirmesini sağlayacak. Çin aşısı mı, Alman aşısı mı tartışmasının yanında, aşı karşıtlığı da yükseliyor. Toplumun salgından korunmak için kurallarda işbirliği yapması kadar aşı konusunda da işbirliği yapması gerektiği ifade ediliyor. Mevcut aşı çalışmalarını, onay bekleyen aşıları ve aşı tartışmalarını bilim insanlarına sorduk. Uzmanlar, halkın bilime ve sağlık sistemimize güvenmesini istedi.
SOĞUK ZİNCİR KIRILIRSA AŞININ ETKİSİ KAYBOLUR
Prof. Dr. Tayfun Uzbay/ Üsküdar Üniversitesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı
Üsküdar Üniversitesi, Dâhili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı ve Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tayfun Uzbay, Türkiye’de yaygın olarak kullanılması planlanan Çin aşısı ile Almanya’da geliştirilen aşıyı etkinlikleri, yan etkileri açısından değerlendirdi. Uzbay, Almanya’da BioNTech ile ABD’li Pfizer ortaklığında geliştirilen aşının depolama, taşıma koşullarının zahmetli olduğunu, 70 derecenin sağlanamaması halinde aşının etkisini yitirebileceğini söyledi.
Konunun uzmanı olmayan kişilerin zorlama yorumları, bilimsel dayanaklardan uzak yapılan tartışmalar toplumda aşı tereddüdüne neden olabilir. Bilim siyasetin üzerinde olmalı, saf gerçekleri ifade etmeli. Aşıların Dünya Sağlık Örgütü tarafından onaylanması diye bir uygulama yok. Ülkeler iki şekilde aşı ve ilaçlara onay veriyor. ABD, geniş pazar payına sahip olduğu için ABD’nin kurumu olan FDA (Food and Drug Administration) onayı başka ülkelerin de ürünleri için pazar sağlıyor. EMA (European Medicines Agency) de Avrupa Birliği’ne bağlı ülkelerin onay kurumu. Ülkeler bu iki kurumun onayından geçen ürünleri kendi sağlık bakanlıklarının ruhsatlandırmasının ardından kullanıyor ya da doğrudan kendisi de bir ilaca veya aşıya ruhsat vererek kullanabiliyor. Şuana kadar onaylanmış hiçbir aşı yok. Onaylanmaya en yakın olanla ise Uğur Şahin’in de çalışmalarını yürüttüğü mRNA (mesajcı RNA) teknolojisi ile geliştirilen Alman ABD ortak aşısı, yine ABD odaklı Moderna aşısı, İngiltere’nin Oxford aşısı, Çin’de geliştirilen aşılar, Güney Kore’nin aşı çalışmaları… Bu aşılarla birlikte 8 kadar aşı Faz3 aşamasında ve onayın eşiğinde.
SALGININ KIRILMASINI SAĞLAR
Aralık ayının ortasına kadar bu aşıların ardı ardına ruhsat alması bekleniyor. Çalışmalar tamamlanmadığı için bilmiyoruz, belki de ruhsat alamayanlar da olabilir. Yayınlanan sonuçlara baktığımızda umut verdiğini görüyoruz. Koruyuculuk açısından değerlendirecek olursak yüzde 70’den yüzde 90’a uzanan veriler var. Faz3 çalışmalarında yüzde 50’nin üzerinde bulunan koruma tatminkar kabul edilebilebilir. Henüz geniş kitlelerde uygulanmadığı için doğru oranı tam bilmiyoruz. Asıl sonuçlar geniş kitlelerde uygulandığı zaman görülecek. Ama elimizdeki veriler bu aşıların koruyuculuğunun salgının kırılmasını sağlayacak düzeyde olduğunu gösteriyor.
Güvenlik açısından da çalışmayı durduracak ciddi bir yan etki görülmemiş. Hatta ciddi derecede hassas davranılmış. Bazı aşılarda uygulanan kişilerden ölenler olmuş, çalışma anında askıya alınmış, ölümün başka bir nedenden olduğu kanıtlandıktan sonra devam etmiş.
ALT YAPI SORUNU
İki aşı arasından Alman aşısı, tedarik zinciri içinde bir özelliğe ve güçlüğe sahip. 70 derecede tutulması gerekiyor. Depolama, dağıtım ve eczaneden satışta bu koşul sağlanamazsa aşı etkisini yitirir ve bir işe yaramaz. Eczanenin depodan getirip soğutucu içinde saklaması ve vatandaşa oradan vermesi gerekiyor. Bunun için eczanenin yatırım yapması gerekecek. Almanya bu amaçla depolar ve merkezler oluşturuyor. İnsanların oraya giderek aşı olması planlanıyor. Devlet veya bunu ithal etmeyi düşünen özel sektör bu alt yapıyı kurmak zorunda. Aşınız 70 derecede depolanmış olacak, depodan eczaneye kısa sürede bozulmadan dağıtımı yapılacak, eczaneden alınacaksa eczanelerde aşıyı 70 derecede muhafaza edecek bir sistem olacak ve siz de aşı bozulmadan alıp aşınızı yaptıracaksınız. Açıkçası iyi bir organizasyon ve alt yapı yatırımı gerektiriyor. Bunlar aşının maliyetine ve fiyatına da yansıyacaktır. Şimdilik tam dozun fiyatı kesin olmamakla birlikte 200300 lira civarında görünüyor. Fiyat ülkeden ülkeye değişebilir. Kur artışı olursa bizim için fiyatı daha da artabilir.
GÜVEN VERİYOR
Çin aşısının tedarik zincirinde böyle bir sıkıntı yok. Depolaması, dağıtımı ve uygulaması kolay. Ayrıca bu aşıda en eski ve en bilinir klasik aşı tekniği kullanılmış. Bu teknikle geliştirilen başka aşıların geniş kitlelerde daha önce uygulanmış olması güven veriyor. Bununla beraber, bu teknikle geliştirilen bazı aşılar uzun süreli bazıları ise kısa süreli koruyor. Bunu zaman içinde göreceğiz. Ama kısa süreli bir koruma bile şu ortamda, özellikle kış dönemi için bir avantajdır.
Alman aşısının ise daha uzun süreli bir koruyuculuk sağlayacağı düşünülüyor. Ancak henüz bunu kesin ifade edemeyiz. Bunu da yine geniş kitlelere uygulandıktan sonra zaman içinde göreceğiz. mRNA tekniği ile ilgili sosyal medyada aşı ile genetik kodlarımız değiştirilecek gibi bilim dışı iddialar da oldu. mRNA, adı üstünde mesajcı, mesajı iletiyor ve yok oluyor. Genlerle ilgili bir müdahale söz konusu olamaz. Yan etkileri açısından da iki aşı arasında ciddi bir fark olacağını düşünmüyorum.
İŞBİRLİĞİNE İHTİYAÇ VAR
Kurallara uyabilseydik aşı konusunda bu kadar hızlı davranmamız gerekmeyebilirdi. İnsanlar izolasyon konusunda yeterince işbirliği yapmadılar. Maske benimsenene kadar epey sorun yaşandı. Aşı konusunda da işbirliğine ihtiyaç var. Toplumun en az yüzde 70’inin aşılanması gerekiyor. Bu oran düşük olursa bir anlam ifade etmeyebilir. Aşı ile genlerimizle oynanacak, çip takılacak gibi iddialar maalesef halkın aşı yaptırmasını olumsuz yönde etkileyecektir. Bu, bir yönüyle de düpedüz cehalettir. Aşı, koruyucu tıbbın en önemli stratejisidir. Halkın sağlık otoritelerinin tavsiyelerine güvenmesi gerekir.
FDA ONAYI ŞART DEĞİL
Prof. Dr. Ali Yağız Üresin /İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı
Birden fazla teknolojide üretilen aşı var. Bunlar çok ileri teknolojide üretilenlerden bilindik eski tip aşılara kadar uzanıyor. BioNTech Pfizer ve ABD’li Moderna’nın aşıları mRNA teknolojisi kullanılarak geliştirildi. Vücuda RNA veriyorsunuz, antijeni konak hücrede üretip antikor gelişimini sağlıyor. Hızlı üretilebilmesi avantaj, virüs mutasyon geçirirse buna uyumlu aşı hızla yapılabilir. Bu aşının 70 derece gibi soğukta saklanması gerekiyor. Türkiye’nin ithal edeceği Çin aşısı en eski teknoloji ile geliştirildi. Mikroorganizma öldürülüp vücuda veriliyor, vücutta çoğalamıyor ama bağışıklık gelişiyor. Bu yöntem çok uzun zamandır biliniyor. Ucuz, hızlı ve yaygın olarak üretmek mümkün. Soğukta saklanması gibi bir koşul yok. Eski bilindik bir yöntem, bu açıdan bir takım avantajlara sahip olabileceği görüşü var.
KOMPLEKSTEN KURTULMALIYIZ
Bu aşıların her biriyle ilgili istenmeyen etkiler olabilir ancak olağanüstü bir yan etki çıkması söz konusu değil. Çünkü hepsi hakkında yeterince çalışma var. Batının yaptığı iyi doğununki kötü kompleksinden kurtulmak gerek. Aşıların koruyuculuk oranlarına ilişkin çalışmalar henüz tamamlanmadı. Erken analizleri biliyoruz. Firmaların CEO’ları hisseleri arttırmak için alışılmadık açıklamalarla başarı oranlarını dillendirdiler. Çinli firmanın CEO’su böyle bir açıklama yapmadığı için başarı yüzdesini toplum bilmiyor. Bunlar nihai sonuçlar değil. Bilimsel olarak geçerli ama geniş kitlelerde tamamlanmadı. Çalışmalar bittikten sonra uzun vadeli sonuçları göreceğiz. Erken analizler güvenilmez demiyorum ama nihai sonuçlar bize daha fazla bilgi verecek. Büyük popülasyonlarda bu başarı yüzdeleri ne kadar geçerliliğini koruyacak, kuşkulu.
Dünya Sağlık Örgütü bir onay makamı değil. Tek tek hükümetlerin onaylaması gerekiyor. Aralık ortası gibi ABD’de FDA, Avrupa’da EMA onaylayacak gibi görünüyor.
SAĞLIK BAKANLIĞI’NA GÜVENİN
Bir defa aşının erişilebilir olması gerekiyor. Türkiye Çin’le “Aşının geliştirilmesine katkıda bulunalım, erken dönemde bize aşı verin” gibi bir anlaşma yapmış. Çin’de bu aşı 200 bin kişide denenmiş. Bu açıdan en fazla denenen aşı. Bu olumlu bir yanı.
Türkiye’de de 25 merkezde çalışma yürütülüyor. Bizzat kendimiz bunu yapıyoruz. İşin başında Hacettepe Üniversitesi var. Kendi sağlık otoritemize güvenelim. Ciddi çalışmalar yürütülüyor. Bir ülke, FDA onayı almayan bir ürüne bilimsel olarak yeterli araştırma yaptıktan sonra onay verebilir. 25 yerde bu araştırma yapılıyor, daha ne olacak? Bağımsız araştırmacılar da çalışmaların iyi gittiğin söylüyorlar.
MRNA AŞISININ BİLİNMEYENLERİ
Doç. Dr. Kaan Yılancıoğlu/ Üsküdar Üniversitesi Biyogüvenlik Anabilim Dalı Başkanı
Koronavirüs pandemisi ortaya çıkınca mRNA teknolojinin SARSCOV2 için aşı geliştirilmesi için hızlıca kullanılabileceği ve elbette yıllarca sürecek olan güvenlik çalışmalarının kısa zamanda yapılarak ürün elde edilebileceği biyoteknoloji firması sahibi olan bilim insanlarınca hızlıca fark edildi. Bunun üzerine aylar sürecek olan çalışmalar, yüksek devlet ve yatırımcı destekleri ile başlamış oldu.
Daha önce bu teknoloji özellikle nadir hastalıklar, kanser ve kök hücre tedavilerinde kullanılmaya çalışıldı. Bu konularda hücre ve hayvan deneyleri yapıldı, bazıları için klinik çalışmalar başlatıldı. 2018 yılında ilk kez, iki farklı RNA tedavisi Amerika ve Avrupa'da herediter ATTR amiloyidoz hastalığı için onay aldı, birçok faklı siRNA tedavisi için klinik çalışmalar sürüyor, fakat mRNA teknolojisinin aşı olarak kullanımı daha önce hiç onay almadı, koronavirüs aşısı olarak kullanımı insanlarda ilk olacak. 180 civarında mRNA çalışması şu an, kanser dahil birçok hastalık için klinik çalışmalarını sürdüyor. Tabiki faz 3 çalışmalarını en hızlı bitirenler Kovid19 için yapılan aşı çalışmaları oldu. mRNA aşı teknolojisi, daha önce belki de tıpta görülmedik bir hızla hayatımıza girmek üzere.
Alman yani mRNA aşısı, Çin yani inaktif virüs (ölü virüs) aşıları birbirinde oldukça farklı aşı teknolojileri, Alman aşısı tam anlamı ile son teknoloji, Çin aşısı ise aşı teknolojileri içindeki ilk teknolojilerden sayılabilir. Dolayısı ile inaktif aşıların uzun süreli etkileri, oluşabilecek komplikasyonlar insanlığın daha iyi bildiği durumlar. Alman aşısı ise, daha çok yeni bir teknoloji ve uzun vadeli yan etkileri de dahil bir çok bilinmezliği de avantajları ile birlikte barındırıyor. Tabii bir de Alman aşısının 70 derecede taşınması ve saklanması durumu var. Bu oldukça zor bir süreç ve özellikle nasıl dağıtılacağı ve saklanacağı şu an muamma. Çin aşısı ise normal buzdolabı şartlarında haftalarca, aylarca saklanabilir olması ile avantajlı.
YANITLANMASI GEREKEN SORULAR
Şu noktada Alman Çin aşısının birbirine karşı üstün olup olmayacağını söylemek güç ama Alman aşısı yüzde 95 etkinlik bildirdi ve kısa süreli etkileri açısından bir sorun görülmüyor, 70 derecede saklanması ve taşınması büyük güçlük, üretimi kolay, maliyeti ucuz, virüste mutasyon olması durumunda hızlıca yeni aşı üretimi sağlanabilecek bir aşı teknolojisi aynı lego gibi. Bunların yanında, bu yeni teknoloji için elbette cevaplanması gereken birçok soru da var. Mesela ADE (Antibodydependent enhancement) olabilir mi? Bulaşmayı engelleyebilecek mi? Ne kadar süre ile koruyabilecek veya koruyabilecek mi? Uzun süreli etkileri ne olacak? Hamile, çocuk, diyabet, viral hastalık taşıyıcıları gibi alt gruplarda etkileri ne olacak? Uzun ve orta vadede sağlık üzerine etkileri neler olacak? Hücresel, moleküler bazda ne gibi yan etkiler olabilir? Vücutta diğer doku ve hücreler bu mRNA'ları alabilir mi, alırsa sitotoksik yanıt oluşur mu? Otoimmün reaksiyonlara yol açabilir mi gibi birçok soru da var. Birçok bilim insanının bu kadar çabuk kullanılmadan, milyonlar üzerinde denenmeden önce biraz daha güvenlik çalışması yapılmasını isteme nedeni de bu. Elbette çok heyecan verici bir teknoloji fakat genetik tedaviler hücresel manipülasyonlar çok aceleye gelmemesi gereken tedavilerdir.
TÜRKİYE’NİN AŞI PLANI
Sağlık Bakanlığı Çin menşeli inaktif aşı adayından aralık, ocak ve şubatta toplam 50 milyon doz satın almak üzere sözleşme imzaladı. Almanya menşeli mRNA aşı adayından ise 1 milyonu aralıkta olmak üzere toplam 25 milyon satın alınması için görüşmeler yürütülüyor. Rusya'nın geliştirdiği adenovirüs vektörü içeren aşı adayı için de görüşmeler yapılıyor. Erciyes Üniversitesi’nde faz1 aşamasında olan aşının çalışmalarının nisan ayı gibi sonuçlanması hedefleniyor.
HDP’Lİ VEKİLDEN BİLİM DIŞI AÇIKLAMA
HDP milletvekili Garo Paylan, Çin aşısını “yetersiz”, Alman meşeli BioNTech ve ABD’li Pfizer ortaklığında geliştirilen aşıyı ise “nitelikli” ilan etti. Yetmedi, “Çin aşısı yoksullara yapılacak” dedi. Ulusal Kanal muhabiri Seda Akyüz, İşletme Fakültesi mezunu Garo Paylan’a hangi ölçülere bakarak aşıların nitelikli olmasına karar verdiğini sordu. Paylan, Almanya’da geliştirilen aşının Dünya Sağlık Örgütü’nden onay aldığını öne sürdü.
ONAYLANDIĞINI ÖNE SÜRDÜ
Garo Paylan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Almanya’da geliştirilen aşının Türkiye’de ücretsiz yapılabilmesi için Sağlık Bakanlığı bütçesine 15 milyar eklenmesini önerdi. Paylan burada yaptığı konuşmada "Bütün vatandaşlarımıza gecikmeden nitelikli ve ücretsiz Kovid aşısı yapılmalı. Çin'den getirilecek aşı yetersiz. Çin aşısına karşı bir önyargı var biliyorsunuz. Aşı çalışmaları başarısız olabilir. Pfizer'ın aşısı daha pahalı ama çok daha nitelikli. 100 milyon aşıya ihtiyaç var. Çin aşısı yoksullara yapılacak. Pfizer'ın aşısı eczanelerde satılacak” dedi. Ulusal Kanal, Paylan’a iddialarına ilişkin dayanaklarını sordu. Paylan, bilimsel verilere dayanarak konuştuğunu öne sürdü. Çin aşısının uluslararası örgütlerin onayından geçmediğini öne süren Paylan sözlerine şöyle devam etti: “Pfizer o onaylardan geçmiş durumda. Çin aşısına DSÖ onay vermedi. Ayrıca uluslararası otoriteler tarafından da onaylanmadı. Üç aşaması da onaylı değil. Türkiye’de üç aşaması da onaylanan Pfizer aşısı kullanılmalı. Çin aşısının da 3 aşaması tamamlandıktan sonra devreye girmesini söyledim. Bilime inanan bir insan olarak bilimsel yaklaşılmasını istedik.”
Aydınlık