Oda Tv yazarı Hikmet Çiçek, 'Her yerde bu konuşuluyor... O hareket CHP'yi ele mi geçiriyor' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Çiçek yazısında CHP'ye seçenek olarak düşünülen yeni partinin detaylarından bahsetti.
İşte o yazı;
DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi'nin çağrısıyla İstanbul Dedeman Oteli'nde 10 Aralık 2005'te yapılan toplantıda, CHP’ye seçenek olacak 'yeni parti' konuşuluyordu.
Toplantıyı düzenleyenler kendilerine '10 Aralık Hareketi' adını vermişlerdi. 'Yeni Anayasa' teklifleri bile hazırdı. Taslağı hazırlayan, Kemal Kılıçdaroğlu'nun milletvekili yaptığı Prof. İbrahim Kaboğlu'ydu. 'Türk' sözcüğüne karşıydılar, onlar, 'Türkiye yurttaşları'ydılar..
31 Ekim 2018 günlü Odatv'de 'CHP'ye 'AKP ayarı' başlıklı yazısında Soner Yalçın, 10 Aralık Hareketi’nin Anayasa’da istedikleri değişiklikleri yazdı.
Taslağa göre, 'Başlangıç kısmı, herhangi bir kişi, kurum ya da değere kutsallık atfetme ya da meşruiyet kazandırma kaygısı taşımaktan uzak (…) içeriğe sahip olmalıdır.'
Anayasa'daki 'genel esaslar' bölümünde ise şu değişikliği öneriyorlardı:
'Ulusal ve ulusalüstü hukuk ilişkisi açıkça düzenlenerek, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü boyutuyla pekiştirilmeli. Böylece hukuk devleti, iç barışa katkısı yanında; ‘ulusdevlet'in milliyetçi saplantılardan sıyrılarak yeniden yorumlanmasını sağlayan bir çatı olarak tasarlanmalı.
Anayasal yurttaşlık bilinci yerleştirilmelidir. Böylece, ‘ortak kimlik belgesi' olarak algılanması, anayasal yurtseverlik bilincinin gelişimini de besleyebilir. Bu yönde, hak ve özgürlüklerin muhatabı bakımından; sadece yurttaşlara tanınan siyasal haklarda Türk yerine yurttaş denilebilir. Siyasal haklar bakımından, 'Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı', kapsayıcı ve farklılıklara olanak tanıyıcı kimlik olarak tasarlanmalı…'
Soner Yalçın şöyle devam ediyordu:
'10 Aralık Hareketi hazırladığı Anayasa metninin 'yürütme' konusuna önerisi şuydu:
En önemli sorunlardan biri de, merkezi otorite ile yerinden yönetimler arasındaki ilişkilerin yeniden yapılandırılması sorunudur. (…) Şöyle ki; bölgeli veya federal devletlerde bölgeler ve federe devletler kendi yasalarına ve anayasalarına sahip olduğu için, ülke öğesine ilişkin düzenlemeler de öne çıkmaktadır. Buna karşılık, bizim gibi üniter devletlerde ülkenin, dolayısıyla çevre ve doğa ile kültürel varlıkların korunması birkaç anayasal hükümle sınırlı kalmaktadır. Bu nedenle, yeni bir anayasada, aşırı merkezi yapıdan uzaklaşılması ölçüsünde hem Türkiye'nin yönetimi rasyonelleşir: bir yandan kamu hizmetlerinin etkililiği artar; öte yandan merkezi siyasal otoriteyi dengeleyici mekanizmalar oluşturulmuş olur…”
Meselenin özü buydu. 10 Aralık Hareketi, 'Federatif yapı' öneriyordu.
10 Aralık Hareketi'nin sözcüsü, FETÖ gazetesi Taraf'ın köşe yazarı Halil Berktay'a gönderdiği 2010 yılı başındaki açıklamasında şöyle diyordu:
'Atatürk tartışılamaz' diye son derece saçma bir görüşüm hiçbir zaman olmadı…' açıklamayı Berktay'a ulaştıran '10 Aralık Hareketi Yürütme Kurulu adına', şimdi örgütlerden sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı’ydı!
Soner Yalçın’ın bıraktığı yerden devam edelim.
'10 Aralık Hareketi bugün CHP yönetimini ele geçirmiştir. 10 Aralık Hareketi, bugün CHP’de en güçlü, en etkin gruptur. 'Yeni partiden' vazgeçtiler ama 'yeni siyaset anlayışından' vazgeçmiş değiller!
Parti kamuoyunun bütün ilgisi, bütün seçim dönemlerinde yaşandığı gibi kimin aday olduğu, olacağı üzerine yoğunlaşmış durumda. Oysa CHP’deki bütün grupların gündemi 31 Mart sonrasına göre planlanıyor. Aday belirleme ve ittifak gibi CHP açısından son derece netameli konularda, sanki gizli bir güç yetkili karar organlar adına partiye istikamet veriyor. Kılıçdaroğlu’nu ‘bile bile lades’e zorluyor ve el altından 31 Mart sonrası Kılıçdaroğlu’suz ‘Yepyeni CHP’ hazırlanıyor.
CHP BUGÜN ÜÇ PARÇA ŞEKLİNDE
CHP bugün üç parça halinde. Bu gruplar arasında en etkili konumda olanı ve Kılıçdaroğlu’nun atacağı bütün adımlara yön veren, “10 Aralık Hareketi” olarak bilinen ekip.
İkinci grup ise partideki varlığını Kemal Kılıçdaroğlu ile özdeşleştirenlerden oluşuyor. Bu ekibi, ağırlıklı olarak Kılıçdaroğlu ile geçmişe dayalı kişisel hukuku olan ve onun çağrısıyla bürokrasiden veya sağ siyasetten ayrılıp CHP’ye katılanlar oluşturuyor.
Üçüncü grup da kendilerini yeni partinin yeni vitrini olarak gören ve ağırlıklı olarak MYK’nın genç üyelerince kurulan ekip. CHP Genel Başkan Yardımcısı, Malatya milletvekili, CHP Emek Büroları Koordinatörü, CHP Cezaevi Komisyonu Sözcüsü Veli Ağbaba bu grubun etkin isimlerinden biri.
İKİ EKİP ARASI DİRSEK TEMASI
10 Aralık Hareketi temsilcilerinin başını çektiği ekiple, genç MYK üyelerinin oluşturduğu ekip arasında dirsek temasları, hatta zaman zaman dar katılımlı çalışma toplantıları düzenleniyor. Bu iki ekibin, partinin Meclis Grubu üzerinde ciddi oranda etkisi ve karşılığı bulunuyor. Parti kaynaklarına göre grup başkanvekillerinden Özgür Özel, bu iki ekiple de koordineli bir çalışma yürüterek, 31 Mart sonrası için kendisine partide daha etkin bir konum elde etme çabası içinde.
Partideki varlığını Kemal Kılıçdaroğlu ile özdeşleştiren ekibin Meclis grubundaki ağırlığı diğer iki gruba göre daha zayıf. Bunun nedeni hem diğer iki gruba göre sayıca az olmaları hem de Kılıçdaroğlu’nun uyguladığı stratejinin başarıya ulaşacağı inancıyla şu an için özel bir çalışma yapma gereği duymuyor olmaları.
SORUMLU SALICI
'10 Aralık Hareketi'nin lideri örgütlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı. Salıcı’yı, parti içinde her zamankinden daha belirleyici bir figür haline getiren unsur hem örgütlerin başında bulunuyor olması, hem de ittifakın hangi illerde CHP, hangi illerde İYİ Parti adayı üzerinden yürüyeceğine karar veren mekanizmanın içinde yer alması…
YILDIZLARI
Bu ekibin Meclis Grubu’ndaki yıldızı Burhan Şenatalar ile birlikte 10 Aralık Hareketi’nin akıl hocalarından olan ve son seçimde Kılıçdaroğlu’nun kontenjanıyla milletvekili olan İbrahim Kaboğlu. Kaboğlu, ekipleşme çalışmasının fiilen vitrininde yer almasa da akademik bilgisi ve yasama çalışmalarına etkin katılım sağlayarak, milletvekilleri arasında çok kısa bir süre içinde etki gücü oluşturmuş durumda.
Bu ekibin Meclis Grubu içindeki gücünü perçinleyen bir diğer unsur, örgütlerin kendilerine bağlı durumda olması. Kendi örgütleriyle ihtilaf yaşayan birçok milletvekili özellikle son bir aylık zaman dilimi içinde, bu ihtilafları giderip, kendi illerindeki adayların belirlenebilmesi konusunda söz sahibi olabilmek için 10 Aralık Hareketi’ne yanaştı.
KILIÇDAROĞLU, UZAK TUTULUYOR
CHP açısından her seçim, o dönemin siyasal iklimi ne olursa olsun büyük rekabetin yaşandığı, partideki her eğilimin belirleyici ve etkin bir konum elde etmek için bütün olanaklarını seferber ettiği olağanüstü hal dönemleridir. Bu dönemlerde en etkin güç her zaman genel başkan olmuştur. Bu, Kılıçdaroğlu döneminde girilen seçimler için de geçerlidir.
Ancak bu kez diğerlerinden çok daha farklı bir tablo oluştu. Partide, 'Kılıçdaroğlu sürecin merkezinde'ymiş gibi bir algı oluşturulurken, aslında sürece fazlaca dahil olmadığı veya olamadığını iddia edenler var. Bu değerlendirmeyi yapan çevrelere göre işler büyük oranda Kılıçdaroğlu dışında kotarılıyor. Seçim hazırlıkları, adaylıklar ve ittifak konularının en yoğun biçimde tartışıldığı günlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun İngiltere, Almanya, Avusturya ve KKTC gibi ülkelere gidişi de bu tespitleri destekler mahiyette yorumlanıyor.
Benzer değerlendirmelerin, İYİ Parti kulislerinde Meral Akşener için de yapıldığının altını çizmekte fayda var.
Benzer bir taktik, milletvekilleri ve Parti Meclisi (PM) üyeleri için de uygulandı. Belediye başkan aday adaylarının nabız yoklamaya, kulis yapmaya başladığı günlerde, parti yönetimi içinde yer alan bir ekip tarafından planlanan kimi çalışmalarla PM üyeleri ve milletvekilleri Genel Merkez’den uzak tutulmaya çalışıldı. Vekiller ve PM üyeleri Ekim ayında 'ekonomik krizin etkilerini araştırmaları' ve 'parti politikalarını STK'lara anlatmaları' için farklı farklı illere gönderildi. Daha sonra başka illere yollanarak 'tebdil kıyafetle' sokaklarda dolaşmaları ve “nasıl bir belediye başkanı istiyorsunuz' diye vatandaşlara sormaları istendi. Devamında her bölgede 'çalıştaylar' düzenlendi.
Durum öyle bir hale geldi ki örgüt yöneticileri, belediye başkan aday adayları, hatta CHP’li yurttaşlar bile milletvekillerine 'Kendi ilinize neden gelmiyorsunuz? Seçim hazırlıklarına neden katılmıyorsunuz? Görüşlerinizi düşüncelerinizi neden kendi seçim bölgenizdekilerle paylaşmıyorsunuz?' diye eleştirmeye başladılar. Oysa milletvekilleri açısından, bir yandan bu görevlendirmelerle uğraşırken, bir yandan yasama çalışmalarına katılmak, bütün bunları yaparken de seçim bölgelerinde olmak, destekledikleri adaylar adına Genel Merkez’de kulis yapmak, muhatap bulmak neredeyse olanaksız hale gelmiş durumda.
Son dönemde yaşanan bu gelişmelerin neredeyse tümüne tanıklık eden ve aynı zamanda 1985 yılındaki Halkçı PartiSODEP birleşmesi sonrasında kurulan SHP’den bu yana, partinin bütün seçim pratiklerinin merkezinde yer almış bir dostumun değerlendirmesi şu şekilde:
'CHP için her seçim sancılı bir süreçtir. Ancak CHP’deki seçim atmosferi bu kez diğerlerinden çok farklı. Genel Başkan, son kez gemisiyle seyahate çıkmış kaptan gibi. 'Gemi limana kazasız belasız dönsün de dümene kim geçerse geçsin' dercesine davranıyor. MYK’sındaki, milletvekilleri arasındaki gruplaşmaların, bu gruplaşmaların hepsinin farkında ve neyi amaçladıklarını da büyük oranda biliyor. Buna rağmen bütün gelişmeleri seyrine bırakıyor olması, hatta zaman zaman kritik noktalarda uyguladığı politikalarla bu çalışmalara yardımcı bile oluyor olması son derece dikkat çekici. Özellikle bu seçim süreci için söyleyebilirim sanki gizli bir el bütün süreci yönetiyor, ittifak sistemini oluşturuyor, adayları saptıyor, CHP ve İYİ Parti yönetimlerine ise sadece bunları parti kamuoylarına kabul ettirmek ve resmi prosedürü yerine getirme işi bırakılıyor.'