Erkin Feyyaz Eşli

Joe Biden’ın ABD’de iktidara gelmesiyle birlikte Washington’un dünya hegemonyası yönündeki çabalarının artacağı net bir şekilde şimdiden görülmeye başlandı. ABD’nin bu planının önündeki en büyük engeller ise imparatorluk geleneğinden gelen büyük devletler.

Türkiye’nin hedef tahtasına oturtulduğuna ise şüphe yok. Bu noktada belirleyici olan ABD’nin planlarından çok, Türkiye’nin ne yapacağı: En başta iç cephenin sağlam tutulması, tek kutuplu dünyanın karşısında çok kutupluluğun yanında konumlanan ülkenin egemenliğinin pekiştirilmesi ve ABD tehdidinden muzdarip ülkelerle işbirliğinin her düzeyde geliştirilmesi.

Türkiye, özellikle 2016 yılından beri bu yönde ciddi adımlar atmaya başladı: PKK/PYD’ye karşı operasyonlar, Suriye’de Amerikan koridorunun kesilmesi, Doğu Akdeniz ve Libya’da Mavi Vatan stratejisinin hâkim kılınması, Güney Kafkasya’da Karabağ’ın işgalden kurtarılması…

BİDEN’IN SAVAŞ BORUSU

Biden, aslında ABD’nin bu kayıplarını geri almak iddiasıyla iktidara geldi. Suriye’deki kukla oluşuma destek artırıldı, Doğu Akdeniz’de sular yeniden ısındı, Karadeniz’de Ukrayna üzerinden harekete geçildi. CAATSA yaptırımları, Türkiye’nin düşman ilan edildiğini bir kez daha gösterdi. Sözde “Ermeni soykırımı” açıklaması da Türkiye’ye savaş borusunun çalınması anlamına geliyor.

MİLLİ SAVUNMA SANAYİİ GÜVENLİĞİN TEMİNATI

Bu çerçevede Türkiye’nin caydırıcı bir güç olması, hem milli güvenliği hem de bölgenin istikrarı açısından büyük önem taşıyor. Türk Ordusunun birlik ve bütünlüğü, milli savunma sanayisinin geliştirilmesi ve ABD’den bağımsız askeri teknolojiye sahip olunması, bunun en büyük teminatı. Yerli tank projesinden SİHA’lara hızla gelişen milli askeri sanayii, S400’lerin alınması bu anlamda atılan ciddi adımlar.

NÜKLEER SİLAH, TEK KUTUPLU DÜNYAYA KARŞI

Ayrıca Pakistan’la geliştirilen askeri teknoloji alanındaki işbirliğine de dikkat çekmek gerekir. Bu işbirliğinin nükleer silah konusunda olabileceği de iddia ediliyor. (https://www.nationalheraldindia.com/international/turkeysplantoropeinpakistanfornuclearweaponsshowsaggressiveintent) Aslında sözü getirmek istediğimiz nokta tam da bu. Enerji güvenliğini sağlamak üzere Akkuyu Santrali’yle birlikte nükleer enerjiye geçiş yapacak olan Türkiye, milli güvenliğini tam anlamıyla güvence altına almak ve bölge barışının ABD tarafından tehdit edilmesinin engellemek için nükleer silah teknolojisi konusunda da adımlar atmalıdır.

ABD, kendisi dışında kimsenin nükleer silaha sahip olmasını istemiyor. Aslında nükleer silahın farklı ülkelerde bulunması ABD’nin tek kutuplu dünya projesini bozuyor. Bu nedenle en Batıcı, en Amerikancı kuvvetler nükleer silah teknolojisine karşı propaganda yürütüyor. Ama iş ABD ve İsrail’e gelince onlarda olmasında hiçbir sakınca görülmüyor.

ABD ve İsrail’in nükleer silah teknolojisinden kendi başına vazgeçmesi mümkün değil. Ancak bu teknoloji farklı ülkelerde olursa, nükleer silahların kullanılması da imkânsız hale geliyor. Diğer taraftan Türkiye, caydırıcı bir güce sahip olarak ABD tehdidi karşısında sağlam bir dayanağa sahip olacak.

Türkiye karşıtı cephe bu türden silahlara sahip. Türkiye’nin müttefikleri arasında da bu teknolojiyi elinde bulunduranlar var: Rusya, Pakistan, potansiyel olarak İran.

Peki, Türkiye de neden sahip olmasın?