28 Haziran’da derin mevzu programının sunucusu Eray Çelebi, müdavim konuğu ise İsmail Dost. Televizyon ekranlarından arzu ettiğiniz iddiayı dillendirebilirsiniz. Moderatör sizden bu iddialarınızı ispatlamanız veya içini doldurmanızı akıllı sorular sorarak talep eder. Dost, Eray Bey’in İdlib’de bir şehit ve üç yaralı verdiğimiz 10 numaralı gözlem noktasına yönelik yapılan saldırının kim veya kimler tarafından ve neden yapıldığını soruyor. İsmail Dost; “Size ilk kez duyacağınız bir bomba haber vereyim. Beşar Esed’e üç hafta önce bir darbe girişimi oldu. Aldığım bilgilere göre Suriye ordusu ikiye aslına bakarsanız üçe bölünmüş. Bir grup Rus, bir grup Esed yanlısı, diğer grup ikiye bölünmüş; birisi İsrail diğeri henüz elimde bilgi olmadığı için kime çalıştığını henüz bilemiyorum” dedi.
YALAN HABERLER
Kıssadan hisse Rusya ve İran’ın Suriye’ye dayatılan savaşın taraftarı oldukları, özellikle 2015’ten itibaren Batı haber ajansları ve yandaş medyamızda konu suistimal edildi. Önce her saat başı ve her gün şok haberlerle kamuoyunu zihni allak bullak edildi. Esad’ın hangi ülkeye kaçtığı, hangi denizaltında nerede saklandığı, eşinin çocuklarla birlikte kaçtığı, yanında yüklü miktarda para aldığı ve buna benzer yüzlerce yalan haber pompalandı. Ardından Suriye sahasında Rusya ile İran arasında nüfuz çatışmalarının ayyuka çıktığını, Esad’ın her iki ülkenin kavgasından bunaldığını anlattılar. Başkan Esad’ın Rusya’ya daha sıcak baktığı kardeşi Mahir Esad’ın İran ile iş tuttuğu yazıldı.
Suriye ordusunun İdlib’de ikiye bölündüğünü aralarında kanlı çatışmaların başladığı iddia edildi. Esad, önce İsrail ve uluslararası Mason hareketin parçası yapıldı. Ardından İran’ın adamı, sonrasında Putin’in taşeronu oldu. Sözcü gazetesi “Savaş esnasında çocuk yapacak zamanı ne zaman buldunuz” diye sordu. Sihir ve üfürükle korunduğu aksi takdirde yedi düvele karşı bu savaşı kazanma ihtimali olmazdı denildi. Gülmeyin ama bu savaşı “ulusalcı Türk bir akademisyenin aklı ile hareket ettiği” için yani bendeniz kast edilerek bunun yüzünden kaybetmedi diyenler ve yazanlar oldu.
Şüphesiz ki, dost ve müttefik devletler ve ordular arasında da çıkar ve rekabet sürtüşmeleri, kavgaları ve oyunları hâsıl olur. Ve Suriye gibi bir ülkede hiçbir şey gizli kalmaz ve hiçbir şeyi uzun bir müddet gizlilik içinde yapamazsınız. Özellikle darbe girişim, darbe, Rusİran çatışması, aynı ordunun farklı birlikleri arasında çatışma gibi olaylar 24 saat içinde zahir olur ve kamuoyunun dikkatine düşer. Suriye konusunda egemen olan bilgi kirliliğine tarihte az rastlandı. Sahadan veya başka kanallar vasıtasıyla MİT ve diğer istihbarat kuruluşlarına aktarılan bilgiler ışığında yapılan gazetecilik çuvallamıştır. Şüphesiz ki MİT ve bürokrasinin Suriye raporları zengindir. Zengin bir istihbarat ağına sahip olduğu da mümkündür. Ancak MİT ve bürokrasiyi besleyen kaynakların sınıfta kaldığı ve bilgilerin çoğu zaman sansasyon ve algı operasyonlarına hizmet amaçlı kullanıldığı başta Çetiner Çetin, Fatih Tezcan, Emre Uslu, Cem Küçük, Latif Şimşek ve daha nicelerinin Suriye yorumlarında görülmüştür.
HOLLYWOOD FİLMİ
Sayın İsmail Dost’un iddialarını, Cumhurbaşkanlığı Sarayında, Şam sokaklarında Suriye sathında duymadık, görmedik, yaşamadık ve sorduk soruşturduk sadece “hayret ne zaman olmuş” cevabı aldık. Hele ki İsmail Dost’un Suriye ordusunun Rus, İran, Esad ve hatta İsrail yanlısı birliklere bölünmüş olduğu iddiasını sorduğumuzda “yılın nüktesi” diyerek siz Türkler çok Hollywood filmi izliyorsunuz dediler. Sayın Dost bu iddialarının kaynağını sunmadı. İnşallah bu yazıya cevaben iddialarını temellendirir. Aksi halde Suriye’nin “çok Hollywood filmi izliyorsunuz” tezini doğrulamış olur.
ULUSAL KANAL'IN ÖNEMİ
Halil Nebiler ile geçen Cuma yaptığımız program esnasında Ulusal Kanal'ın en az S500 kadar hayati olduğunu söylemiştim. Tecrübe ile sabittir. Ulusal, Hulki Cevizoğlu’ndan Can Ataklı’ya, Banu Avar’dan Merdan Yanardağ’a, Hüsnü Mahalli’den Sabahattin Önkibar’a, Yaşar Okuyan’dan Mustafa Mutlu’ya kadar mağdur, mazlum, işsiz ve medya kuruluşlarının sesini boğmak istediği birçok gazeteci, yazar, subay ve akademisyenin nefes aldığı oksijen borusu oldu. Başta Suriye olmak üzere bölgesel, uluslararası ve ülke bazında hâsıl olan gelişmelerin en berrak aynasıdır. Suriye konusunda en cesur haberlere imza atmıştır. Tüm tehdit, baskı, hakaret, küfür ve saldırılara meydan okumuş ve cesur yürek olduğunu ibraz etmiştir.
Ulusal Kanal 2004’ten itibaren Suriye’den haber yapmaya başladı. Suriye’nin stratejik ehemmiyeti ve dostluğunun Türkiye'ye arz ettiği önemi kavradı. AKP dışında Suriye ile ilk siyasi münasebetlerini inşa etti. Suriye’nin AKP’ye mahkûm olmadığını, Türkiye’nin laik, devrimci, halkçı, Atatürkçü siyasi kuvvetleri olduğunu gösterdi. Bütün bu gelişmeler hasıl olurken ve AKP ile üstakıl başta Suriye tüm Arap ve İslam aleminde ilişki ağını lime lime örerken muhalefetin emaresi yoktu.
BAYKAL VE KILIÇDAROĞLU
Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu davet ettik. Baykal, ‘hükümetin Suriye ile geliştirdiği ilişkilere destek verdiğini ve önemsediğini, en yakın zamanda Şam’ı ziyarete etmek istediğin’ ifade etti. Ama gelmedi veya gelemedi. Kılıçdaroğlu 22 Mayıs 2010’da CHP Genel Başkanı oldu. Ne o dönemde yani henüz Ortadoğu’ya bahar fitnesi ve ateşinin henüz gelmediği o tarihlerde, ne Kahire, ne Şam, ne Bağdat, ne Tahran, ne Pekin ne de Moskova’ya bir ziyaret yapmadı.
Nisan 2015’te Kılıçdaroğlu ile yaptığım görüşmede kendisine Şam’a ziyaret etmesi için tavsiyede bulundum. Bu ziyaretlerin iktidar kadar muhalefet için de önemli olduğunu ifade ettim. Ortadoğu'nun Türkiye’nin kurucu partisi CHP’yi ve lideri Mustafa Kemal’in hayatı ve ilkelerini tanıması gerektiğini ifade ettim. Ortadoğu danışmanı şimdi partiden uzaklaştırılmış olan eski Musul Konsolosu ve Ardahan Vekili Öztürk Yılmaz’ın da telkinleriyle “bu ziyaret gerçekleşirse meydanlarda Erdoğan’ın bir Alevi olan Kılıçdaroğlu’nun bir Alevi olan Esad’ı ziyaretinin mezhep kardeşliği sebebiyle olduğu propagandası yapılır itikadıyla ziyaret önerisini değerlendireceklerini söylediler. Aradan dört sene geçti ve hiçbir şey olmadı.
KÖR NEFRET VE KÖR SEVGİ
Henüz Suriye olayların başında, herkesin sindiği, muhalefetin, solakların, liboşların ABD’nin icraatlarında görev üstlenmiş AKP’nin Suriye rolüne suskun kaldığı ve korkunun zirve yaptığı günlerde Ulusal Kanal ve Aydınlık, Suriye ordusu, milleti ve devlet erkânının emperyalizme ve onun aracı gericiliğe ve bölücülüğe karşı bir kurtuluş mücadelesi verdiğini haykırmıştır.
Ulusal Kanal, Kahire, Şam, Tahran, Moskova, Pekin gibi önemli başkentlerde temsilcilikler aracılığıyla o ülkelerde hâsıl olanı birinci derece siyasi ve askeri kaynaklardan teyit ederek haberleştirmektedir. Çok zor şartlar altında ve çalışanlarının büyük bir fedakârlığı ile ayakta durmaktadır. Bunu bilen ve yaşayan birisi olarak Can Ataklı’nın “Erdoğan’dan avantanız var... bu sebeple Erdoğan’ı destekliyorsunuz” ifadeleri çirkin ve bir sorumsuzluk örneğidir. İftira ve fitneye girer ki fitne Hz. Ali’nin deyimiyle ‘cinayetten daha şiddetlidir’.
Kör nefret ve kör sevgi şaşı yapar ve şaşı baktırır. Eleştirilerimiz yapıcı olsun. Kucaklaşma, birbirimizi anlama, siyasete nezaket dili kazandırma ve yandaşlık kültünü bırakıp vicdanlı olma vaktidir. Bunu başarabilirsek işte o vakit her şey çok güzel olacak.
Aydınlık