Ülkemizde Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan rektör atamasıyla “üniversite yönetimi” sorunu yeniden gündeme geldi. Bu sorunun yanıtı, kuşkusuz üniversiteye yüklenen amaç ve işleve bağlıdır. Üniversite bir işletmeyse, rektörün de bilgi üretimini verimli hale getirecek ve ürünlerin pazarlanmasını sağlayacak bir CEO olması gerekir. Ama üniversitenin amacı, bilimi hayatın merkezine çekmek; işlevi de, bilimi üretip, öğretip, halkın hizmetine sunarak ülkenin geleceğinin kurulmasının temel aracı haline getirmekse, rektörün yöneticilik yetisinin yanında bir “bilim önderi” niteliğine de sahip olması gerekir.
Üniversitenin iki vazgeçilmezi, bilim ve vatandır. Üniversitenin hedefi ve başarımı, bu iki vazgeçilmez uyarınca belirlenir. Bilimde doğrunun ve bulguların derinliğinin ölçütü evrenseldir. Ama araştırma gündemi, hem evrensel, hem de ulusal etkenlere bağlı olarak şekillenir. Gündemin evrensel yönü, ilgili bilim dalının kendi özerk iç gelişiminden kaynaklanır. Ulusal yönünün kaynağı da, ülkenin gereksinimleridir. Dünyada hiçbir bilim gündemi kaynaklandığı ülkenin ihtiyaç ve taleplerinden bağımsız değildir. Ulusal bir bilim gündemi oluşturulmadan üniversitelerimizin araştırma başarımı değerlendirilemez.
Böyle bir gündemin yokluğunda bilim gücümüz başka ülkelerin evrensel olduğu iddia edilen bilim gündemleri tarafından yönlendirilir. Bu da, “beden göçü” olmaksızın “beyin göçü”nün gerçekleşmesi demektir. Öte yandan uluslararası etkileşim, bilimsel çalışmanın vazgeçilmezidir. Bu etkileşim, ancak ülkelerin ulusal bilim gündemleri temelinde gerçekleştirildiği zaman verimli ve karşılıklı yarar sağlayıcı hale gelir.
Üniversite eğitimi, yetişmiş insan gücümüzün kaynağıdır. İnsan gücü planlamasının yokluğunda, üniversitelerimizin eğitim alanındaki başarımının değerlendirilmesine olanak yoktur. Bilim gündemi de, yetişmiş insan gücü planlaması da, ancak Devlet Planlama Teşkilatı, TÜBİTAK ve TÜBA gibi merkezi bilim kuruluşlarımız ve üniversitelerimiz tarafından ilgili bakanlık ve kuruluşlarla danışma halinde ve yoğun bir kolektif çalışma içinde yapılabilir.
Bilimin kendisi, kolektif içeriği en yüksek olan etkinlikler arasında yer alır. Bilim yönetiminin de kolektif olması gerekir. Liyakati ölçüt olarak koymak yetmez. Özellikle atama ve terfilerde liyakati düzgün ölçme amaç ve yetisine sahip kurulların yetkilendirilmesi gerekir. “Tek seçiciliğin” en uygunsuz olduğu alanlardan biri, bilimdir. Onun için üniversite yönetimlerinin bir “kurullar yönetimi” olması gerekir.
TALİMATLA DEĞİL HEDEFLE ÖNDERLİK
Rektörlerin görevi bu kurulları talimat yoluyla yönetmek değil, bu kurullara üniversite hedefleri doğrultusunda önderlik etmek olmalıdır. Bu hedefe ancak rektörün önderliğinin üniversite bünyesi tarafından benimsendiği durumda ulaşılabilir. Onun için uygun olan, rektörlerin dışarıdan atanması değil, üniversite tarafından seçilmesidir. Seçim süreç ve usulünün de benimsenmeyi en üst düzeyde gerçekleştirecek biçimde düzenlenmesi, hem mümkün, hem de gereklidir.
Her rektör adayının üniversitenin bütün bileşenlerine açık kapsamlı bir dosyayla başvuruda bulunması kurala bağlanmalıdır. Bu dosya, adayın üniversitenin ulusal bilim gündemi aracılığıyla dünya bilimine yaptığı katkıyı geliştirmek için önerdiği strateji ve uygulama araçlarını, ülkenin yetişmiş insan gücüne üniversitenin katkılarının nitel ve nicel olarak geliştirilmesine ilişkin tasarılarını, halkı aydınlatma ve bilimi halkın hizmetine sunma konusunda planladığı yenilikleri içermelidir. Yine üniversitenin bütün bileşenlerine açık toplantılarda rektör adaylarının başvuru dosyalarının sorgulanması seçim sürecinin esasını oluşturmalıdır.
Seçim üniversitedeki öğretim üyelerince yapılmalıdır. Seçimlerde her seçmenin bir adaya oy verdiği ve en çok oyu alanın seçildiği sistem yerine, “daha yüksek düzeyde oydaşma” sağlayan bir seçim sistemi kullanılmalıdır.
Bugün üniversitelerimizi vatana ve halka hizmeti esas alan, gerçeklik dışında hiçbir şeyin önünde eğilmeyen bilim kaleleri haline getirmek için, kapsamlı bir üniversite reformuna ihtiyaç vardır.
Prof. Dr. Semih Koray
Aydınlık
Aydınlık