Sosyal Medyadaki Doğu Türkistan görüntüleri bir bir sahte çıkıyor, peki kim neden ve tam da bugün Türkleri Çin'e karşı kışkırtıyor?
soruları tartışılırken, Sosyal medyadaki Çin'e karşı kışkırtmalara bir tepki de Cumhuriyet yazarı Barış Terkoğlu'ndan geldi...İşte Terkoğlu'nun önemli uyarı ve tespitlerle dolu yazısı:
Şapkadan çıkan tavşan sizi de şaşırtır mı?
Oysa sihir yoktur. Marifet çabukluk yapan eldedir. Peki, biz neden ele bakmıyoruz?
Bir anda patlayan “Uygur sevdası”ndan söz ediyorum. Kimi ülkücüleri, kimi İslamcıları, hatta kimi solcuları aynı “turuncu elma”nın peşinden koşturabiliyor.
Öyle ya, HDP vekili Ömer Faruk Gergerlioğlu şöyle duyurdu:
“Uygur Türkleri’ne karşı yapılan Çin devleti zulmü için TBMM’de İYİ Parti’nin verdiği araştırma önergesi HDP, CHP, İYİ Parti’nin kabul, AK Parti’nin ret ve MHP’in çekimser oylarıyla görüşmeye açılamamıştır.”
Urumçi ile Ankara arası 4 bin 500 kilometre. Sadece uzaklığı değil, Türk halkının “Uygur davası”na mesafesini de gösteriyor. Peki, Türkiye’nin seçimi konuştuğu günlerde nereden çıktı “Çin zulmü” nutukları, “Doğu Türkistan bağımsız olacak” meydan okumaları?
Yanlış anlamayın. Çin’de “ileri demokrasi” olduğunu filan söylemiyorum. Kuşkusuz çekilen acılar da vardır. Lakin bizim Cumhuriyetimiz “dış Türkler” sorununu siyasetle çözdü. Atatürk’ün devrimleri, Pantürkizme de Panislamizme de mesafe koydu.
Lozan’da çizdiği sınırlar içerisinde kana ya da inanca değil, yurttaşlığa dayalı bir ulus tarif etti. Başka ülkelerin topraklarıyla hesabının olmadığını gösterdi. Ancak “Uygur davası” zaman zaman tesadüf sayılamayacak şekilde hortlatıldı.
Yalan söyleyen kimin eli
Mutlaka sizin önünüze de gelmiştir.
Bir başkasını, kızların pantolon giymesine, üniversiteye gitmesine karşı çıkan radikal dinci İhsan Şenocak sayesinde gördüm. Namaz kıldığı için “Mao’nun çocukları”nın çıplak bir adama işkence ettiğini paylaşıyordu. Görüntü milyonlarca kişiye ulaştı. O da ne! Görüntüler, lideri ABD’de yaşayan Falun Gong Cemaati’nin oynadığı tiyatrodan alınmış.
Çin diye paylaşılan işkence Endonezya’da. Meselenin namazla da ilgisi yok. Dayak yiyen, tacizci çete üyesi.
7 adamın kürsüde kafalarına bira diktiği bir kare. Bu kez iddia şu: “Çin’de Müslümanlara ramazanda zorla bira içiriliyor”. Peşine düşünce fotoğrafın 2008 yılından beri paylaşıldığını, bir festivalde çekildiğini, adamların aslında içerek yarıştığını öğreniyorsunuz. Görüntüyü kamuoyuna pazarlayan Doğu Türkistanlılar Derneği Genel Başkanı hepimizi kandırıyor.
Uzatmayayım…
Doğru ayakkabısını bağlarken, yalan dünyayı dolaşıyor. Hatta sokağa çıkıp eylem yapıyor.
Uygurlar ve cihatçı ağ
Hepsi bana başka bir görüntüyü hatırlatıyor. Üstelik bu seferki gerçek.
Hatırladınız mı? Geçen mart ayında Suriye’den paylaşılan videoda, ellerinde tüfeklerle bir grup çekik gözlü adam, Çince konuşarak Çin’i ve devlet başkanını tehdit ediyordu.
“Çin nere Şam nere” diyebilirsiniz. Acı gerçek, Suriye’deki cihatçı savaş, Avustralya’dan İngiltere’ye kadar birçok ülkeyi içine alan uluslararası bir ağ yarattı. Bu ağın en kritik parçası ise Orta Asya ve Uygur bölgesi. Az değil, 8 yıla yayılan Suriye savaşında, bölgeden gelen cihatçıların Suriye’de kurduğu köyleri, özel birlikleri bulunuyor.
Uluslararası cihadın Uygur ayağının merkezinde ise Doğu Türkistan İslami Hareketi var. 1989 yılında kurulan örgüt, dünyada El Kaide, Suriye’de ise El Nusra ilişkisiyle biliniyor. Çin’de bir dizi terör eylemine imza atan yapılanma, Suriye’deki savaşa da cihatçı taşıdı. Çin’den kalkıp Türkiye’ye gelen, ardından Suriye’ye geçip savaşa katılan bu gruplar, vahşi eylemlere, intihar saldırılarına imza atmasıyla biliniyor. Örnek olsun, Reina’da katliam yapan teröristin uzun süre Özbek mi yoksa Uygur mu olduğunu tartışmamızın nedeni, aslında Türkiye’de Uygur derneklerinde ve bu ağın ortasında sıkça boy göstermesiydi. Sonuç olarak Uygur kökenli cihatçı yapının bir hedefi var: Bir gün geri dönüp Çin’le yeniden savaşmak.
Çin’e açılan yeni savaş
Peki, neden şimdi?
Trump’ın Erdoğan’la konuşurken fevri bir hareketle Suriye’den çıkmaya karar verdiğini sanmayın. Bu, daha büyük stratejinin beklenen bir ayağı. “Mutlu bir şekilde kendilerini savunmamızı istiyorlar, böyle olmaz!” diye NATO’daki ABD yükünü sorgulayan Trump’ı, Çin’le verdiği ticaret savaşı daha çok ilgilendiriyor. Haliyle dünya sisteminde süren çatışmanın merkezi yer değiştiriyor, AsyaPasifik bölgesine kayıyor. Suriye’den dinci terör süpürülürken, “Uygur meselesi” Çin’e karşı eski bir kart olarak yine çekmeceden çıkarılıyor. Böylece Suriye’de “işsiz” kalan cihatçılara, “yeni bir iş” de bulunmuş oluyor. Washington merkezli Dünya Uygur Kongresi’nin başını çektiği “dava”nın yeniden önümüze konmasının altında ne Türk ne Müslüman sevdası var. Savaş, politikanın başka araçlarla devamıysa, politika kendisine başka bir cephe buldu sadece.
Kimi sokakta Uygur mitingi yapan, kimi Meclis’te önerge veren muhalefet, yanlış bir yolun yolcusu gibi. Uygur Türkleri ya da İslam üzerinden AKP’yi ya da MHP’yi sıkıştıracağını sanmak, son basamağı kırık ahşap merdivene benziyor. Sizi hem başka güçlerin kucağına düşürüyor hem de kaybedeceğiniz bir oyuna sokuyor.
Solcu, Türkçü ya da İslamcı olabilirsiniz.
Ama ideolojinizin, kökeninizin ya da dininizin büyük satranç tahtasında küçük bir piyona dönüşmesine izin vermeyin!