Sakarya Zaferi’nin 100. yılı. İngiliz emperyalizminin “aleti” Yunan ordusu ile yaptığımız savaş 21 gün 21 gece sürdü. Dünyanın en uzun meydan muharebesi olarak tarihe geçti.
Öyle kanlı bir savaş ki bir subayın telgrafında belirttiği gibi, “dereler düşman ölüleriyle doldu”. Tabii bizim de çok kanımız aktı. Öyle zor anlar yaşandı ki subaylarımız öne atılıp düşmanla göğüs göğse savaşmak zorunda kaldı. Bu nedenle “Subay savaşı” da denir Sakarya’ya.
Askeri ve siyasi sonuçları muazzam olan bu savaş bir yıl sonra kazandığımız Büyük Zaferin yolunu açtı. Türk milletine güven geldi, herkes zafere odaklandı. Sakarya tam manasıyla iki tarafın da “azim ve kararlılığı aşma” savaşı oldu. Biz dayandık, biz direndik ve düşmanın azmini kırdık. Zafere kavuştuk. 1683 başarısız II. Viyana kuşatmasından bu yana süren geri çekilmemiz, Sakarya’nın doğusunda sonlandı! Bu açıdan da ayrı bir anlamı var… O günden bugüne yüz yıldır da savaş görmedik. Ne büyük başarı! Mareşal Fevzi Paşa’nın deyimiyle “Çok kanımız aktı. Ancak çok kuvvetli Cumhuriyet yarattık.”
Sakarya Savaşı’nın önemli bir özelliği de Mustafa Kemal Paşa’nın 5 Ağustos 1921 günü TBMM tarafından Başkomutan olarak atanmasıyla askerliğe resmen geri dönmesi oldu. Paşa, 78 Ağustos günü Tekalifi Milli emirlerini yayınlayarak topyekûn seferberlik ilan etti ve bununla büyük kaynaklar yarattı. Halkı ayağa kaldırdı. Sakarya tam manasıyla halk savaşı oldu. Halkın ordusu ve halk! Bu başarı Mustafa Kemal’e “Gazilik” unvanı ve Mareşallik rütbesi de getirdi.
İlk saldırı 23 Ağustos 1921 günü Mangal dağına yapılan hücumla başladı… Muharebeler 9 Eylül gününe kadar şiddetli geçti. Bu tarihten sonra düşmanın geri çekilme hareketleri tespit edildi. 11 Eylül’den itibaren düşman sağ kanattan başlayarak batıya doğru çekildi. 12 Eylül’de ise düşman taarruzları kırılarak 13 Eylül’de Sakarya’nın doğusu tamamen düşmandan temizlendi ve 21 gün 21 gece devam eden Sakarya Meydan Muharebesi zaferle sonuçlandı.
Mustafa Kemal Paşa, Sakarya zaferinden sonra dünya kamuoyunun bilgisine de sunulan açıklamasında İstiklal Savaşımızın amacını anlatmış ve "Biz milli hudutlarımız dahilinde hür ve müstakil yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz. Türk halkı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti, her medeni millet ve hükümet gibi varlığını, hürriyet ve istiklalinin tanınması talebinde katiyen musirdir ve bütün davası da bundan ibarettir” demiştir.
GERİ ÇEKİLMEYLE BAŞLADI ZAFERLE SONLANDI
KütahyaEskişehir Muharebelerinin çok zor şartlar altında cereyan etmesi ve başarıyla sonuçlanmaması üzerine Türk ordusu, muharebeye Sakarya Nehri doğusunda devam etmek ve her türlü hazırlıklara gereken zamanı kazandırmak amacıyla Afyon ve Eskişehir gibi çok önemli stratejik mevkileri ve 100 kilometreyi aşan bir arazi kesimini de terk ederek, dünya harp tarihine örnek teşkil edecek ve stratejik kurallara en uygun çekilmeyi başarıyla gerçekleştirecek nitelikte geri çekilme yaptı. İşte Atatürk o ünlü sözü bu sırada söylemişti: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatan toprağıdır!”
KAZANACAĞIMIZ YERİ BİZ BELİRLEDİK
Askerlik sanatında geri çekilme çok sıkıntılıdır. Zamanında karar verilmeli ve düzenli olmalı. Düşmanla aranızda belli bir mesafe bırakmadan çekilirseniz, bu çekilme bozguna dönüşebilir. İşte Türk ordusu bunu milimetrik bir hesaplamayla yaptı. Düşman bizim yenilerek çekildiğimizi sandı. Oysa bu tam tersi muharebeyi kazanacak yerin bizzat bizim tarafımızdan tespit edilmesiydi. Bu sırada İsmet Paşa’nın “Ankara’da ne derler?” dediği söylenir. Mustafa Kemal Paşa’nın İsmet Paşa’ya “Siyasi yanını bana bırak. Sen askerliğin icabını yap” dediği biliniyor. İşte bu tarihi karar çok şeyi değiştirdi. Atatürk, siyasetin değil askerliğin gereğini yaptı ve düşmanı bir anlamda tuzağa çekmiş oldu. Ayrıca Türk komutanlığı, düşman başkomutanının psikolojisini bile çözmüştü. Onun uzun ve yıpratıcı savaşa tahammül edemediğini, çabuk sinirlendiğini ve sabırsız olduğunu anladı. Bunu İsmet Paşa anılarında net şekilde anlatır… Ayrıca ordumuzun komuta heyetinin askeri yetenek ve tecrübesi Yunan ordusunun yetenek ve tecrübesinden çok çok üstündü. Arkasında Balkan ve Cihan Harbi tecrübesi vardı…
SAKARYA’NIN DOĞUSUNA ÇEKİLME EMRİ
Savaş, o günün yazışmalarına özetle şöyle yansıyordu:
Mustafa Kemal Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya daha elverişli diye birliklerin Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmesini ister. Bu emri Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, İsmet Paşa’ya 22 Temmuz 1921 günü gönderir. Bu tarihi emir şu içeriktedir: “21 Temmuz muharebesinden sonra Garp Cephesi birliklerinin bir müddet için düşmanla kat'i muharebe kabul etmemesi hakkındaki fikri devletlerine iştirak ederim (yüksek fikirlerinize katılırım). Ordunun Pomaklar, Alpu, Mahmudiye, Çifteler hattında münasip kuvvette örtme kıtaatı bırakarak kısmı küllisini (büyük kısmını) şimdiden kademe kademe Sakarya gerisine alması uygundur.”
İsmet Paşa gelen emri hemen uygular ve birlikleri ağırlıklarıyla düzenli şekilde Nehrin doğusuna çeker.
'ANADOLU YUNAN ORDUSUNA MEZAR OLACAK'
Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Hariciye Vekâletine 12 Eylül 1921 tarihinde gönderdiği raporda, zafere ilişkin şu satırlara yer verir:
“23 Ağustos 1921’den itibaren başlayan ve seçtiğimiz savunma mevziinde aralıksız üç hafta süren muharebelerde, düşmanın büyük fedakârlıklara katlanarak uyguladığı aralıksız taarruzlar, birliklerimizin kahramanca ve ustalıkla oynak savunması karşısında, tamamıyla kırıldı. Ordumuzu sol kanadından çevirmek amacıyla doğuya doğru uzanan ve uzandıkça karşısında yanımızı değil cephemizi bulan ve tersine kendi yanları hep tehdidimiz altında kalan düşman, büyük bir hayal kırıklığına uğradı ve kuşatma olanağı bulunmadığını görünce cephemizden yarmaya girişti ve bu girişimlerinin hepsi başarısızlığa mahkûm edildi.
(…)
“Dört beş günden beri süregelen karşı taarruzumuzun şimdiye kadar sağladığı sonuçlar, resmi duyurularda da kısmen yazıldığı gibi pek önemlidir. Anadolu’nun Yunan Ordusu için bir mezar olacağı yolundaki inancımızın gerçekleşmekte olduğunu bilginize sunarım.” (HTVD, belge no: 1531)
ZAFERİ DUYURAN TELGRAF
Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Sakarya Zaferini Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya şu telgrafla bildirir: “23 Ağustos'tan beri devam eden Sakarya Meydan Muharebesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordusunun muzafferiyeti kat’iyesiyle neticelenmiştir. Üç günden beri devam eden umumi mukabil taarruzumuz tesiriyle bugün 13 Eylül 1337 (1921) öğleden evvel bütün düşman ordusu mağluben ve kâmilen nehir garbına (batısına) atılmış bulunuyor. Düşmanı bilafasıla (aralıksız) takip ediyoruz.” (HTVD, belge no: 1625)
MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN KUTLAMA MESAJI
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 14 Eylül 1921 günü millete yayınladığı beyannamede zaferi şu önemli mesajla duyurur: “Düşünmediler ki, Türklerin vatan sevgisiyle dolu olan göğüsleri kendilerinin mel’un ihtiraslarına karşı daima demirden bir duvar gibi yükselecektir. Hakikaten milletimiz düşmanın hazırlıklarına mukabele için hiçbir fedakârlıktan çekinmedi, ordumuzu takviye için para, insan, silah, hayvan, araba velhasıl her ne lazımsa büyük bir arzuyla bol bol sağladı. Avrupa'nın en mükemmel vesaitiyle donatılmış olan Konstantin ordusundan ordumuzun teçhizat itibariyle de geri kalmaması ve hatta ona üstünlük sağlayabilmesi gibi inanılmaz mucizeyi Anadolu halkının fedakârlığına borçluyuz. (…) Ancak silahlarımızı maksadımıza tamamen ulaştıktan sonra bırakacağımızdan, pek yakın olan bu mesut ana kadar eskisi gibi bütün millet efradının azami gayret ve fedakârlık göstermesini beklerim. Cenabı Hak tevfikâtı samedaniyesini idame buyursun. Âmin.” (ATABE, Kaynak Yayınları, c.11, s.391)
Paşa orduya, komutanlara ve erlere gönderdiği 20 Eylül tarihli kutlama mesajında ise herkesi tek tek kutlayarak şu önemli sözleri sarf eder:
Orduya: “Fikir ve imanın kadir ve mutlak kuvvetine, kazandığınız zafer kadar büyük bir delil olamaz. Mazlum milletimizi tarihinin en tehlikeli bir zamanında yeniden ışığa ve kurtuluşa kavuşturan bu muharebede, sizin başkumandanınız olmaktan dolayı bir insan kalbi için mukadder olabilecek en derin saadet ve iftiharı duydum.”
Kumandanlara: “Tehlike büyüdükçe yükselen azim ve tedbiriniz derin ve hassas zekâlarınızla muharebenin muvaffak bir surette sevk ve idaresinde gösterdiğiniz harikulade liyakat için;”
Subaylara: “Trablusgarp, Balkan ve Cihan Harbinden henüz çıkmış iken bir ateşten diğerine geçerek milletin bağımsızlık mücadelesinde tuttuğunuz mevki, genç ve aziz başlarınız üzerinde dönen yeni ölüme karşı gösterdiğiniz küçümseme ve kalplerinizde ışıldayan ve bize zafer yolumuzu aydınlatan millet aşkını bütün bir heyecanla seyrettiğim sayısız kahramanlıklarınız için;”
Neferlere: “Kurtuluş için yaptığımız bu savaştan çok daha evvel sizi başka muharebe meydanlarında da tanımış idim. Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir. Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. Kanaatinle, imanınla, itaatinle, hiçbir korkunun yıldıramadığı demir gibi pek kalbinle düşmanı nihayet alt eden büyük gayretin için minnet ve şükranımı söylemeyi nefsime en aziz bir borç bilirim. Sizin gibi kumandanları, subayları, neferleri olan bir milletle yad elleri altında köle olmak mümkün değildir.” (ATABE, c.11, s.413414)
Gazi Paşa, 24 Eylül günü İstanbul Hükümetine gönderdiği telgraf mesajında ise şu önemli siyasi tespiti yapar ve tavrını koyar: “Barış görüşmelerinin zamanı değildir. Kahraman ordumuz zafer kazanmıştır. Yunanlılara ve Müttefiklere kendi koşullarımızı kabul ettirebilecek durumdayız. Bu koşullar, Yunanlıların İzmir'le Trakya'yı tamamen boşaltmalarını ve Müttefiklerin İstanbul'la Anadolu'yu terk etmelerini de kapsayacaktır.” (ATABE, c.11, s.420)
SOVYET SEFİRİNİN KUTLAMASI
Zaferimiz bütün dünyada büyük yankı yapar. Özellikle mazlum milletlerde günlerce süren sevinç yaratır. Müttefikimiz Sovyet Rusya’nın Ankara Sefiri Aralov tarafından Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya 16 Eylül günü gönderilen telgrafta zaferden duyulan sevinç şu tarihi satırlarla paylaşılır:
“Pek yetkin bir biçimde donatılmış olan bir düşmanın bütün çalışmalarını başarısızlığa uğratarak ve bu suretle bir kez daha Türk milletini tutsaklıktan kurtararak kazandığınız parlak zafer nedeniyle yüksek başkanlığınızı kutlayabildiğimden mutluyum.
“Bu zaferden dolayı duyduğum sevince Anadolu kahraman ordusunu ve Sakarya Meydan Savaşıyla emperyalistlere Anafartalar muharebelerini hatırlatmış olan şanlı komutanlarını takdir etmekte olan Sovyet Rusyasının bütün çalışan ahalisinin katıldığına inanıyorum. Yiğitliği yüzyıllardan beri bilinen Türk askerinin bu kez de özgürlük ve bağımsızlığı için uğraşa giren Türk milletinin sarsılmaz azmini herkese kabul ettirmeyi başaracağına kesinlikle inanıyorum. Rus milleti adına tebriklerimi teyit ve tekrar ederken Türk milletinin meşru olan isteklerinin meydana çıkması için en içten dileklerimi sunarım.” (HTVD, belge no: 1551)
KANLI SAVAŞTAN TELGRAFLAR ‘DERELER ÖLÜLERLE DOLU’
Savaşın en kritik anlarında gelen telgraflar durumu özetliyor. Boğaz boğaza savaşılır ve Türk ordusu varını yoğunu ortaya koyarak hayasızca saldırıyı durdurur. 28 Ağustos 1921 günü 4. Grup Komutanı Albay Kemalettin Sami Bey’in Batı Cephesi Komutanlığına gönderdiği rapor çok şeyi anlatır:
“1. Bütün cephelerde korkunç topçu ve boğaz boğaza piyade muharebesi olmaktadır. Gerek 61’inci Tümen ve gerekse 5’inci Kafkas Tümeni birlikleri, siperlerine giren veya siperlerine yaklaşan düşmanı, süngü karşı hücumlarıyla püskürtmek ve yok etmektedirler.
“2. Tarlabayırı’nda durgunluk meydana gelmiş ve düşman taarruzu durdurulmuştur. Öteki cephelerde hâlâ savaşmanın sürdüğü, erler ve subaylarımızın şaşılacak değerde esirgemezlikle üstün düşmanla göğüs göğüse savaşmakta olduğu bildirilir.” (HTBD, 1974, sayı: 70, belge no: 1525.)
Savaşın nasıl kanlı geçtiğini bildiren başka bir telgraf ise yine 28 Ağustos günü Albay Kemalettin Bey’e cepheden gönderilen telgraftır:
“Bugünkü harp çok kanlı oldu. Elhamdülillah muzafferiyetle neticelendi. Düşman zayiatı o kadar çok ki önümüzdeki dereler ölülerle dolu. Gece kıtaatı tanzim ile meşgulüz. Zayiatımız çoktur. İhtiyat kalmadı, hepsini cepheye soktuk. Düşman da karşımızda. Cepheden fazla kıta geri alamıyoruz. Fırkalar için bir ila iki tabur geri aldırabilirim. Topçu cephane vaziyeti biraz iyi değildir. İaşe vaziyeti fenadır. Kendi yağımızla kavruluyoruz.” (HTBD, 1974, sayı: 70, belge no: 1528.)
Aydınlık