Vatanın bağımsızlığı için savaşan, hayatını feda eden kahraman Türk kadınlarına borcumuzu ödeyemeyiz. "Türk insanının direniş ve vatanseverlik aşkının kaynağı, Türk kadınının varlığından doğmakta" demek yanlış olmayacaktır. Bağımsızlığımızın ve Cumhuriyetimizin temelleri, bu fedai kadınlarımız sayesinde atılmıştır.
ANADOLU KADINI ESİN KAYNAĞI
Amerika’da 1942’de Dccomics tarafından yaratılan “Wonderwomen Mucize kadın”, Heredot ve Homeros’un eserlerinde Amazon Prensesi olarak anlatılmış, üstün yeteneğe ve zekâya sahip gösterilmiştir.
Kendi toprağında kadın kahraman bulamayan Amerika, Kuzey Anadolu’da yaşadıkları varsayılan Amazonların savaşçı prensesini, Wonderwomen olarak piyasaya sürmüştür. Görünen o ki, yapımcıların esin kaynağı Anadolu’nun kadın kahramanlarıdır.
1915’te, Çanakkale Savaşında, yüz bin ölü, beş yüz bine yakın yaralıyla dünyanın gördüğü en kanlı savaşlardan birinin kazanılmasında, kadın kahramanlarımızın destansı mücadeleleri,eşsiz kahramanlıkları vardır.
KESKİN NİŞANCI TÜRK KADINLARI
Gelibolu Yarımadası’nda Mehmetçiğin yanında savaşan keskin nişancı kadınlarımızın varlığını, işgal kuvvetlerinin arşivlerinden aktarıyoruz.
Arşivlerde, keskin nişancı kadınları anlatan Avusturalyalı (Anzak), İngiliz asker mektupları ve günlükleri var. Piyade er J.C. Davies mektubunda şöyle yazmış; “Vurulduğum 15 Mayıs 1915 günü, keskin nişancı bir Türk kızı pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyu ateş etti, çok sayıda adamımızı vurdu. Kendisi gün batımında vuruldu. Güzel, yapılı, tahminen 1921 yaşlarındaydı, vücudunda 52 kurşun yarası vardı. Vurulmasına üzüldüm.”
The Egyptian Gazette’de yer alan asker mektubunda ise şu satırlar yer alıyor: “15 Ağustos günü şarapnel parçaları, makineli tüfek mermileri, pusudaki keskin nişancı kadın savaşçıların ateşi altında, adeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimkisi. Yeşile boyanıp, ağaçlar ve bodur bitkilerle uyum sağlamışlardı.”
The Times gazetesinin “Türk kadınları her yeri cephe haline getirmişler” manşetiyle verdiği bir askerin mektubunda, şu satırları okuyoruz: “ O, bir Türk kadın savaşçıydı. Durmaksızın saklandığı evden ateş ediyor, teslim olmuyordu. Pencereden ısrarla, özellikle subaylarımızı hedef alarak ateş etmişti.”
Tarihçi Prof. Dr. Zafer Toprak, ‘Çanakkale: ilklerin savaşı’ başlıklı makalesinde “Çanakkale savaşları, bir ölüm kalım mücadelesi olmasının ötesinde bilinmeden yazılan destanların öyküsüne dönüştü" demiştir, "Osmanlı neferleri, artık padişah adına değil bilfiil kendi toprağı, kendi yurdu için savaşmaktaydı.”
ONBAŞI RÜTBESİ ALDIĞINDA 12 YAŞINDAYDI
Kosova’dan gelen 8 gönüllü taburundan biri, GoraDragaş bölgesindendi. Bu taburda kadınlar da vardı. Biri Dragaşlı Zeynep Mido çavuştur. Ailesini Kosova’da bırakıp savaşa katılmış, cephede şehit olmuştur. Gelinlik çağdaki Zeynep Mido Çavuş’un hikayesi Gora ve Dragaş’ta hâlâ anlatılır.
ZEYNEP MİDO ÇAVUŞ
Kosova’dan gelen 8 gönüllü taburundan biri, GoraDragaş bölgesindendi. Bu taburda kadınlar da vardı. Biri Dragaşlı Zeynep Mido çavuştur. Ailesini Kosova’da bırakıp savaşa katılmış, cephede şehit olmuştur. Gelinlik çağdaki Zeynep Mido Çavuş’un hikayesi Gora ve Dragaş’ta hâlâ anlatılır.
NEZAHAT ONBAŞI
Milli Mücadele kadın milislerinden, 70.Alay Komutanı Hafız Halit Bey’in kızıdır. Annesi ölünce, babasıyla 8 yaşındaki Nezahat’ı cepheye götürmek zorunda kalır. Nezahat, kendini bir anda savaşın içinde bulur. At binmeyi, silah kullanmayı öğrenir. Çarpışmalara katılan Nezahat, üstün başarısıyla onbaşı rütbesi aldığında 12 yaşındadır.
MÜCAHİDE HATİCE HANIM
Anafartalar Cephesi’nde 56. Fırka neferi olarak savaşa katılmış, başta İnönü muharebeleri olmak üzere birçok cephede savaşmıştır. Hatice Hanım’ın farkı, Zaferi Milli gazetesine verdiği röportajdaki yanıtındadır: “Silahımla muharebelere katıldım, milli muharebemize gönüllü iştirak ettim. Adım Ahmet idi, şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım, kadın olduğumu kimse bilmiyordu.”
HEMŞİRE ERİKA
Yüzbaşı Dr. Ragıp Bey, Çanakkale başhekim yardımcılığı görevine gelir. Eşi hemşire Erika, Sahra Hastanesinde görev alır. Hastane yakınında, Yalova köyü kadınlarını toplayarak askerlere giysi, yastık, yorgan dikmişlerdir. Askerler arasında Ana Hatun diye anılırdı.
Hastanede yaralı askerleri tedavi ederken, 17 Aralık 1915’te İngiliz bombardımanında şehit düşer.
KAYNAK: Buzdağı’nın Altı, Prof. Dr. A. Mete Tunçok, Onsekiz Mart Üniversitesi kurucu Rektörü Zaferi Milli Gazetesi tgb.org.tr