İnsanlığın COVID19’la savaşı her geçen gün kızışıyor. Özellikle Avrupa’da vaka ve ölüm sayısı her geçen gün artıyor. Bizim ülkemizde de bu sayılar tırmanışa geçti. Kimilerine göre bu durumun sebebi alınan tedbirlerin yetersizliği ya da tedbirlerin geç alınması, kimilerine göre ise bazı vatandaşların sorumsuzluğu.

BİR ARKADAŞIM SÖYLEDİ, ÇOK ÖNEMLİ!

Fakat virüs yayılımının kontrolden çıkmasının bir nedeni daha var ki o akıl almaz bir şey: Sosyal medya sorumsuzluğu. Ortalık “bir arkadaşım söyledi, ona da uzman bir arkadaşı söylemiş, çok önemli, mutlaka paylaşın” diye başlayan paylaşımlarla, Whatsapp yoluyla yayılan ses kayıtlarıyla dolu. En son telefonuma “Fön makinesini ağzınıza, burnunuza tutun virüs o zaman sıcaktan ölüyor” diye ciddi ciddi tavsiye veren bir ses kaydı bile geldi. Kaynak? Tabii ki “Önemli bir doktor tanıdık”.

Virüse karşı kendisini çaresiz hisseden insanoğlu, her türlü akıl dışı öneriyi bir anda benimseyebiliyor. Sayın Tunca Arslan’ın önerisiyle izlediğimiz Contagion (Salgın) filminde de insanların çaresizliğini istismar eden karakterler ortaya çıkıyor hatta köşeyi dönüyorlardı. Bugünküne benzer bir virüs için bütün sağlık kuruluşları aşı geliştirmeye çalışırken bir sosyal medya fenomeni (blogger) “çarenin bulunduğunu ama gizlendiğini”, “aşıların tuzak olduğunu”, “gerçek çarenin bir ot türü olduğunu” ilan ederek, aynı ot üzerinden milyonlarca dolar kazanıyordu. Üstelik TV tartışma programlarına çıkıp ciddi bilim insanlarını aşağılama cesaretini bile kendinde bulabiliyordu.

Ülkemizde de bir grup “ünlü”, sosyal medya hesaplarından bir takviye ürünü “virüse karşı etkili” diyerek pazarladılar. Üstelik ürün ilgili bakanlık tarafından onaylanmamıştı. 

İLAÇ ÖNEREN SANATÇI

Sanatçı Zülfü Livaneli’nin durumu da bu ünlülerden çok farklı değil. Livaneli uzmanı olmadığı bir konuda, hele hele tıp gibi insan yaşamını doğrudan ilgilendiren bir konuda ahkâm kesme hakkını kendinde görüyor. Kestiği ahkâm “ellerinizi yıkarken parmak aralarını ihmal etmeyin” seviyesinde kalsa teşekkür bile ederdik kendisine. Ama hastaları doktorlara karşı falanca ilacı talep etme yönünde kışkırtınca insanlar da ona “bir dur bakalım” deme ihtiyacı hissetti. Dahası bahsettiği ilaç, enfeksiyon hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’a göre, daha COVID19 tedavisi için test aşamasında, doktor tavsiyesi olmadan kullanılamaz ve kimin üzerinde ne tür bir yan etkiye sahip olabileceği de bilinmiyor. Yani bilinçsizce kullanımı insanlarımıza can kaybına varan zararlar verebilir.

ÖZRÜ KABAHATİNDEN BÜYÜK

Livaneli bu noktada dursa ve “Nobel sahibi tanıdığım bazı uzmanların tavsiyeleri doğrultusunda yazdım, kusura bakmayın” diyerek konuyu kapatsa mesele bu yazının konusu haline gelmezdi. Ama Allah aşkına özür dilerken edilen şu laflar nedir:

“Açık bir özür: Sevgili dostlar 4 yıl Avrupa Konseyi Sağlık Komisyonu üyesi olarak çalıştım. GDO, kürtaj vs gibi birçok Avrupa kararında imzam var. Bu arada Nobel ödüllü birçok uzman tanıdım. İrtibatımız devam ediyor.

Onlardan öğrendiğim bilgileri halkla paylaşmak gibi bir çabam oldu. Malum ya her şartta güneş toplayacağız ve mesleğimiz umut bizim.

Ama bazı konuları halkın bilmesi rahatsız eder. Birçok profesörün ve kodamanın bir süredir koruyucu olarak kullandığı bir ilacı, halka duyurmak istedim. En büyük itiraz onlardan değil zengine aşık zavallı kölelerden geldi.

Bu nedenle yazdıklarımı geri alıyor, edindiğim hiçbir bilgiyi paylaşmayacağıma söz veriyorum. Sevda Değil fln paylaşırım, ne güzel eğleniriz. Bu arada herkes Cübbeli Ahmet’ten pek de farkı olmayan hocaların peşinden gitsin.”

Doktor Livaneli’nin bu cevabıyla kendi sağlıkları için uzmanların resmi tavsiyelerini dinleyen halk, yani bizler, “zavallı köleler” olurken, yaptıkları işin gereği olarak, doğrulanmış ve kesinleşmiş bilgileri halka ulaştıran bilim insanları da “Cübbeli Ahmet’ten farkı olmayan” hoca takımı oluverdi. Yani bu bilim insanlarının onlarca yıllık eğitimlerinin, yayınladıkları yüzlerce bilimsel makalenin ve kurtardıkları, sağlıklarına kavuşturdukları binlerce insanın pek de önemi yoktur Livaneli’nin nazarında.

CAHİL KİME DENİR?

Türkiye solcusunun özel olarak da sosyal demokratlarının tipik hastalığıdır her şeyi bildiğini zannetmek. O, her şeyi bilendir, toplumun geri kalanı ise aptaldır. Eğitilmesi, “seviyesine inilmesi gereken” cahillerdir. Asla halktan öğrenecekleri bir şeyleri yoktur.

Peki, gerçekte cahil kimdir, cehalet nedir? Onun cevabını da Zülfü Livaneli’nin hesabına sabitlediği tivitten alalım: 

“Cehalet bilmemek değil, bilmediğini bilmemektir.”


Utku Reyhan

Aydınlık