Bayraktar solunum cihazlarıyla ilgili olarak, "Solunum cihazı hikayesindeki en önemli husus budur. Bir seferberlik, birliktelik, o ruh... Dünya devleri bunu başaramadı." dedi. Ayrıca, "40 metrekare bir odada 10 sene yaşadım. Damat olduktan sonra Zeytin Dalı Harekatı'nda hangarda 4 ay yattım" ifadelerini kullandı. Bağış iddialarıyla ilgili konuşan Bayraktar, "Şimdi burada eğitim görenler, bir sınava giriyorlar. Buna inanılmaz ilgi var. Onlardan en başarılı kesim seçiliyor. Belediyenin yerinde, bizim öğretmenlerimiz tarafından eğitim görüyorlar. Biz üstüne eğitmen veriyoruz, destek veriyoruz. Ama destek almış gibi gösterilmeye çalışılıyoruz. Ondan önce nakit aldı diyorlardı. Sonra nakit değil dediler, destek almaya çevirdiler biz itiraz edince. Önce para aldı dediler. Seçim döneminde kirli kampanya başlattılar. Mahkemeye verdik. Bırakın para almayı, biz para verdik, emek verdik. Ben parayı o kadar kıymetli görmem" dedi.
CNN TÜRK'te Tarafsız Bölge programına konuk olan Selçuk Bayraktar'ın açıklamaları şöyle:
Ahmet Hakan: Selçuk bey nerede okudunuz, kaç yaşındasınız? Onları çok merak ediyorum.
Selçuk Bayraktar: Ben 40 yaşındayım. İstanbul Sarıyer'de doğdum. Robert Koleji'nde okudum. İTÜ'de elektronik bölümünde devam ettim. Sonrasında University of Pennsylvania'da burslu olacak şekilde insansız hava araçları üzerine master yaptım. Sonra MIT'e ikinci yüksek lisansımı havacılık ve uzay bölümünde yaptım. Yine insansız hava araçları üzerine burslu olacak şekilde. Sonrasında da 1,5 sene kadar George'da araştırma görevliliği yaptım Amerika'da. O ara bizim insansız hava araçları faaliyetleri başlamıştı 2000'li yıllarda. 2007 yılında da Türkiye'ye döndüm.
Ahmet Hakan: Sizin eğitim olarak bu alanı seçmenizle iş olarak bu işi yapmanız arasında nasıl bir paralellik var?
Selçuk Bayraktar: Aslında bu çok güzel bir soru. Benim genç yaşlarımdan, çocukluğumdan itibaren havacılığa merakım var. Biraz da babamdan kaynaklanıyor. Biz Karadenizliyiz, babam mühendis aynı zamanda. Ufak yaşlardan itibaren, çok ufakken hatta beni uçurmaya götürüyor, kendisi pilotluk kursuna yazılıyor.
THK'nın açtığı kurslar var o dönemde, hatta uçuyorum da. Bir defa ayağınız yerden kesildi mi bir aşı gibi, bir girdi mi bir daha çıkmıyor. Hep hayalimdi, uçak yapmak pilot olmak. Robotiğe merakım vardı.
Ahmet Hakan: Eğitim bilinçli seçildi yani.
Selçuk Bayraktar: Evet. Aslında BAYKAR eski bir müessese. Özdemir Bayraktar'ın babamın 1985'te kurduğu bir müessese. Biz ufak yaştan itibaren iş yerinde de çalışıyorduk, çıraklık yapıyorduk bir anlamda.
Ahmet Hakan: BAYKAR 1985'te ne üretmek üzere kurulmuş?
Selçuk Bayraktar: Hassas makina parçaları üretmek üzere. O dönemin sanayisi biraz daha farklı. Ağır sanayi hamlesi var, dünyada biraz daha Türkiye'de özellikle imalat sanayiinde bir atılım var.
İHA ve SİHA'ya girmesi, benim yüksek lisansımla... Çok eskiden beri mühendislerde olur bu; uçak yapma tutkusu var. Bir kere bunun mümkün olabilmesi için bazen gerekli sermayeniz, bazen bilgi birikiminiz olmayabilir.
İHA'lar dünyada da yeni doğuyor 2000'li yıllarda. Bir bilen de yok. İnsanlar o dönemde 'insansız uçak mı olur ne demek o' İnsanlar uzay teknolojisi olarak görüyorlardı. Şimdi drone'lar yaygın ama o dönemde yoktu.
BAYKAR'ın sanayi, imalat birikimi var. Babamın da mühendis olması bir anlamda hep ilham kaynağı. Babamın bir lafı var. 'Kaz uçar da laz uçmaz mı' Bu işe girerken de böyle nükdeli şeyleri vardır.
Ahmet Hakan: Selçuk bey, bizim şu sıralarda en çok konuştuğumuz konu salgın. Ülkemiz bu salgından etkileniyor, birçok sektör kapandı. Siz solunum cihazı çok önemli dendi. Hatırlarsanız büyük felaket senaryoları da yazıldı. Dendi ki solunum cihazları yetmeyecek, öyle bir an gelecek ki hastalar akın edecekler ve çok büyük ihtiyaç duyulacak dendi. Siz tam bu noktada 'biz yerli bir solunum cihazı üretebiliriz' dediniz. Şöyle bir sözünüz de var 'Mühendislerimiz bizi bir odaya kapatın başarana kadar da çıkarmayın dediler ve bunu başardılar'
Selçuk Bayraktar: Salgının başladığı dönemde bütün dünyada salgının özellikle hastalığın kötü seyrettiği durumlarda ağır bir zatürreye dönüştüğü, o durumlarda da solunum cihazına bağlanma gerekliliği gibi; ben de çok yoğun makaleleri takip ediyordum.
Ülkemize geldikten sonra da, ülkemizin şu yönünü gördük. Dünyada kişi başına en çok yoğun bakım düşen ülkelerden biri. Bizde altyapı çok sağlam.
Pandemi hesapları yapıyoruz, modellemeler yapıyoruz mühendis arkadaşlarla beraber yaptığımız çalışma.
Bir taraftan bütün dünyayı sarıyor bu. Bir taraftan İHA çalışmalarına devam ediyoruz, bir taraftan bilgi sahibi olmamız gerekiyor konuyla alakalı. Solunum cihazı ihtiyacı acaba olur mu Türkiye'de? Bütün dünya peşine düştü o dönemde hatta.
Eğer hastalık büyürse olabilir, bizdeki rakamlar da yetmeyebilir. Bunu hesap edince görebiliyorsunuz, tabi Allah'a şükür böyle bir şey olmadı. Zaten iki sebebe bağlıyorum
Bir, bizim hazırlığımız çok iyi durumda dünyaya göre. Ama dünyada gelişmiş ülkelerde bile büyük sıkıntılar yaşanabilecek duruma geldi. Solunum cihazları yetmedi.
O dönemde hızla dedik ki biz ne yapabiliriz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın desteklediği bir firma vardı. Ve 12 adet cihaz üretmeyi başarmışlardı. Tabi yoğun bakım solunum cihazı. Türkiye'de diğer tipler var, transport tipi var.
En hızlı şekilde üretilmesi lazım. Rakamlar çok yüksek bir yere geldi mi ihtiyaç olabilirdi. Hazırlıklı bile olsanız bu olabilirdi.
Sağlık görevlileri hayatları pahasına mücadele veriyorlar. Belki ölecek, onu bilmesine rağmen insanları tedavi etmeye çalışıyor. Biz de mühendisiz, bu kadar eğitim görmüşüz. Ülkemiz için İHA SİHA yapıyoruz. Ne yapmamız lazım?
Mühendis olarak kendi alanımızda en etkin biçimde faydalı olabiliriz. Önce firma tespit edildi, ürününü sorduk. Çok kullanıldığını ve beğenildiğini söylediler. Biz dedik ki buna mühendislik olarak destek verelim. Çünkü firma çok ufak, 34 kişilik bir firma. ASELSAN ile görüştük, BAYKAR'da biz kalabalık bir ekibiz. Onlar da ne yapabiliriz duygusu vardı.
Öncelikle mühendislikle alakalı eksikleri gidermek ve hızlıca üretmek gerekiyor. Aynı şeyi hızlı üretebilecek, bizim imalat tarzımız da biraz butik. Havacılıkta böyledir, bir şeylerden yüz binlerce yapmazsınız. Haftada bir uçak yaparsınız, ayda bir uçak yaparsınız. Ve biraz terzi gibi yapılır. Otomotiv ve beyaz eşyada ise çok yüksek hacimler olur. Arçelik ile görüşüldü. Oradaki mühendisler de büyük heyecan duydular.
Biz bir şekilde, bu takım bir araya geldi ve başladı. Biz dedik ki bir şey daha yapalım, sipariş de verelim. Devlete bağışlanmak, Sağlık Bakanlığı'na bağışlamak üzere. Dünyada bazı fakir ülkelerde hiç yok, bazılarında zengin olmasına rağmen hiç yok. Az sayısı. Gerekirse de insanlığa bir faydası olsun. Çünkü Türkiye'nin hazırlığı, altyapısı çok ciddi. Sağlık sistemi de çok sosyal. Yurt dışında da yaşadım, kıyaslanamaz. Çok adaletli, çok daha insana dokunur bir sistem.
Bu anlamda biz sipariş de verelim dedik, bir kampanya başlattık. Bu cihazı aynı zamanda Sağlık Bakanlığımıza verilmek üzere biz BAYKAR olarak 250 adet bağışladık. Peşinden ASELSAN 250 adet bağışlayacağını, ROKETSAN yine 250 adet bağışlayacağını söyledi. Amazon Türkiye 100 adet, Arçelik 150 adet, Havelsan 100 adet. Binin üzerinde biz cihazı bu şekilde bağışlanmak üzere topladık.
Henüz üretim yok, daha sürecin başındayız. Asıl Cumhurbaşkanımıza konuyu aktardık. 'Ne yapmamızı önerirsiniz' dedik. 'Ben Türk mühendislerine güveniyorum. Ne gerekiyorsa biz de yapmaya hazırız' dedi. Biz hemen bu ekibi kurunca, o önemliydi.
Bir cihaz yapacaksınız, yanlış olmaması lazım. Zarar verme ihtimaliniz var. Çok önemliydi bizim için o moral destek. Sağlık Bakanlığımız da hemen 5 bin adet sipariş vereceğini söyledi. Biz cihazın hemen eksikliklerini ve bir yandan da hızla üretim serüvenine başladık.
Dünyada birçok ülke buna ihtiyaç olurken, cihazın parçalarının satışı yasaklanmaya başladı. Bir parçası Malezya'da Tayvan'da yapılıyor. Bunlar ithalat yasağına girmeye başladılar. Hatta siparişler iptal oldu, birbirlerinin siparişlerini kestiler.
Cihazın içindeki bileşenleri de yerli yapmak... Tasarımı tümüyle yerli. Ama üretirken başka başka parçalar alıyorsunuz. Bunları yerli yapmamız lazım. ASELSAN'daki mühendis arkadaşlarımız, içindeki hava akışını kontrol eden valfler var, onun yerli yapılması gerekiyordu. 'Bizi bu odaya kilitleyin, bitirene kadar da çıkarmayın'
"ARADIM, KENDİSİ DE HASTA OLMUŞ... 'FABRİKAYI HEMEN AÇTIRIYORUM' DEDİ"
Ahmet Hakan: Kaç günde bitirdiler?
Selçuk Bayraktar: Çok hızlı bir sürede sonuç alındı. Bir örnek vereyim, o valfin içinde kauçuk parça yapılacaktı. Kimi aradıysak; Albert bey var Tekno Kauçuk. Kendisi de hasta olmuş. Ben aradım kendisini, 'ben hastayım' dedi. Ben dedim işte böyle böyle bir şey yapıyoruz çok geçmiş olsun. Bir cümle daha kurmayın dedi, biz ne gerekiyorsa yapmaya hazırız, ben fabrikayı şimdi açtırıyorum" dedi, "mevzuyu biliyorum" dedi. Bu bizi çok etkiledi tabi.
Sonuçta çok hızlı bir şekilde 15 gün içinde seri imalat prototipi çıktı. Sonra 100 adet cihaz, Başakşehir Şehir Hastanesi'ne teslim oldu. Bu ayın sonuna kadar 500 adet üretilecek denmişti, üretildi, onlar da yurt dışına gidiyorlar. Türkiye'nin ihtiyacı yok. Bu ayın sonuna kadar da 5 bin adet.
Ahmet Hakan: Selçuk bey siz aslında Türkiye'nin önemli bir ihtiyacını karşılıyorsunuz. Yıllardır özlemini çektiğimiz, uçağımız olsun, silah savunma sanayiinde adım atalım falan siz bu işin öncülüğünü yapıyorsunuz. Herkes de bunu takdir ediyor. Bir şey soracağım. Siz bir evlilik yaptınız ve Cumhurbaşkanımızın kızıyla evlendiniz. Bu bir dezavantaj mı oldu avantaj mı oldu?
Selçuk Bayraktar: Evlilik çok güzel bir şey. Tüm genç kardeşlerime tavsiye ederim. Ben biraz geç evlendim de diyebilirim 36 yaşında evlendim. Hem yurt dışındaki tahsilim ondan sonrasında da bu İHA macerası, birkaç senem de güneydoğuda geçti uçakların peşinde. Böyle ertelemek durumunda kaldım diyebilirim.
Son dönemde de Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekatında yine arazideydik.
Tabi Cumhurbaşkanımız ülkemizin tarihine, kaderine damga vurmuş bir isim. Ben kendisini eski yıllardan beri takip ediyordum. Babam vesilesiyle çok eskiden Refah Partisi döneminden tanıyorduk İl Başkanlığı döneminden. Her yönüyle bir kere örnek bir insan. Kendisine çok genç yaşlarımızdan itibaren hayranlığımız vardı diyebilirim.
Bunun yanında Cumhurbaşkanımızın özellikle ülkemize; biz savunma sanayii alanında çalışıyoruz. Savunma Sanayii 2000'li yılların başında yüzde 15 yerli ürün katma değeriyle üretim yapan bir noktadaydı. Biz neredeyse tüm ihtiyacımızı dışarıdan karşılıyorduk diyebiliriz. Bugün baktığımızda projelere, vizyon sayesinde yerli ATAK helikopterimiz var, İHA'lar konusunda geldiğimiz noktayı tüm dünya özellikle İdlib harekatından sonra takdir eder oldu.
Bu çalışmalar uzun soluklu. Bir kere bunların hepsi milli teknoloji hamlesi vesilesiyle olan her şey açıkçası sadece bizim için değil tüm herkes için avantaj.
Tabi biz bu vesileyle TEKNOFEST gibi bir etkinlik de yaptı. Tüm topluma dokunabilmeyi başardık. 1 milyon 750 bin kişi geldi.
Ahmet Hakan: 2000'lerin başında yüzde 15'ti şimdi kaç?
Selçuk Bayraktar: Şu anda yüzde 65 70 civarına ulaştı. Büyük bir başarı.
Burada bu kadar hızlı nasıl solunum cihazı yapıldı? Bütün bu birikim sayesindedir. Mühendislik derinlik sayesindedir. Bu en nihayetinde vizyon sayesindedir.
Bizim elbette bizim çok kaliteli mühendislerimiz var, bu makinaları tasarlayacak, üretecek altyapımız da var. Ama ne yok? Ama irade olmadığında kimse bunları yaparım demediğinde... İşte bu çok kritik. Bu güveni vermek çok kritik. 'Biz bunu milli yapacağız' demek... Yoksa montaj sanayii ile yapacağım da diyebilirsiniz.
Ben iyi hatırlıyorum. Savunma Sanayiinin ilk o yıllarında, Türkiye'nin ilk insansız hava aracını yaptık. MIT'e araştırma görevlisiyim. Savunma Sanayiine gitmişiz. Uzmanlardan şöyle bir yaklaşım görebiliyorsunuz 'Yabancılar öyle bir yol almışlar ki, bunu biz 100 sene çalışsak yakalayamayız. Gidin dökümanlarını tercüme edin bu yeter. Daha iddialı olmayın.' Yaklaşım buydu. Bakın bu bir vizyon meselesidir tümüyle. Aynı insan başka türlü bakacak olsa belki kendisi en gelişmiş uçağı yapacak.
"DÜNYA DEVLERİ BAŞARAMADILAR"
Ahmet Hakan: O yaklaşım yerle bir oldu işte.
Selçuk Bayraktar: Allah'a şükür. Savunma sanayiinde oldu, inşallah diğer alanlara da adım adım yansıyor. Solunum cihazı hikayesindeki en önemli husus budur. Bir seferberlik, birliktelik, o ruh...
En başta devlet, bu çok güzel bir model. Bir girişim firması var, devlet hızlıca bunları organize ediyor. Bakın dünya devleri başaramadılar bunu. Daha hızlı yapmaları gerekirdi. Bence yaklaşımdan dolayı yapamadılar. Zaten cihaz üretiyorlar, birikimleri var. Ben hatta düşünüyordum. 'Niye başaramadılar acaba'
Ben burada hırsla rekabet edeyim derseniz kimse başarılı olamıyor.
Almanya'dan aşı şirketi almaya kalktılar, çok acayip reaksiyon gösterdi toplumlar. Şimdi yardımlaşma olmadığı zaman orada bereket de olmuyor.
'ÇOK SIK GÖRÜŞEMEDİK'
Ahmet Hakan: Eğer İHA, SİHA savunma sanayiinde bu işler yapılmamış olsaydı. Birileri çıkıp 'biz solunum cihazı üreteceğiz' deselerdi asla inanmazdım ona. Ama bu altyapıyı, bu derinliği gördüğümüz için solunum cihazı için 'bunlar üretirler' işte özgüven böyle kazanılıyor. Peki Cumhurbaşkanı ile sık sık görüşür müsünüz?
Selçuk Bayraktar: Cumhurbaşkanımızla, bu pandemi döneminde solunum cihazı ve AKINCI İHA ile uğraşıyoruz biliyorsunuz. Ondan dolayı çok sık görüşemedik, telefonla oldu diyebilirim. Normal zamanlarda iki haftada bir, haftada bir hafta sonları ailecek toplanma...
Ahmet Hakan: Hep şey mi konuşursunuz. 'Ne oldu bu uçak işi, hava aracı, şunu ne yaptınız' Muhabbet bunun üzerine mi?
Selçuk Bayraktar: Biraz daha iş değil de, biraz daha çoluk çocuk. Çocuklar daha ön planda oluyor diyebilirim.
'SEÇİM DÖNEMİNDE KİRLİ KAMPANYA BAŞLATTILAR'
Ahmet Hakan: Tartışmaların da odağına yerleşiyorsunuz zaman zaman. Siz suçlanıyorsunuz, eleştiriliyorsunuz. Bir de böyle bir işle uğraşıyorsunuz. En son CHP'li Veli Ağbaba'nın sosyal medyada yazdığı bir mesajla birlikte o tartışma yeniden gündeme geldi. Sizin bir vakfınız var T3 Vakfı. Deniyor ki, bu vakıf AK Parti döneminde İBB'den 41 milyon liralık destek aldı deniyor.
Selçuk Bayraktar: Ondan önce nakit aldı diyorlardı. Sonra nakit değil dediler, destek almaya çevirdiler biz itiraz edince. Önce para aldı dediler. Seçim döneminde kirli kampanya başlattılar. Mahkemeye verdik.
Bırakın para almayı, biz para verdik, emek verdik. Ben parayı o kadar kıymetli görmem. Bu işlerin hepsi büyük gönülle ruhla yapılır. Parayla yapılacak şeyler bellidir. Bina vesaire gibi şeyleri yapar. İnsan yetiştirmez para, ruhu inşa etmez. Bütün büyük işlerin hepsini de, bizim milli teknoloji hamlesiyle yapmak istediğimiz toplumsal seferberliği de parayla yapamazsınız.
Biz Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı olarak şöyle düşünün. Bir pandemi var, pandemi hastaneniz var, devletin hastanesi var. Orada bir vakıf gönüllü doktorları organize etmiş. Onlara da geçinebilecekleri kadar maddi imkan sağlamış. Ama gönüllüler.
Bizim öğrencilerimiz var. Bunlar gitmişler, devletin hastanesinde ücretsiz ekipmanlarıyla gitmişler hastaları tedavi etmişler. Hastaneye ilave bölümler yapılmış, orada da hastaları tedavi etmişler. O hastane devletin, pandemi bittiğinde oradan ayrılmışlar.
Bu doktorlar ne yapmış? Kriz sırasında yaraya merhem olmak için hizmet vermişler, destek vermişler. Vakıf para harcamış, emek vermiş, bunu organize etmiş.
Siz tutup diyorsunuz ki; ee siz buradan destek aldınız. Ya ben hizmet verdim. Bu hizmeti bu kurum yaptı. Ben bu hizmeti ne olarak yaptım?
T3 Vakfı öğrencilere şu anda 1500 öğrenciye eğitim veriyor. Bu öğrenciler kimler? A partisinde, B partisinden öğrenciler değil. Bunlar sınavla, belki o iftirayı konuşanların akrabaları da bizden eğitim alıyorlar. Bilmiyoruz, bizi de ilgilendirmiyor açıkçası.
Bizim misyonumuz, tam bağımsız müreffeh güçlü Türkiye için milli teknoloji hamlesini geliştirmek. Tüm toplum buna inanırsa Devrim otomobillerinin önü kesilmez, Nuri Demirağların önü kesilmez. Bu geçmişten gelen köklü bir bir taassubu ifade ediyor bize.
Ahmet Hakan: Bu 41 milyon lira nereden çıkıyor anlamadım ben.
Selçuk Bayraktar: Pandemi örneğini düşünün. Düşünün ki hastanede gittiniz doktorlar bu hizmeti yaptı. Vakıf bursiyerlerimiz var, üniversite öğrencilerimiz. Eğitim veriyoruz. Nerede veriyoruz? Belediyenin yerlerinde. Bu yerler bizim mi? Değil. Belediye ile ortak bir protokolümüz var eski dönemden gelen sonrasında da devam eden.
Belediyenin yönetimi değiştiğinde biz siyasi bakmadığımızdan dedik ki biz devam edelim. Onlar da zaten devam etmek istediklerini bildirdiler. Hatta belediye bizim Ekrem İmamoğlu'nun başkanlığındaki İstanbul Belediyesi, TEKNOFEST'te de ortağımız, paydaşımız. Oraya da 56 kurum var hepsi para harcıyor. Vakfa mı harcıyor bunlar parayı, etkinliğe mi harcıyorlar? Belediye de harcadı.
Ahmet Hakan: Siz belediyenin düzenlediği kurslarda gönüllü olarak sizin vakfınızın bursiyerleri gelip çocuklara...
Selçuk Bayraktar: Biz proje sunduk belediyeye. Dedik ki, biz böyle bir ekip kurduk. Bu eğitimin de Türkiye'de benzeri yok. Ne eğitimi veriyoruz? Yapay zeka, robotik. Çocuklar akşama kadar telefonlarıyla birbiriyle vakit geçiriyorlar. Bunu yapmak yerine çocuk fiziği, matematiği, kavraması zor olan soyut kavramı robotik ile oyun oynar gibi öğreniyor. Kodlamayı öğreniyor.
Nerede öğreniyor? Biz dedik ki, ufak yerlere ihtiyacımız var. Belediyenin internet kafe olarak kullandığı atıl yerler. Bugün artık bir geçerliliği yok. Sizin böyle yerleriniz, bizim de böyle eğitmenlerimiz var.
Biz T3 Vakfı olarak en başından itibaren kimseden bağış kabul etmedik.
Ahmet Hakan: 41 milyon nereden çıkmış?
Selçuk Bayraktar: Şimdi onlar açıkçası, belediyenin bizim önümüze gelen belgelerde ne harcandığını bilmiyoruz. Harcandı deniyor bir şeylere. İnşaat mı yapılmış ne yapılmış? Bize ait bir şey yok. Bizim bir metrekare aldığımız bir tahsis devir yok.
Ama seçim malzemesi olarak kullanışlı olduğundan ve rakamlar insanların hoşuna gittiğinden köpürtüldü.
Bakın biz para verdik. 4 milyon 250 bin liraya yakın üç yılda. Bunun bir kıymeti de yok onu söyleyeyim. Biz vakıf olarak böyle bir harcama yaptık, bunun bir kıymeti yok benim gözümde açıkçası. İnsanların gönülden verdiklerini parayla ölçemezsiniz.
Şimdi burada eğitim görenler, bir sınava giriyorlar. Buna inanılmaz ilgi var. Onlardan en başarılı kesim seçiliyor. Belediyenin yerinde, bizim öğretmenlerimiz tarafından eğitim görüyorlar. Biz üstüne eğitmen veriyoruz, destek veriyoruz. Ama destek almış gibi gösterilmeye çalışılıyoruz.
Bu siyasette özellikle siyasette böyle dediğinizde karşı taraf zaten bunu açıklayana kadar yalan dünyada üç tur atacağından siz yol almış oluyorsunuz. Biz bunu mahkemeye verdik hemen.
Ahmet Hakan: 41 milyon lira falan para mara alma yok. Zaten diyorsunuz vakıf kabul etmiyor.
Selçuk Bayraktar: Hayır önce dediler ki siz bu parayı aldınız dediler. Sonra dediler ki almadınız tamam destek olmuş. Ya destek de yok, biz destek verdik.
Bir türlü anlatamıyorsun, daha doğrusu herkes anlıyor aslında da.
Ahmet Hakan: Siz diyorsunuz ki, biz kimseden bir kuruş almadık. Bağış, para almadık.
Selçuk Bayraktar: Biz vakıf olarak biz bu prensiple kurulduk. Vakfımızın misyonu gereği, zaten bu işlerin hepsi büyük parayla yapılmaz, yapılmıyor. Büyük inançlarla, büyük motivasyonlarla yapılır. Siz toplumsal dönüşümü hedefliyorsunuz öncelikle kendi ekibinizle birlikte etrafınızdaki halkaları dönüştürmeniz lazım. Hangi doğrultuda? Milli Teknoloji Hamlesi ideali doğrultusunda. Yer de istemedik. Zaten yer var. Biz belediyenin yerlerinde eğitim veriyoruz. Biz belediyeyi bir kamu kuruluşu olarak gördük. O yüzden AK Parti'den CHP'ye geçtiğinde de farklı bakmadık.
Seçim öncesinde iftiralar olmasına rağmen görüştüğümüzde pozitif yaklaşımı görünce 'Asla sizi böyle görmüyoruz' demesi... 'Bu konuşulanlarla bir görmüyoruz' demesi, bunun yanında 'Ne olursa olsun destekleyeceğiz'
İBB, on binlerce öğrenci getirdi TEKNOFEST'e. Ben emek vermişim, ben de o da destek veriyor. Kimin için yapıyoruz? İmkanı olmayan çocuklar için. Zaten imkanı olanlar bu eğitimlere ulaşırlar bir şekilde.
TEKNOFEST'e 1 milyon 750 bin kişi geliyor. Oradaki rüzgar tüneli etkinliği de ücretsiz, giriş de ücretsiz.
Hatta taşıma bile ücretsiz olsun diye seferber olduk. Gelsin bir uçağa dokunsun, görsün bir çocuk belki ilerde ülkenin uzay programında çalışacak en imkansız çocuk.
Bütün bu ruhla yapılıyor bu işler. Ondan sonra tutuyorsunuz siz karalamaya kalkıyorsunuz. Bu insanın çok ağrına gidiyor. Ben, açıkçası kendi adıma değil ama temsil ettiğim bu genç kardeşlerim adına çok üzülüyorum. Onların da aileleri var, eğitim gören çocuklar var. Bunlar ümit bağlamışlar, belki bu çocuklar İHA SİHA yapacak.
Biz hayatımızı koymuşuz, vakfetmişiz adeta İHA SİHA için. Benim 4 senem güneydoğuda geçti, 40 metrekare bir odada 10 sene yaşadım. En son damat olduktan sonra Zeytin Dalı Harekatında hangarda 4 ay yattım. Kabinde, konteynırda uçağın başından 100 metre uzaklaşmadım.
Ondan sonra siz tutuyorsunuz diyorsunuz ki sen şöyle yaptın böyle yaptın. Ya ben para verdim, emek verdim. Paranın da kıymeti yok ki. Ruhunu koymuşsun bu işe, bu çocuklar da koymuş. Sen tutuyorsun, oturduğun yerden kirli siyasetine alet etmeye kalkıyorsun. Biz de bunun üzerine çağrıda bulunduk. Dedik ki, burada bir hukuksuzluk varsa, biz bu işi belediye ile ortak yapıyoruz.
Yani Ekrem İmamoğlu'nun, CHP'li Belediye Başkanı'nın başkan olduğu İstanbul Belediyesi ile ortak yapıyoruz. Bir hukuksuzluk varsa bir kere iki taraf da yanlış yapıyor.
Böyle bir şey yok ama alınan bir destek de yok. Eğer bir suç varsa, madem partilerinin CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı diyor ya bu kadar paralar vakfa verildi. Varsa bu İBB ile beraber yapılıyor.
Biz buna iftira diyoruz. Dedik ki, İmamoğlu'na çağrıda bulundum. Lütfen bu iddiaları tekzip edin. Etmeyecekseniz iki sebepten olabilir. Bir, siyasi olarak oraya mecbur kalıyorsunuzdur, çünkü beraber yapıyoruz bu hizmeti. Zaten mahkemeye vermişim. Bu yeni yazdığı şeyleri de ilave delil olarak mahkemeye sunacağım.
Ya da seçim öncesi bu iftiralara sessiz kaldı. Sonrasında buradan çok yakın zamanda deneyap atölyelerinde pandemi kapsamında genç kardeşlerimiz orada siperlik yaptılar. Onun reklamını yaptı Twitter hesabınnda.
Bir taraftan pozitif anlamda reklamını yapıyor, bir taraftan da iftira maruz kaldığında sessiz kalarak burada da siyasi gayri samimi durum ortaya çıkıyor. Bizim bunu kaldırabilmemiz mümkün değil, biz de dedik ki şayet açıklama gelmezse protokolü feshediyoruz. Ben de arkadaşlarımla konuştuk, bundan sonra da bu protokol feshedilecek.
Ahmet Hakan: Ama olan çocuklara olacak.
Selçuk Bayraktar: Allah'ın izniyle biz sıkıntıda kalmayız. Bu milletin bu şartlarda, bu işlere yapılacak teveccühü çok büyük. Gerekirse siz burada stüdyonuzu verirsiniz biz burayı deneyapa çevirir eğitimi yaparız. Öyle değil mi?
Ahmet Hakan: Tabi.
Selçuk Bayraktar: Bize lazım olan yerler çok büyük yerler değil. 100 metrekare, 200 metrekare yerler. Yeter ki bu çocuklar kodlamayı sevsin, yapay zekayı sevsin. Bu malzemeler de çok büyük bedeller tutmuyor. Ben bu seferberlikten gördüğüm, solunum cihazından gördüğüm şeyden dolayı böyle konuşuyorum biraz. Yeter ki iyi niyet olsun, herkes zaten sefeber olur. Üç kuruşluk yer verildi diye, bu kadar siyasete alet edilmek açıkçası çok koyuyor. Bunu kaldıramıyoruz, dolayısıyla feshediyoruz. Sessizlik de açıkçası koyuyor.
Ahmet Hakan: Çıkıp belediye başkanının burada usulsüzlük yok, beş kuruş yok, vermedik, almadık demesi lazım.
Selçuk Bayraktar: Çünkü kendileri beraber yapıyor bu işi bizimle. Biz koyuyoruz destek koyuyoruz, onlar da koyuyor.
Ahmet Hakan: AK Parti döneminde ne yapıyorsanız CHP döneminde de aynısını yapıyorsunuz.
Selçuk Bayraktar: Bu yerlerin anahtarları bile bizde değil. Bu yerler belediyenin yerleri, güvenlik görevlileri onların. Bizim gönüllü öğretmenlerimiz gidiyor ders anlatıyorlar.
Bu kadar insanın hakkına girilmesi benim ağrıma gidiyor. Yüzlerce insan eğitim veriyor, binlerce insan çoluğunu çocuğunu buraya vermiş aileler zan altında kalıyor. Ve siz sessiz kalıyorsunuz.
'GELECEK ONLARIN, BU GELECEĞİN KARARTILACAK OLMASI BENİ ÇOK ÜZÜYOR'
Ahmet Hakan: Biraz abartılı bir tepki gösteriyorsunuz. Neden? Duygusallaşıyorsunuz yani...
Selçuk Bayraktar: Çünkü açıkçası ben kendi şahsımla alakalı bir şey hissetmiyorum burada. Bana atılabilir iftira. biliyorum ki zaten bu işleri zamanında yapanlar çok ağır bedeller ödediler. Belki canlarıyla ödediler, bütün yaptıkları çalışmalar; Nuri Demirağ'a bakın, Vecihi Hürkuş'a bakın, yakın zamana Devrim mühendislerine bakın. Hep bir bedel ödendi.
Bana o kadar dokunmuyor ama burada çocuklar var. Gelecek onların, bu geleceğin karartılacak olması beni çok üzüyor.
Bu çocuklara da mı şunu diyelim; siz ne yaparsanız yapın bu ülkede asla olmayacak... Bu çok ağrıma gidiyor. Bu çocuklar Amerika'ya mı gitsinler, başka yere mi gitsinler?
Siz bir gün bir iş yapacaksınız, sonra tutacak siyaset sizi kirli emellerine alet edecek hiçbir şey yapamayacaksınız bu ülkede, bırakın gidin.
Zaten bütün dünyadaki sistem öyle kuruluyor. Ben de Amerika'da öğrenci olarak gittiğimde, bir tane Amerikalı yoktu, bütün labaratuvar dünyadan toplanmış adamlardı. Hepimizin bursu orada Amerikan Savunma Bakanlığı'nın fonlarından geliyordu. Bu teknolojileri geliştiriyorsun zaten ülkene bir daha geri dönemiyorsun ki.
O kadar uzmanlaşıyorsun ki ülkende yapacak hiçbir şey yok. Zaten yapacak olsan da şu inanç yok. zaten birileri gelir senin önünü keserler. Ya bir iftira atılır ya bir bahane bulunur.
Ahmet Hakan: Bir gelenek var Türkiye'de. Çeşitli zamanlarda bunlar mili teknoloji hamlesi için girişimlerde bulundular. Hep önleri kesiliyor. Siz o geleneğin son temsilcisi olarak görüyorsunuz kendinizi ve bu çabaları da o ön kesme çabalarının bir parçası olarak görüyorsunuz.
Selçuk Bayraktar: Ben açıkçası öyle görüyorum. Bunun çok geriye uzandığını düşünüyorum. Sadece Cumhuriyet döneminde olan bir şey değil, Osmanlı'da da var.
Ülkenin geleceği gidiyor, bize iftira atsınlar. Biz biraz hatta dik başlıyız, problem değil alıştık zaten.
Uçağı uçurmaya kalktığımızda pisti iptal ettiler, herkesin pisti açıkken. ROKETSAN mühimmatını yaptı, 10 sene çalışmış ona yasak koydular. Herkese her türlü terör örgütüne atış serbest, İHA ile mühimmat yapacaksanız 10 sene çalışacaksın devletin kendi şirketi atış yapacaksın yasak... 'Yasak kardeşim' Yasak işte bürokrasi nasıl koyuyorsa koyuyor.
Şimdi o SİHA'larla bütün dünya o operasyonları izledi. Ne dediler? Türkiye dünya süper gücü dediler. Sürü halinde İdlib'de operasyon yaptı. O ROKETSAN'ın mühimmatlarıyla yaptı. Onların atışları yasaktı, bakın çok uzun süre önce değil bu 2015 yılında. Şimdi her zaman bir bahane oluyor.
Şimdi bana diyeceğini de, ben de senin önüne koyarım. Zaten mahkemeye verdik. Siyaseten böyle kirli bir şey. Peki çocukları niye kavgaya bulaştırıyoruz?
Selçuk Bayraktar: Dünyada ülkemizin ismini zirveye taşıyacak çocuklar. Bir İHA ve SİHA ile bahar gelecek değil. Bunun gibi on binlerce çocuk var. Biz çocukları seçerken proje yaptırdık. Bu projeleri teker teker kendim inceledim. Bu kadar kıymetli cevherimiz var bizim. Duygulanıyorsunuz diyorsunuz ya, bunları gözünüzle gördüğünüzde kendi serüveninizle özdeşleştirdiğinizde ne kadar çok emeğin israf olduğunu görüyorsunuz. Ve bu acı veriyor. Çünkü çocukların yaptığı projelere bakıyorsunuz. Hayal gücü, yaratıcılık. Selçuk Bayraktar'dan daha iyisi var, ben biliyorum bunu gözümle görmüşüm. Yazık değil mi bu çocuklara?