Sabahattin Eyuboğlu, Mavi ve Kara adlı eserinde köklü ve derin bir kültürün temsilcisi, Anadolu aşığı bir gönül adamı olarak tanımlanıyor. Şöyle deniyor: "Halk gerçeğine inanmış, demokrasi tutkunu bir düşünür, sanat adamı ve yazardır. Ona göre ‘yurt’ demek, birçok uygarlığı beslemiş, potasında eritmiş Anadolu demektir. Anadolu, İlyada çiçeğinin açtığı yerdir. Dyonissos korolarının ilk kurulduğu topraktır. Homeros’u doğuran anadır. Bizim tarihimiz onun tarihidir. O bizi fethetmiş, biz onu. Bozkırına da mavi denizine de vurulmuşuz ‘Canım Anadolu’nun."
Vedat Günyol da benzer nitelemelerle onu özlem ve saygıyla anıyor. "Bir büyük gönül adamıydı S. Eyuboğlu. Ortaklaşa çalışmanın, imece bereketinin erdemine inanmış bir gönül adamı. Her türlü yozlaşmayahalktan kopmaktı onun için yozlaşmak kafa tutu ömrü boyunca. Divan şairlerini, yapma dilleri duyguları özentileriyle bir yana itip, Yunus’larla, Pirsultan’larla Anadolu’nun gür ve içli sesine verdi kulağını ve gönlünü. Güle karşı yoncayı, bülbüle karşı serçeyi tutu. Şarkılara inat türküleri, halılara inat kilimleri benimsedi. Turan’ı elinin tersiyle bir yana itip memleket’e yani gerçeğe sarıldı dört bir eliyle. Salonu atıp sokağı yeğledi, gözyaşını verip umuda sarıldı."
Talip Apaydın, onunla yaptığım nehir söyleşide, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde öğrencisi olduğu Sabahattin Eyuboğlu’ndan hep özlem ve hayranlıkla söz etmişti. "Batı edebiyatı Hocamız Sabahattin Eyuboğlu, bu ülkenin yetiştirdiği en önemli aydınlardan biridir. Tercüme Bürosu’ndaki hizmetleri, Fransızcadan yaptığı tercümeler, edebiyat dersleri... Nasıl etkiledi bizi nasıl! En eski düşünürlerden bugüne kadarki yazarların, şairlerin eserlerinden en seçme iki sayfayı bize dağıtır, biz onu bir hafta okuruz, inceleriz, sonra derste o metni örneğin Aristo’nun ya da Sofokles’in bir metnini, Montein’in denemelerinden birini, JeanJacques Rousseau’nun bir eserini ya da bir şiiri tartışırdık. Yazarın çağını, o zamanki fikirlerini, dünya görüşünü, yazarın getirdiği yeni anlayışı bir bir arar bulurduk. Didik didik ederdik yazıyı. Onların çoğu hâlâ aklımda... Sanata, düşünceye önem veren kişiler olarak yetiştik."
Vedat Günyol birçok denemesinde can dostu Eyuboğlu’nun "otuz yıllık kafa ve gönül serüvenini, Türkçesinin eşsiz, tadına doyulmaz güzelliğiyle" kaleme aldığı Mavi ve Kara adlı eserinden söz ediyor. Eyuboğlu’nun maviyle sanat, karayla para demek istediğini yazıyor. Eyuboğlu’na göre sanatı ve geniş anlamıyla, güzel, iyi ve doğru diye nitelendirdiğimiz, nitelendireceğimiz her çeşit insan davranışını paranın kulluğundan kurtarmak boynumuzun borcu olmalıdır.
YENİ TÜRKİYE, YURT VE DİL KAVRAMLARI ÜSTÜNE KURULMUŞTUR
Sabahattin Eyuboğlu’nu yaşamında en çok ilgilendiren, kafasını, gönlünü bağladığı konuların, başında, halk kavramı, halk gerçeği gelmekteydi. ‘İlyada ve Anadolu’ adlı yazısında şöyle diyor: "Yeni Türkiye, din ve ırk kavramları üstüne değil, yurt ve dil kavramları üstüne kurulmuştur." Ona göre yurt demek, bir ölçüde halk demekti. Eyuboğlu halkı şöyle tanımlıyordu: "Halk, senin benim, bütün teklerin buluştuğu, damlaların göl, elin ayağın beden, akılla duygunun kafa olduğu, değişik renk, ses ve kokuların kaynaştığı, birliğe vardığı yerdir."
Vedat Günyol’un aktardığına göre: "Eyuboğlu için, tıpkı büyük Fransız Devrimcisi SaintJust gibi her şeyin başı halktı. Halka inandığı için, demokrasiye yani halkın halkça yönetimine gönül vermişti. ‘Somutlaşan Kavramlar’ adlı denemesinde şöyle diyor Eyuboğlu: "Bakın kardeşler, Türkiye’de demokrasinin kurulmasını gerçekten istiyorsak halkı hor görüp de halk adına konuşanların ikiyüzlülüklerini halka anlatmanın yollarını bulmalıyız."
Eyuboğlu’ndan ve Vedat Günyol’dan aktararak üzerinde durduğum belirlemeler günümüzün de en can alıcı sorunlarını oluşturmuyor mu? "Yeni Türkiye" yani Cumhuriyet Türkiyesi, din ve ırk kavramları üstüne değil, yurt ve dil kavramları üstüne kurulmuştur. Teklerin yani yurttaşların birliğine dayanır. Demek ki sağlam temeller üstünde kurulmuşuz. Acı olan, bu güçlü temel yeterince korunamadı, korunmuyor. Ortak özelliklerimiz bir yana itilerek, inanç ve köken farklılıkları ha bire kaşınıyor. Farklılıklar bir iç kargaşalığın kaynağı olarak güçlendirilmeye, derinleştirilmeye çalışılıyor. Ama tüm dünyada, Batı Asya’da ve ülkemizde yaşanan gelişmeler örneğin "Diyarbakır Anaları" vb ırk ve dine dayalı bölücülüğün değil birliğin kazanacağını gösteriyor.
13 Ocak 1973 günü kaybettiğimiz Sabahattin Eyuboğlu, aşağıdaki dörtlükte anlatılan bir dünyada yaşamak özlemini, çoğumuz gibi duymuş olmalı.
"Gül alır gül satarlar
Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Çarşı pazar güldür gül."
Aydınlık