Son dönemde yüz kızartıcı bir hâl aldı sığınmacı karşıtlığı. Mesele basit bir ırkçılık mı değil mi tartışmasının çok ötesinde.
Tartışma yaratan belgeselin adından başlayalım. (Bu arada o TikTok videosu düzeyindeki saçmalığın neresi belgesel Allah aşkına? Ümit Özdağ'ın paraları boşa gitmiş. İyi ki belgeselin ne olduğunu biliyoruz.) Ne diyorlar: Sessiz İstila.
BÖCEK İSTİLASI
Başından itibaren "istila" kavramı üzerine düşünüyorum. Nerede kullanılır bu sözcük? Mesela böcek istilası olur. Geçen yıl İstanbul Sultangazi'de "dantel böcek" istilası olmuş. Çekirge istilası haberleri de sık sık çıkıyor. İstanbul'da, İzmir'de, Afrika'da...
Hollywood yapımı İstila adında bir film var mesela. Ölümcül bir virüsün dünyayı kırıp geçirmesi anlatılıyor. Bir başka İstila filmi daha var. Yeni bir yaşam formu ortaya çıkar ve dünyayı istila eder. Uzaylıların dünyayı istila ettiği çok sayıda "dünyanın sonu geldi" filmini söylemiyoruz bile.
İstila; eklem bacaklıların, virüslerin, yeni yaşam formlarının, uzaylıların, dünya dışı varlıkların kötülüğüdür.
Genel olarak Doğu toplumlarının, özel olarak Arapların "istila" kavramıyla yan yana anılmasının gerisinde böyle bir zihin yapısı var. Onlar insan değil, olsa olsa böceklerdir. Zaten öyle olduğu için sanki bir insandan değil de bir kargo paketinden bahseder gibi hesapsız kitapsız "göndermek" kavramı kullanılıyor. Aşılanmamış sokak hayvanlarının toplanıp, belediye mücavir alanı dışında bir dağ başına bırakılması gibi. O kadar ruhsuz, o kadar insani değerlerden uzak. Baksanıza Ümit Özdağ, sığınmacı ya da göçmenleri mancınıkla, evet mancınıkla, geldikleri ülkeye fırlatan bir video paylaşıyor. Mancınıkla fırlatılan şey, insan olabilir mi?
AŞAĞI IRKLARIN İSTİLASI
Tarihte ne geliyor aklımıza istila denince? Mesela "Moğol istilası" geliyor. "Barbarların" Avrupa'yı istilası geliyor. Atilla'dan Kanuni'ye Avrupa'da "Türk istilası" geliyor. İngiltere'nin 5 kıtada sömürgesi olmuş ama "İngiliz istilası" hiç duymadık.
Papa Francis 6 yıl önce "Avrupa'da bir Arap istilasından söz edilebileceğini" söyledi. Papa hazretleri, tarihsel bir örnek olarak Endülüs Emevi Araplarının istilasını da hatırlattı.
Evet, istila kavramı Avrupalı beyazların kendilerini üstün ve mutlak olarak medeniyetin taşıyıcısı görmelerinin bir yansımasıdır. Avrupa merkezci tarih yazımının biz Türkler dahil, bütün Doğu uygarlıklarına bakışlarını yansıtır. İstilacı, ya insan dışı bir varlıktır, ya da Doğuludur (yani yine insan dışıdır). Her halükarda insan dışı bir yaratıktır. 300 Spartalı filmindeki kusursuz Spartalıları ve Pers (İran) ordusundaki tuhaf mahlûkâtı düşünün mesela. 2019'da Yeni Zelanda'da cami basıp 51 kişiyi bilgisayar oyununda gibi soğukkanlılıkla katleden Brenton Tarrant isimli katil de meşhur manifestosunda Müslümanların 'istilasından' söz ediyordu. O, hristiyan beyaz uygarlığını koruyan bir şovalyeydi.
Meriç Nehrinin Yunanistan tarafında, Akdeniz'de ya da BelarusPolonya sınırında... Doğudan gelenlere yönelik hıncın perde arkasında böyle bir kültür yatıyor. Ülkene almazsın, tamam. Ama kışın ortasında soyup nehre atmak ya da botu batırmak nedir?
BATI ÜSTÜNDÜR SAFSATASI
Kendisini belgesel zanneden 'Sessiz İstila' isimli TikTok videosu ve onda keramet arayanlar, bilerek ya da bilmeyerek bu "Batı üstünlüğü" ideolojisinin taşıyıcısı oluyorlar. İlgili videoda 2011 yılında günlük güneşlik olan İstanbul'un, Suriyelilerin egemen olduğu 2043 yılında üstüne güneş doğmayan, karanlık, sanki yeni bombalanmış gibi yıkık dökük, "adeta Ortadoğu kentlerini andıran" bir kasvete büründüğünü görüyoruz.
Bu tıpkı şeye benziyor. Ukraynalılar göç etmeye başlayınca Batı televizyonlarında yapılan yorumlara. Ne diyorlardı?
“Burası Irak ya da Afganistan gibi bir yer değil. Burası nispeten medeni, nispeten Avrupalı bir şehir.”
"Benim için çok duygusal. Çünkü görüyorum ki, sarı saçlı ve mavi gözlü Avrupalı insanlar ve çocuklar her gün Putin'in füzeleriyle öldürülüyorlar."
"Bunlar Suriyeli değil, bunlar bizimki gibi arabalara binen Avrupalılar."
"21. yüzyıldayız, bir Avrupa şehrindeyiz ve sanki Irak'ta veya Afganistan'daymışız gibi seyir füzesi ateşimiz var, hayal edebiliyor musunuz?"
"Açık söylemek gerekirse, bunlar Suriye'den değil, Ukrayna'dan gelen mülteciler. Hristiyanlar, beyazlar, birbirlerine çok benziyorlar."
SIĞINMACI KARŞITLIĞI DEĞİL ARAP DÜŞMANLIĞI
Sığınmacıların vatanlarına dönmesi gerekliliğine itiraz eden yok. Fakat bu durumu saptamakla, düşmanlık etmek hatta işi şiddete dökmek arasında büyük fark var. Sözde belgeselin yayınlandığı gün üç Irak kökenli Avustralya vatandaşı İstanbul'un ortasında dayak yedi. Sadece Arap oldukları için. İş, sığınmacı düşmanlığını da aşmış durumda. Yıllarca İngilizler Didim'de, Almanlar Alanya'da mülk alıp, faturalarını bile kendi dillerinde istediklerinde dert etmeyenler, konu Araplar, Afganlar ya da Pakistanlılar olunca kendilerinden geçiyorlar. Turist olanlar bile tehdit altında. Turist, sığınmacı, mülteci, göçmen... Hepsi birbirine girmiş durumda. Sanki kendileri Danimarkalıymış gibi esmer tenli görünce çıldırıyorlar.
BASİT VE KESİN ÇÖZÜM
Üzerinde konuştuğumuz konunun insanla ilgili olduğunu unutan vahşilikle mücadele etmeden olmaz. Bunu gözardı eden bir çözüm olmaz. Çözüm var mı? Var. Hem de basit ve kesin bir çözüm var. Bununla ilgili sayısız yayın yaptık ve somut öneriler sunduk. Suriye yönetimi ile işbirliği, başka bir çok stratejik fırsatın yanı sıra, sığınmacıların geri dönüşü için de büyük olanaklar sağlayacak. Gazeteniz Aydınlık'ın bugünkü manşetinde de Suriye'nin ilan ettiği kapsamlı affın meyve verdiğini okuyacaksınız. Yasal zemin hazır.
Ne hükümetin ne de onun karşıtı olan bizdeki Papa kafalıların böyle bir bakışı yok. Aslında çözümleri yok. Biri, Suriye yönetimine rağmen, Suriye'nin bölücüleriyle "briket evler" yapmaya kalkıyor, diğeri ise mancınıkla sınırın öte tarafına fırlatmayı düşünüyor.
Utku Reyhan Aydınlık