Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi bünyesinde bulunan Deniz Hukuku Araştırma Merkezi tarafından Girne’de düzenlenen “Değişen Dünya Düzeni: Doğu Akdeniz’de Mavi Savaşlar Uluslararası Konferansı” Kaya Palazzoo Resert Hotel’de başladı.
Veryansın Tv’den Erdem Atay’ın da izlediği konferansa, Türkiye ve KKTC’nin yanı sıra Rusya, ABD, Pakistan, Endonezya ve Suriye’nin de aralarında bulunduğu çok sayıda ülkeden tarihçi, siyaset bilimci ve gazeteciyi bir araya geldi. Rusya, Pakistan, Suriye, ABD ve Lübnan’dan temsilciler de etkinlikte buluştu. Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Refik Turan, Türkiye Lefkoşa Büyükelçisi Derya Kanbay, emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, akademisyen Emete Gözügüzelli, Veryansın Tv yazarı Volkan Özdemir, Araştırma Görevlisi Mehmet Perinçek ve Rus uzman Aleksandr Dugin’in de katıldığı görüldü.
Enerji güvenliği başta olmak üzere Doğu Akdeniz’de yaşanan güncel sorunlar ve bu sorunların tarihî arka planının konuşulduğu etkinlikte, Doğu Akdeniz’in jeopolitiğinde yaşanan değişimin ve farklı ülkelerin bu bölgede yürüttüğü faaliyetler ele alınıyor.
TAÇOY: ÇABALARI NAFİLE, TÜRK ASKERİ ADADA OLACAK!
KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Hasan Taçoy, “Rum tarafının çabaları nafiledir. Türkiye’nin garantörlüğünden asla vazgeçilmeyecektir. Türk askeri adada var olmaya devam edecektir. KKTC halkı Türk halkı iledir. Doğu Akdeniz Barış Denizi olacaktır.”
Jandarma Sahil Güvenlik Akademisi, Güvenlik Enst. Bşk Albay Gökhan Sarı: “Doğu Akdeniz bugün bölgenin turnusol kağıdı gibidir. Söylemler ve eylemler çelişmektedir. Tek çözüm; KKTC’nin tanınmasıdır.”
AĞDELEN: KİMSE BİZİ BU ADADAN ATAMAZ
Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Ağdelen, yaptığı konuşmada, “Bizler bu adada sonsuza kadar var olacağız, kimse bizi bu adadan atamayacak. Bizleri hiç kimse masada ayak oyunları devre dışı bırakamaz, uluslararası hukuktan gelen haklarımızı kimse gasp edemez” dedi.
CEM GÜRDENİZ: ASYA ÇAĞI BAŞLADI
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, “Türkiye ve KKTC, Doğu Akdeniz devletleri olarak bu yüzyılın kilit ülkeleri” ifadelerini kullandı.
Gürdeniz “Küresel düzen tektonik kırılmalar ile değişiyor. Washington konsensusu çerçevesinde şekillenen Atlantik Çağı sona ererken geri dönülmez bir biçimde Asya Çağı başlıyor. Türkiye Asya’yı yeniden keşfediyor… KKTC için gelecek, bağımsız varlığını sonsuza kadar sürdürebilmektir. Çökmeye mahkum eski düzenin sözde federalist çözüm modeli geçmişte kalmıştır. Söz konusu Atlantikçi çözüm modeli yerini Asya Yüzyılı’nın bağımsız Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne bırakacaktır… KKTC’nin Lübnan ve Suriye ile deniz sınır belirleme görüşmelerine başlaması göz önünde tutulmalıdır” dedi.
Gürdeniz’in konuşmasının tamamı şöyle:
“Çok dinamik günler yaşıyoruz
Her gün yeni gelişmeye uyanıyoruz.
Küresel düzen tektonik kırılmalar ile değişiyor. Washington konsensüsü çerçevesinde şekillenen Atlantik çağ sona ererken geri dönülmez bir şekilde Asya çağı başlıyor. Türkiye Asya’yı yeniden keşfediyor. Dışişlerimiz 4 Ağustos’ta yeniden Asya açılımını başlatıyor. 22 Ekim’de Türkiye Rusya arasında Soçi mutabakatı imzalanıyor. 5 Kasım’da Kuşak ve Yol Projesinin Hazar geçişli orta koridorundan ilk Çin treni Anadolu’yu kat ederek İstanbul Boğazı’nın altından Avrupa’ya erişiyor. Türkiye’nin, İran, Rusya ve Çin başta olmak üzere Asya ülkeleri ile ilişkileri her seviyede yükseliyor.
DENGE DÖNEMİ YENİDEN BAŞLAYACAK
Suriye’de Astana süreci Cenevre sürecinin önüne geçebiliyor. SPYKMAN’ın kenar kuşağındaki devletler, yüzlerini Asya’ya dönüyor. Hiç şüphe yok ki bu kaçınılmaz değişim tarihte uzun bir aradan sonra insanlığın özlediği barış, istikrar ve denge dönemini yeniden başlatacaktır.
Zira insanlık özellikle son 30 yıldır tek taraflı Atlantik dayatmalarından çok acı çekti, çok kan döküldü. Dökülmeye devam ediyor. Gezegenimizin her yönüyle nefes alamaya ve yenir düzene ihtiyacı var. 21. Yüzyıl hem Asya hem okyanuslar yüzyılı olacak. Türkiye ve KKTC, Doğu Akdeniz’deki jeopolitik geleceği üç ayak üzerinde şekillenmektedir. Bunların ilki Mavi Vatanından AB devleri tarafından gasp edilmek istenen 150 bin km karelik alanın korunması, ikincisi deniz çıkışı olan kukla, sözde bir Kürt terör devletçiğinin önlenmesi. Üçüncüsü Anadolu yarımadasının Güney eksenindeki en büyük güvencesi KKTC’nin bağımsız varlığının sürdürülmesidir. Her üç ayak, Birleşik kaplar gibidir. Birbirinden ayrılamaz. KKTC, Karadeniz’den Hint Okyanusuna uzanan eksende denizde ve karada 21. Yüzyıl jeopolitiğimizin vazgeçilmezidir. Kıbrıs Barış Harekatı sonrası Anadolu jeopolitiği ile uyumlu hale gelen KKTC, yani yavru vatan 36. Yaş gününde artık anavatan ve mavi vatanın ayrılamaz bir parçası haline gelmiştir.
ATLANTİKÇİ ÇÖZÜMLER YERİNİ…
KKTC için gelecek, bağımsız varlığını sonsuza kadar sürdürebilmektir. Yeni dünya düzeninin doğum arifesinde çökmeye mahkum eski düzenin sözde federalist çözüm modeli geçmişte kalmıştır. Söz konusu Atlantikçi çözüm modeli, yerini Asya yüzyılının bağımsız KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’ne bırakacaktır. Bu tarihin, jeopolitiğin ve küresel barış ve istikrar arzusunun gerçekçi bir sonucu olacaktır.
Yeni dönemin yani Asya yüzyılının KKTC’nin gerek KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİNE dönüşmesi, gerekse bağımsızlığını güçlendirecek ekonomik güç ve gönencinin artmasına büyük fırsatlar sunacağı aşikardır.
Rusya Federasyonu ve Çin başta olmak üzere Asya ülkeleri ile gerek tanıma gerekse ekonomik iş birliği yolunda yapılabilecekler vardır. Kırım, Uygur Özerk Bölgesi ve KKTC’nin geleceği Türkiye, Çin ve Rusya Federasyonu arasında ilişkilerin geleceğine de çok yaratıcı seçenekler sunabilir.
KİMSE DENEMEYE KALKMASIN
Aynı süreç Doğu Akdeniz’de yetki alanları sorunlarının arkalarına ABD, AB, İsrail, ile Mısır’ı alan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rumları’nın haydutluk seviyesindeki saldırgan, hukuk tanımaz tutum ve eylemleri sonucu oluşan karmaşık ve tehlikeli tabloyu dengeleyebileceği seçenekler sunabilir. Türkiye’nin Libya ve Suriye KKTC’nin Lübnan ve Suriye ile deniz sınır belirleme görüşmelerine başlaması göz önünde tutulmalıdır.
Sözlerimi tamamlarken KKTC’nin 36 yaşını kutluyorum. Mustafa Kemal’in dediği gibi ‘efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece ikmal yollarımız tıkanır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir’
Bu mirası koruyacağız. Zira Anadolu’nun savunması denizde başlar. Unutulmamalıdır ki bugün Doğu Akdeniz’den dışlanan ve izole edilmeye çalışılan Türkiye Devleti, tarihi tekrar ettirmez. 100 yıl önce denenen ve başarılamayanı hayal etmek beyhudedir. Sevr’i 100 yıl önce emperyalizmin en güçlü döneminde yırttık attık. Asya yüzyılında kimse denemeye kalkmasın.
Hepinize saygılarımı sunarım.”
GÖZÜGÜZELLİ: BÖLGEDE BUHRAN VAR
BAUDEHUKAM Başkanı Yrd. Doç. Dr. Emete Gözügüzelli de şöyle konuştu:
“Paydaşlarımız Evinize Hoşgeldiniz
Bu vesile ile yurt dışından (Pakistan, Rusya, Lübnan, gibi) ülkemize ilk kez gelen ve bizleri onurlandıran çok değerli katılımcılarımız iyi ki varlar, iyi ki bizim misafirimiz oldular. Her daim ülkemize bekleriz. Artık burası da sizlerin misafirhanesidir.
Bugün 1. Değişen dünya Düzeni ve Mavi Savaşlar konulu uluslararası konferansı gerçekleştireceğiz. Bu toplantı mühimdir. Türkiye, muhtelif jeopolitik kurumların odak noktası olmuş Avrupa Asya Afrika coğrafyasının kalbinde kritik bir coğrafi konuma sahiptir. Tarih boyunca, bu zorlu coğrafyada kalıcı olabilmek, istikrarlı ve müreffeh bir devleti idame ettirebilmek, diğer faktörlerin yanı sıra askeri açıdan da güçlü olmayı gerektirmiştir. Türkiye bunu başarmıştır. Türkiye artık küresel güçtür. Bu gücünü son dönem gelişmeleri dahil 2002’den beri adım adım hissettirmektedir. Peki Türkiye kimdir? Biz Kıbrıs’ta Türkler için anavatandır. Kıbrıs Türkleri söz konusu zorlu coğrafyada dimdik onurluca ayakta durabilmiş ise, soy bağı olduğu müşterek tarihi ve kader birliği olduğu Anavatan Türkiye ile olmuştur.
Doğrudur Doğu Akdeniz Kritik merkez olmuştur. Kıbrıs uyuşmazlığını barındıran Doğu Akdeniz’de yetki alanlarının sınırlandırılmasıyla ilgili ihtilaflar derinleşmekte, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan tarihi dönüşüm, bu bölgede yaşayan riskleri çeşitlendirmektedir. Korsanlık, deniz ulaşımı, taşımacılık, enerji, faaliyetleri, güvenlik meselelerini özellikle deniz yetki alanları üzerinde daha da öne çıkarmaktadır.
2003’ten bu yana Güney Kıbrıs’ın tek yanlı deniz sınırlandırma eylemleri ve 2007’den sonra hidrokarbon faaliyetlerine yönelmesi durumu kötüleştirmiştir.
Attığı bu adımlar ile gerek Türkiye’nin batı kıta sahanlığı ve Kıbrıs Türkleri’nin egemen haklarını göz ardı etmeleri ya da Türkiye’nin her daim yanında olan Lübnanlı kardeşlerimizin haklarının gasp edilmesi ile sonuçlanan İsrail ile deniz sınırlandırmaları bölgeyi daha da buhranlı bir hale sokmuştur.
DENİZ VE HAVA ÜSLERİ ACİLEN AÇILMALI
Şüphesiz değişen jeopolitik düzen söz konusudur. Bu düzen içerisinde Türkiye küresel aktördür. Türkiye Doğu Akdeniz genelinde Suriye’de gerçekleştirdiği operasyonlardan deniz yetki alanlarımızda icra edilen hidrokarbon faaliyetleri ya da donanma tatbikatlarına adeta proaktif şekilde bölgede egemen hakları olduğunu göstermiş ve bu çerçevede Kıbrıs’ta Türk soydaşlarının mevcut hak ve menfaatlerini korumayı sürdürmektedir.
Şuan bizzat bölgede barış ve güvenlik var ise, uluslararası hukuktan kaynaklı Garanti antlaşmalarına dayanan statü önemlidir. Kıbrıs Türkleri olarak değişen dünya düzeninde devamla silahlanan, Kıbrıs Türklerinin haklarını yok sayan, Türkiye’nin deniz yetki alanlarını görmezden gelerek aşırıcı iddialarda bulunan ve ırkçılığı özümsemiş Rum yönetimine karşı garantiler olmazsa olmazımızdır. Garantiler sadece Kıbrıs Türk’ünün değil, bölge halkının barış ve huzurunu sağlayıcı unsurudur. Temennimiz değişen dünya düzeni ve bölgesel gelişmelerle birlikte Türkiye’nin adada deniz ve hava üslerini ivedilikle açmasıdır.
EASTMED BİR HAYALDİR
İfade etmek gerekirse, Güney Kıbrıs, İsrail, Yunanistan’ın öncüsü olduğu EastMED projesi ile planlanan boru hat projeleri sadece bir hayaldir. Zira bölgede Türkiye dahil edilmeksizin herhangi bir adım atmaları mümkün değildir. Çünkü tam tasarlanan projelerin geçiş güzergahı Türkiye’nin deniz yetki alanlarıdır.
Sürdürülen bu aşırı iddialar ve batının da destekleri ile oluşturulan Gaz formu büyük heyecanla başlatılsa da bugün tam anlamı ile neticelenmemiştir. Bunun sebebi bölgedeki kaynakların Rusya karşısında alternatif olamayacağıdır. Lakin özellikle de Türkiye’nin girişimleri ile Lübnan, Libya, Afrika ülkeleri, Rusya, İran gibi ülkeler ile birlikte Yeni Bir Gaz Formu Kurulumu değerlendirilmelidir.
Tüm bu gelişmeler ışığında Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka aykırı davrandığını iddia eden Batı dünyası ve şımarık çocukları Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın yanında olanlara uluslararası hukuk çerçevesinde deniz hukuku kapsamında işledikleri eylemleri ifade etmek gerekiyor.
UTANÇ VERİCİ!
Öncelikle deniz hukukuna göre resmi olarak en az iki yandaş ya da karşıt kıyı ülkesi arasında deniz sınır anlaşması yapılmadan sınırlar resmi olarak kabul edilemeyeceğine dair uluslararası yargı kararlarını görmezden gelerek Rum ve Yunan iddialarını kabul görerek hakkaniyete aykırı davranmaları oldukça düşündürücü ve gelinen yeni dünya düzeninde utanç verici bir durumdur.
Türkiye uluslararası hukuka uygun olarak bugün Doğu Akdeniz’de Yavuz sondaj gemimiz ve Oruç reis sismik araştırma gemimiz ile Türk kıta sahanlığında faaliyet yürütürken KKTC hakları içinde fatih sondaj gemimiz ve Barbaros sismik araştırma gemimiz yani 4 gemimiz ile proaktif çalışmalar yürütülmektedir. Bu çalışmaları yok sayanlar, aşırıcıdır, deniz hukukuna uluslararası hukuka aykırı tutum içerisinde provokatif ve yanlı davranmaktadır.
Özellikle de Rum yönetiminin 2007’den sonra Kıbrıs anlaşmazlığına dair müzakereler sürerken hidrokarbon faaliyetlerini sınırlandırma çabaları ötesinde başlatması ve Türkiye’nin ve KKTC’nin iyi niyetle uyarılarına karşın bu eylemlerinden vazgeçmeleri neticesinde bu noktaya gelinmiştir. Yani durumu kötüleştirici olan, eylemleri ile Türkiye ve KKTC’nin haklarını tanımayan, taraf olan Rum Yönetimi ve destekçi unsurları kazanılmış haklara saygı, ahde vefa, iyi komşuluk ilişkileri, egemen haklara saygı ilkesi, ve iyi niyet ilkesine karşı hareket etmiştir. Bu apaçık uluslararası hukukun ihlalidir. Bu durum BMDH’nde 74 ve 83. 3. Fıkrasının ihlali olup uluslararası sorumluluğu doğurmaktadır.
SELAM OLSUN YAVUZ’A, BARBAROS’A ORUÇ REİS’E
Böylesine çetin bir ortamda deniz alanlarımızda 24 saat esasında bizleri koruyan Türk Silahlı Kuvvetlerinin hava, deniz, kara personeline, Anavatan Türkiye Cumhuriyetine müteşekkiriz. Rabbim tüm gemi mürettebatımızı ve askerimizi korusun. Bu vesile ile selam olsun Yavuz’a, selam olsun Fatih’e, selam Barbaros, Oruç Reis’e. Allah sizinledir. Türk milleti olarak dularımız sizlerledir. Yurtta Sulh Cihanda Sulh diyen Atatürk’ün binlerce yıllık ecdad yadigarı mirasını omuzlarında taşıyan Türk milleti bugün Devlet iradesi ile denge politikasına dayalı ilişkiler yürütmektedir. Her koşulda, her daim biz Kıbrıs Türkleri Anavatanımızın yanındayız.”
veryansıntv