Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran basın açıklaması yaptı. Oran “CHP özüne dönmeli, dinamik ve genç bir örgütlenmeye gitmeli” ifadelerini kullandı. 
 
Oran’ın açıklaması şöyle:

“Amerikan seçimlerinin gerek kampanya gerekse de oy verme ve tasnif süreci göz önüne alındığında akılda kalanlar “küfür, iftira, suçlama, aşağılama, hırsızlıkla itham etme” ve hepsinden öte toplumun iki kutba ayrılması olmuştur. Siyasi farklılıklardan kaynaklanan rekabet unutulurken birbirinden ölümüne nefret eden ve bir diğerini “hain olarak” gören bir anlayış ABD’de hızla yayılmaktadır. Bu haliyle bakıldığında ABD’de de yaşananlar yaklaşık 18 yıldır Türkiye’de yaşanan düzeysizliklerle hemen hemen aynıdır.

Türkiye’de, Avrupa’da ve ABD’de iktidarda olan sağ popülizm, siyaset kurumunun dibe vurmasına sebep olmuş ve toplumlar birbirinden nefret eden kamplara bölünmüştür. Bu durumun sebeplerinden biri “mağduriyet ve mazuriyet psikolojisidir.” Düşman olarak kodlanan insanlardan iktidarı alanlar, “mağdur olduklarını varsaydıkları geçmiş” için “intikam almaya ve uyguladıkları adaletsizlikleri de “mazur göstermeye” uğraşmaktadır. Ancak bu durum yeni mağduriyetlere ve yeni düşmanlıklara da doğal zemin hazırlamaktadır.

Dünya genelinde yaşanan şey tam olarak budur. Nefret ve intikam üzerine kurulu bir düzen… Böylesi bir düzenden iktidar odaklarının memnun olması doğaldır zira yaptıkları her türlü adaletsizliği, haksızlığı, hukuksuzluğu “mağduriyet ve mazuriyet üzerinden” kendi kitlelerine anlatmakta ve kendi suçlarını kitlelerine pay etmektedirler. Ancak geniş toplum kesimleri için mevcut tablonun anlamı “adaletsizliğin süreklilik” kazanmasıdır. Bu kadar nefretin olduğu yerde iktidarlar değişse bile hukuksuzluğun ve intikam duygusunun değişme ihtimali yoktur.

Oysa insanlığın ihtiyaç duyduğu şey tam tersidir. Nefretin değil aklın egemenliğini sağlamaktır. Dünyanın yeni bir “teknolojik devrim yaşadığı”, üretim ilişkilerinin ve tüm toplumsal yapıların tamamen değiştiği bir dönemde; nefretle, intikam duygusuyla, adaletsizlikle ulaşılacak bir gelecek yoktur. Bu tarihsel kırılma döneminde aklın ve bilimin değil nefretin ve intikamın peşinden koşan milletler, muasır medeniyetleri yakalama şansını sonsuza kadar kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.

Türkiye için riskler çok daha büyüktür zira Avrupa’nın ve Amerika’nın aksine sağ popülizmle 18 yıldır yaşamaktadır ve adaletsizliğin, ayrımcılığın, ötekileştirmenin her türü, tüm muhalif unsurlara karşı acımasızca uygulanmaktadır. Nefret öylesine boyutlara ulaştırılmıştır ki iktidar bloğu, esen rüzgârın sorumluluğunu bile muhalefete kesmektedir. Örneğin İzmir’de yaşanan depremden sonra 1939’da meydana gelen bir deprem gündeme getirilmektedir. Üzücüdür ki bu garipliğe toplumun bir kesimi hiç şaşırmadığı gibi kabul de etmektedir. İşte bu bakış açısı dünyanın neresinde olursa olsun her toplum için yok oluş işaretidir. Zira aynı apartmanda oturduğu muhalefet partisini destekleyen komşusuna “hain” gözüyle bakan bir kişinin nefret dışında üretebileceği bir şey yoktur.

Gelinen noktada siyaset kurumu; demokrasi, çok seslilik, eşitlik, özgürlük gibi kavramlarla beraber yok oluşa terk edilirken tek adamlık, baskı, zulüm ve öfke her yanı sarmaktadır. İktidar bloğunun bu durumdan rahatsız olmaması kendilerine göre normaldir zira iktidarda kalmak için her şeyi yapabilecekleri anlaşılabilir bir gerekçedir. Ancak muhalefet partilerinin böyle bir lüksü yoktur. Özellikle Ana Muhalefet partisinin görevleri; yıkılan siyaset kurumunu yeniden inşa etmenin, itibarını kaybetmiş siyasilere itibar kazandırmanın ve halkın gerçek sorunlarına çözüm üreten bir anlayışını hâkim kılmanın yollarını bulmak ve halkı da bunlara ikna etmektir. Sadece iktidarın yanlışlarını anlatarak ya da ekonominin ne kadar kötü olduğunu söyleyerek iktidar olunamaz. İktidar olunmadan da bu zalim düzen değiştirilemez.

O halde ana muhalefet için en büyük gündem “tek başına iktidar olmak için gerekli kurumsal değişime odaklanmak ve daha iyi bir Türkiye hayalini, alternatif olarak inşa etmektir. Türk milletini refaha çıkaracak ve muasır medeniyet seviyesini yakalamak için fırsat verecek başka bir yol yoktur. Kurumsal değişim dışındaki her yol çıkmazdır. Aksi halde bir gün iktidar temsilcilerinin hakaretleri dinlenir, ertesi gün mafya mensuplarının tehditleri duyulur. Mafya jargonu hayatın tamamını esir alır ve halkın kurtuluş umutları da sıfırlanmış olur. Tek adam rejimi her gün daha sorunlu bir “otokrasi ve mafyokrasi düzeni” oluşturur. Demokrasiden ve hukuk devletinden eser kalmaz.

Ana muhalefet partisinin yönetici elitleri acilen bu gerçeklerle yüzleşmelidir. CHP özüne dönmeli, dinamik ve genç bir örgütlenmeye gitmeli, öz evlatlarını mücadelenin merkezine koymalıdır. Günümüzün en büyük ödevi budur: “Ya tek başına iktidar olunur ya da mafya düzeninde yok olunur!”