Arap dünyası Suriye politikasının temel parametrelerini tepeden tırnağa değiştiriyor. Bilindiği üzere 2011 yılında muhalifleri destekleyen Arap dünyası Suriye’nin üyeliğini askıya almıştı. Suriye’ye karşı düşmanlığı en üst düzeye tırmandıran ülkelerin başında gelen Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Şam’da Büyükelçiliğini yeniden açma kararı aldı. BAE’yi Bahreyn izledi. Mısır, Sudan, Tunus gibi ülkelerden Şam yönetimine sıcak mesajlar gelmeye başladı. Bir yıl içinde Arap birliği toplantılarında Beşar Esat’ın da boy göstereceğini söylemek herhalde abartılı bir tahmin olmaz!

ARAPLARDAN KESKİN DÖNÜŞ!


Peki, ne oldu da Arap dünyası 180 derecelik keskin bir dönüş gösterdi? Öncelikle, Suriye’nin yenilmediğini ve Esat’ın kalıcı olduğunu anladılar. Düşmanlık politikalarına devam ettikleri takdirde İran’ın bölgede zemin kazanacağını değerlendirdiler. Diğer taraftan Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini sınırlamak için Suriye’nin desteklenmesi gereği üzerinde uzlaştılar. Suudi Arabistan, Mısır, BAE gibi Arap dünyasının önemli ülkelerinin son dönemlerde Türkiye karşıtı politikalarını düşmanlık boyutuna taşıdıklarını biliyoruz. Ayrıca Suriye’nin yeniden imarı için 400 milyar dolarlık bir kaynağa ihtiyaç olduğu tahmin ediliyor. Arap ülkeleri diğer ülkelerin böylesine büyük bir yükün altına giremeyeceğini, finansal destek ile Suriye’yi yönlendirebileceklerini düşünüyorlar.

SURİYE SİYASETİNDE SOMUT ULUSAL ÇIKARLAR ÖNDE OLMALI!

Diplomasi değişen koşullara hızla uyum sağlama sanatıdır. Esneklik ve taktik manevralardan yoksun bir diplomasi faydadan çok zarar getirir. Heraklit’in dediği gibi, değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Koşullar değiştiğinde gerekli hamleleri yapamayanlar, başkalarının kurduğu oyunun parçası olurlar. Suriye’yi yıkmak için elinden geleni ardına koymayan Arap dünyasının ani politika değişikliği iyi okunmalıdır. Türkiye, bu konuda eline çok büyük fırsatlar geçmesine rağmen hepsini heba etmiştir. Suriye’ye yönelik politikalarda Türkiye’nin somut ulusal çıkarları değil, soyut değerlendirmeler, psikolojik faktörler merkeze konulmuştur. Suriye ve Lübnan ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de de önemli zemin kazanacağı gerçeği göz ardı edilmiştir. Geleceğe yönelik sağlıklı istihbarat analizleri yapılamadığından, mevcut politikaların önünde sonunda çıkmaz bir yola gireceği görülmemiştir.

SÜRPRİZ ÇIKIŞ YAPILABİLİR Mİ?

Hiç beklenmeyen anlarda, beklenmedik hamleleri yapanlar hızla durum üstünlüğünü ele geçirir. Türkiye durumu düzeltmek için geç kalmış sayılmaz. Atacağı birkaç adımla inisiyatifi ele geçirebilir. Unutmayalım ki Suudi Arabistan, BAE, Mısır gibi ülkeler ülkemizi sınırlamak ve ulusal çıkar alanlarımıza zarar vermek için Suriye sahasına girmek istiyor. Ayrıca Suriye üzerinden bir set çekerek ülkemizin ekonomik manevra alanını daraltmak istiyor. Böyle bir gelişmenin Türk jeopolitiğine de zarar vereceğini söyleyebiliriz. Meydanı boş bırakmamalıyız. Türkiye’nin Suriye de dâhil komşuları ile ilişkileri yaşamsal önemdedir. Yunanistan’ı bir kenara bırakırsak, Türkiye bütün komşuları ile iyi geçinmek zorundadır. Aksi halde Türkiye kendi jeopolitiğine kendisi sınırlamalar koymuş olur. Bu kapsamda, Suriye’nin durumu özel bir önem ve öncelik arz etmektedir. Çünkü Suriye mini bir dünya savaşına sahne oldu. Bütün dünya Suriye üzerinden kendi durduğu konumu belirledi. Bu nedenle Türkiye’nin Suriye politikası aynı zamanda dünya içindeki yerini ve duruşunu da dolaylı olarak göstermektedir.

YENİ BİR DURUM DEĞERLENDİRMESİ

Türkiye içinde bulunduğu koşulları gerçek verilerle yeniden değerlendirmeli, geleceğe yönelik tahminlerde bulunmalıdır. Muhtelif senaryolar içinden olasılığı en yüksek olanlar öne çıkarılmalıdır. Mevcut inatçı siyasetlerin bir tıkanmaya yol açma ihtimali göz ardı edilmemelidir. Atılacak her adımda uluslararası destek olanakları sonuna kadar zorlanmalıdır. Ayrıca ülkemizi yalnızlığa mahkûm edecek politikalardan özellikle uzak durulmalıdır. Uluslararası meşruiyetin güçlü bir silah olduğu unutulmamalıdır. Gereken yer ve zamanda gerekli esneklik gösterilmelidir. Katı, bağnaz, uzlaşmaz siyasetlerle bir yere ulaşılamayacağı bilinmelidir. Dış politika somut ulusal çıkarlar merkeze konularak gerçekçi bir şekilde kurgulanmalıdır. Hayali, soyut, psikolojik mülahazalarla dış politika formüle edilemez! /Henüz vakit varken gülüm/Paris yanıp yakılmadan/henüz vakit varken gülüm/yüreğim dalındayken henüz.../ Nazım Hikmet’in dizelerinde olduğu gibi henüz vakit varken yeni bir Suriye siyaseti belirlemeliyiz.


Aydınlık