“Ölü bir kişiyi imam yıkarken o yana bu yana çevirir ve o mevta nasıl hiç itiraz edemezse, bize aynen öyle teslim olacaksınız.”
GAMZE ÇINLAR / VERYANSIN TV
Zekayi Işın, 56 yaşında. Eskişehir’in Mihalıççık ilçesi, Narlı köyünde dünyaya geldi. Anne ve babası Almanya’ya işçi olarak gittiği için dedesinin yanında kaldı. İlköğrenimini köy okulunda tamamladıktan sonra, dedesinin isteğiyle ilçedeki Süleymancılar tarikatının yatılı Kuran kursunda eğitim almaya başladı. 11 yaşındaydı.
Yurda adım attığının ertesi günü ‘hoca’ kendisine paranın üzerindeki Atatürk resmini göstererek, “Sen bu adamın kim olduğunu biliyor musun, onu sever misin?” diye sordu. “Evet o Atatürk. Tabii severim, o Türkiye’yi kurtardı” yanıtına “Yalan, o kötü birisi, o bir deccal, onu sevme. Bu adam ölemedi. Toprak onu kabul etmedi” karşılığını aldı.
Yıllar içinde Atatürk resmini duvardan indirip camdan fırlatacak kadar nefretle doldu. “Ben bu Atatürk heykellerini kırsam sonra Almanya’ya kaçsam” diye planlar yaptı.
13 yaşındayken, 1977 yılında anne ve babasının yanına gittiği Almanya’da liseyi bitirdikten sonra peyzaj üzerine meslek eğitimi aldı, 12 sene çeşitli firmalarda çalıştıktan sonra da kendi şirketini kurdu. 25 yaşında kendisi gibi Süleymancıların içinde yetişen Meryem Hanım’la ‘cemaat evliliği’ yaptı. Çocuklarının ismini sırasıyla Süleyman, Hilmi, Tunahan ve Hafize koydu. Onlar da ‘dini eğitim’lerini cemaat içinde tamamladı. ‘Abi’lerin talimatıyla ailece Alman vatandaşlığına geçtiler.
Cemaatle yatılı Kuran kursunda başlayan ilişkisi kesintisiz 40 yıl boyunca sürdü. Bu zaman diliminde kendisine verilen her görevi sorgulamadan yerine getirdi. 5 yıl cami hocalığı yaptı, 20 yıl da cemaat içinde talebe yetiştirdi. Ailesiyle beraber cemaate büyük maddi desteklerde bulundu.
Ve 40 yıl sonra tarikat ipini koparma kararı aldı. “53 yaşıma kadar kullanamadığım aklımı, çok şükür, kullanma yetisine kavuştum” diye açıkladı bu durumu.
Görüp geçirdiği herşeyi “SüleymancılıkCemaate Adanmış 40 yıllık Hüsran” isimli kitabında anlattı. “Ben, eşim ve ailem bunlar için Ferhat’ın Şirin uğruna dağları deldiği gibi Leyla Mecnun olup yıllarımızı verdik. Dağları da deldik. Aklımızı da kaçırdık” diye yazan Zekayi Işın’la tarikat içinde geçen yıllarını konuştuk.
Sorularımız ve verdiği yanıtlar şöyle:
Kuran kursunda ‘hoca’ ile ilk görüşmenizde Atatürk’le ilgili duyduklarınızdan sonra neler hissettiniz?
“Atatürk deccal, onu toprak bile kabul etmedi” sözlerinden sonra allak bullak oldum. Ben, ilkokulda onun hep iyi olduğunu öğrenmiştim hatta şiir de okudum, ‘Atam, sen kalk da ben yatam’ gibi. Bunu duyduktan sonra kimseye bir şey diyemedim, korktum. Aradan 20 sene geçtikten sonra ben bu hocaefendiyi Türkiye’de gördüm. “Hocam sen bana niye ilk geldiğimin ertesi günü Kuran öğretmek yerine Atatürk’ün ‘deccal’ olduğunu anlattın?” diye sorduğumda, “Yurda gelenler iki gün sonra kaçıp gidiyorlar sıkıcı olduğu için. Sen de kaçar gidersen bunu öğrenmekten mahrum kalmayasın diye hemen ertesi gün öğrettim” dedi. İlginç olan bir şey vardı ama… Atatürk’ü ‘deccal’ tanıtıyorlar ancak yurtlarında Atatürk köşesi var. Dışarıya kendilerini Atatürk düşmanı göstermek istemiyorlar. Takiyye yapıyorlar.
'ATATÜRK RESMİNİ ATTIM, DİYANET’İ ‘HİYANET’ YAPTIM'
Bir anım da şu oldu; 24 yaşındayken köye izne gittim. Annem babam Almanya’dan dönmüştü. Artık Süleymancıydım ve bizden olmayan herkesi farklı görüyordum. Anneme babama da mesafeliydim. Annem de Almanya’da porselen işinde çalışırken Atatürk’ün resmini yaptırmış ve benim yattığım odanın duvarına asmış. Gece geldim yattım. Sabah bir uyandım ki başımın üstünde Atatürk resmi var. Hemen aldım camdan aşağıya fırlattım. Sonra baktım oturma odasında Diyanet’in takvimi var. Onun üzerindeki ‘D’yi ‘H’ yaptım kalemle. ‘Hiyanet’ oldu.
Aileniz ne yaptı, şaşırmadılar mı?
Bizim oğlan kafayı üşütmüş dediler. Bir de hayal kuruyordum; Şimdi köyden başlasam gördüğüm tüm Atatürk heykellerini kırsam sonra Almanya’ya kaçsam diye planlar yapıyordum.
Süleymancılar nasıl yaşarlar?
Süleymancılar fakir insanlar değillerdir. Birçoğu esnaftır, müdürdür. Daima zengin tabakada olurlar. Süleymancı olmayanlarla arkadaşlık yapmazlar. Dışarıya kapalıdırlar. Mahallelerde grupları vardır. Grup başkanları her hafta çarşamba günü evlerinde sohbet yaparlar.
Dünyevi işleri kolay yapabilmek için sakal bırakmazlar. Badem bıyık tercih ederler. Görevlileri kravatsız dışarıya çıkmazlar. Sarık, cübbe, şalvar türü kıyafetleri giymezler. Mavi giyinmeyi tercih ederler. Kendilerini çok iyi gizlerler. Herhangi bir tarikat üyesi gibi görünmezler. Konuşmaları çok kibardır. Herkesle muhatap olmazlar.
‘MC DONALDS’ SÜNNETİ
Neden mavi elbise?
Mavinin anlamı şu; Kemal Kaçar bey (Süleyman Efendi’nin damadı, cemaat lideri) mavi elbise giyiyordu diye ona sünnet olsun diye mavi elbise giyinmeyi tercih ediyorlar. Kemal bey Almanya’da McDonalds’a gidip ‘Fish Mac’ yedi diye o bile ‘abinin sünneti’ sayıldı. Herkes oraya Fish Mac yemeye gider.
40 yıl tarikatın içinde bulunduktan sonra böyle bir kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?
Benim dört tane çocuğum var. İsimleri Süleyman, Hilmi, Tunahan ve Hafize. Eşim de 11 yaşında içlerine girmiş. Biz 2005 yılında Almanya’ya geri dönüş yaptık. Daha önce Almanya’dayken burada bir şubenin başkanıydım. Ben Türkiye’deyken Alman Savcılığı İslam Kültür Merkezleri Birliği’ne 40 milyon Euro değerinde vergi kaçakçılığından dolayı iddianame hazırlamış ve bütün şubelerine baskın yapmıştı. Döner dönmez Mali polisi tarafından arandığımı öğrendim. Bir ilçenin şube başkanı göründüğüm için polis beni soruşturmuş.
ABİ ‘ŞAHSİ MESELEN’ DEDİ
Yaptığım işleri kayıt altına aldığım dosyaya bakıp maliyeye gerekli yanıtı vermek istedim. Meğer ben Almanya’ya dönmeden önce dosyamı yakmışlar. Neden yaktıklarını sorduğumda ise; ‘Maliyeden gelirseler dosyadaki bazı gayri resmi işleri görürler’ diye yaktıklarını söylediler. Önce bizim akrabanın evine koymuşlar, sonradan yakmaya karar vermişler. Maliye benden evrak istiyor ama gösterecek bir evrak bulamıyorum. Köln merkezdeki abiyi aradım. Sorunu anlattığımda bana ‘Kardeşim bu senin şahsi meselen, bizi ilgilendirmiyor’ dedi. Dondum kaldım o an. O zaman kafam bulandı.
BASKINLARDAN SONRA SÖZDE ‘ENTEGRASYON’ DERNEKLERİ KURULDU
Vergi kaçakçılığından sonra şubelerin hepsi kapatıldı. Dernek olarak faaliyetlerine devam ettiler. Tabelalara “Integration und Bildungszentrum” yani “Entegrasyon ve Eğitim Merkezi” yazıldı.
ÇOCUKLARA ’10 KURBAN TOPLARSANIZ İZNE ÇIKARSINIZ’ TALİMATI
Sonra 2013 yılında yine başka bir olay yaşadım; Benim çocuklarım Almanya’da cemaat yurdunda kalıyordu. Ayda bir kere eve geliyorlardı. Çocuklara ‘Eğer 10 kurban parası getirirseniz, hafta sonu izin yapabilirsiniz’ demişler. Kızkardeşim, kendisi ve çevresindeki komşulardan 10 kurban parası topladı. Hocaefendiye, komşuların verdikleri kurban paraları karşılığında belge istediklerini söyledim. O da ‘veririz belge, sen getir kurbanları’ dedi. Elimle götürüp teslim ettim. Kurban Bayramı geçti belge yok. Sonra bir yazı geldi; ‘Zekayi Işın Kurban Bayramınız mübarek olsun.’ Belge bu yani. Kardeşime gönderdim, o da komşusuna gönderdi. Bu sefer komşunun eşi bu yazıyı görünce arayıp ‘Bu nasıl belge’ diye hesap sordu. Adam beni tehdit etti. Verdiği kurban parasının nereye gittiğini, ne kesildiğini, nerede kesildiğini, herşeyi bilmek istedi. ‘Bunu bildirmezsen mahkemeye vereceğim’ dedi. Sonra kendim de kuşkulanmaya başladım, acaba bir şey mi gizliyorlar diye.
Bir de çocuklarım dahil bir grup mavi elbiseli çocukla halka yapmışlar camide, bunun fotoğrafını da ‘Bu talebeler zekât topluyor’ diye kurban zekâtı zarfının üzerine basmışlar. Çocuklarımın resmini kullanmalarına da tepki gösterdim.
‘HİÇBİR İHTİYAÇ SAHİBİNE YARDIM ETMEZLER’
Bir de bunlara binlerce kurban gelir. O anda hepsini tüketme şansları yoktur. Tüketemedikleri kurban etini fakire, fukaraya da vermezler. Ayrıca hiçbir ihtiyaç sahibine yardım etmezler. Deprem, sel, yangın mağdurlarına, açlık ve kıtlık durumundaki insanlara kesinlikle yardım etmezler.
‘ABİNİN İSTEMEDİĞİNİ SÖYLEMEK EN BÜYÜK SUÇMUŞ’
Bu kurban olayından sonra daha fazla araştırmaya başladım. Ama öğrendim ki cemaatte en tehlikeli şey sorgulamakmış. Abinin istemediği bir şeyi söylemek meğer en büyük suçmuş. Cehennemlik olurmuşsun.
‘KENDİ YAPTIRDIĞIM BİNAYA GİRMEM YASAKLANDI’
‘Yaptığınız yanlış’ dediğim için bana yazılı olarak yurt yasağı konulduğu bildirildi. 30 bin Euro verip satın aldığım, cami haline getirdiğim binaya girmem yasaklandı. Açık kapı günleri var. O günlerde Almanlar camiye girebiliyor ama ben giremiyorum. Caminin bahçesine dahi adım atmam yasak. Hiç kimseyle görüşemem. Bir de Avrupa’ya haber gönderilmiş ‘Zekayi Işın’la konuşmayacaksınız’ diye.
Yani istenmeyen kişi mi ilan edildiniz?
Aynen öyle oldu. Benimle konuşana da cami yasağı konulacağını öğrendim. Ben aforoz edildim. Onlara göre ben gavûr oldum. Kimse benimle görüşemiyor artık. Akrabalarım dahil.
Peki o kurban paraları nereye gitmiş?
Kurban paralarımın nereye gittiğini öğrendiğimden beri alevler içinde yanıyorum sanki. O yüzden derdimi anlatmaya çalışıyorum. Topladığım kurban paraları bir Yahudi asıllı Kanadalı kadına miras olarak verilmiş.
Kim o kadın?
En büyük abi Ahmet Arif Denizolgun Kanada’da üniversite okurken bir Yahudi kadınla tanışıp evleniyor. Evliliği gizli tutuluyor. Refah Partisi’nden milletvekili adayı olduğunda evli göründüğü ortaya çıkıyor. Daha sonra milletvekili oluyor. 28 Şubat döneminde Ulaştırma Bakanlığı da yaptı. Ölümünden sonra Kanadalı eşi ortaya çıkıp mirastan hak istedi. Bu mesele Tayyip Erdoğan’a kadar duyuruldu. Tayyip bey ‘kadına verin para gönderin’ diyor. Sonra bizimkiler de topladıkları zekâtları kadına verip gönderiyorlar.
Süleymancıların kaç şubesi var?
Türkiye’de İstanbul Ümraniye’de merkezi. Avrupa ise Köln merkeze bağlı. Almanya’da 1972 yılında kuruldular. 1984’e kadar Almanya’nın en büyük cemaatiydiler. Sonradan küçüldüler. Şu an 250300 civarı şubeleri var.
Cemaatin okulları var mı?
Denizli’de var. Londra’da var… Son dönemlerde ana okulları kurdular. Resmi olarak anaokulu ama çocuklara orada dini eğitim de veriyorlar. Türkiye’de tahminen 2000 tane yurtları var. Yoğunlukla İstanbul, Antalya, Konya, Denizli, Eskşehir ve Bursa. Antalya’da Süleymancılara sormadan kimse belediye başkanı olamaz…
‘ÇOCUKLARI KULLANIYORLAR’
Çocuklar 11 yaşında yurtlara teslim olduktan sonra orayı okadar çok benimsiyorlar ki zamanla ailelerine yabancılaşıyorlar. Annen baban da olsa Süleyman Efendi’ye bağlı olmayan kişi sadece bir ‘tanıdık’ olur. Dışarıdan biri asla arkadaşın olamaz.
Yolda mahallede gezen Türk çocuklarını toplardık. Türklerin evlerini göstermelerini, bizi oralara götürmelerini isterdik. Çocukları kullanarak evlere ulaşıyorduk.
Cemaatin geliri nereden geliyor?
En çok esnaftan. Bunların uydurma Fazilet Takvim’leri vardır. Esnafa takvim götürüp hediye olarak verirler. Bir hafta sonra gidip para isterler. Ben de yaptım bunu. ‘Size takvim getirdik ama asıl halinizi hatrınızı sormaya geldik. Allah bereket versin. Durumunuz nasıl?’ diye sorardık. Bir hafta sonra para istemeye giderdik.
Eğer bir ilçede bir esnaf bu teşkilata ters ise hemen bütün ihvana, talebelere, akrabalara, eşe dosta haber verilip oradan kesinlikle alışveriş yapmamaları söylenir.
Büyük yerlerde de bir liste verilir; ‘Şu markalar bize para vermiyor, onlardan alışveriş yapılmayacak’ denir.
DÜZMECE PARA TOPLAMA HİKAYELERİ
Kapı kapı dolaşıp toplanan paralarla ilgili de daha sonra toplantılarda uydurma hikayeler anlatılırdı. Yok kadının parası yoktu küpelerini verdi, Yok rüyasında Süleyman Efendi’yi görmüş parayı hazır etmişti gittiğimizde. ‘Parası yoktu çocuğunun kumbarasını kırıp verdi’ gibi efsaneler uydurup cemaate moral ve motivasyon verirlerdi.
Kitabınızda ‘Rabıta ve İmtiyaz Zinciri’nden bahsediyorsunuz. Rabıta’nın önemi nedir?
Süleymancılara göre rabıta olmazsa ne din olur ne de arkadaşlık. Rabıta olmak zorunda. Ben 1112 yaşlarımda aldım rabıtayı. Bir kişi rabıta alabilmek için şubelere 34 ay gitmiş, namazlara, sohbetlere katılıp dinlemiş olması gerekir. Gerekirse üye olacak, para verecek. Belli bir safhaya geldikten sonra oranın hocası merkeze ‘uygun birisi var’ diye bildirir. Merkezden gelen kişi de ona rabıta verir.
Rabıta dediğimiz şey şu;
Allah’ın nuru, direkt Allah’tan alınmazmış. Önce bu nur Allah’tan Hz. Muhammed’e, ondan da varisi olan Süleyman Efendi’ye, ondan da ancak biz bağlıları olan insanlara geçermiş.
Peygamberimizin varisi olarak Süleyman Efendi’nin fotoğrafını gösteriyorlar. ‘İstanbul’da herhangi bir caminin içinde hayal kuracaksın. Süleyman Efendi’nin karşında olduğunu düşüneceksin. Onun dizinin dibine oturacaksın. Şu şu duaları okuyacaksın. Okudukça Allah’ın nuru önce Rasu lullah’a, ondan da varisi olan Süleyman Efendi’ye, ondan da senin kalbine girecek. Hayalinde iki kaşının ortasındaki nefsi o nura bağlayacaksın ve o nur kalbine girdiği müddetçe 15 dakika durup tesbihle 500 veya 1000 defa Allah diyeceksin. Allah dedikçe kalbin ısınıyor ve o şekilde rabıta olmuş oluyor.
‘ÖNCE DUA SONRA PARA’
Bunu herkes her gün şahsi olarak da yapmak zorunda. Bir de toplu olarak Türkiye’de haftada iki, Almanya’da dört defa camide yapılır. Bunu toplu halde yaptıktan sonra belli bir havaya giriliyor. İnsanın kalbi hamur gibi oluyor. Ondan sonra hoca geliyor ‘Bize para lazım’ diyor. Yurda ne lazımsa isteniyor. Adamın zaten kalbi yumuşamış, cüzdanın ağzını sonuna kadar açıyor.
‘PEYGAMBERİN İSMİ FAZLA GEÇMEZ’
İbadetlerde Hz. Muhammed’in ismi çok geçmez. Süleyman Efendi geçer her zaman. Ben cemaat toplayıp camiye götürdüğümde, ilk kez katılanlar ‘Niye Hz. Muhammed’in ismi hiç geçmiyor’ diye soruyorlardı. Ben de ‘Hz. Muhammed’in ismi her yerde geçiyor, Süleyman Efendi’nin ismi ise sadece burada geçtiği için daha çok duyarsınız’ diye anlatmaya çalışıyordum.
‘HOCAYA KARŞI GELEN ALLAH’A KARŞI GELMİŞ SAYILIR’
Hocalar da çok ilginç. En küçük yerlerdeki hocalar bile teşkilata göre Allah’ın elçisi kabul edilir. Hocaya itaatsizlik yapan o bölgenin abisine itaatsizlik yapar, ona itaatsizlik yapan Köln merkezdeki abiye, ona itaatsizlik İstanbul’daki abiye, ona itaatsizlik Süleyman Efendi’ye ve Allah’a kadar gidiyor böyle. Yani hocaefendiye tabi olmazsam cehenneme gideceğim. Ona karşı gelirsem Allah’a karşı gelmiş oluyorum.
‘SÜLEYMAN EFENDİ MEHDİ DİYE ANLATILIR’
Sohbetlerde ‘Süleyman Efendi Peygamberin son varisi. Mehdi gelecek diye aramayın. Mehdi Süleyman Efendi’dir’ denir…
KADINLARA HAC YASAĞI
Ben 20 yaşında hacca gittim. Kadınların erkeklerle birlikte tavaf yapması esnasında erkeklerle temas olabileceği nedeniyle kadınlara hac haram kılındı. Gidip de erkeklerle temas eden kadın günahkâr olabilirmiş. Zina yapmış gibi olurmuş. Bu fetva Kemal Kaçar tarafından verildi.
Ben, Kemal Bey’in hacca gittiğini hiç duymadım. Süleyman Efendi de sağlığında hacca gitmemiş. O, hacca ‘manen’ gitmiş, böyle diyorlar. Onun için oradaki durumu iyi biliyormuş.
Bence hacca gittikleri zaman kadınlara özel yer ayarlamaları gerektiği için, organizasyonu fazla masraflı bulduklarından dolayı kadınları hacdan men ediyorlar.
YARIN:
Süleymancılar 15 Temmuz’da hangi talimatı verdi?
Kaç FETÖ’cü ‘Süleymancı’ oldu?