Değerli kardeşimiz Onur Caymaz söz edince hatırladık, Orhan Pamuk’un dillere destan eseri Cevdet Bey ve Oğullarında bir cenaze namazı bölümü var. Cevdet Bey’in oğlu Refik, babasının cenaze namazına katılmak için camiye girer ve secde ederek, rükûa vararak (kitaptaki hali ile "eğilip kalkarak") namaz kılar:

"’Aptes almam lazımdı!’ diye düşündü, ama galiba Osman da almamıştı. Sonra kalabalık hızlı hızlı toplandı. Herkes elini göbeğinin üstünde birleştirerek bekledi. (...) İnanmadığı halde bu hareketleri yapmasının, yere eğilip kalkmasının doğru olmadığını düşündü, sonra düşünmek istemedi ve "Babam öldü!" diye mırıldandı."

TEŞVİKİYE ÇELİŞKİSİ

Aslında Pamuk, içinde bulunduğu toplumsal kesimin derin bir çelişkisini dile getirmektedir: Büyük oranda Müslüman olan bir toplumun içinde, Müslümanlıktan ya da hiç değilse onun ritüellerinden uzak yaşayan bir insan, yolu mecburen din ile kesişince ne yapacaktır?

Cenazenin kaldırıldığı Teşvikiye Camii, bu çelişkinin sıkça görünür hale gelmesi bakımından tipiktir. Pamuk’un da büyümüş olduğu bu "seçkin" mahallenin cenazelerinde, caminin bahçesinde duvar kenarına kümelenmiş halde, şık giyimli hanımlar ve beyler görürsünüz. Bir Müslüman cenazesinden ziyade bir kilise merasimine gidiyormuşçasına siyahlara bürünmüş bu insanlar genelde merhumun akrabaları, yakınları ve arkadaşlarıdır. Öte yanda, musalla taşının üzerinde duran tabutun karşısında cenaze namazına duranlar ise genellikle mahallenin kapıcısı, esnafı veya az önce kılınmış olan namazdan çıkan cemaatten birileridir.

Dolayısı ile Pamuk’un ele aldığı çelişki tamamen gerçektir. Ama küçük bir sorun ile maluldür: Cenaze namazı caminin içinde değil avluda kılınır, tamamen ayakta kılındığı için de secdeye, rükûa varılmaz.

Reklamdan sonra devam ediyor 

Ülkemizi temsil eden şöhretli bir romancıdan ele aldığı bir çelişkiyi bütün yönleri ile değilse bile, en azından doğru biçimde ifade edebilmesini beklerdik. Böyle önemli bir ismin, kendi çatışmalarının dışına çıkamayan bir ergen düzeyinde yazması şüphesiz çok üzücü. Ancak, "bundan daha üzücü ne olabilir" diye soracak olursanız, "Refik’in yerinde bir milletvekili ya da belediye başkanının olması çok daha üzücü, hatta mide bulandırıcı olurdu" derim.

SİYASETİN TEŞVİKİYE CAMİİ

Refik, yaşadığı sarsıntıyı atlatmaya çalışan acılı bir evlattır. Bu yüzden, çelişkisi doğal ve masumdur. İnanmadığı halde dini törenlerde boy gösteren, ibadet edermiş gibi yapan siyasetçinin hali ise pek çirkin, pek bayağıdır.

Seçim döneminin Ramazan ayına denk gelmesi sebebi ile bu bayağılıklara sık sık maruz kalıyoruz. Sağ siyasetçilerin din ile ilişkisinin ciddi sorunlar barındırdığını biliyoruz. Soldakiler de orada "ışık" görmüş olmalı ki onlar da aynı yoldan ilerlemeye çalışıyor. Ancak "Teşvikiye çelişkisi" yakalarını bırakmıyor.

CHP’nin HDP/PKK’cı il başkanı Kaftancıoğlu, iftar sofrasında dua ederken, önüne yakın zamanda yazdığı Ramazan’a hakaret eden tivitleri düşüyor. HDP/PKK marifeti ile meclise girmiş bir "solcu" vekil, iftar sofrasında el açmış poz verirken, "kendisini tanırım inanmayan biridir" diyen solcu bir gazeteci tarafından ebeleniyor. CHP adayı İmamoğlu’nun "henüz güneş batmadan" yapılmış iftar pozları paylaşılıyor. Buna itiraz edenlere yanıt "o fotoğraf iki yıl önceye ait aptallar" şeklinde geliyor. Sanki iftar duvarda asılı saate bağlı bir şeymiş ve iki yıl önce güneş batmadan iftar ediliyormuş gibi... Gerçekten de Cevdet Bey’in secdeli rükûlu cenaze namazı gibi bir saçmalıklar geçidi!

Tüm ömrü boyunca şeklen de olsa dine uygun yaşayan bir siyasetçi, ibadetine dair görüntüleri kamuoyu ile paylaşırsa bu, din istismarıdır. İbadet ile, din ile işi olmayan ya da inanmayan bir kimsenin bunu yapması ise istismardan öte bir ahlaksızlıktır, açıkça dolandırıcılıktır. İşte laiklik, tam olarak böylesi ahlaksızlıkların önüne geçmek için gereklidir.


Aydınlık