Libya Geçici Hükümeti ülkeyi bir yandan 24 Aralık seçimlerine hazırlarken, bir yandan da gayrimeşru güçlerin lideri Halife Hafter ve destekçisi Akile Salih'in ayak oyunlarıyla mücadele ediyor. Libya'da toprak bütünlüğünün tesis edilmesi, istikrarın sağlanması ve ülkenin inşasına yönelik hazırlıkları baltalayan bu ikili, hem silahlanma faaliyetlerini sürdürüyor hem de Batılı ülkelerle arka kapı diplomasisi yürütüyor. Türkiye'deki mahfilleri ise, TürkiyeLibya Anlaşması'nı nasıl iptal ederiz derdinde. Türkiye'nin Mavi Vatan Doktrini'ni “yayılmacı” olarak tanımlayan bu grup, Libya'nın bölünmesi yada yönetimin değişmesi durumunda anlaşmanın geçersiz olacağını iddia ediyor. İşte bu tartışmalara ilişkin hukuki durumu, TÜRK DEGS Araştırmacısı Şafak Yıldırım inceledi. “TürkiyeLibya Anlaşması Neden Tek Taraflı İptal Edilemez” başlıklı çalışmasında Yıldırım, şu bilgileri paylaştı:
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER TESCİL ETTİ
“Son günlerde, bazı kişiler ve platformlar TürkiyeLibya Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Anlaşması'nın, Libya tarafından iptal edilebileceğini ya da anlaşmanın tek taraflı olarak geçersiz
kılınabileceğine dair hukuki ve uluslararası gerçeklikten uzak açıklamalarda bulunmaktadırlar. Bu çalışmanın amacı, uluslararası hukuk normları, prensipler ve bağlayıcı anlaşmaların ışığında TürkiyeLibya Anlaşması'nın neden tek taraflı iptal edilemeyeceğini argümanlarla birlikte ortaya koymaktır. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yayımlanan tescil belgesine göre, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Türkiye ve Libya arasında imzalanan uluslararası anlaşmayı 30 Eylül'de BM Şartı'nın 102'nci maddesi gereği onaylamıştır. 27 Kasım 2019 tarihinde TürkiyeLibya arasında imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması, BM tarafından tescillenmiştir. Hukuk tekniği bağlamında 'deniz yetki alanı ilanı', bir diğer komşu devletle bağlantısı olmayan bir deniz alanında, kıyı devletinin karasuları, bitişik bölge veya MEB’inin dış sınırının tek taraflı olarak ilanıdır. Buna mukabil 'deniz yetki alanı sınırlandırılması' ise iki veya daha fazla devletin, sahip oldukları ya da ilan ettikleri deniz yetki alanlarının, diğer sahildar devletin deniz yetki alanları ile çakıştığı bölgedeki deniz alanının bir anlaşma ile sınırlandırılmasıdır.”
HER ŞEY BAĞLANDIĞI ŞEKİLDE ÇÖZÜLÜR
“Hukukta her bir şey, bağlandığı şekilde çözülür (unumquodque eodem modo quo colligatum est dissolvitur). Yani bir işlem hangi usûlle tesis edilmiş ise yine aynı usûlle feshedilir. Buna 'yetkide ve usûlde paralellik ilkesi' denir. Bu bağlamda, LibyaTürkiye Deniz Yetki Sınırlandırma Anlaşması da tek taraflı olarak iptal olamaz.
“Uluslararası antlaşmaların doğası etik değerler ve prensipler üzerine kuruludur. Bu nedenle anlaşmalarda esas prensip olan 'pacta sunt servanda' gereği tarafların verdiği sözü tutmaları ve anlaşmaya uymalarıdır. Fesih konusunda bir istisna olan şartların değişmesi yani 'rebus sic stantibus' ilkesi de TürkiyeLibya Deniz Yetki Alanı Sınırlandırma Anlaşması'nı geçersiz kılamaz. Çünkü; anlaşmadan doğan yükümlülüklerini yerine getirmeyen bir taraf devlet, bu yükümlülüklerinden kurtulmak için 'rebus sic stantibus' ilkesine başvuramaz. Diğer yandan; TürkiyeLibya Anlaşması aynı zamanda bir sınır anlaşmasıdır. Bu noktada ise; 'rebus sic stantibus' ilkesine dayanılarak sınır anlaşmalarına son verilemez.
“TürkiyeLibya Anlaşması'nın tek taraflı fesh edilemeyeceği, 23 Mayıs 1969 tarihli Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi'nde emredici hukuk normları kapsamında koruma altındadır. Bu bağlamda uluslararası anlaşmalar, tek taraflı olarak, yerinde olmayan bir gerekçe ile, tanımsız bir geçersizlik sebebine dayanılarak feshedilebilir hale getirelemez.”
TÜRKİYE SINIRINI BELİRLEMİŞTİR
“Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) devletlerin deniz yetki alanlarının sınırlandırılması ve denizlerin yer altı ve su üstü kaynaklarının kullanımında, adil ve hakkaniyete uygun bir paylaşım anlayışı içinde yapılmasını öngörüyor. Doğu Akdeniz’de yaşanmakta olan MEB anlaşmazlıklarının temelinde coğrafi koşullar yatmakla beraber, devletlerin uygulamakta oldukları politikalar, BMDHS’de yer alan 'hakkaniyet, hakça çözüm, coğrafyanın üstünlüğü, oransallık ve kapatmama' ilkelerini ihlal eder bir şekilde karşımıza çıkıyor. MEB’lerin hukuki rejimi, 1982 tarihli BMDHS’nin V. kısım 5575. maddelerince düzenlenmiştir. BMDHS’nin 57. maddesinde belirtildiği üzere, MEB, karasularının ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren 200 deniz miliyle sınırlandırılmıştır.
“Bölgede yer alan kıyıdaş devletlerin karşılıklı kıyı uzunlukları 400 deniz milinden kısa olması nedeniyle, MEB sınırlarının belirlenmesi ancak karşılıklı mutabakatla mümkündür ve adalar MEB üzerinde tam olarak hak sahibi değildir, dolayısıyla egemenlik hakkı ileri süremezler. Kıta sahanlığıyla ilgili ilk dava olan 1969 Kuzey Denizi Davası'nda Uluslararası Adalet Divanı (UAD), sınırlandırmanın örf ve âdet hukukuna göre, 'hakkaniyet prensiplerine' uygun bir şekilde ve bütün 'ilgili durumlar' dikkate alınarak 'anlaşma' ile yapılacağını belirtmiştir. Tüm bu hukuki ve bilimsel argümanlar; LibyaTürkiye Anlaşması'nın tek taraflı olarak iptal edilemeyeceğini ortaya koymaktadır.
“Bu bağlamda TürkiyeLibya Anlaşması, uluslararası hukuk tarafından tescillenmiş ve hakkaniyet, etik gibi temel hukuk prensipleri tarafından da koruma altına alınmıştır. Tarafların ortak rızaları dışında TürkiyeLibya Anlaşması'nın iptali söz konusu olamaz. Ayrıca Mutabakat Muhtırası'nda tek taraflı iptal edilemeyeceği de zikredilmiştir. Yine şunu eklemek gerekir ki; her durumda, Türkiye artık Afrika kıtası ile sınırını belirlemiştir, iptali Türkiye’nin sınırını değiştirmez, sadece sınırın ötesindeki komşuyu değiştirir. O da diğerlerinin tercihidir.”