Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Türk Ordusu'nun sadece küçük bir parçasıdır. TSK, belli bir zaman diliminde silah altında olan fiili güçtür. Türk Ordusu ise savaş zamanında bütün bir milletin silah altına koşarak oluşturacağı milli ordudur. TSK, bu ordunun kurumlaşmış karargâhıdır. Aynı zamanda Türk Ordusu'nun potansiyel savaşma gücünü oluşturan milletin, eğitildiği okuldur. Bakınız Atatürk bu konuda ne diyor: "Büyük milli disiplin okulu olan ordunun; ekonomik, kültürel, sosyal savaşlarımızda bize aynı zamanda en lüzumlu elemanları da yetiştiren büyük bir okul haline getirilmesine, ayrıca itina ve dikkat edileceğine, şüphem yoktur." (1937, Ankara) (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 420)

Bedelli askerlik ve profesyonel ordu uygulamalarının yok edeceği güç Türk Ordusu'dur. İstedikleri ise milletiyle bağları tamamen koparmak profesyonelleşmiş, yani aldığı maaş karşılığında askerlik yapan bir TSK’dır.

Bu durum ordumillet kavramını yok eder ve TSK’yı halkın ordusu olmaktan çıkarır.

TOPLUM, DEVLET VE TSK

Milletlerin silahlı güçleri, toplumsal düzenin ve devlet biçiminin yansımasıdır. Türkiye Cumhuriyeti her bir ferdi diğeriyle eşit bir halkın devletidir. Bu devleti kuran Türk Ordusu'dur ve o ordu halkın birbirine eşit evlatlarından oluşmuştur. Bugün toplumsal hayatımızda eşitliğin yaşatıldığı tek kurum TSK’dır. Herkes aynı elbiseyi giyer, aynı karavanadan yer ve hepsinin bir tek adı vardır: Mehmetçik…

Basit bir değişiklik gibi görünen yeni askerlik yasasıyla, aslında değişecek olan bütün bir toplumsal yapıdır.

SAVAŞABİLEN TOPLUMLAR YAŞAR

Toplumların egemenliğinin teminatı, onu silah kullanarak koruyabilme gücüdür. Bu da sahip olduğu silahlı kuvvet ile değil, toplumsal olarak savaşabilme gücü ve yeteneği ile ölçülür.

Ekim Devrimi’nden hemen sonra bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan halkı, Ermeni çetelerine karşı savaşmak zorunda kaldı. Ama adeta katledildiler. Çünkü Çarlık döneminde Azeriler askere alınmıyordu. Sanatçı, bilim adamı veya başka kollarda çalışan, ama askeri vasıf taşımayan bir toplumdu. Ne askeri birikimleri ne de bu birikimi yönetecek komutanları vardı.

Benzer durumda Türkler ise çok farklıydı. Albay Lawrence’ın 3 Kasım 1919’da düzenlediği rapora göre yaklaşık 7 milyarlık nüfusun 350 bini hemen askere alınabilir durumdaydı. Seferberlikte bu sayı en az ikiye katlanabilirdi. İşte milli kurtuluş savaşımızı veren ordu, bu potansiyelin ürünüdür. Bunun nedeni, Osmanlı’nın son döneminde zorunlu askerlik uygulamasına geçmiş olmasıdır. Bu sayının daha fazla olmayışının nedeni ise, Osmanlı İmparatorluğu dağılmadan önce yaklaşık 30 milyon olan nüfusun 15 milyonunun, askerlikten muaf, bedelli ve imtiyazlılardan oluşmasıydı. Atatürk 1917 yılında Başkumandanlığa yazdığı bir raporda bu durumun neden olduğu zafiyeti anlatıyordu.

Zaman ilerledikçe gerçek değişmiyor. 2. Dünya Savaşı’nda silah altına alınan insan sayısı, 110 milyonun üzerindeydi. Bunlar profesyonel ordular değildi. Her ulus kendi ordusunu oluşturdu. Yani egemenliği ancak savaşabilen milletler kazanabilir… Bir de o milletin askeri niteliğinin sürekliliğiyle yani zorunlu askerlikle korunabilir.

Eğer biz ABD gibi, işgal ettiğimiz başka ülkelerin zenginlikleriyle yaşayan bir devlet ve halk olacaksak profesyonel orduya ihtiyacımız olur.

Ama ordumuz sadece vatan savunması yapacaksa, bu istisnasız bütün halkın ortak görevidir. Bu da bir aylık eğitim ve beş aylık askerlikle olmaz.

GÜNÜMÜZÜN SAVAŞLARI VE MEHMETÇİK

Reklamdan sonra devam ediyor 

Yakın geçmişte Önder Aytaç’lar profesyonel askerliği övmek için diyorlardı ki “Mehmetçik 3 aylık eğitimle, terörle mücadele edemez” bunu söyleyenler Polis Özel Harekât kursunun da 4.5 ay olduğunu bilmiyorlardı! Kaldı ki, 1992 yılında 2 bin teröristin etkisiz hale getirildiği Irak harekâtını bu Mehmetçik yaptı. 1995’te Mehmetçiğin önünden kaçan ABD’nin eğittiği binden fazla terörist, soluğu Guam adasında aldı. 2002 yılında kırsaldaki terörist eylemlerini sıfırlayan aynı Mehmetçikti. O yıl sadece 6 şehit verilmişti. Yani Mehmetçiğin başarısının tanığı tarihtir. Yavaş yavaş birlikleri lağvederek, eğitim süreleri düşürülerek mevcut azaltıldı, nitelik zayıflatıldı, ama tehditler azalmadı.

Ayrıca günümüzün savaşları artık eskisi gibi cephe savaşı değil. Yani konsept, hareketli küçük komando birlikleriyle yapılan gayri nizami savaşlar. Yabancı işgaline karşı ise aynı yöntemle yapılan direnişlerdir.

Bu anlamda TSK, terhis olanları da düşünüce Türk Ordusu, dünyanın en tecrübeli ordularından biridir. Bu gücün en önemli nedeni de yaklaşık 35 yıldır, ortalama 2 bin metre rakımda ve dünyanın en zor arazi koşullarından birinde, bu savaşın pratiğini yapıyor oluşudur. Olası bir savaşta ortaya çıkacak olan Türk Ordusu, işgalci ordu için kâbus olacaktır. Bunun tek nedeni de zorunlu askerlik uygulamasıdır. Eğer bu uygulama kalkarsa kısa zaman içinde halkın askeri niteliği ve savaşabilme yeteneği de ortadan kalkacaktır. Bunun faydasını en yakın 15 Temmuz akşamı gördük. O gece sokağa çıkanların hepsi asker ocağından geçmişti, en azından ne yapmaları gerektiğini biliyorlardı. Bundan sonra kimse bunları öğrenemeyecek.

En önemlisi, askerliğin sağladığı toplumsal dayanışma ortadan kalkacak, TSK ayrı bir sınıf haline gelecektir.

Bu zamana kadar sadece vatan savunması görevi olan ordu, profesyonelleştiğinde, küresel operasyonlar ve işgaller için emperyalizmin uç birliği olarak kullanılabilecektir. Çünkü kimse askerdeki oğlunun Bağdat’ta veya Libya’da öldürülmesine izin vermez ama söz konusu olan profesyonel ordu olunca durum değişir. Milli ordu bir lejyonerler topluluğuna dönüşür.

Bu yazının büyük bölümü, 9 Kasım 2011’de Odatv’de yayımlanmıştır. Yazarı Mehmet Yiğittürk’tür. O kim derseniz, o da bu fakirdir, o tarihte hapistedir. Aydınlık’ta Oktay Yıldırım, OdaTv’de Mehmet Yiğittürk olarak bunun mücadelesini vermiştir, vermeye de devam edecektir. Çünkü hükümet yeni askerlik yasası ile 100 binden fazla askeri terhis etmeye hazırlanmaktadır.

PİRE

Merkel kukla devlete karşı olduğunu açıkladı. Almanya 1992 yılında TSK’daki Alman yapımı silah ve teçhizatın PKK’ya karşı kullanılmasına karşı çıkıyordu. Bugün geldiği noktaya bakın. Çünkü o yıllarda ABD güçlüydü, Çekiç Güç bölgeye yeni gelmişti, bütün dünya bu kukla devletin kurulacağına inanıyordu. Ama durum değişti, Türk Ordusu buna izin vermedi ve bu sürede Asya’da yeni bir dünya kuruldu. Merkel de memleketindeki 70 bin ABD askerine rağmen 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana süren ABD tahakkümünden kurtulma fırsatının doğduğunu gördü. Hepsi bu…

Peki, Kılıçdaroğlu?

S400’ler yüzünden NATO’dan çıkmanın pireye kızıp yorgan yakmak olduğunu söylüyor.

CHP Genel Başkan yardımcısı Ünal Çeviköz her fırsatta Amerikan çıkarlarını ve NATO’yu savunuyor. Operasyonlara da karşılar, Doğu Akdeniz’deki nefsi müdafaamıza da…

Sanıyorlar ki, NATO’yu tartışma sebebimiz S400’dür. Geçmiş 50 yılın yıkımlarını, NATO Gladyosunu, Neoliberalizmin bizi nasıl diz üstü çökerttiğini, PKK’ya verilen 80 bin TIR silahı, Ergenekon’u, Balyoz’u, 15 Temmuz’u sebep olarak göremeyecek kadar uzaklar ülke gerçeklerine.

İşte bu noktada, Le Monde’un hakaret eder gibi ‘’Ekrem Obama’’ diye yazmasını, sanki övgüymüş gibi algılayacak noktadır. Bu durumda yorganın faili de pire oluyor elbette…

HACİZ

Reklamdan sonra devam ediyor 

Ergenekon zamanlarıydı. Biz hapisteydik. Bize iftiralarla saldıran haber ve yazılara karşı davalar açıyor ve kazanıyorduk. Sonra, hani şu Yargıtay’da blok oyların verildiği, yargıda FETÖ’nün borazanının öttüğü dönemde, o Yargıtay kazandığımız bütün davaları büyük hukuksuzluklarla bozdu. Davalardaki avukatlık ücretleri de elbette bize kaldı. Gel zaman git zaman, tertip çöktü, 15 Temmuzlar yaşandı, o Yargıtay üyelerinin çoğu ya tutuklandı ya kaçtı?

Temsil ettikleri gazetelerin bile dili değişti. "Aldatıldık" diye yazdı bütün yazarları, "Milli orduya kumpas" manşetleri attılar.

Ama…

O avukatlar FETÖ’nün iftira davalarının ekmeğini yemekten vazgeçmedi kardeşim. Yolculuk esnasında tamir ettirmeye değmeyecek kadar ağır hasar alan arabamı satabilmek için notere gittiğimde o avukatların da haciz koyduklarını gördüm.

At pazarlığı yapıp paralarını aldılar.

Mesele değil, borçharç verdik. Verdik de…

Bir çift sözümüz var: Helal etmedik…

İLERİ GERİ

Bugün seçim günü, hafta boyunca gerildi ahali. Biraz gülümseyelim. Yurdum insanının yaratıcılığını, mizah zekasını hep gıpta ile izlemişimdir. Bu hafta bir kafenin önündeki küçük yeşil alanda minik bir tabela gördüm. Çok güldüm. Siz siz olun yere sigara izmariti atmayın…

Gördüğünüz diğer tabela da bir İNG Bank şubesinden. Bir dizi karakterinin ağzından, güç karşısında eğilmeyi tavsiye ediyor. Mantık da hatalı mesaj da. Güç eğilen, zaten güce karşı eğilmiş olur. Topluma verdiği mesaja bakın: "Eğilin" diyor.

İki tabela arasındaki farka bakar mısınız?

Bu toprağın insanını bu yüzden seviyorum.

Siz ne güç için eğilin ne de yere izmarit atın.

Aydınlık