Toprak ki yaşamdır, candır, anadır. 1945’te çıkarılan Toprak Bayramı Kanunu ile Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun kabul edildiği 11 Haziran her yıl Toprak Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Toprak ki, anadır, doğumdur, milyonlarca yıldır hakkını ödemeyen hayırsız evlâdıyız. Toprak ki; tohumdur, bereket ve bolluk, esirgeyen ve koruyandır. Toprak ki; yaşamdır, candır. Odur, canlı olduğunu üç bin yıldır unuttuğumuz, hakkını korumayıp bir mal gibi alıpsattığımız, fethedip mülk edindiğimiz, devredip kiraladığımız, hakkına, bedenine, ruhuna tecavüz ettiğimiz, kazmayla karnını yarıp tekmeyle dövdüğümüz, betonla boğup taşla başını ezdiğimiz...
Varlık temelimiz
Toprak ki; içinde, altında ve üstünde yaşayan envai çeşit canlının varlık temeli. Toprak ki; buğdaydır, ekmektir, tokluk, minnettarlık, barıştır. Nimet ile şükrandır. Devamlılık, gelecek ve umuttur. Toprak, sürdürülebilirlik vaadidir. Dağ, omuz, güven, ova, tarla, yayla, börtü böcek, yılan, geyiktir o.
Toprak ki, tüm gelecek tasavvurlarında cennet ve cehennem, bilinmez sonumuzdur. Toprak ki; kıtlık, yokluk, tufan, mezar, ‘karayer’, ölüm, ‘Öbür Dünya, ‘AltDünya’dır. Toprak ki; verendir, cömerttir; ayrım yapmadan bütün evlatlarını doyuran ve koruyandır. Toprak ki, eğer diğer kardeşlerini kesip öldüren, nimete ve tohuma, ağaca ve yaprağa saygı duymayan açgözlü insan evladı aymazsa, verdiklerinin hepsini canıyla beraber ondan geri alacak olandır.
Toprak anadır
Toprak: tufan, deprem, heyelandır. Toprak ki, anadır, evlatlarını ayırmaz, ancak insan evladı diğer canlı kardeşlerine kötülük sınırını aştığında artık ona acımaz! Toprak ki, yeryüzüdür, insansız da var olmayı sürdürür!
Bugün Toprak Bayramı
1945 yılında çıkan “Toprak Bayramı Kanunu” ile “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu”nun kabul edildiği 11 Haziran günü her yıl Toprak Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Anadolu’nun binlerce yıllık yerli tohumlarının satışı yasakken anavatanı Anadolu’ya buğday ithal edip çiftçiliği özendiren tarım ve hayvancılık politikalarına sırtımız dönmüş, bunları sorgulamazken “Toprak Bayramı’nın anlamı mı var?” diyebilirsiniz.
Ben de size, tabiata zararlı projelerin önüne göğsünü siper ederek dikilen, asırlık yerli atalık tohumları çeyiz sandığında en değerli mücevheri olarak saklamayı akıl etmiş, her biri Toprak’ın kızı ve aslen Tabiat Ana Umay’ın torunu olan Anadolulu çiftçiköylü kadınların bir sivil direniş hareketi olarak son yıllarda tohum takas festivalleri yaptığı Anadolu’dan umudu kesmeyin, derim!
“Çiftçi milletin geleceğidir!” Şimdi söyleseydi böyle diyecekti, bundan kuşkum yok. O zaman “Köylü milletin efendisidir!” demiş. Bundan yüz yıl kadar önce Türkiye’de bütün köylüler çiftçi, ‘efendi güçlü, ‘efendilik’ de henüz değerli bir kavrammış. İlk gençliğimden başlayarak, ben bu sözün özünde parlayan öngörüyü ve derin ufku atlamış, oradaki ‘köylü’nün toprakla ilişkisini düşünmek yerine, onu kentliliği temsil eden demokratik yaşam tarzının karşıtı köylülükfeodallik bağlamında alıp tamamen yanlış anlamış, bu nedenle sevmemiştim.
Tarım ve tohum
Halbuki çevre bilim ekoloji eğitimi almama, bu alanda çalışmama ve konuya duyarlı olmama rağmen belki de kadın olarak dışlanmışlık refleksiyle kadının haklarını yok sayan feodalite çağrışımı nedeniyle önyargılı davranmış olabilirim. Yanlış yapmışım. Çünkü henüz nüfus patlaması, tüketim hastalığı ve iklim değişikliğinin dünyanın geleceği için çok ciddi bir tehdide dönüşeceği akılların ucuna bile gelmezken, hatta bunlar henüz bilimkurgu dehalarının zihninde belirmemişken söylenmiş bu söz gerçekten çok önemli. “Köylü milletin efendisidir!” tarım, tohum, gıda ile çiftçiliğin, dolayısıyla hem toprağın hem de insanın geleceğine dair ilk işareti veren bu söz bence, uluslararası toprak ve çevre çalışmaları yapan dernek ve kurumlarının tarihi ilke sözlerinden olmalıdır.
Tıpkı diğer ‘Bilge’nin sözleri/ şiiri gibi: “İşkence yaptıkça bana gülerdi/ Bunda yalan yoktur herkes de gördü/ Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi/ Benim sâdık yârim kara topraktır.”*
Toprak Bayramı kutlu olsun!
Feza Tiryaki'nin aylar öncesinde yazdığı yazı bugünkü tartışmalara ışık tutuyor: Büyük tanıtımlarla, övgülerle, TV yayınlarıyla, söyleşilerle, alışılmışın ötesinde milyonluk toplu baskı sayısıyla bir
Abdullah Gül, 27 Kasım 1995'te İngiliz The Guardian gazetesinden Jonathan Rugman'a Refah Partisi yöneticisiyken röportaj vermiş, röportaj 28 Kasım'da Posta gazetesinde 'İşte Refah'ın gerçek niyeti: Ür
Oyuncu Mert Fırat, 2013 yılında verdiği bir röportajla yeniden gündemde. Habertürk'ten Kübra Par'a konuşan Mert Fırat, o zamanki röportajında siyasi mesajlarıyla dikkat çekiyor. 5 yıl önce verdiği cev