Tamam, tarihe baktığınızda dinlerin tüm siyasetlere temel oluşturduğu gibi bir izlenime kapılabilirsiniz.
Eğer yüzeysel bakarsanız.
Ama biraz işin derinine indiğinizde, dinlerin (ya da mezheplerin) çatışmasının somut ekonomi politiğin sonucu olduğunu görürsünüz.
Mesela Haçlı Seferleri’nin sadece din adına yapıldığını sanmak büyük bir yanlıştır.
Avrupa’yı yöneten Katolik kilisesi, İpekyolu ve Doğu’nun zenginliklerine el koymak istedi.
(İstanbul) Anadolu ve (Kudüs) Doğu Akdeniz her daim emperyalistleri cezbetti.
Hatta onun da öncesinde, Roma İmparatorluğu’nun Katolik ve Ortodoks diye ikiye ayrılması da jeopolitiğin bir sonucudur.
Hazar Türkleri’nin Bizans ve Arap orduları arasında kalıp, Museviliği seçmesi de aslında dini değil, siyasi bir tercihtir.
Türkler’in Müslüman olması da dönemin ileri Arap uygarlığına eklemlenme çabasıdır.
Yahut da, Türk asıllı Slavların Ortodoks olması benzer biçimde güçlü bir yapı içinde güvenlik arayışıdır.
Emevive Abbasilerin İslamiyeti, iktidara sorgusuz biat haline getirip yozlaştırması da kendi iktidarlarını güçlendirmekten başka bir şey değildi.
Yakın döneme geldiğimizde, 19 ve 20. Yüzyılların sanayi devrimi tüm dünyayı kasıp kavururken, güçten iyice düşmekte olan Kilise, dünyayı Yahudilerin yönettiği gizli şeytani tarikat hikayeleri uydurdu.
DÜNYAYI KİM YÖNETİYOR
Rus Ortodoks kilisesi de buna atladı.
Günümüzde aynı edebiyatı, bizim aşırı dinciler sürdürüyor. İllüminati, Masonlar filan diye.
Hayır, dünyayı gizli tarikat yönetmiyor, para babaları yönetiyor.
Para babaları da kapitalizm piramidinin en tepesini oluşturuyor.
Onlar dini ve siyaseti yönetiyor asıl.
Mesela Siyonizm.
Din siyasetin temeli olur da servetin temeli olmaz mı?
2500 yıllık Fenike deniz ticareti ve Asya – Akdeniz – Karadeniz – Avrupa ticaretine hakim olan Yahudiler sanayi devrimiyle birlikte zenginliklerini katlayınca, Teodor Herzl ile 20. Yüzyılın başında bir “Siyonizm” projesi kurdu. (1897’de Dünya Siyonist Teşkilatı kuruldu)
Avusturya Macar Yahudisi bir gazeteci olan Herzl, teopolitiğin (Teoloji ile Politika sentezi, Teoloji üzerinden politika yapmak anlamına gelir) jeopolitikle karıştırılmasının öncülüğünü yaptı.
Avrupa’dan dışlanan Yahudiler için kutsal topraklarda bir devlet çözümüydü bu.
Avrupa sağı da bunu destekledi.
Neoconların atası işte bu Siyonizmi destekleyen İngiliz siyasetçilerdir.
Herzl’in ideali, bayrakta da sembolize edildiği gibi Fırat ve Nil arasında büyük İsrail devletini kurmaktı.
Eh, buna da adım adım başladılar.
2. Dünya Savaşı sonrası da İngiltere’den ABD’ye geçen küresel liderlik yahut da emperyalist hegemonya, zengin Yahudilerin Amerikan siyasetine nüfuzunu artırdı.
İlginç biçimde bir taraftan CIA’nın kuruluşunda eski Nazi Generali Gehlen’den yararlanan ABD, Ortadoğu’ya giriş siyasetinde İsrail’i temel aldı.
İsrail, Siyonizm bahanesiyle Batı emperyalizminin bölge jandarması olacaktı.
Tabii bunun bir evveliyatı da var.
1928’de Mısır’da kurulan Müslüman Kardeşler de, dinin jeopolitiğe alet edilmesinin güzel bir örneğidir.
Türkiye’de Hilafetin kaldırılmasına tepki gerekçesiyle kurulan İhvan’a, İngilizler ses çıkarmadı, hatta destekledi.
Daha sonra İhvancı Kudüs Müftüsü Hüseyin, Yahudilere karşı Nazi’lerle işbirliği yaptı.
Almanya’da kaldı, Hitler ile görüştü.
Balkanlarda Müslüman Nazi Hançer birliklerinin kuruluşuna ön ayak oldu.
Hatta Boşnakların “efsane” lideri Aliya İzzetbegoviç de genç bir İhvancı olarak bu birliklere asker olarak katıldı.
Neyse lafı çok uzatmayayım.
İhvancılar, zaman içinde Ortadoğu’da Suudi desteğiyle örgütlenip iktidar peşinde koşmaya başladı.
Mısır, Suriye, Türkiye, Suudi Arabistan, Malezya, Libya, Sudan, BAE vs.
Onlara çengel atan bu kez ABD oldu.
Zbigniew Brzezinski’nin 1975 Helsinki Zirvesi sonrası ele attığı “Teopolitik” sonuç verdi.
Doğu Avrupa’da SSCB’yi bitirecek Solidarnoj ile uyumlu Polonyalı Papa ile Afganistan’a CIA destekli Cihatçı savaşçı ve silah akışı.
Taliban ve El Kaide’nin temel harcında CIA ve İhvan vardır.
NEOCON İHVAN FLÖRTÜ
Burada bir parantez de Amerika’daki, Neo Conservative (Yeni Muhafazakar) ve Evanjelist (Tanrı'nın Yahudilerle ilgili planı gereği Yahudiler, vaat edilmiş topraklara dönüp Büyük İsrail'i kuracak ve dünyaya egemen olacaklar.
Evanjelikler ise bu plana destek olacaklar ve kendileri için kurtuluş ahrette gerçekleşecektir) hakim siyaset akımına açmak lazım.
Eski Troçkist Yahudi siyasetçilerin başlattığı Neo Con akım, oğul Bush döneminde Evanjelist Hristiyan politikacılarla melezlendi. Bunlara şimdilerde kısaca ZioCon da deniyor. Yani Siyonizm (Zionism) ile Neo Con kelimelerinin sentezi.
Faşizmin kudurduğu bir dönemde teopolitik, Amerikan siyasetinin merkezine geldi.
Bunlar da 1989’da yıkılan komünizmden sonra meşreplerine göre yeni bir düşman buldu.
İslamiyet’i hem düşman, hem de ılımlı ve radikal olarak kullanabilecekleri bir gizli silah olarak tasarladılar.
“Ilımlı İslam” dedikleri İhvancılar dost, İhvan’ın ceketinin cebinden çıkan El Kaide ve IŞİD’çiler düşmandı.
Türkiye’de de benzeri yaşandı.
İhvan, 2000’lerde Irak’ın ikinci (Neocon) işgali sırasında yeniden hatırlandı.
Neocon Obama ve Hillary ikilisiyle 2010’da başlayan Arap Baharı ile yeniden hatırlandı.
Tunus, Mısır ve Suriye’de kalkışmalar oldu.
Suriye’de İhvancılar eliyle, 1958 Hama isyanları sonrası ikinci ve daha büyük bir iç savaş yaratıldı.
Teopolitiği jeopolitik ile karıştıran AKP, stratejik derinlik ve yeni Osmanlı hayalleriyle kendine yapabileceği en büyük kötülüğü yaptı.
En uzun sınırında bir savaşa destek verdi.
PKK terörüne alan açılmasına yol açtı.
Milyonlarca Arap ve Kürt mülteciyi de sınırları içine alarak hem de.
Suriye ile birlikte Türkiye de bir yıkımın eşiğine geldi.
Rusya’nın 2015’te sahaya inmesi işleri değiştirdi.
Davutoğlu Rus uçağını düşürttü.
Kriz ancak Rusya ile anlaşılarak bir nebze atlatıldı.
JEOPOLİTİK ROTA
24 Temmuz 2015’ten itibaren Türkiye teopolitik yanlışlarından bir nebze kurtularak jeopolitik rotaya geçti.
ABD’ye cephe aldı, maşaları FETÖ, PKK ve IŞİD’e de savaş açtı.
Suriye’deki PKK – İsrail koridorunu kesti, Doğu Akdeniz’de haklarını savunmaya geçti, yurdumuzun en büyük eksiği hava savunma sistemini en ileri versiyonuyla Rusya’dan satın alma noktasına geldi.
ABD de doğal olarak Erdoğan ile kavgaya girdi.
Zayıf karnı ekonomiden vurdu, ambargo tehdidine başladı, NATO’da düşman ilan etti, Doğu Akdeniz’de Türk karşıtı paktlar kurdurdu, Çin ve Rusya ile stratejik ilişkileri içerideki adamları ile sürekli baltaladı.
Ancak, S400 ve Doğu Akdeniz krizleri artık Türkiye’nin teopolitik hovardalıklar yapmasına izin vermiyor.
Doğu Akdeniz’deki hayati çıkarlarımızı korumak için acilen Suriye, Mısır, Libya ve Lübnan ile ilişkileri normalleştirmek gerekiyor. Münhasır Ekonomik Bölge ilanı için bu lazım.
Suriye, İran ve Irak ile de ABD destekli PKK ve IŞİD terörüne karşı işbirliğini geliştirmek gerek. Mezhep farklılıklarına hiç bakmadan.
Ekonomik krizden çıkmak için de, Çin’in 2 trilyon dolarlık bütçe ayırdığı Kuşak ve Yol girişimine katılmak elzem.
Bunun için ABD destekli Uygur ayrılıkçılığı üzerinden değil, iki ülke arasında güven artırıcı dostluk adımlarıyla hareket etmek şart.
Rusya ile de hakeza Suriye (İdlib) ve bölgesel olarak iyi ilişki içinde olmak, karşılıklı güveni riske etmemek gerekiyor.
Kısaca Jeopolitik düzleme geçen hükümetin, artık teopolitik inatlarından sıyrılması ve milli çıkarları üzerinden politika geliştirmesi büyük önem arz ediyor.
ABD etkisinden kurtuldukça bunun da gerçekleşeceğini görüyorum.
Kötümser değilim.
Aydınlık