PKK’ya yakınlığıyla bilinen Mezopotamya Ajansı, laiklik ve Medeni Kanun savunmasına geçti. 5 Şubat günkü yayınında, nafaka konusunun ele alınmasından yola çıkarak “Nafaka hakkı gibi iktidarın hedefinde olan bir diğer konu ise Medeni Kanun. Özellikle iktidara yakın kesimin nafakadan sonra hedefine koyduğu kanun ise, kadınerkek eşitliğinde birçok hak tanıyor… Medeni Kanun’da, ailede kadınerkek eşitliği, evlilikte resmi nikah zorunluluğu, tek eşle evlilik esası, kadınlara istedikleri mesleğe girebilme hakkı tanınırken, mahkemelerde tanıklık yapma, miras ve boşanma konularında da eşitliği sağlıyor.” diye yazmış. PKK'nın ajansına göre Hükümet, kadınların Cumhuriyetle kazandığı tek eşliliği, resmi nikahı, miras, boşanma, şahitlik gibi medeni haklarının tamamını ellerinden alacak! Tanık olarak avukat Celal Ülgen’i göstermişler. Ergenekon kumpasında mağdurlardan bir kısmıın savunmasını yapan Ülgen’in ifadelerinden haberin başlığı da şöyle çıkmış: Şeriat istedikleri için Medeni Kanun hedefte!
KADINLARA İSTANBUL SÖZLEŞMESİ SİTEMİ
Ülgen, kadınların bu konuda sessiz kaldığından da yakınıyor, Ankara’dan Şemdinli’ye sokağa çıkmaları için çağrıda bulunuyor: “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma konusunda sendikalar, aile ve siyasi parti içinden kadınlar, çeşitli demokratik kitle örgütlerindeki kadınlar yeteri kadar seslerini yükseltemediler. Örgütlü bir grup, seslerini duyurabildi. Ancak bu yeterli değil. Çünkü bütün toplumun katmanlarına Ankara’dan İstanbul’a, Diyarbakır’dan Şemdinli’ye, Urfa’ya dayanan bir kadın hakları mücadelesinin ortaya çıkması ve ‘buradayız’ demesi lazım. Ancak henüz Türkiye’de bunu göremiyoruz…”
Medeni Kanun elden gidiyor şeklindeki iddianın çıkışı, nafaka konusu. Yargı reformu paketinde yer alan nafaka ödemelerine sınır getirmesi olası değişiklik çalışmasından başlayarak Medeni Kanun'un rafa kaldırılacağı öne sürülüyor. İddiayı, kadın hukukçulara sorduk.
NAFAKA MAĞDURLARI LOBİSİ
Avukat Zühre Genişel, Vatan Partisi Öncü Kadın Hukuk Komisyonu Başkanı ve Merkez Yönetim Kurulu üyesi. “Nafaka konusuyla Medeni Kanun'un ilgisi var mı?” sorumuzu şöyle yanıtladı:
“Kadının ekonomik bağımsızlığını kazanması sağlanmazsa mağduriyeti de devam edecek.
“Suistimaller var, ama değişikliğe ihtiyaç olmadığını düşünüyoruz. Adeta bir 'Nafaka mağdurları lobisi’ oluşturuldu… Nasıl ki iki provokatörün Samsun’da Atatürk anıtına saldırı girişimi Atatürk’e zarar veremezse, bu da Medeni Kanun'a zarar vermez!”
'SÖZLEŞME YOKKEN DE NAFAKA HAKKI VARDI'
Av. Genişel, iddiaların İstanbul Sözleşmesi tartışmalarında da gündeme geldiğini hatırlattı ve tarihlere dikkat çekti: “Nafaka düzenlemesi 1997’de yapılan değişiklikle süresiz hale getirildi. İstanbul Sözleşmesi’ne giriş tarihimiz ise 2011 yılı. Sözleşmeden çekilince nafakayla İstanbul Sözleşmesi arasında bağ kurmuşlardı. Hiç alakası yok! Nafaka Türk Medeni Kanununda yer alan bir hak. İstanbul Sözleşmesi yürürlükten kaldırılırsa nafaka da tehlikeye düşer mi? Düşmez, düşmedi de. Uydurulmuş bir tartışma. Kimsenin Medeni Kanun'a el attığı yok.”
TARİH GERİYE DOĞRU İŞLEMEZ
Peki, Türk Medeni Kanunu’nun yürürlükten kaldırılması söz konusu olur mu? Hukukçu ve siyasetçi olarak düşüncelerini sorduğumuz avukat Genişel şunları söyledi: “Ekonomik ve kültürel olarak mümkün değil. Hükümetin de böyle bir tavrı yok. Çeşitli adımları attığı da dikkate alındığında mümkün değil. İş hayatında kadın işgücünü değerlendirmek konusunda girişimler var. Kaldı ki bunu Türkiye koşullarında kaldırabilmek mümkün değil. Türk kadını bu kadar hakka sahip olduktan sonra tarihi geriye işletmek mümkün değil. Bir kışkırtma var. Şeriat geliyor uyarısı yapmak kışkırtıcılık. Yaratıcı yıkıcılık senaryosunun bir parçası. Nafakayı sınırlandırmak yanlış, ancak bunun üzerinden şeriat gelecek yaygarası kopartmak, Ak Parti karşıtlığından başka bir şey değil. Böyle bir ihtimal hiç yok! Toplumsal bir kışkırtma peşindeler. Buradan onların istediği sonuç çıkmaz. Gerçek bir zemini yok. Her seferinde kadın hakları üzerinden 'Medeni Kanun yürürlükten kaldırılıyor' diye aynı yalanı söylüyorlar.”
'DAYANAKSIZ VARSAYIMLARLA KAOS HEDEFLİYORLAR'
Avukat Nuriye Kadan, Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Genel Başkan Yardımcısı. Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Yürütme Kurulu üyeliği yaptı. 2014 2018 İzmir Barosu Yönetim Kurulu üyeliği, İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanlığı da yapan Kadan şu değerlendirmeyi yaptı: “Nafaka hakkı üzerinden Medeni Kanun'un hedefe konması tezini kabul etmek mümkün değil. CKD olarak süresiz nafakayla ilgili olarak TMK'da herhangi bir değişikliğe ihtiyaç olmadığı yönündeki görüşlerimizi belirtiyoruz. Bu konuda yapılması planlanan yasal değişimleri ‘Medeni Kanun elden gidiyor, şeriat geliyor' diyerek, yanlış temelli, dayanağı olmayan varsayımlar üzerinden kaos yaratmanın peşinde olduklarını görüyoruz.
'AYNISI İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDE DE YAPILDI'
“Aynı algı yönetimini İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararında da gördük. İstanbul Sözleşmesi'nden sonra sıra 6284 sayılı yasaya, ardından da Medeni Kanun'a gelecek diyerek toplumda güvensizlik ortamı yaratmaya çalıştılar. Özellikle şiddet mağdurlarının kendilerini korunmasız, yasal güvenceleri yokmuş gibi düşünmelerine yok açtı bu durum. İşte şimdi de nafaka üzerinden aynı senaryoları uyguluyorlar.
“CKD olarak bugün Türk Medeni Kanunu'nu kaldırma ve şeriat tehlikesi kesinlikle yoktur, diyoruz. Böyle bir olasılık gündemde değil. Bunun toplumda da karşılığı yok. Cumhuriyetin kazanımlarından özellikle kadınlar için en değerli olan Medeni Kanun yine aynı iktidar zamanında kadın hakları açısından daha da ileriye götürülmüş, yeni düzenlemeler getirilmiştir. Mal rejimleri, kadın erkek eşitliği gibi...”
'TÜRK KADININA GÜVENİYORUM'
Avukat Elif Keskin, Cumhuriyet Kadınları Derneği’nde Genel Yönetim Kurulu üyesi. Keskin, özellikle nafaka konusunda çalışmış, tecrübeli bir avukat olarak sorularımızı yanıtladı.
- Hukukçu olarak, "Nafaka hakkı gibi iktidarın hedefinde Medeni Kanun var." tezine katılıyor musunuz?
Öncelikle Cumhuriyetin kuruluş döneminden itibaren yasalarla sağlanmış olan kadınerkek eşitliğinin bugün hala günlük hayatımızda tam olarak hayata geçmediğini düşünenlerdenim. Bu açıdan orta ve uzun vadede kadını güçlendirecek, toplumsal, ekonomik ve sosyal konumunu tam olarak eşitleyecek, fırsat eşitliğini sağlayacak yapısal önlemlerin önemine, bu ortam sağlanana dek de görece koruyucu önlem ve düzenlemelerin gerekliliğine vurgu yaparak başlamak isterim. Nafaka da bu önlemlerden birisidir. Bu nedenle nafaka hakkına daha ziyade kadınların ihtiyaç duyduğu gerçeği değişmeden süresiz nafakanın tartışılmasını da kaldırılmasını da doğru bulmuyorum. Bununla birlikte yalnızca nafaka konusunda yapılmaya çalışılan değişiklikten yola çıkılarak 'iktidarın hedefinde Medeni Kanun var' tezine ulaşmak da kanaatimce bugünün toplumsal ve siyasal ikliminde doğru bir yaklaşım değil. Medeni Kanun gibi hakikaten laik hukukun temel taşlarını döşeyen ve kadın haklarında bir devrim niteliğinde olan, kişi olarak hak ve borçlara ehil olma, evlenme, boşanma, mirastan pay alma gibi her konuda kadın ile erkeği yurttaş olarak eşitleyen bu çok önemli yasayı sadece nafaka üzerinden tartışma konusu yapamayız.
Açıkçası ben değişiklik çabasını daha çok “münferiden çeşitli mağduriyetler yaşayan bazı kesimlerin örgütlediği bir kitlenin uzun yıllardır iktidar üzerinde oluşturduğu baskıya” dayandırıyorum. Tabii bir de toplumda genel olarak yaşanan ekonomik sıkıntı nafaka yükümlüsünü de etkilediğinden bu baskının giderek arttığını söylemeliyiz.
'ASIL TEHDİT 15 TEMMUZ ÖNCESİNDEYDİ'
- Nafaka konusunda yasada değişiklik girişimini, iktidarın “Nafakayı kökten kaldırmak istediği" şeklinde yorumlamak mümkün mü?
Bu da fazlasıyla yanlı bir niyet okumak olur. Yapılmak istenen değişikliğin ana hatları belli. Süre ile kısıtlanmak isteniyor. Bu sürenin de evlilik süresini geçmemesi hedefleniyor. Tekrar belirteyim, ekonomik bağımsızlığı olmayan birçok kadın için bu süre kısıtlaması da önemli mağduriyetler getirir. Bu nedenle değişikliğin karşısındayım. Ama bunu “nafakayı kökten kaldırmak” olarak yorumlamayı da doğru bulmuyorum.
- Sizce Türk Medeni Kanunu bugün kaldırmak ve şeriat getirmek gündemde mi? Böyle bir olasılık, böyle bir tehlike var mı?
Yakın tarihimizde zaman zaman kadın haklarında geriye gidiş ve hatta rejim değişikliği girişimleri konusunda hepimizi kaygıya düşürecek gelimeler yaşandı. Bu zamanlarda bazen Medeni Hukukun özellikle kadın haklarına yönelik kazanımlarında erozyon olarak tanımlayabileceğimiz ardı ardına girişimler de oldu. Bunlara karşı geçmişte gerekli tepkiyi en güçlü biçimde gösterdik. Ancak ülkemizde 15 Temmuz’dan sonra önemli dersler çıkarıldığını düşünüyorum. Atatürk Cumhuriyetinin sağlam mayası direndi ve bugün artık kanımca Cumhuriyetin temel nitelikleriyle ilgili kavga güncelliğini yitirdi. Bu nesnel gerçekliği fark etmeli, hatadan dönüşleri görmeli, kadın haklarını korumak ve geliştirmek için doğru zeminde en geniş mutabakatı sağlamaya çalışmalı ve en önemlisi sorgulamadan sıkı sıkıya sarıldığımız önyargılarımızla sönmeye yüz tutmuş bir ateşe odun taşımamalıyız kanaatindeyim. Şeriat konusunda asıl tehdit bizi yeniden 15 Temmuz öncesine götürecek her türlü girişim ve işbirliği olacaktır.
Kaldı ki ben en başta kendisini ister “çağdaş” ister “muhafazakar” olarak tanımlasın, başı açık ya da kapalı olsun Türk kadınına güveniyorum. Geldiğimiz noktada istisnalar dışında hemen hiçbir kadının kendi iradesiyle evlenme ya da boşanma kararı verme hakkından, mirastan eşit pay alma hakkından, çalışma ve gelir elde etme hakkından, siyasette yer alma hakkından kolay kolay vazgeçeceğini düşünmüyorum.
Vali İstiklal Mahkemelerini hedef aldı Milli Mücadele düşmanına sahip çıktı
Aydınlık