Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) Başkanı Tümgeneral Güray Alpar, SDE’de yayınlanan yazısında, Türkiye’nin Eurofighter Typhoon Savaş Uçağı alma kararını değerlendirdi.
Alpar’ın yazısı şöyle:
Türk Silahlı Kuvvetleri binlerce yıl tarihinden kaynaklanan birikimi ve tecrübesi ile savunma sanayinde geleceğe yönelik sağlıklı projeler yürütmeye devam ediyor. Çalışma konuları arasında şüphesiz havacılık konuları da yer alıyor. Bu anlamda, birçok alanda inanılmaz ilerlemeler görüyoruz ama asıl ulaşılmak istenilen hedeflerin başında şüphesiz, Türkiye’nin kendi milli muharip uçağını üretmesi geliyor. Bu konudaki çalışmalar hızla ilerliyor. Türkiye’nin 5’inci nesil milli muharip uçağı Kaan’ın, bu yılın sonunda ilk uçuşunu yapması planlanıyor. 2028 yılında ise yerli motorun verilmesi ve 2032 yılında yerli motor ile uçuşlara başlaması da planlar arasında.
Diğer taraftan milli muharip uçaklar envantere katılmadan önce, mevcut yapının da yenilenmesi gerekiyor. Bu ise mevcut F4 ve F16 filolarının yenilenmesi ile mümkün olabilecektir. Hava Kuvvetlerinin modernize edilmesi ve Türkiye’nin ihtiyaçlarına yönelik geliştirilmesi yönünde de büyük bir çabanın olduğu muhakkak. Bu konuda MSB Yaşar Güler tarafından, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, 40 adet Eurofighter savaş uçağı temin edilmesi için çalışmaların sürdüğünün açıklanması, Türkiye açısından mevcut sistemde bir boşluk yaratmamak adına tamamlayıcı bir hamle olarak nitelendirilebilir.
Bu girişimin Türkiye için kendisine ait sistemleri envanterine dahil edene kadarki süreçte bir ara formül niteliğinde olduğu anlaşılıyor. Türkiye’nin jeostratejik konumunun gerektirdiği şekilde, hava kuvvetlerinin aynı anda birden fazla tehdidi karşılayabilecek ve mücadele edebilecek şekilde yapılandırılması gerekiyor. Bunun yanında asimetrik tehditleri de bertaraf edecek şekilde gayrinizami unsurlara karşı da her an kullanıma hazır olmak zorunda. Dolayısıyla sistemlerin bu çok yönlü görevlere uygun olması zorunlu. Bu nedenle, İngiltere, İspanya, İtalya ve Almanya gibi Avrupa’nın önde gelen ülkeleri tarafından geliştirilen ve bugüne kadar birçok bölgede alanda kullanılmış olan “Eurofighter Typhoon” savaş uçağının temin girişiminin, eğer gerçekleşirse, mevcut yapılanmaya kısa sürede uyum sağlayabileceği düşünülmektedir. Kaldı ki daha önceki tecrübelerden, silah sistemleri temin etmedeki işbirliğinin, yedek parça ve bakım hizmetleri de düşünüldüğünde ülkeler arasındaki karşılıklı ekonomik ilişkilere önemli katkılarda bulunduğu bilinmektedir. Bu aynı zamanda diğer ekonomik işbirliği alanlarının da önünü açar. THY tarafından 20232033 dönemini kapsayan Stratejik Plan çerçevesinde, 20262036 yılları arasında temin edilmek üzere toplamda 355 uçağın alınmasına ilişkin Airbus firması ile yapılan görüşmeler bu kapsamda değerlendirilebilir. Türkiye’nin de yakın işbirliği içinde bulunduğu Avrupa Birliği ülkeleri tarafından geliştirilen “Eurofighter Typhoon” savaş uçağı, çok yönlü (hava hava, hava savunma, hava yer ve keşif gibi görevler için), 4.5 nesil bir savaş uçağı olarak öne çıkmaktadır. Uçak ilk uçuşunu 1994 yılında gerçekleştirmiş ve sonrasında da başarı ile geliştirilmiştir. Yüksek hızlara çıkabilen, manevra kabiliyeti yüksek bir uçaktır. Uçak, ileri seviyede radar, havacılık sistemleri ve iletişim cihazları yanında, güçlü bir elektronik harp kabiliyetine de sahiptir. Sistemin, Türkiye’nin halen dahil olduğu ittifak içerindeki operasyonlarda kullanılıyor olması da bir avantaj gibi gözüküyor.
Silah sistemlerinin fiyatı önemlidir. Ancak savunma sanayi konularında asıl önemli olan ihtiyaçtır. Kaldı ki Eurofighter uçağının maliyeti F35’e göre çok daha düşüktür. F35 savaş uçağı, uzun dönemde yapılan birçok eklemelerle giderek hantallaşmıştır ve sık sık yapılan arızalara ve durdurulan uçuşlara konu olmaktadır. Uçağın bakım maliyetleri oldukça yüksektir ve lojistik olarak bakımı da ancak belli yerlerde yapılabilmektedir. Bu arızalanan uçağın tekrar göreve dönme süresinin uzaması ve daha uzun süre görevden uzak kalması anlamına geliyor. Uçağın ABD kontrolü dışında uçması da mümkün değil. Büyük reklamlara ve algı oluşturma çalışmalarına rağmen, dezavantajları nedeniyle, Birçok ülke projeye dahil olmadığı gibi, bazı ülkeler de sonradan temin etmekten vazgeçti. ABD bile, bu uçağın, arızaları, eksiklikleri ve en önemlisi göreve uygunluğu konusunda önemli sıkıntılar yaşıyor ve en gelişmiş savaş uçağı olarak nitelenen F35A Lighting II'nin uçuşa hazırlık yüzdesi ancak 60’lar civarında. Uçağın manevra kabiliyetinin düşük olması nedeniyle hantallaştığı için, havahava görevlerinde etkisizliği de söz konusu. Bu nedenle ABD, her F35'in yanına onu korumak için bir F15 uçağı koyma kararı aldı.
Eurofighter uçağı temin projesine İngiltere, İspanya gibi ülkeler olumlu yaklaşıyor ve şimdilik sadece Almanya muhalif gibi gözüküyor. Almanya, geçtiğimiz dönemdeki gibi enerji kaynaklarına kolay erişemiyor ve ekonomisinin de giderek daha kötüye gideceği açıkça görülüyor. Bu açıdan Alman yönetimi kendi ülkesinin gerekleri doğrultusunda karar almakta zorlanıyor, etki altında kalıyor ve bu giderek tabanda daha fazla tepki çekiyor. Akılcı bir analize tabi tutulursa, Almanya’nın bu karşı çıkışında kendi vatandaşları ve ülkesi için en ufak bir neden ve fayda yok. Tamamen suni ve uydurulmuş, Alman çıkarları ile alakası olmayan dış kaynaklı nedenler söz konusu. Kaldı ki Soğuk Savaş Döneminde Avrupa’nın güvenliğini, milyonlarca asker besleyerek sağlamış olan bir Türkiye’yi karşısına almanın Avrupa’nın güvenlik harcamalarını en az iki kat daha fazla artıracağını birçok Avrupalı uzman zaten ifade ediyor. Aslında, Türkiye’nin mevcut seçeneklerinin dışında, savaş uçakları için ara dönemde birçok alternatifi mevcut. Sistemsel değişimi gerektirmekle birlikte, zorunlu kalındığında, Rusya ve Çin gibi başka ülkelerden uygun şartlarda son derece gelişmiş savaş uçakları temin edilmesi mümkün ve bu işbirliği bu ülkelerle diğer alanlarda da işbirliğine imkan sağlayabilir. Hatta bu ülkelerin geliştirdiği sistemlerin Batının elindeki sistemlere göre üstünlükleri de uzmanlarca daha sık ifade edilmeye başlandı. Birçok ülke ürettiği sistemleri satmak için çaba harcıyor.
Türk yetkililer bir kopuşu önlemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Halen mevcut F16’ların geliştirilmesi ve bir miktarda yenilerinin temin edilmesi de gündemde ve zaten bu en uygun ve hızlı proje gibi gözüküyor. Ancak Türkiye’nin NATO içindeki müttefiki olarak gözüken ABD’nin son dönemde gereksiz ve olumsuz davranışları bölgedeki müttefiklik ilişkilerini önemli oranda zedelemiş durumda. Türkiye son dönemde, bazı alanlarda ABD, Kanada, Almanya, Hollanda gibi müttefiklerinin uyguladığı kısıtlamalara maruz kalıyor. Bu durumun NATO’yu giderek bu bölgede zayıflattığı da bariz olarak görülüyor. Konunun esasını da Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye yönelen terör tehdidi oluşturuyor. Bu bölgeden Türkiye içine, şehirlere, sivillere patlayıcı kullanılarak yönelen, bariz bir terör saldırısı söz konusu. Bu saldırılar sonucunda bu ülkeler derhal Türkiye’nin yanında olduklarını ifade eden resmî açıklamalar yapıyor. Ancak alanda durum bunun tam tersi ve aynı açıklamaları yapanlar buradaki PKK/YPG’li teröristlere silah ve cephane dahil her türlü yardımı yapıyor. Aslı tartışılması gereken ve bu ülkelerin yetkililerinin kendi vatandaşlarına açıklamaları gereken nokta ise terör eylemleri yapan örgütü hangi amaçla destekliyorsun ve bu örgütü etkisiz hale getirmeye çalışan müttefikine neden ambargo uyguluyorsun? Ve acaba bu ülke vatandaşları, kendi sınırlarındaki bir ülkede böyle bir destek yapılsa nasıl değerlendirecektir? Tecrübeler göstermiştir ki, terörü ve terör örgütleri desteklemek başlangıçta kolay bir yol gibi gözükebilir ancak bu telafisi olmayan büyük bir yanlışlıktır ve terör mutlaka bir gün kendisini destekleyen ülkelere zarar verir.
Daha önce Türkiye’nin ihtiyacı olan hava savunma sistemlerini vermeyerek, Türkiye gibi bir müttefikini hava savunmasız bırakan ABD, S400’ler temin edilince de bu sefer, F35 başta olmak üzere bazı konularda müttefikini son derece yanlış ve hukuksuz bir kararla “ABD'nin Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası” kapsamına koymuştu. Bu ABD açısından büyük bir hata idi ve bu hataların giderek diğer konulara da yayıldığı görülüyor. Bu konu F35’ler konusunda da geçerli. Sistemsel farklılıklar giderek daha bariz hale geliyor. Bu aynı zamanda bir kopmanın da belirtisi. Türkiye parasını verdiği sürece bu tür ihtiyacı olan sistemleri bir şekilde bir yerlerden temin edebilecektir ancak NATO içinde büyük bir güç olan Türkiye’nin, basit hatalarla kaybedilmesi ve farklı sistemlere yöneltilmesinin sonuçlarını, önümüzdeki yıldan başlayarak geri dönülemez biçimde giderek daha fazla hissedeceğiz.