Trump, renkli ve sürprizlerle dolu bir başkandı. Zaman zaman çok kızsak da özellikle Türkiye'ye karşı bazı söylemleri canımızı sıksa da, kasap sevdiği deriyi yerden yere vurur diyerek sineye çektik, kendimizi teselli ettik.
Trump, nevi şahsına münhasır bir başkandı hiçbir kimseyi, hiçbir kurumu ve hiçbir geleneği takmıyordu. Amerikan protokolüne hiç uymuyordu. ABD’yi ziyaret eden yabancı devlet başkanlarını kendi mülkünde ağırlamayı seviyordu. Göreve geldiğinde Air Force One uçağına binmeyi istemedi, kendi özel uçağı ile seyahat etmek istedi. Başkanlık maaşı almıyordu, sembolik olarak 1 dolara aldığı söyleniyordu. Amerikan tarihinde hiç rastlanmayan bir başkan tipiydi Trump.
Trump, Amerikan Başkanlığını adeta bir hobi olarak gördü; hatta çok düşkün olduğu golf oyunu kadar bile değerli görmedi. Öyle ki, Biden’ın Başkan seçildiği haberini bile golf oynarken aldı. Halbuki Trump’ın ekibine göre Amerikan demokrasisi ölüm kalım mücadelesi veriyordu. Fakat Trump seçim merkezinde sonuçları takip etmek yerine golf sahasında keyif sürmeyi tercih etti.
Göreve gelmesinden bu tarafa aslında Demokratlar Trump’a adeta savaş açmışlardı. Demokratlara göre 2016 seçimleri Hillary Clinton’ın bir şekilde (Rusya’nın müdahalesi) elinden alınmıştı ve Trump başkanlığı gasp etmişti. Bunun yanında Trump’ın politikacı olmaması da ayrı tartışma konusuydu ki benzer tartışmalar cumhuriyetçilerin içinde de sessiz bir şekilde yapılıyordu. Bu gerçeği, seçim kampanyasında bir miting sırasında Trump kendi ağzıyla itiraf etti. Trump dedi ki; “ben Washington‘dan gelen klasik politikacılar gibi değilim, ben onlardan değilim, çünkü ben bir politikacı değilim”.
Bir başka değişle bu işin Türkçesi şuydu: “Ben bir iş adamıyım, ben bir para babasıyım, benim param var, istediğimi yaparım, dilediğim makama gelirim”. İşte, başından beri demokratlar da cumhuriyetçiler de Trump’ı bu şekilde görüyorlardı. Lafın kısası, Trump’ı Amerikan siyaseti; hatta kendi partisi hiçbir zaman politik bir figür olarak benimsemedi ve bağrına basmadı. Çünkü Trump’ın hiçbir politik geçmişi ve başarısı yok, tamamen paranın sağladığı bir güçle bu makama geldiğini herkes biliyor. Öyle ki Trump, seçim yolsuzluğundan bahsedip sonuçlara itiraz ederken, kendi partisi bile Trump’ın bu iddialarına destek bile vermedi.
Biden ise tam tersine tam bir Amerikan hikayesini ve bir Amerikan rüyasını temsil ediyor. Yoksul bir aileden geliyor. Okula bile zar zor giden, türlü imkansızlıklar içerisinde yetişen ve buna rağmen pes etmeyen bir mücadele adamı olarak görülüyor. ABD’nin en genç yaşta seçilen senatörü olarak Amerikan siyasi tarihinde yerini almış bir isim. 29 yaşından beri siyasetin içinde. Hani Trump’ın ben onlardan değilim dediği onlardan olan tam bir politikacı.
Biden, devleti, kurumlarını kongreyi çok iyi tanıyor. Genç yaşında senatör oluğu günden bu güne kadar hiç aralıksız devlet görevinde ve halkın hizmetinde bulunmuş; dolayısıyla devleti en iyi tanıyan isimlerden bir tanesi. Sadece devleti değil dünya siyasetini de iyi tanıyor. Soğuk Savaş dönemini görmüş, iki kutuplu sistemin sıkıntılarını, avantajlarını, dezavantajlarını çok yakından bilen deneyimli bir siyasetçi. Bu nedenle, hemen hemen ömrü boyunca ABD’nin birçok tartışmalı dış politika faaliyetlerinin içerisinde yer almıştır. Ancak Biden’ın başkanlık görevinde önündeki tek engel ilerlemiş yaşı ve sağlık sorunları. Bu durum, başkan yardımcısı Kamala Harris’i ileriki günlerde başkan olarak görme imkanını da artırıyor.
Sonuç olarak, Trump, bir televizyon şovu yönetir gibi ABD’yi yönetti ve nihayet şov bitti. Ne diyelim hayırlısı olsun. Seni özleyeceğiz Trump. O beğenmediğin siyaset böyle bir şey; bir varsın bir yoksun. Tek gerçek şu: halkın iradesi paranın gücünü mağlup etti.