Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde gündeme gelen KKTC'de yabancılara toprak satışı konusu ile ilgili Bakan Fidan'ın verdiği bilgilere göre, KKTC’den mülk alan yabancılar arasında İsrail vatandaşları 12. sırada yer alıyor.
KKTC’de üçüncü ülke vatandaşlarına taşınmaz mal satışları Bakanlar Kurulu onayına bağlı olarak yapılabiliyor. KKTC vatandaşları ise hiçbir onaya gerek kalmadan sınırsız mülk satın alabiliyor. Özellikle 2000’li yılların başından beri KKTC vatandaşı olan İsrail ya da başka ülkelerden Yahudiler’in adada çok ciddi sayıda mülk sahibi olduğu bir sır değil.
O dönemde kamuoyuna “Sadece yatırım için geldiler” mesajı ustalıkla yediriliyor. İsrail lobisi bu yatırımla girdiği adada kısa süre içinde en etkili lobilerden biri haline geliyor. Girne’ye bağlı Karaoğlanoğlu Köyü’nde Haim Azimov adına alınan iki katlı bir villanın KKTC’nin ilk gayrı resmi sinagogu olarak açılması da bu dönemde gerçekleşiyor.
Bu kısımlar tamamlandıktan sonra ise Karpaz Yarımadasının güney sahillerine doğru yöneliyorlar. Aralarına yabancı almamaya büyük özen gösteriyorlar. KKTC Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlık hakkı verilen İsrail doğumlu bir iş insanı İskele bölgesinde satın aldığı binlerce dönüm toprak üzerine dev Yahudi siteleri inşa etmeye başlıyor. Bir başka İsrail doğumlu KKTC vatandaşı iş insanı ise Girne Alagadi Plajında büyük bir site inşaatına halen devam ediyor. Gaziveren bölgesindeki dev Afrodit Sitesinin sahibi vatandaşlık verilen İsrail doğumlu başka bir iş insanı.
İsraillilerin adada sınırsız mülk edinmek için başvurdukları tek yöntem vatandaşlık almak değil. KKTC vatandaşlarının adına kurdurdukları şirketler üzerinden de mülk satın almaya devam ediyorlar. İsrail lobisi adına arazi alan KKTC vatandaşları yüksek paralarla ikna ediliyor. Devreye bazen de şantaj ve tehdit gibi faktörlerin girdiği iddia ediliyor. Gayriresmi rakamlara göre 386 bin nüfusu olan KKTC’de 30 bin civarında Yahudi yaşıyor. Bunların 2 bin şirketi ve 25 bin dönüm arazisi var. Ukrayna’dan savaş sonrası gelenler bu rakama dahil değil.
Özetle… İsrail ve tüm dünyadan Yahudilerin Kıbrıs adasına olan ilgisinin öyle sıradan ve kendiliğinden gelişen bir ilgi olmadığı çok açık. Kıbrıs adası Yahudilerin “Arzı Mevud” toprakları içinde yer alıyor. Sadece adanın kuzeyinde değil Rumların kontrolündeki güneyinde de çok aktifler. Gazze meselesi ortaya çıktıktan sonra birdenbire gündeme gelen “LarnakaGazze İnsanı Yardım Koridoru” projesinin asıl amacı acaba ne? Dertleri gerçekten insani yardım faaliyeti mi yoksa Kıbrıs’ı İsrail için ikinci bir vatan haline getirecek adımlardan birini mi atmaya hazırlanıyorlar?
Tam bu yazıyı yazarken Whatsapp’tan Kıbrıs Vakfı’nın basın bülteni düştü önüme. Kıbrıs’ın Akdeniz’in en stratejik noktası ve Türkiye’nin milli güvenlik meselesi olduğunu hatırlatıyor ve şöyle devam ediyorlar: Batı dünyası ve İsrail’in ana amaçlarından biri Türkiye’yi saf dışı bırakarak adayı işgal etmektir. Kıbrıs düşerse Akdeniz düşer. Akdeniz düşerse Anadolu düşer. Siyonist Yahudilere toprak satışları konusunda Kıbrıs Türk halkını uyarıyor ve bu sessiz işgale dur demeye davet ediyoruz. Kıbrıs, Filistin olmasın. Vakfın bu açıklamasının tamamı önemli ama en sondaki temenniuyarı çok kritik…
Güney sınırı: "Tsin çölünden Edom boyunca olacak ve cenup sınırınız şarka doğru Tuz denizinin ucundan olacak ve sınırınız Akrabbim yokuşundan cenuba doğru dolaşacak ve Tsin'e geçecek ve onun uçları KadeşBarnea'nın cenubunda olacaklar ve HatsarAddar'a çıkacak ve Atsmon'a geçecek ve sınır Atsmon'dan Mısır vadisine kadar dolaşacak ve onun uçları deniz yanında olacaktır" (Sayılar, 34/35; Tesniye, 15/24). Buradaki Tsin çölü Kadeş'in kuzeydoğusunda yer almakta ve arzı mev'ûdun güney sınırını teşkil etmektedir. Tuz denizi bugünkü Ölüdeniz'dir. Akrabbim yokuşu Ölüdeniz'in güneyinde, bugünkü Nakb esSafâ, HatsarAddar KadeşBarnea'nın kuzeybatısındaki Vâdilkudeyrât, Atsmon da Vâdilkudeyrât'ın batısındaki yerdir. Mısır vadisi ise, Gazze'nin güneybatısından Akdeniz'e açılan Vâdilarîş'tir. Arzı mev'ûdun güney sınırını belirten bu ifade, Ruhban metnine aittir ve Negev'in büyük bir kısmını arzı mev'ûda katmaktadır.
Kuzey sınırı: "Büyük denizden Hor dağına kadar kendinize işaret koyacaksınız. Hor dağından Hamat'a girilecek yere kadar işaret koyacaksınız ve sınırın uçları Tsedâd'da olacak ve sınır Zifron'a çıkacak ve onun uçları HatsarEnan'da olacaktır" (Sayılar, 34/79). Arzı mev'ûdun kuzey sınırı, Ahdi Atîk'in diğer yerlerinde Lübnan olarak belirtilmektedir (Tesniye, 11/24; Yeşu, 1/4). Söz konusu Hor dağının Güney Anadolu'daki Toros dağları olduğu da ileri sürülmüştür (Ancien Testament, s. 326); fakat genel kanaat, bunun Lübnan dağı (Cebelilübnan) olduğu yönündedir. Esasen Ahdi Atîk'in hiçbir yerinde arzı mev'ûdun kuzey sınırı Lübnan bölgesini aşmamaktadır.
Doğu sınırı: "Ve şark sınırınız için HatsarEnan'dan Şefam'a kadar işaret koyacaksınız ve sınır Şefam'dan Ain'in şark tarafında Ribla'ya inecek ve şarka doğru Kinneret denizinin yanına dokunacaktır ve sınır Erden'e inecek ve uçları Tuz denizi yanında olacaktır" (Sayılar, 34/1012). Kinneret denizi Taberiye gölüdür. Ahdi Atîk'te doğu sınırı "büyük ırmak, Fırat ırmağı" olarak da gösterildiği halde (Tekvîn, 15/18; Tesniye, 11/24; Yeşu, 1/4), Sayılar, 34/1012'de Rab Yahova tarafından Hz. Mûsâ'ya çizilen doğu sınırı Taberiye ve Lut göllerinin doğu tarafındaki bölgeyle sınırlı kalmaktadır. Doğu sınırının Fırat'a kadar uzatılması ideal ölçülere göredir ve yahudi tarihinde hiç gerçekleşmemiştir. İsrail tarihinin en parlak dönemi Hz. Süleyman devri olmasına, Hz. Süleyman'ın "Irmaktan Filistîler diyarına ve Mısır sınırına kadar bütün ülkeler üzerinde saltanat sürdüğü" (I. Krallar, 4/21) belirtilmesine rağmen krallığın doğu sınırı asla Fırat'a varmamıştır.