Emİne Sağlam AKFIRAT

TRT sanatçımız İbrahim Can ile birlikte, TRT İzmir Radyo sanatçısı Sami Cantürk ile, derleme yaparken yaşadığı zorlukları, İzmir’in, Aydın’ın Efe türkülerini konuştuk. Buyurun değerli sanatçımızı birlikte dinleyelim…

Derleme konusunda yaşadığınız zorlukları bizimle paylaşır mısınız?

Türkü derlemek öyle kolay olmuyor. Köylü kadınlarının içinde sosyete gibi oturamazsın. İletişim çok önemlidir. Bana bir şalvar verin, şöyle rahat rahat oturayım derim. İlk gittiğinde türkü derlemeye geldim, hadi bana türkü okuyun diyemezsin. Ben şu köydenim. TRT’de türkü söylüyorum, Kendi köyümde ve çevre köylerde türkülerimizi ortaya çıkartmak ve ölümsüzleştirmek için araştırma yapıyorum diyorum.

BİR NEFESÇİK DERLEMEK İÇİN YILLARCA KOŞTUM

Ben bir nefesçiği derleyebilmek için kaç sene koşuşturdum. Gidiyorsunuz köyde aradığın kişiyi bulamıyorsunuz, tarlasında, dağda bayırda. En son sordum, “tarlaya gitti” dediler. O türküyü Söke'nin köyü, Güzeltepe’de öğrendim.

Gittim tarlaya, pamuk tarlasını suluyor. Sulanmış, her tarafı ıslak tarlaya nasıl gireceğiz? Dağlarda büyüdüm, biliyorum her ihtimale karşı gerekir diye arabanın arkasına naylon çizme koymuştum. Geçirdim ayağıma naylon çizmeyi, yanına gittim. Tarlada ses veriyorum, bağırıyorum. Bir yandan da ayağıma kadar çağırmaktan da çekiniyorum. Kırılır adam, niye beni işi bıraktırıp ayağına çağırıyorsun diye. Sonra gittim yanına “Enver amca sen bu türküyü okur musun” dedim. “Ben okuyamam” dedi.

“Allah Allah…” Ne yapacağım, “Amca ne olursun oku” dedim, “yok okumam” diye inat etti. O okumayınca başkasını araştırmaya başladım. En sonunda dediler ki “İncirliova Akçeşme köyünde bir dede var, o bilir”. Bir gün Söke' de kaldık. Benim bagajımda da her şey var. “Ben içmeden okumam” diyenler var. “Ben söyleyemem utanırım” diyenler var.

TÜRKÜ VAR AMA KAYNAK KİŞİSİ YOK!

Bu seferinde derlemeye gittiğim dedenin ağzında diş yok. Türküyü söyleyemiyor. Nasıl dinleyeceğim seni dede ne yapacağız, nasıl sesini kaydedeceğim dedim. Torunum okusun dedi. Torunu geldi, adı Halit. Çocuk türküyü bilmiyor. Ben çocuğa saatlerce türküyü çalıştırdım. Düşünebiliyor musunuz türküyü çok iyi biliyorum ama kaynak kişi yaratmaya çalışıyorum. Çünkü TRT beni kaynak kişi olarak kabul etmiyor. Bildiğim halde, bu türküyü yıllarca TRT’de paylaşmamıştım.

Çocuk dedesinden türküyü duymamış mı?

Aslında dede de türküyü bilmiyor. Melodiyi unutmuş. Mırıldanıyor. Ben dedeye de türküyü mırıldandım. Türküyü gerçek bilenler ölmüş, gitmiş. Ama ben çocukluğumda duyduğum için aklımda kalmış. Bu şekilde sesi kaydettik. 

HASAN KARAKAŞ’IN BÜYÜK EMEĞİ

Peki türküyü kaydettikten sonra ne yaptınız?

Ben türküyü beğenmedim. Ve Hasan Karakaş’a götürdüm. O zaman repertuarda olmayan türküleri de arada okutuyorlar. Baktı ve türkünün üzerinde düzeltmeler yaptı. Okudum… “Çok güzel bu türkü” dedi.

İ.Can: Hasan Karakaş da inanılmaz çalışkan, iyi bir müzisyen, derlemeci, paylaşımcı güzel bir insan.

Evet. Ve de yenilikçidir her zaman. Benim derlediğim türküleri onun korosunda okumuşumdur. Daha eskiden hiç okutmuyorlardı.

Bakın Mustafa Kemal Atatürk ne demiş bir ulusu tanımak için kültürüne bakın, folkloruna bakın demiş. Biz ne zaman sahip çıkacağız türkülerimize? Mecliste bunu her gördüğüm milletvekiline söylüyorum. Bu türküler de benim ne kadar hakkım varsa, herkesin de o kadar hakkı var. Bu bir kültür mirası ama, biz bunu koruma altına alamıyoruz.

TRT’NİN GÖREVLERİ

TRT bizim ekmek kapımızdı ama eksikleri yok muydu çoktu. Ben genel müdür olsaydım önce şu türküleri bir koruma altına almak için o meclisin kapısını her gün aşındırırdım.

İ. Can: Her şeye rağmen iyi ki TRT var. TRT esasında bir yayın kurumudur. Türküleri muhafaza etmek Milli Kütüphane’nin işidir. Kültür Bakanlığı'nın işidir. TRT ile iş birliği yapması gerekir diye düşünüyorum.

Ama arşiv TRT’de, Kültür Bakanlığı’nda değil ki.

Süleyman Şenel Hocamız da en büyük sorun, “türkülerimizin arşivi yok” demişti.

Siz ne düşünüyorsunuz?

Ben o kadar dertliyim ki bu konuda. Belki arkadaşlarım da aynı şekilde.

Üretilen makara bantların çoğunu kayda alınmadan kamyonetlere doldurulup çöpe atıldığını gördüm. Ben de katılıyorum, arşiv çok önemli. Bir an önce çözüme kavuşturulması gereken bir konudur.

DERLENMİŞ TÜRKÜLERDEKİ EKSİKLERİ DÜZELTTİM

Ege yöresi zeybek ve Efeleriyle ünlü. Sizin o konuda araştırmalarınız oldu mu?

Evet oldu. Ben Aydın'ın aynı zamanda derlenmiş türkülerini de araştırdım. Araştırmalarım hala devam ediyor. Örneğin “Her gün sarhoş, her gün sarhoş” türküsünde sözcük yanlışlığı var.

Yine “Şu dalmadan geçtin mi? Soğuk sular içtin mi? Efelerin içinde, Yörük Ali’yi seçtin mi?” onun bir güftesi eksik;

“Portakalı soydular

İçine de bade koydular

Hazreti Ali’nin adını

Yörük de Ali’ye koydular

Hey gidinin efesi efesi

Efelerin efesi”

AŞIK MAHSUNİ YASAKLI İDİ

Deyiş derlemeleri konusunda da araştırmalarım olmuştu. İbrahim sen de çok iyi bilirsin. “Kanadı değdi sevdaya” diye bir türkü vardır. Bu türkü Mahsuni Şerif ustamızındır. Nur içinde yatsın, Hacı Bektaş festivallerinde sahne paylaşmıştım. O zaman kendisine sordum bu türkü sana ait değil mi diye. Evet bana ait dedi. Niye mahlas yok TRT'de dedim. Dedi ki o zaman Mahsuni türküleri sakıncalıydı. Mahsuni Şerif’in ağzından türkünün son mahlası şöyleydi;

“Yan Mahsuni sine sine

Yan Mahsuni sine sine

Bugün bana ne oldu gine

Düştüm güzeller içine

Kendi kendim seçemedim.

Kendimi seçemedim”

Bu bölüm repertuvarda yoktu. Rahmetli Mahsuni abiden öğrenip, yazdım ve TRT’ye gönderdim. Hale Gür Hocamız bu işleri çok iyi takip ediyordu. Ona da verdim, durumu da anlattım. Şu anda duyuyorum, her yerde okunuyor artık.

YİĞİT CAFER EFE’NİN HİKAYESİ TÜRKÜLERDE…

Cafer Efe, 1890 yıllarının başında Girit, Kandiye şehrinin Kolena Köyü’nde doğmuş bir Türk’tür. Ailesi bağcılık ve zeytincilik yaparak yaşamı sürdürmektedir. Cafer Efe, Rum olan Acaritsis’i öldürmüş ve müebbet hapse mahkum olmuştur. Girit Adası’nda yaşayan Türklerin Cafer Efe lehine yaptığı gösteriler ve baskınlar sonunda, adayı terk etmek koşuluyla serbest bırakılır.

Cafer annesi Havva, babası İbrahim Efendi, kardeşi Haydar ve bir kız kardeşiyle birlikte, önce Erdek’e, sonra İzmir’e, daha sonra da Söke’ye yerleşmiştir. Gönüllü olarak askere giden Cafer, Balkan Savaşı’na katılmış ve ağır yaralanmış, Mondros Mütarekesi’yle ordunun terhis edilmesi sonunda Söke’ye dönmüştür.

Kurtuluş savaşı öncesi Söke ve çevresinde yaşayan Rumların işgalci Yunan kuvvetlerinden güç alarak bölgede yarattıkları şiddet ve baskılara karşı Cafer Efe’miz mücadele başlatır. Bir grup Sökeli arkadaşıyla Mursallı, Yoran (Didim), Ortaklar, Balatçık, Germencik, Uluyol ve Celse köylerindeki Yunan karakollarına baskınlar düzenlemiş, ulusal direnişin temellerini atmıştır…

Yunan kuvvetleri, Germencik'in işgali döneminde yörenin çeşitli bölgelerine ve bugünkü istasyon alanına karakol kurarlar. Cafer Efe, trenin buradan Aydın'a geçmesini engellemek ve Germencik tren köprüsünü dinamitle imha etmek amacıyla, 19 Temmuz 1919 günü bir baskın düzenler ve işgal güçlerle savaşmaya başlar. Diğer Türk çeteleri de aynı şekilde diğer düşman karakollarına baskınlar düzenler.

Bu mücadeleler devam ederken Germencik halkının büyük bir kısmı evlerini barklarını bırakıp taşıyabilecekleri eşyalarla İtalyanların elinde bulunan Söke'ye, bir kısmı da güneydeki Menderes Havzası'na giderler. Cafer Efe, gerçekleştirdiği baskınların birinde tren köprüsüne 50 metre kala (Bugünkü Şehit Cafer İlkokulu'nun Kuzeybatı köşesinde) yaylım ateşi ile karşılaşır ve şehit düşer. Germencik ve ülkesi için gösterdiği cesareti, esarete boyun eğmeyen yürekliliği karşısında onun yiğitliğine yakılan bir türküdür.

Aydın İçinde Kapalı Çarşı (Yeni Cafer Türküsü)

Aydın içinde kapalı çarşı

(Yürü hey) Cafer sen de yürü

düşmana karşı

Düşman askeri kaçıyor İzmir'e karşı

(Yürü hey) Cafer sen de yürü

düşmana karşı


Germencik'in içinde toplar kuruldu

Aslan Cafer sol yanından

(aman aman aman) vuruldu

Varır söylen anama (da) yollara

 bakmasın

Çuha şalvarlarıma düğmeler takmasın

Cafer'im gelecek diye (anam)

yollara bakmasın