PLANLI KATLİAM
Sorma be birader mezhebimizi,
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır.
Mezhep bilmeyen, insanlık yolu dışında başka yol tanımayan, sevgiyi kendisine din edinmiş insanlar, Sivas’ta kendileri için kurulan tuzaklardan habersizdirler.
Sivas’ı bilip tanıyanlar şenlikle ilgili olarak kaygılarını dile getirdiklerinde, şenliğin Devletle/Kültür Bakanlığı’yla ortak olarak düzenleniyor olması, Sivas valisinin demokrat kimlikli bir kişi olması, iktidar ortaklarından SHP’nin Alevilerin oy verdikleri bir parti olması gerekçe gösterilerek kaygı giderilmeye çalışılmıştır. Tüm bunların birer yanılgı olduğu anlaşılacaktır ama ne pahasına...
Karanlık güçler günler öncesinden gazete ilanları vererek, bildiriler hazırlayıp dağıtarak yalan dolana dayalı, tertiplere açık bir ortam hazırlarlar. Güya şenlik için Sivas’a gelecek olan Aziz Nesin’e ilişkin gerçek olmayan söylentiler yayılır. Ama yalana dayalı tahrik bu karanlık güçler için yeni bir şey sayılmaz. 1978 yılında, yine Sivas’ta “Aleviler camiyi bombaladı” yalanını uydurup halkı birbirine düşürmeye kalkışanlar kendileri değil midir? Maraş katliamı öncesinde de benzer tertipler yapılmamış mıydı?
2 Temmuz’dan 15 gün önce tüm Sivas’ta dağıtılan Müslüman Kamuoyuna başlıklı ve altında Müslümanlar imzası olan bildiride halk “cihada” çağrılır:
“Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle beraber bir ekiple birlikte, şehrimiz Valisi tarafından davet edilip, şehirde adeta Müslümanlarla alay edercesine gezebilmektedir.
Kâfirler şunu iyi bilmeli ki: İslâm’ın Peygamber’ini ve Kitabı’nı izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır.
Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür.”
İlk gün şeriatçılar pusuda beklerler. Saldırı için her zaman yaptıkları gibi Cuma gününü beklerler. 2 Temmuz günü Cuma namazından çıkan kalabalıklar karanlık kişilerin kışkırtmasıyla harekete geçer. Önce etkinliklerin yapıldığı Kültür Merkezi’ne saldırırlar. Arkasından Sivas katliamının yaşanacağı Madımak Oteli kuşatılır. Tüm dünyanın gözü önünde Sivas katliamı yaşanır.
2 Temmuz Sivas katliamı, üzerinden geçen yıllara rağmen küllenmemekte, tam tersine Sivas yangını Türkiye’nin kanayan yarası olmaya devam etmektedir. Çünkü 8 saat insanlar Madımak Otelinde kendilerine bir yardım eli uzanmasını beklediler. Cumhurbaşkanı arandı, Başbakan arandı, Başbakan yardımcısı, bakanlar arandı. Tanıdık bildik etkili yetkili kim varsa bir umut olarak arandı ama güvenlik güçleri de dâhil hiçbir güç gelip de şeriatçı güçleri dağıtmadı, Pir Sultan’ın torunlarını kurtarmadı!
Bu ne derin acıdır!
Bu ne büyük bir trajedidir.
Sivas’ta göz göre göre insanlar katledilir. Şeriatçılar bir bayram yerinde buluşmuş gibi Madımak Oteli’ni sarar ve insanlarımızı katlederler. Sivas gibi küçücük bir şehirde kimin ne dolap çevirdiğinin bilinmemesi mümkün müdür? Tersine istihbarat birimleri “Olay çıkacağını rapor ettik” demektedirler. Olay çıkmamış, katliam yaşanmıştır. Sivas Belediye Başkanı katilleri “gazanız mübarek olsun” diye kutlamaya kadar işi vardırmıştır!
Sekiz saat, genç kızlarımızın, oğullarımızın, şairlerimizin, bağlama ustalarımızın, semahçılarımızın çığlıklarına başta iktidar sahipleri olmak üzere yetkililer kulaklarını tıkamıştır.
SİVAS DAVASI
“İnsanlık tarihinde
din adına işlenen
böyle bir vahşet görülmemiştir.”
Sivas katliamının bulunabilen, ele geçirilebilen sanıkları çeşitli mahkemelerde yargılandılar. Sivas davası hâlâ sürmektedir!
Dava süreci nasıl gelişti?
Katliam davası güvenlik gerekçesiyle Sivas’tan Ankara’ya nakledildi. Yargılamaya adam öldürme davası olarak başlanılmıştı. Mahkeme davayı planlı programlı, örgütlü bir katliam olduğu gerekçesiyle Devlet Güvenlik Mahkemesine gönderdi.
Ankara DGM 1994 yılında verdiği ilk kararında olayı basit bir “yangın çıkararak adam öldürme” olarak değerlendirdi. Hatta işi daha da ileri götürerek “Aziz Nesin’in katilleri tahrik ettiğini” dahi ileri sürdü ve buna dayanarak katillerin cezalarında indirim yaptı.
DGM’nin bu hukuka ve maddi gerçekliğe aykırı kararını inceleyen Yargıtay DGM kararının tümüyle hukuka aykırı olduğunu saptadı. Yargıtay DGM’nin olayı basite indirgediğini, yanlış değerlendirdiğini vurgulayarak olayda şeriatçılar tarafından laik düzene yönelik bir kalkışma olduğunun belirlenmesi gereğine işaret etti. 28 Şubat sürecine denk gelen günlerde Ankara DGM’de yargılama yeniden başladı. Bu kez sanıklar hakkında “anayasal düzeni bozarak şeriat devleti kurmaya kalkışmak” eyleminden ceza verilmesi yoluna gidildi. Mahkeme 33 sanığı idam cezasına çarptırdı. (1997) Bu karar Yargıtay’ca yeniden incelendi ve bazı usul hatalarından dolayı bozularak eksikliklerin giderilmesi için yeniden Ankara DGM’ye gönderildi. Şubat 1999 tarihinde usul eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 33 sanık DGM’ce yeniden idam cezasına çarptırıldı. Sanıklar bu kararı temyiz ettiler. Dava dosyası şu an Yargıtay’da incelenmekte. Ankara DGM’sinin sanıklar hakkında idam kararı verirken dayandıkları gerekçe tüyler ürperticidir: “İnsanlık tarihinde din adına işlenen böyle bir vahşet görülmemiştir.”
SİVAS DERSİ
Sivas katliamından çıkan temel ders şudur: emperyalistler din, mezhep ve etnik köken farkını bizi birbirimize kırdırmak için kullanırlar. Onlar, her çatlaktan yararlanırlar. Bu basit ama acı gerçektir. Bunu unutmamalıyız. Farklı din, mezhep ya da etnik kökenden olabiliriz. Düşüncelerimiz veya yaşam tarzımız farklı olabilir. Bu farklar birbirimizi anlamamıza, hoş görmemize, sevmemize engel olmamalı. Farklarımızı değil binlerce yıla dayanan kültür ortaklığımızı güçlendirelim. Dayanacağımız ve güveneceğimiz esas güç, halk olarak bilinçli ve örgütlü olmaktır. Özetle söylersek:
“Sorma be birader mezhebimizi,
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır.”
O yol, vatan ve halk sevgisidir.