Türkiye son yıllarda özelleştirme politikalarından vazgeçip Türkiye Varlık Fonu'nun (TVF) doğrudan girişimleri, ithal ikameci yatırımlara kredi destekleri gibi uygulamalarla ülkenin döviz ihtiyacını azaltacak adımlar atıyor. Küresel ekonomideki çalkantının, kırılganlıklar nedeniyle ülke piyasalarını olumsuz etkilemesi, devreye alınan kalkınma adımlarının sonuçları henüz makro göstergelere yansımadığı için siyasi atmosferin de etkisiyle TL üzerinde güvensizlik oluştu. Ekonomi bürokrasisinden dün yansıyan haberler ise, cari dengede toparlanma ve TL'ye geçişi sağlayacak adımlarla kur ve faizde bir miktar düzeltmeden sonra çok yakında bir denge sağlanacağını yönünde. Merkez Bankası (TCMB) Başkanı, BDDK Başkanı ve Bankalar Birliği'nin önceki gece yaptığı toplantı sonrası kaynaklardan edinilen bilgiye göre, toplantıda TCMB Başkanı Murat Uysal, salgın döneminde düzenleyici kuruluşlar ile bankaların çok başarılı bir sınav verdiğini, hızlı bir kredi genişlemesi yoluyla ekonomiye ihtiyaç duyulan uygun maliyetli likiditenin sağlandığını, ancak gelinen noktada iç ve dış dengelerin korunması amacıyla bir takım normalleşme adımlarının atılması gerektiğini bildirdi.
PANDEMİYE ÖZEL ÜÇLÜ POLİTİKA
Peki kur neden artıyor veya neden şimdi arttı? Dünkü haberimizde bunu sizlere açıkladık. Kısaca yeniden özetleyelim. Çok fazla para basıldı ve faizler tarihi dip seviyelerde. Dünyada paraya güven yok. Merkez bankaları dahi altın varlıklarını artırıyorlar. Gümüşe olan talep de yüksek. Hatırlayalım mart ayında altının ons fiyatı bin 400 dolara kadar çekildi (o dönem pandemi paniği yüzünden dolara kaçış vardı), şimdilerde ise altının onsu 2 bin doların üzerinde ve 3 bine gidebilir değerlendirmeleri yapılıyor. Bu ortamda Türkiye, pandemide ani duruş yaşayan ekonomisini tekrar ısındırmak için negatif reel faiz politikası, parasal genişleme ve rezerv eriterek kuru sabit tutmaya girişti. Üstelik o dönem sıcak para da ülkeden çıkıyordu. Kuru tutmak için piyasaya döviz verildikçe, içerideki TL likiditesinin bolluğundan kaynaklı ilave bir talep de oluşunca kurda yukarı yönlü bir baskı oluştu. Dolar tutulsa da bu kendini avro tarafında gösterdi.
REEL KESİM AÇIĞINI AZALTTI
Yılbaşından bu yana sadece kağıtlardan kabaca 11.5 milyar dolarlık bir sıcak para çıkışı oldu. Turkey Data Monitor'ün araştırmasına göre, finansal kesim dışındaki firmaların açık döviz pozisyonu (döviz varlıklarıdöviz yükümlülükleri) 2018 yılı başında 223 milyar dolar ile tepe noktasına ulaştıktan sonra azalmaya başladı ve bu hafta açıklanan verilere göre Mayıs 2020 itibarıyla 165 milyar dolara kadar geriledi. Bu süreçte döviz cinsi varlıklardaki artıştan çok (20182020 arası döviz varlıkları 110128 milyar dolar bandındaydı), yükümlülükler ciddi azalış kaydetti (339 milyardan 289 milyara). Bu da temelde firmaların yurt içinden sağladıkları döviz+dövize endeksli kredilerdeki düşüşten kaynaklandı. Diğer yandan kısa vadeli döviz pozisyonu tarafında ise firmalar fazla vermeye devam ediyor. 2018 yılı başlarında 93100 milyar dolar bandında seyreden kısa vadeli döviz pozisyonu fazlası bu yıl 104109 milyar bandında! Finansal kesimin zaten açık pozisyonu olmadığını biliyoruz. Açığı olan reel sektör piyasadan döviz talep etti. Buna vatandaşların "kur artacak, altın artacak" beklentisi ve negatif reel faizin TL'den kaçışa yol açması da eklenince dövizde basınç yükseldi. Nihayetinde beklenen oldu.
DEVLETİN MESAJINI ALAMAYANLAR
Bu politikanın ilanihaye sürdürülemeyeceğini ekonomi yönetimi de herkesten daha iyi biliyordu. Ve bu hafta itibarıyla dünyada da normalleşmeyle birlikte para basmada kısıntıya gidilirken, Türkiye daha fazla rezerv harcamamak için kuru serbest bıraktı. Bir nevi kontrollü kurdan, yeniden dalgalı kura geçtik. Dünya olağanüstü bir dönemden geçiyor. Olağanüstü dönemlerde olağan dışı politikaların uygulanması gerekiyor. Bu anlamda 2018'deki kur şoku sonrası devreye alınan ve Berat Albayrak'ın Hazine ve Maliye Bakanı olmasıyla iyice belirginleşen adımları hatırlamakta fayda var:
- Londra'daki TL SWAP pazarı daraltılarak, Türk lirası üzerinde kısa vadeli spekülatif hareketler önlenmeye çalışıldı.
- Diğer ülke merkez bankaları ile SWAP görüşmeleri başlatıldı, bazı adımlar atıldı ve böylece dolara olan ihtiyacın azaltılması için hamle yapıldı.
- Merkez Bankası'nın altın rezervleri sadece son bir yılda dolar bazında yüzde 70 artırıldı. Rezerv politikası değiştirilerek, doların ağırlığı azaltıldı.
- Döviz ihtiyacını azaltmak için gereksiz ithalatın önüne geçecek ve yerli üreticiyi koruyacak gümrük uygulamalarına gidildi.
- Varlık Fonu, İVME kredi gibi uygulamalarla ve OYAK ile SASA'nın da dahil olduğu yerlileştirme ve ithal ikmeci yatırımlar devreye alınmaya başladı.
- Ticari faaliyet dışında döviz alım satımlarına kambiyo vergisi getirildi. Ülkeyi dolarizasyona sürükleyen uygulamalardan vazgeçileceği sinyelleri verildi.
CENDEREDEN ÇIKMAK KOLAY DEĞİL
Bütün bu çabaların tek bir amacı olduğu açık. "Borçlan, ithal et, tüket, ucuz iş gücünle bizim fason tedarikçimiz ol; işler sarpa sarınca IMF'ye git ucuz kredi al, hazinenin kozmik odalarına yabancıları yerleştir, kemer sık, emekçinin, çiftçinin boğazına sarıl, elde kalan kamu varlıklarını özelleştir vd." Dünyada ekonomik ağırlık batıdan doğuya kayarken, çok kutuplu bir dünya düzeni kurulurken, Türkiye'ye biçilen yukarıda tırnak içinde ifade ettiğimiz rolün dışına çıkmak, zincirleri kırmak. Ancak bu yolda gidilirken, 1980'den beri adım adım sisteme eklemlenmiş, kurulu bir düzen söz konusu. 40 yıllık bir neoliberal macera ve bunun son 20 yılı tamamen küresel finansal sisteme iplerin bırakıldığı Babacanlı yıllar. (Bugün çıkıp 'karşılıksız para bastılar' ondan oldu, diyebiliyor). Esasen 2016'da başlayan ancak kredi imkanları, Merkez Bankası kaynakları ile ötelenen ve 2018'in Ağustos'un yeniden patlak veren krizin yeni bir aşamasındayız. Her kriz Türkiye için bir sorgulama dönemidir. Kriz diyoruz çünkü Prof. Dr. Bilsay Kuruç'un deyimiyle: bu modelde kur lambası kriz işaretidir. Ve yine Kuruç'tan bir alıntı: "Türkiye de, 1980’den itibaren, zaman kaybetmeksizin bu rejimde yerini aldı. Rejim, kendi iktisatçılarını da, siyaset topluluğunu da, 'sermayenin yeni katmanlarını da yarattı; mevcut kurumları aşındırıp önemsiz kılarken, kendininkileri yaratmaya girişti. (Gazete Manifesto)". Kendi sosyal sınıflarını oluşturmuş bir yapı söz konusudur. Kamu bürokrasisinden, akademideki iktisatçısına kadar. Kopuş kolay değildir. İlaveten 18 yıllık iktidarın yıpranmışlığı, tutturulamayan makro hedefler ve sürekli artan işsizlik yüzünden ekonomi politikalarına olan güvensizlik.
NEGATİF FAİZ ISRARI SONA ERDİ
Buradan bakınca ekonomi yönetiminin negatif faiz politikasındaki ısrarını anlamak da zor. Çünkü bu politika TL'den dövize ve altına kaçışı hızlandırdı. Öteden beri faiz konusundaki siyasi ısrar yüzünden Merkez Bankası'nın faiz silahının piyasa üzerindeki etkisi de erozyona uğradı. Dün alınan tedbir de örtülü faiz adımı atılacağını gösterdi. Oysa İktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, Twitter'da şunları söylüyor: "Kısa vadede ne yapılmalı? Negatif reel faiz uygulaması terk edilmeli, bunu sağlamak için Merkez Bankası politika faizini artırmalı. Bankalara uygulanan Aktif Rasyosu kaldırılmalı. Devlet, fon yöneticisi gibi çalışmaktan vazgeçmeli. Uzun vade için de yapısal reformlara başlanmalı."
'PANİK HAVASI YOK'
Son dönemde atılan adımlar Londra'daki TL SWAP pazarında limitlerin gevşetildiğini gösterdi. Önce kalkınma sonra yatırım bankalarına muafiyet geldi. Önceki gece bankacılarla yapılan toplantıda aktif rasyosunda da gevşemeye gidileceği sözü verilmiş görünüyor. Olağanüstü geçen son birkaç ayın olağan dışı kararlarında bir gevşeme olsa da yazarımız Hakan Topkurulu'nun belirttiği üzere; hükümette bir panik havası yok, süreci belki de bekliyorlardı, çünkü ellerinde hepimizden fazla veri mevcut. IMF'ye gitmeye gerek yok. Dünyada da ülkeler para basma politikalarını durduruyorlar. Gösterge faiz bizde yüzde 12'yi aştı (Dün 13'e dayandı.) Hükümet, ucuz faizle inşaatçıları kurtardı. Sanayi de hareketlendi ama parasal genişleme dolarizasyonu artırdı. Londra ile çekişmede Dr. Berat Albayrak'ın "sıcak para istemiyoruz" ve "doların ağırlığını azaltma" yönündeki söylemleri ve yukarıda sıraladığımız 2018'den beri atılan adımlar hatırlandığında, fırtınalı sularda yol alan Türkiye, zaman zaman ileri hamle yaparak zaman zaman kısa vadeli tavizler vererek, daha önce hovardaca harcandığı için sınırlı kalan cephanesi ile üretim ekonomisine doğru yol almaya çalışıyor.
ERDOĞAN KONUŞTU DOLAR DÜŞTÜ
Merkez Bankası, dün likidite yönetimi çerçevesinde 10 Ağustos 2020 tarihinden geçerli olmak üzere piyasa yapıcı bankalara Açık Piyasa İşlemleri çerçevesinde tanınan likidite imkan limitlerini yarıya düşürdü. Açıklamalar ve adımlar sonrası güne 7.30'ların üstünde başlayan dolar kuru gün içinde 7.15'e kadar çekildi. Borsa da alımlarla yüzde 0.53 yükselirken, avro 8.54 TL'den işlem gördü. Cumhurbaşkanı Erdoğan dün yaptığı açıklamada, "Türkiye'de ekonomi sistem olarak oturmuştur. Bazı zamanda tırmanışlar inişler olur. Yılbaşında 10 liradan bahsediyorlardı. Bu da yerli yerine oturacak. Ben özellikle TL'nin yerli yerine oturacağına, dövizin ve altının yerli yerine oturacağına inanıyorum. Dün TCMB ile bankalar birliğinin toplantıları bunlara yönelik atılan adımlardır. Düzelecek'' ifadesini kullandı. Erdoğan'ın konuşması sırasında Dolar/TL 7.14'e kadar geriledi. Maliye Bakanı Berat Albayrak'a da destek veren Erdoğan ''Maliye Bakanımızla ilgili sosyal medyada yaptıkları karalamada bunlar yetişemedikleri üzüme koruk diyor'' diye konuştu.
UYSAL: KUR SEVİYESİ BELİRLEMEDİK
TCMB Başkanı Murat Uysal, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mehmet Ali Akben ve bazı banka genel müdürleriyle bir araya gelinen toplantıda, salgın döneminde piyasaya verilen likiditenin fazla kısmının sistemde bir likidite açığı oluşturmadan kademeli olarak geri çekileceğini ifade etti. Kurdaki hareketlilik sonrası Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Aydın ile bazı bankaların genel müdürleri önceki gece bir araya gelen Uysal ve Akben, toplantısında yansıyanlara göre, salgın döneminde piyasaya verilen likiditenin fazla kısmı sistemde bir likidite açığı oluşturmadan kademeli olarak geri çekilecek. Merkez Bankası’nın atacağı likidite adımlarının kredi ve mevduat faizlerini artırıcı etkisi olacak. Türk lirası cinsinden yatırım araçlarının cazibesi artacak. Böylece TL yatırımcıların enflasyona karşı daha iyi korunacağını ve dövizden TL’ye geçiş iştahı artacak. Toplantıda bazı katılımcılar da kur ve faizde bir miktar düzeltmeden sonra çok yakında bir denge sağlanacağını, salgın nedeniyle turizm gelirleri olmadığı halde cari dengede bir baskı olmadığını, ihracat tarafının oldukça hareketli olduğunu, üretimin de güçlü bir şekilde toparlandığını ifade etti. Bankalar, kurlardaki artışın aktif rasyoyu mekanik olarak aşağı çektiğini, bu nedenle rasyoya uyum konusunda bir miktar esneklik tanınmasını talep etti. BDDK, bankalardan gelen istekler doğrultusunda aktif rasyosu ile ilgili bir değerlendirme yapıldığını, kısa süre içinde bu yönde bir revizyonun gündeme gelebileceğini söyledi. TCMB Başkanı Murat Uysal ise dalgalı kur rejiminde herhangi bir kur seviyesini hedeflemediklerini, ancak kurlarda aşırı oynaklık oluşması halinde tedbir alacaklarını aktardı.
Aydınlık