Mars Grup ile film yapımcıları arasındaki krizin ardından Meclis’ten geçen yeni sinema yasasını, Sinema Salonu Yatırımcıları Derneği Başkanı Cenk Sezgin Aydınlık’a değerlendirdi. Sezgin, yapımcıların filmlerini bir an önce vizyona sokması gerektiğini, bu durumun bir kaç ay daha devam etmesi durumunda yerel sinemaların batacağını söyledi.
Film yapımcılarıyla salon işletmecisi Mars Grup arasındaki krize Kültür Bakanlığı el atarak yeni sinema yasasını çıkardı. Fakat yasaya rağmen yapımcılar hâlâ filmlerini vizyona sokmaya yanaşmyor. Mars Grup’a tepki olarak görünen bu durum, arkasında uluslararası sermaye bulunmayan yerel sinema işletmecilerinin sinema dünyasına veda etmesiyle sonuçlanabilir.
Yaşanan krizin sebeplerini, yeni çıkan sinema yasanın neler getireceğini, Türk sinemasının yaşadığı sorunları ve bu krizden yerel sinema salonu işletmecilerinin nasıl etkilendiğini, yerel sinema salonu işletmecilerinin bağlı bulunduğu Sinema Salonu Yatırımcıları Derneği (SİSAY) Başkanı Cenk Sezgin’le konuştuk.
■ Yapımcılarla salon işletmecileri arasındaki kriz nasıl başladı? Sizin grubunuz burada nasıl tavır aldı?
Kriz, Türkiye’deki bazı sinema zincirlerinin daha fazla seyirci çekmek için daha ekonomik menüler oluşturma girişimiyle başladı. Yani mısır gibi büfe ürünlerini de bilete ekmesiyle oldu. Fakat bu süreç daha sonra bu masum duruşundan çıktı. Özellikle Mars Grup’u tarafından yapımcıların payını aşağı çeken, kendi karını yükselten bir strateji haline dönüştü. 2012 Ekim’inde, Bakanlığın davetiyle sinemacılar ve yapımcılar olarak ilk kez bir araya geldiğimiz toplantıda, bir grup hariç bütün sinemacılar olarak yapımcıların ‘Bizim fiyatlarımızı başkalarıyla paket edip, aradaki sınırları kaldıran yeni uygulamanızdan vazgeçin’ talebine biz olumlu yanıt verdik ve kendileriyle anlaştık. Fakat Mars Grup, ‘Ben asla kendi fiyatlarıma müdahele ettirmem, bu serbest ticaretime müdaheledir’ diyerek toplantıdan anlaşmazlıkla çıkılmasına yol açtı. Bunu daha sonraki toplantılarda da devam ettirdiler. Biz, yapımcılara, ‘Gelin bizimle yürüyün, bizim sinemalarımızda gösterime koyun’ filmlerinizi dedik. Bunun üzerinden üç ay geçti ama hiçbir gelişme yaşayamadık. Aksine son bir ayda filmler gösterimden çekildi.
11 GÜN YÜZDE 35.1 KAYIP
■ Bu süreçte nasıl bir kayıp oldu?
Sadece filmlerin gösterimden çekildiği tarih itibarıyla, yani 1 Ocak’ta gösterime girmesi gereken ‘Organize İşler Sazan Sarmalı’ filminin çekilmesiyle, ona ayırdığımız salonlar başka filmlerle doldurulamadı. Diğer yapımcılar da sonrasında peşi sıra filmlerini çekince, ayın 8’inde, 15’inde çıkması gereken filmler de çıkmadı. Arka arkaya bu filmler çıkmayınca, geçen yıl ocak ayına göre, ilk 11 gün içinde yüzde 35.1 satılan bilet adetinde kaybımız var. Tabi bu sadece 11 günlük kayıp değil, ocak ayı bizim sektörümüzün en yüksek noktasının yaşandığı aydır. Biz ocak ayıyla, yazın filmsiz ve seyircisiz geçen ayların masraflarını, borçlarını kapatırız. Yani biz 67 aydır ocak ayını beklerken bu süreç çok büyük bir kayba uğrattı. Tabii bu yerli sinemacılar için geçerli bir kayıp, arkasında uluslarası bir sermaye bulunan devler için geçerli değil.
BİZLERİ DE KENDİLERİNE GÖBEKTEN BAĞLADILAR
■ Bu durumun kötüye gitmesinde MARS Grup’un Güney Koreli şirket tarafından satın alınması etkili oldu mu?
Aslında burada daha da geriye bakılabilir. Koreliler almadan önce Mars Grup’un AFM grubuyla birleşmesine, Rekabet Kurulu’nun tüm sektörde yaptığı araştırmalarda olumsuz raporu verilmesine rağmen, onay verildi. Bugünlere gelineceği o dönem herkes tarafından belirtildi ama önüne geçilemedi. Bu grup şuan da hem sinema salonu işleten hem film dağıtan hem de film yapan bir grup olarak bizleri de kendilerine göbekten bağladılar. Şuan da bize verdiği filmler nedeniyle her akşam gişe hasılatlarımızı normal olarak raporlamamız gereken yapımcımız konumunda. Ama bu grup aynı zamanda rakibimiz de. Bu inanılmaz bir rekabet skandalıdır. Maalesef daha önce yapılan hata, Korelilere satılarak da ayyuka çıkarıldı. Şu an da da hiçbir kurul bu gruba müdahele etmiyor.
BAĞIMSIZ SİNEMAYA NEFES ALMA ŞANSI VERMİYOR
■ Dağıtıcı ve yapımcı firma aynı grup olduğu için, bu durum bağımsız sinemada kötü bir durum yaratıyor mu? Özellikle yaptığı filmi gösterime sokamadığını söyleyen bir çok yönetmen var...
Mars, Türkiye’de yapılan sanat filmlerinin sadece yüzde beşini gösterime alıyor. Çünkü bu grup, öncelikle kendi yaptığı filmleri ve gişe filmlerini gösterime sokuyor. Sanat filmleri de Türkiye’deki sinema salonlarının yüzde 40’ına sahip bu grubun salonlarında yer bulamıyor. Anadolu’daki çoğu sinemacının da salon adeti iki veya üç olduğu için, onlar da yüksek gişeli filmleri tercih ediyor. Böyle olunca sanat filmleri Anadolu’da gösterim şansı bulamıyor. Bu filmler sadece ekonomik ve kültürel seviyesi yüksek bir iki yerdeki özel sinemada izlenebiliyor. Bu kadar büyük, dominant bir grubun yaratılması ve o grubun sadece kâra odaklanması, ülkemizde bağımsız sinemaya nefes alma şansı vermiyor. Bu grup her ne kadar sanat filmlerini desteklediklerini söylese de, oran ortada, 2018’de dağıttıkları sanat filmlerinin oranı yüzde beş.
Aksine bakın bugünlerde çokca Kore filmi vizyona giriyor. Tabiiki Kore filmlerini de izleyelim ama Türkiye sinemasının geleceğinin bir yabancı grubun büyümesi uğruna heba edilmesine göz yummamalıyız. ‘Büyük yatırımlar yapacağız’ başlığı altında Türk sinemasını küçümseyen bir gruba, bütün sinemamızın teslim edilmesinin çok büyük bir yanlış olduğunu da her zaman söylüyoruz.
■ Kültürel olarak da bu süreç bir kayıp getirir mi ?
Bakın mesala biz Kemal Sunal’la, Münir Özkul’la, Zeki Alasya ve Metin Akpınar’la, Hababam Sınıfı’yla büyümüş insanlarız. Bizim hayatımızı, kültürel ve tarihi değerlerimizi yansıtan bir sinemamızın olmadığını düşünün. Biz sadece sinemayla anı anlatmıyoruz. Kültürümüzü dünyaya tanıtıyoruz, gelecek kuşaklara miras bırakıyoruz. 2017’de yüzde 58 kendi filmine bilet satan sinema olarak, Avrupa’nın en önde gelen sinemasıyız. Fransa’nın yüzde 33’le tuttuğu birinciliği neredeyse ikiye katladık. 2018’de ise bu rakamı yüzde 63’e çıkardık. Sonra bir güç düğmeye bastı ve hepimiz ön cama yapıştık.
■ Sorunun çözümünde yerel sinema salonu işletmecileri içinde atılabilecek bir adım var mı?
Var tabiiki. Bakın geçen yıl 176 tane film çekilmiş. Bunun sadece 40 tanesine Bakanlık desteği verilmiş. Bu 40 filmin içinden sadece üç tanesi belli gişe adetine ulaşmış. Bu filmlere yapılan destekler önemli tabiki, her filmin gişe performansı getirmesi gerekmez. Festivallerde ülkemizi temsil ederler. Ama bu desteğin, sinema salonlarındaki bilet hasılatından kesilen eğlence vergisiyle ödenmesi bizi zorluyor. Çünkü kâr edemediğimiz noktada bile hasılatımın yüzde 10’nuyla ödeme yapma yükümlülüğüm var. Bakın destek alan filmlerden bazı örnekler vereyim. ‘Görülmüştür’ filmini 13, ‘Tirleçe’ filmini 46, ‘Erkekler de ağlar’ filmini 38 kişi izlenmiş toplam gişede. Bu konuda devletimizin bizi rahatlatan bir hamlesi olursa, bu vergi kaldırılırsa, biz de hem vatandaşımıza hem yapımcıya daha iyi katkı sunarız. Avrupa’da 26 ülke bunu kaldırdı.
■ Meclis’ten geçen yeni sinema yasasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu an Resmi Gazete’de yayımlanmasını bekliyoruz. Ama yapımcılardan atılan bir adım yok hala. Aksine üç ay sonraki filmlerin bile ertelendiği haberleri geliyor bize. Biz mali kayıplarımıza rağmen yasa çıktı diye buna seviniyorsak, yapımcılarımızın da artık bu konuda adım atması gerekiyor. Gelen bazı bilgilerden, 2019’un son aylarına kadar filmlerini vizyona sokmayacaklarını anlıyoruz. Biz zaten en iyi ayımızı kaçırdık, bari sonrasında biraz telafi edebilelim diye bekliyoruz. Devletimiz yapımcılara haklarını verdi, uymayan sinema işletmecisine cezai uygulamalar getirdi. Şuan da problem ne, neden hâlâ sokmuyorlar?
■ Yasa sizce sektörün bütün problemlerini çözecek mi? Sansür getirebilir yorumları yapanlar da var...
Temelde yasa, sinema filmlerini değerlendirmek, sınıflandırmak ve desteklemek üzerine kurulmuş. Yasanın temeli yapımcılara yönelik. Bu sansüre girecek dedikleri durum şuanki mevcut yasada var zaten. Burada, kuruldaki yapılaşmaya dair bir kaç değişikilik var. Tabii bunu tartışmak doğal fakat devletin de her filme destek verme gibi bir yükümlülüğü yok. Devletin hangi filme destek vereceğine dair bir özgürlüğü olması gerekir. Biz tabiiki Türk sinemasının desteklenmesine varız. Ama uluslararası alanda festivallerde Türkiye’yi temsil etmeyen her filmde desteklenmeyebilir.
MAĞDUR OLANLAR SUÇLU OLUR
■ Sizce neden hâlâ yapımcılar harekete geçmiyor ?
Benim gözlem ve tahminim şöyle: Yapımcılarımız şu an vizyonda olması gereken filmleri, yaz aylarında çektiler. O zaman kendilerine düşecek bilet fiyatını da biliyorlardı. Ama bir anda bir kamuoyu oluşması ve Hükümet’in de dikkatinin çekilmesiyle, ‘Hazır bir takım kazanımlar edindik, daha fazla ne kazanırız’ diye bekliyorlar. Çünkü artık filmleri vizyona sokmamak için bir gerekçe yok. Bu süreç en başından beri yerel sinemacıaların, yani yabancı sermayeye sırtını dayamayanların tükendiği dönemdir. Bunu bile bile filmleri erteleyenler, oturup bu kararlarını tekrardan gözden geçirsinler. Bugüne kadar mağdur olanlar yapımcılar, yerli sinema salonlarının yok olmasına göz yumdukları için, yarın suçlu duruma düşecekler. Artık söz yapımcılardadır. Eğer filmlerini yaz aylarına kadarki dönemde vizyona sokmazlarsa, bu sektörü değil, sadece kendi kârlarını düşündüklerini gösterir. Bu da sanatçı ve yapımcılık değil ticaret erbaplığını gösterir.
■ Bugüne kadar hep medyada yapımcılar konuştu. Bundan sonra ne yapılması gerekir?
Hükümet nezdinde bizim dinlenmemiz lazım. Biz bugüne kadar her ortamda yapımcılara destek verdik. Bizi o büyük grupla karıştırıp tepki gösterenler de oldu. Aile fertlerimiz bile bizi arayıp suçladı. Bir tane sinema işletmecisi, yapımcılarla kapıştı. Biz daha ilk gün bu konuda yapımcılar lehine haklarımızdan feragat ettik. Çünkü biz, bunun Türk sinemasına zarar vereceğini gördük. Bu böyle giderse Levent Kırcalar, Münir Özkullar, Hababam Sınıfları kalmayacak. Şuan da Türk sinemasının gelecek kavgasını bir tek biz veriyoruz. Herkes kendi filminin kendi hasılatının peşinde. Yapımcılarımızın zaten zarar etme şansı yok. Onların kârdan kaybetme kaygısı var. Senede bir tane film yapıp, ben şu kadar insanı sinemaya çektim deyip, kendini sektörün sahibi sanan bir zihniyetin zaten Türk sinemasını düşünmesi beklenemez. Ama bizim şu anda Türk sinemasının geleceğine ilişkin çözümleri konuşmamız lazım.
TEK BİR OYUNCUNUN MAÇINI SEYREDERİZ
■ Vizyon ertelemeleriyle yerel sinemacıların batışı, sinemamızı tamamıyla yabancı sermayenin kucağına bırakmaz mı?
Şuan itibarıyla kendi aramızda konuştuğumuz bir varsayım; Bu büyük grubun da uğradığı zarardan ötürü bilet fiyatlarında düzenleme yapmasını bekliyoruz. Ama eğer bu kayıplarını telafi etmez, fiyatları aşağı çekerse, bu kendi dışındaki tüm oyuncuları sahanın dışına itmek için yapılmış stratejik hamledir. Çünkü onun arkasında uluslararası sermaye var. O zararını karşılar, üç yıl bile yarı fiyatına satar biletini, ama bizim gibi yerel sinemacılar bir kaç ay içinde sektörden çekiliriz. En son yerel sinemacının sektörden çekilmesi bir yılı bulmaz. Büyük grup, bu yarı fiyatına satışı da jest olarak sunar kamuoyuna. Sonra tek başına çektiği, dağıttığı, vizyona soktuğu filmlerle istediği gibi Türk sinemasını yönetir. Biz sonra hep beraber sahadaki tek bir oyuncunun maçını seyrederiz.