Hâlâ 15 Temmuz tiyatro muydu, yoksa gerçek miydi, onu tartışıyoruz.
Tiyatro diyenler FETÖ’yü yok sayıyor, tamamen gerçekti diyenler ise 11 yıllık izdivacı görmezden geliyor.
NATO’nun bir orta oyunu mu desek en doğrusu acaba.
Şehit olan yüzlerce asker ve vatandaş varken buna tiyatro denmez.
Ama soru işareti de çok.
Bu darbeyi Gül, Arınç, Babacan, Davutoğlu ve daha pek çok kişi biliyor muydu?
Bunlar sorgulanmadı pek.
Bank Asya’ya para yatıranı, cemaat okuluna çocuğunu göndereni cezalandırdılar ama siyasi ayak kaldı.
FETÖ’nün tink tenkçi sevgilisi Amerikalı Neocon Michael Rubin bile önceden yazmıştı darbe olacak diye.
Asıl sebep iç değil dış politikaydı.
Suriye başta olmak üzere Türkiye’nin Amerikancı çizgiden çıkmasıydı asıl sebep.
ABD, Tayyip Erdoğan’ın Rusya ile arayı düzelten girişimi üzerine FETÖ maşasına yol verdi.
Sadece tarihi netleşmemişti.
İzmirli Başsavcı Okan Bato’nun harekete geçip, muvazzaf subaylara FETÖ gözaltısı kararı aldırması ile bunlar panikledi ve alelacele bir darbe girişiminde bulundu.
FETÖ’nün CIA şefi ağa babası Graham Fuller ve İncirlik’teki Amerikalı subaylar da yönetti o gece olanları.
NATOFETÖ ortak darbe girişimiydi.
Ama bugün bakıyoruz o NATO ile yine “yeni işbirlikleri” konuşuluyor.
Karadeniz’de Rusya’ya karşı ABD ile ortak görev uçuşları yapılıyor.
FETÖ’cü olarak bilinen isimler ise ortalıkta fink atıyor hatta devlette önemli yerlere getiriliyor.
Sanki ABD’ye yaklaştıkça yine bir gevşeme bir “hoşgörü” iklimi oluşuyor.
Bana göre, FETÖ o darbe girişiminde bile pazarlığı elden bırakmadı.
Marmaris olayı bir muamma olarak dururken, Beştepe yerine TBMM’nin savaş uçaklarınca bombalanması da ilginçti.
Mehmet Dişli’nin 2005’ten beri bilinmesine rağmen darbe yönetecek yerlere gelmesi de cabası.
Bugün hâlâ FETÖ operasyonları devam ediyor.
Ancak bakıyoruz da, FETÖ’nün operasyonları da sürüyor.
Mavi Vatan ile ismi özdeşleşen Libya ile bir başarı hikayesi olan kıta sahanlığı anlaşmasının mimarı Tümamiral Cihat Yaycı’nın beklenmedik tasfiyesinin ardından “Mavi Vatan da neymiş, dışişleri bundan rahatsız” diyen Murat Yetkin’in tersten gösterip, yeni bir “Ergenekon Kumpası”ından söz açması ardından 28 Şubat’ın istihbaratçı polisi Bülent Orakoğlu’nun yine Ergenekon operasyonlarını gündeme getirmesi manidar.
Mavi Vatan kavramının yaratıcısı, Türkiye’nin nadir jeopolitik bilen stratejistlerinden Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’in de yeniden FETÖ tarafından hedef alınması da ibretlik bir olay.
Atlantik cephesi, Türkiye’nin içinde bulunduğu zor durumdan yararlanarak, Ankara’yı yeniden hizaya getirmeye çalışıyor.
FETÖ’de tipik bir bit kanlanması olayı gözlemliyoruz.
ABD, Alman ve Yunan istihbaratına teslim olan sapı siliklerin internet sitelerinden, twitterden serbest atışa geçmeleri de şaşırtıcı değil.
Bunlar hedeflerini Kemalistler olarak gösterse de, asıl hedefleri elbette iktidardır.
Utanmadan bir de AKP’yi Kemalist olmakla suçluyorlar!
Oradan gördükleri hoşgörü, içerideki adamları tarafından yine belli kapıların açılması tehlikenin hala var olduğunu gösteriyor.
Bu arada FETÖ asla yalnız değildir.
Atlantikçi cephe yanındadır.
ABD’nin içinde bulunduğu rezil durumdan dolayı, artık propagandalarını Rusya, Çin ve İran düşmanlığı üzerinden yapıyorlar.
PKK’yı kara gücü yapan, Irak ve Suriye’de on binlerce Türkmeni katleden ABD’ye aşklarını sıcak tutarken, Uygur, Tatar ve Azeri edebiyatıyla düşmanlık yapıyorlar.
Klasik Ergenekon kumpas edebiyatı yeniden başladı.
Karanlık odak lafları, Türkiye’den çok Çin, Rusya ve İran’ı sevenler jargonu filan.
Tipik anti ulusalcı, antiavrasyacı, anti Kemalist propaganda.
Yahu İran ve Rusya ile komşuyuz, ABD’nin vermediği hava savunma sisteminin kralını Rusya veriyor.
Rusya Türkiye’yi tehdit etmiyor. Ekonomik kriz çıkarmak peşinde ve gücünde de değil. Tek olayı belki doğalgazda pahalı fiyat çekmek, onu da bizimkilere sormak lazım.
İran da en uzun barış zamanı yaşadığımız komşumuz. ABD ve İsrail’in Türkiye’nin de bölünmesini öngören hesaplarına eylemli olarak karşı çıkıyor. PKK’ya karşı operasyon yapıyor.
Ayrıca İran’ın yarısı Azeri Türkü, ya da bildiğin Türk işte.
Ali Hamaney bile Türk kökenli.
Çin ise emperyalist ve sömürgeci ABD yerine Kuşak ve Yol girişimiyle İpekyolu’nu yeniden canlandırmak istiyor. İpekyolu Türklerin var oluş sebebidir. 16 Türk devleti de İpekyolu üzerinde kurulmuştur.
Çin ne PKK’yı destekliyor, ne ekonomik operasyon çekiyor.
Uygurların iyiliğini istiyorsak Çin ile iyi ilişki kurup, ikna gücümüzü kullanmalıyız.
Zaten öyle Batı medyasının dediği gibi bir zulüm de yok.
Oysa ABD’nin asıl derdi, Rusya, İran ve Çin’i kuşatmak, küresel hegemonyasını olabildiğince uzatmak.
Türkiye’nin “hizadan” çıkması bu planlarını suya düşürür.
İşte o yüzden…
İktidarda kim varsa hedefleri odur.
Demek ki AKP’yi hala ‘kandırılabilir’ buluyorlar.
Kemalistler işin bahanesidir.
Kimse kendisini kandırmasın.