Cumhuriyeti kuran, Türkiye’nin getirildiği bu noktada kurtuluş ümidi olması gereken Parti, partimiz, Ata’mızın emaneti ve kendi deyişiyle iki büyük eserinden biri olan koca çınar Cumhuriyet Halk Partisi ne hale getirildi. İnsanın içi acıyor. Bu ortamda; gündelik ağız dalaşlarının, sığ polemiklerin, kişisel çekişme ve hırsların, taht ve koltuk kavgalarının, işlevsiz bir karşıtlığın ötesinde halkın önüne bütüncül, güvenilir bir proje ve çıkış yolu koyması gereken CHP nelerle meşgul ediliyor. Kılıçlar çekilmiş. Üstelik “çete” iddia ve yakıştırmaları, alışılageldik “kanıtlamazsan namertsin” sözleri eşliğinde. Seviye yerlerde. Düşünsel, felsefi bir temeli olmayan bu “kavga” neyin kavgası?

Tüm bu yaşananlar, iddianın gerçek olup olmamasından bağımsız olarak başka şeyleri düşündürtüyor. İsimler üzerinden yürünürken asıl sorular, sorunlar yine havada kalıyor.

Örneğin bir “CHP’li” derken kastedilen nedir, “CHP“li kimdir? Şekli olarak partiye üye olup, yakasına rozet takan herkes gerçekten CHP’li midir?

CUMHURİYET VE ALTI OKLA SORUNLU OLANLARI MİLLETVEKİLİ YAPANLARA CHP’Lİ DENİLEBİLİR Mİ

Atatürk’ü işine geldiğinde hatırlayıp adını zikreden, ancak düşüncelerini benimsemeyenlere, ilkelerini hayata geçirme yönünde çaba sarf etmeyenlere, O’na hakaret edenleri, Cumhuriyet ve altı okla sorunlu olanları milletvekili yapanlara, bu duruma ses çıkarmayıp sineye çekenlere gerçek anlamda CHP’li denilebilir mi? O’nun yurttaşlık bilinci ve millet olma şuurunun aksine, etnikçilik ve mezhepçilik üzerinden politika yapanlar, alt kimlikler üzerinden toplumu ayrıştıranlar, etnik bölücülüğe güzellemeler yapıp mavi boncuk dağıtanlar, Türkiye’nin milli çıkarları için yapması gereken operasyonlardan rahatsız olup “savaş” olarak niteleyenler CHP’li olabilir mi?  Atatürk’ün askeri olmaktan alerji duyup bunu gizlemek için samimiyetsiz bir “yoldaşlığa“, soykırım yalanına sarılanlar, Atatürk’ün resminden rahatsız olup indirenler, bu gibileri etkin konumlara getirenler CHP’li olabilir mi? 1923 Cumhuriyetinin temeli olan tam bağımsızlık ve anti emperyalist çizgiye aykırı olarak Amerika’nın sesi, sözcüsü olanlar, “Patriotçular“, milli davalar Kıbrıs ve Doğu Akdeniz konusunda RumYunan ağzı ile konuşanlar, emperyalizmin taşeronları CHP’li olabilir mi?  Devlet ile hükümeti ayırt edemeyip Türkiye’nin milli çıkarlarını gözetmekte tereddüt ve çekingenlik gösterenler, “içi kan ağlayan”lar, Türk Ordusuna kumpas kuranları alkışlayan ve alkışlatanlar CHP’li olabilir mi?  Liste uzatılabilir ama yakıcı soru şudur: Bugün CHP’nin üst yönetiminde altı oka ve 1923 ruhuna gönül vermiş kaç gerçek CHP’li vardır? Ama sözde değil, özde.

“YENİ” BİR CHP OLUŞTURULMALIYDI

CHP’ye karşı bir “kumpas” tan söz ediliyor. Olabilir. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi’ne asıl kumpas çok önceden, parti adım adım özünden, altı oktan, kurucu ideoloji ve felsefesinden uzaklaştırıldığında, ideolojisi ve bünyesine aykırı kişiler Partide söz sahibi kılındığında kuruldu. Üstelik bu sadece CHP’ye değil Türkiye’ye karşı bir kumpastır. Çünkü kurucu Partiyi dönüştürmeden, özünden ve ilkelerinden uzaklaştırmadan Türkiye’yi dönüştürmek mümkün olamazdı. “Yeni Türkiye” nin inşası için “Yeni” bir CHP oluşturulmalıydı. Partinin başına düşünsel bir “çuval” geçirildi, bünyesine yabancı bir yazılım yüklendi. Türkiye’ye kurulan küresel “kumpası” bozabilecek Partiye bunu engelleyebilmek için “kumpas” kuruldu. Parti, parti olmaktan çıkarılıp, genetik bir operasyonla belirgin bir kimliği, ideolojisi olmayan, kişiler ve gündelik/popülist söylemler üzerinden yürüyen, kişisel hırs ve çekişmelerin, farklı grupların güç ve iktidar mücadelelerinin odağı olmuş bir fikir kulübü, bazılarının talep ettiği gibi bir “vakıf” haline getirildi. Partinin tavanı ile altı oka gönül vermiş, yurtsever tabanı arasındaki düşünsel bağ koparıldı, heyecanı yok edildi, “tıpış tıpış” fakat gönülsüzce oy vermeye mahkûm edildi. Halen geçmişin mirası, gönül bağı ve seçeneksizliktir onu ayakta tutan. Bir de yaratılmak istenen zafer illüzyonları ile yeni kahramanlar…

Oysa tam da şimdi kurucu partinin, küresel oyun ve planlamaları bozacak şekilde; yeni açılım saçmalıkları, alt kimlik politikalarının bir sonucu olarak “eşit yurttaşlık” zırvaları ile (yurttaşlık kavramı zaten kendi içinde eşitliği içerir) vakit geçirmek yerine kapsayıcı yurttaşlık bilincini, millet olma şuurunu, milli bir bakış açısını öne çıkararak hiç bir ayrım yapmadan tüm yurttaşlar için hak ve özgürlük, her alanda tam bağımsızlık, üretim, planlama, kamucu/halkçı üretim ekonomisi, Atatürk devletçiliği, tekrar bir tarım ve hayvancılık şahlanışı, akıl ve bilime dayalı eğitim seferberliği demesi, Atatürk’ün politikalarını halkın önüne güçlü, güvenilir ve sağlam bir seçenek olarak koyması gerekiyor.

TÜRKİYE’NİN ARTIK KİŞİSEL HIRSLAR VE TAHT KAVGALARIYLA OYALANMAYA TAHAMMÜLÜ YOK

Bu güzel ülke böyle bir iktidarı da böyle bir muhalefeti de bu tür siyasetçileri de hak etmiyor. Bu sıkışmışlığı, tıkanmışlığı aşması gerekiyor. Türkiye’nin artık kişisel hırslar ve taht kavgalarıyla, sadece karşıtlık üzerine kurulu boş gevezeliklerle, fikri bir temele dayanmayan hamasi iyimserliklerle ve sloganlarla oyalanmaya tahammülü yok.

20 yıla yakın bir iktidarın doğal yıpranmışlığına, yaptığı büyük hatalara, yalan ve talanlara, halkın artık iktidardan bıkkınlığına rağmen; iktidarın oy oranı karşısında CHP’nin yerel seçimlerde aldığı oyu ve belediyeleri (bir kazanım olmakla birlikte), büyük bir başarı diye sunmak sadece bir illüzyondur. Buradan kişisel/siyasi rant devşirmeye çalışmak da, Anadolu deyimiyle sel önünden kütük kapmaya çalışmaktır. Başta İstanbul seçimi olmak üzere başarı büyük oranda kamu vicdanının, toplumsal bir tepki, sezgi ve refleksin sonucudur. Kaldı ki CHP’nin “forması” dahi zaten bu oyu alır.

KAÇ TANE ATATÜRKÇÜ SAYABİLİRSİNİZ

Bugün ne yazık ki partiye ikinci cumhuriyetçi, Atatürk alerjili, açılımcı, yeni sömürgeci/Sevrci, sahte ve hormonlu solcu, NATO’cu, Patriotçu, rantçı konsorsiyumu hakim. Bunlar arasında Atatürk’ü sadece ismen zikreden sahte Atatürkçüler var, küreselciler var, altı oku içselleştiremeyip kendince yeni “kökler” arayanlar, programını küreselciliğe uyarlamak suretiyle Partiyi küresel sistemin “Kunta Kinte’si” haline getirmek isteyenler var. Buna karşın kaç tane millici/ulusalcı, gerçek Atatürkçü/Kemalist sayabilirsiniz? Partinin gerçek evlatları, neferleri nerede ? Bu yol arkadaşlığı ve “yoldaşlık” ile hangi iktidar yürüyüşünden söz edilebilir? Demeçler ortada. Önce CHP’nin bünyesine yabancı yazılımlardan, virüslerden arınması gerekiyor.

Bu son gelişmeden, iddiadan hareketle bu kez; CHP içinde “sürekli kumpas kuran bir çetenin” varlığından, “yuvalanmasından” ve “kumpası’ndan söz ediliyor. Bu vahim bir iddiadır ve açıklığa kavuşturulmalıdır. Tüm bu yaşananlar CHP’nin, korunması gereken kurumsal kimliğine, itibarına da büyük zarar veriyor. Bu açıdan CHP’nin kurumsal ve tarihsel kimliğinin yansıması olan tüzel kişiliğiyle, şu anda ona ideoloji ve programına aykırı şekilde yön veren kadrolar ve yöneticiler birbirine karıştırılmamalı, özenle ayırt edilmeli.

İDDİA EDİLEN BU “ÇETE” BİR ANDA MI OLUŞTU

İşin bir başka önemli boyutu da şudur: Varsa iddia edilen bu “çete” bir anda mı oluştu! Varlığı yeni mi anlaşıldı? Parti hızla ilkelerinden, altı oktan, Atatürk’ten uzaklaşıp, sığ popülist söylemlerle savrulurken, ikinci cumhuriyetçilerin, küreselcilerin toplanma yeri, ileri karakolu haline getirilirken, delege pazarlıklarında her yere mavi boncuklar dağıtılırken bu “çete” yok muydu, varsa neden fark edilemedi? Tüm bu yaşananlara niçin ses çıkarılmadı, susuldu, gerekli tepki ve mücadele verilmedi? Neleri yitirmekten korkuldu? Bunlar olurken “herkes” orada değil miydi?

Bu arada bir “çete” den söz ediliyorsa, bu “çete” ye ve mensuplarına varlıklarını, gerçek yüzlerini gizleyebilmeleri için yardım ve yataklık eden farklı görünümdeki “kalemşörleri”, “cila ve parlatma” ustalarını, “masalcıları” da unutmamak gerekir. Farklı kılıklara girip maskeler takan bu kişiler, CHP’nin özüne, kurucu değerlerine yeniden dönmesini, gerçek bir iktidar alternatifi olmasını engelleme, en azından geciktirebilmek adına başarısızlıkları örtme, sanal “başarı” öyküleriyle, yeni “kahraman“lar yaratma çabalarıyla statükoyu muhafaza etme amacına hizmet etmektedirler ve daha tehlikelidirler.

CUMHURİYETİ KURAN PARTİ, FİZİKSEL VE FİKİRSEL BİR İŞGAL ALTINDADIR

Adına ne denilirse denilsin (çete, klik, odak, hareket, grup, konsorsiyum vs), “masalcılar” tarafından ne kadar gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın bir gerçek apaçık ortadadır: Cumhuriyeti kuran parti, fiziksel ve fikirsel bir işgal altındadır.

Görüldüğü üzere mesele bir “CHP” linin saraya gidip gitmemesinden, bu iddianın ortaya atılış biçimi ve gerçek olup olmamasından, kişilerden daha ötede ve derindedir. Koskoca CHP, ideolojik/düşünsel bir temele dayanmayan bir takım kişi ve grupların sığ çekişmelerine, taht oyunlarına, koltuk kavgalarına, delege kapmacalarına, kurgulu kurultaylara sıkışmış durumda. Köklü çınar içten içe kemiriliyor.  Fikirler değil; kişiler, kişisel hırslar ve beklentiler çarpışmakta. Üstelik hep aynı yüzler ve kişiler, hep aynı bıkkınlık veren boş söylemler, anlamsız ve sonuçsuz kavgalar. Böyle bir ortamda öze dönüş olmaksızın, CHP’nin başına A veya B’nin geçmesinin (geçirilmesinin) yahut mevcut kişi veya kişilerle devam etmesinin (ettirilmesinin) bir önemi, anlamı var mı? Özüne, gerçek kimliğine dönemedikten sonra bir “kahraman” beklemek ve yaratmaya çalışmak, kişilere bağlı bir “değişim”, yine zaman yitirmekten, oyalanmaktan öte ne işe yarayacak? Partinin gerçek sahipleri, Atatürk çizgisindeki yurtsever tabanı/örgütü bir araya gelerek bu gidişata dur demezse, kısır döngüye son vermezse durumun kolay kolay değişmeyeceği de ortada. Oysa Türkiye’nin gerçek kimliğine ve özüne dönecek bir CHP’ye çok ihtiyacı var, ancak fazlaca bekleyecek zamanı da yok. Ya bir yol bulunacak ya da bir yol yapılacak.

Bu tabloda acı verici sorular şunlardır: Bu hale getirilmiş CHP’ye kumpas kurulmasına gerek var mıdır? Kimler gerçekten de Atatürk’ün partisini yandaş medyaya, malum kişi ve çevrelere malzeme yaparak yaralamakta, kurumsal kimliğine, itibarına zarar vermektedir? “Siyaset yapma” ve “reel siyaset” kandırmacaları altında kimler kimlerle aynı “teknede“, aynı “gemide” dibi görünmeyen tehlikeli sularda, rotasız bir gemiyle hangi bilinmez ufuklara doğru yelken açmaktadır?

Herkes önce dürüstçe bu sorulara yanıt vermeli. Benim yanıtım belli.

Ümit Kocasakal