TEVFİK KADAN

ABD Senatosu'nun Dış İlişkiler Komisyonu'nda önceki gün ‘‘ABD’nin Türkiye Politikası’’ başlıklı bir oturum düzenlendi. Oturumda Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S400 hava savunma sistemi, Suriye politikası, Doğu Akdeniz’deki eylemleri, Maraş açılımı ve insan hakları sicili gibi konular gündeme geldi. Senatörler, Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Victoria Nuland’a sorular yöneltirken, Türkiye ile ilişkilere yönelik de değerlendirmelerde bulundu. Komisyon Başkanı Robert Menendez yaptığı açılış konuşmada, Türkiye’nin S400 satın almasının NATO’ya ve Amerika’nın ortaklarına tehdit oluşturduğunu belirtti ve ABD yönetiminin Türkiye’nin eylemlerine karşı yeterli yanıtı vermediğini ileri sürdü. Menendez, Türkiye S400’lere sahip olduğu sürece CAATSA yaptırımlarının kaldırılmasını hiçbir şekilde desteklemeyeceğini açıkladı.

Oturum sırasında söz alan diğer senatörler de Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki eylemlerini kışkırtıcı bulduklarını, Libya Anlaşması'nın ABD’nin, Yunanistan’ın ve Kıbrıs’ın çıkarlarına aykırı olduğunu, Türkiye’deki Amerikalı personelin serbest bırakılması için ne gerekiyorsa yapılması gerektiğini, Ankara yönetiminin ülkedeki demokratik kurumları baltaladığını, üniversite profesörlerinin susturulduğunu, gazetecilerin hapse atıldığını ileri sürdüler.

ABD Senatosu'nda Türkiye karşıtlığının tavan yaptığı oturumu, TÜRK DEGS Başkanı Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı ile konuştuk. Amiral Yaycı, “Bıçak kemiğe dayandı” dedi ve Türkiye'nin önündeki büyük tehlikeyi Aydınlık'a anlattı...

'AKIL DIŞI BİR YAKLAŞIM'

  • ABD Senatosu'nda düzenlenen oturumda Türkiye'ye yönelik sert eleştiriler dile getirildi. Bu tepkileri ve ABD'nin sorunlara yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

‘ABD’nin Türkiye Politikası’ konulu oturumda ciddi şekilde Yunanistan yanlısı açıklamalar ve talepler ortaya atıldı. Toplantıda Libya Antlaşması’nın ABD, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin çıkarlarına aykırı olduğu ve NATO için tehdit oluşturduğuna yönelik açıklamalarda bulunuldu. Öncelikle ABD’nin kendi ulusal ve NATO özelindeki politikalarını Yunanistan’a endekslemesi oldukça akıl dışı bir yaklaşım. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin NATO’daki toplam ağırlığı bir Türkiye etmediği gibi, NATO misyonunu Suriye, Afganistan ve onlarca farklı coğrafyada koordine eden ve yöneten de Türk Ordusu'dur. ABD’nin Türkiye aleyhtarı ve Yunan yanlısı bu yaklaşımı NATO’nun işleyiş ve koordinasyonunu zarara uğratmaktadır. Diğer yandan, Libya’daki Türk varlığı aynı zamanda NATO’nun Libya’daki varlığı manasına gelmektedir, fakat müttefiklerimiz kendilerini Yunanistan’a endeksledikleri için sahadaki gerçekliği ve Türkiye’nin yaptığı ciddi katkıları görememektedirler.

  • Oturumda Türkiye'nin Rusya'dan satın aldığı S400'lerin üzerinde özellikle duruldu. Bu konuda Biden yönetimine daha ileri önlemler alması çağrısı yapıldı. Oturumda dile getirilen kaygıları nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’nin S400 hava savunma sistemine sahip olması hususunda geliştirilen tüm endişeler ve baskılar oldukça yersiz argümanlara dayanmaktadır. Özellikle ABD Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Robert Menendez’in yaptığı tek taraflı ve Türkiye aleyhtarı söylemlerle bunu daha rahat görmüş olduk. Menendez’in söylemlerinin ve taleplerinin kabul edilmesi hem ulusal çıkarlarımız hem de uluslararası hukuk açısından mümkün değildir.

Dünya üzerindeki bütün egemen, bağımsız devletler ulusal güvenliğini ve sınırlarını dış tehditlere karşı koruma hakkına sahiptir. Bu amaç ve hak doğrultusunda da gerekli adımlar atmakta, gerekli donanımları temin etmeye çalışmaktadır.

Doğu ve güney sınırları boyunca bir ateş çemberinin yanı başında bulunan Türkiye Cumhuriyeti de bu doğrultuda, sınırlarının yanı başında yaşanan iç savaş ve anarşi, terör ortamı sonucu ortaya çıkan terörist gruplara ve serseri devlet konumunda bulunan yapılara karşı mevcut sınırlarını ve halkının güvenliğini koruma gayesi ve sorumluluğu içerisindedir.

Özellikle Suriye İç Savaşı süresince Suriye’nin kuzeyinde IŞİD başta olmak üzere ortaya çıkan birçok radikal terörist yapılanmalar, Türkiye’nin Suriye sınırında yer alan illerindeki yurttaşlarımıza da zarar vermiştir. Savaşın şiddetlendiği ve Türkiye sınırına taşındığı dönemde başta Kilis ve Hatay olmak sınır şehirlerindeki birçok vatandaşımız Suriye tarafından atılan roketler nedeniyle can vermiş veya yaralanmış, aynı zamanda büyük maddi hasarlar meydana gelmiştir. Bu bakımdan Suriye’deki savaş, Türkiye’nin hava sahasının korunması hususunda zafiyetleri bulunduğunun ve bu konuda acilen gerekli önlemlerin alınmasını zorunlu kılmıştır.

Irak’ın kuzeyindeki terörist PKK yapılanması ve dış destekli olarak drone ve füzeler dahil Türkiye’ye karşı silahlanması da yine Türkiye’nin hava savunma tedbirleri almasını zorunlu kılmaktadır.

Diğer yandan bir NATO müttefiki olmasına rağmen Türkiye’yi resmî ağızlardan düşman ve tehdit olarak görüp taarruz uçakları, helikopterleri ve yine saldırı füzeleri alan, gayri askeri statüdeki adaları taarruz silahları ile dolduran bir Yunanistan da batı komşumuzdur.

Doğumuzda ise düşmanlığını hiç saklamayan ve anayasasında dahi Türkiye topraklarını büyük Ermenistan’ın parçası olarak ifade eden bir Ermenistan mevcuttur.

Ortadoğu gibi iç savaş ve silahlı çatışmaların yoğun olarak yaşandığı ve belirttiğim art niyetli komşulara sahip bir coğrafyada, Türkiye’nin hava savunma ve füze sistemlerine sahip olmak istemesi ulusal güvenliği açısından hayati bir önem taşımaktadır.

PKK İLE MÜCADELE ETTİĞİMİZ İÇİN...

  • ABD bir yandan S400'e karşı çıkarken bir yandan da Patriot satışına yanaşmıyor...

Türkiye, hava savunmasını halihazırda F16 vb. savaş uçaklarıyla sağlamaya çalışmaktadır fakat hayli yüksek olan maliyetler nedeniyle bu yöntem Türkiye açısından sürdürülebilir değildir. Esasen uçakla hava savunmasını sağlayan belli başlı bir devlet de yoktur.

Gaziantep, Kahramanmaraş ve Adana’ya konuşlandırılan Patriotlar da Türkiye’nin Barış Pınarı, Zeytindalı harekâtlarını yapması ve PKK terörüne karşı mücadeleyi yoğunlaştırmasının ardından müttefiklerimiz tarafından geri çekilmiştir.

Bu noktada Ankara, 2013 yılında Obama döneminde Patriot sistemini satın almak istemiş fakat Obama yönetimi Türkiye’nin bu talebini de reddetmiştir. Akabinde Avrupa’daki sistemlerle ilgilenen Türkiye, istediği neticeleri alamayınca Patriot muadili olan Rus yapımı S400 sistemlerini almak durumunda kalmıştır. ABD’nin bu konudaki sert çıkışları ve Ankara’yı bu sistemi almaması yönünde baskılamasına karşılık 2017 yılında Türkiye ile Rusya arasında anlaşma imzalanmış ve füze sistemleri Haziran 2019 yılında Türkiye’ye nakledilmeye başlanmıştır.

NATO’nun güneydoğu kanadında yer alan ve AB ile Ortadoğu arasında bir nevi tampon görevi gören Türkiye, yüksek irtifa hava savunma sistemine herhangi bir NATO ülkesinden çok daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Halihazırda kendi imkanlarıyla HisarA ve HisarO gibi alçak ve orta irtifa hava savunma sistemi üretmesine karşılık Türkiye’nin konumu ve bu konumun getirmiş olduğu tehlikelere karşı uzun menzilli yüksek irtifa kapasitesine sahip bir savunma sistemine sahip olması gerekmektedir.

NATO üyesi devletlerin Türkiye’ye sistem satışı konusundaki karşı tutumları Türkiye’ye mecburen Rusya’ya yönlendirmiştir.

ABD başta olmak üzere NATO, bu satın alıma şiddetle karşı çıkmıştır. Bir Rus sisteminin NATO sistemleriyle aynı ortamda bulundurulmasının NATO çıkarlarını zedeleyeceği argümanıyla Türkiye’ye satın almaması konusunda büyük baskılar ve tehditler yapılmıştır. Fakat Türkiye, Rusya’dan hava savunma sistemleri alıp bunları aktif şekilde NATO silahlarıyla kullanan ilk NATO ülkesi değildir.

ÇİFTE STANDART UYGULANIYOR

  • Başka hangi NATO ülkelerinde Rus hava savunma sistemi var?

Slovakya, Bulgaristan ve Yunanistan gibi NATO üyesi devletlerin bu sistemlere sahip olduğu bilinmektedir. Üstelik Yunanistan, bu sistemi 2013’te NATO’ya ait tesislerde yapılan bir tatbikat sırasında test etmiş, buna rağmen hiçbir üye devletten bu teste eleştiri yapılmamıştır. Yine Yunanistan Rus askeri personeli ile Girit’te konuşlu S300’leri neredeyse S400 seviyesine çıkartacak şekilde modernize etmiştir. Müteakiben de Amerikan ve İsrail F35’leri ile burada poligon eğitimleri yaparak, sistemin yeteneklerini tespite çalıştıklarına dair bilgiler vardır.

Buna rağmen Türkiye’ye yüksek perdeden baskılar yapılması, NATO’nun çifte standart uyguladığının bir göstergesidir. Bunlara ek olarak ABD’nin tepki konusunda vites artırarak CAATSA yaptırımlarını devreye sokması ve Türkiye’yi F35 programından çıkarması Türk Amerikan ilişkilerinin büyük ölçüde zedelenmesine yol açmıştır. NATO operasyon ve görevlerine binlerce yıllık askeri birikimiyle başarılı bir şekilde katkıda bulunan Türkiye’nin, ABD tarafından düşmanlarına uygulanan CAATSA yaptırımlarına maruz bırakılması, müttefiklik ruhuna açıkça terstir. Yunanistan ve Bulgaristan’daki örneklerine rağmen, Washington yönetiminin Türkiye’ye bu konuyu bahane ederek yaptırım kararı alması, iki “müttefik” devlet arasındaki ilişkilerin derinden yara almasına neden olmuştur.

ARKA PLANDA SURİYE VE LİBYA VAR

  • Sizce ABD, neden diğer NATO üyelerini görmezden gelerek Türkiye'yi hedef alıyor?

Rusya’dan S400 hava savunma sistemlerinin satın alınması yaptırımların ana nedeni olarak görülmektedir fakat Türkiye’nin gerek Suriye’de gerekse Libya’da ABD’ye rağmen atmış olduğu adımların bu yaptırımlarda etkisinin olduğunu söylemek mümkündür. Müttefikleriyle ilişkilerini “eşit düzlemde iki egemen eşit devlet” bakış açısından ziyade süper güç olmanın verdiği özgüvenle “efendi ve tebaası” bakış açısıyla düzenleyen ABD, geçmişten günümüze müttefiklerine karşı hep bir baskı kurmuş, dirençle karşılaşması durumunda ise hep sopa göstermiştir. Böylece ABD yönetimi, tarihsel süreç boyunca müttefiklerine uyguladığı “aba altından sopa gösterme” tutumunu bu sefer de Türkiye’ye karşı göstermiştir.

GERİ ADIM ATMAK BİR ŞEY KAZANDIRMAZ

  • Peki Türkiye ABD'nin bu tavrına karşı nasıl tavır almalı?

Batılı müttefiklerimiz tarafından sergilenen bu tutumun kabul edilebilecek hiçbir tarafının olmadığı ve müttefiklik ruhuna aykırı olduğu yüksek perdeden şiddetle vurgulanmalıdır. Türkiye hükümran devlet olmanın gereği kararlı bir duruş sergilemelidir. Bugün eğer Türkiye S400 konusunda geri adım atarsa emin olun hiçbir şey kazanamaz, hiçbir şey de düzelmez. Bunun arkasından emin olun şunlar gelecektir:

Suriye’den çekilin,

Terörist sözde Kürt devleti kurulmasına ses çıkarmayın ve hatta destek verin,

Irak’ta sözde Kürdistan'ı tanıyın,

Topraklarınızda önce Kürt özerk bölgesi ve sonrası başka özerk bölgeler ilan edin,

Anayasanıza resmî dil olarak başka diller ve kurucu halklar ekleyin,

Sonra bu dilleri konuşanlara ve bu kurucu halk mensuplarına kendi kaderini tayin hakkı verin (Böylece Sevr Anlaşması hortlasın),

FETÖ'cüleri ve PKK mensuplarını af çıkarıp serbest bırakın,

Libya’dan ve Doğu Akdeniz’den çekilin,

Adalar (Ege) Denizi'nde Yunanistan ‘ım karasularını 12 mile çıkarmasını kabul edin,

Kıbrıs’tan çekilin ve KKTC, Rum Yönetimi'ne ilhak olsun ve AB’nin toprağı olsun,

Rum Ortodoks Patrikhanesi Vatikan tipi bir yapıya dönüşsün ve İstanbul uluslararası bir yönetime tabi olsun,

Azerbeycan’a desteğinizi çekin, Ermenistan’a sözde soykırım karşılığı Doğu Anadolu ve Karadeniz’den toprak verin…

Yani sonun başlangıcı!

SARI ÖKÜZÜ VERMEYİN!

  • Bu konuda bir çağrınız olacak mı?

Sarı öküzü vermeyin Allah rızası için! Bu devlete sahip çıkalım. Günlük hesaplarla asırlık geri dönülemez kayıplara neden olmayalım!

Allah Türk Milletini ve Devletini korusun! Türkiye Cumhuriyeti dağılırsa bir büyük coğrafya da dağılır!

'HEDEF TÜRKİYE'NİN BAĞIMSIZLIĞI'

“Bugün Rusya ile kurulan ilişkiler nedeniyle Türkiye, CAATSA yaptırımlarına tabii tutulmaktadır. Savunma Sanayii Başkanlığımız ve bürokratlarımıza yönelik yasaklar ve engellemeler getirilmiş vaziyette. Öncelikle Türkiye bağımsız ve hür bir ülkedir. Dilediği ülke ile temas kurabilir, diplomasi geliştirebilir ve antlaşmalar imzalayabilir. ABD’nin bu tavrı müttefiklikle açıklanamayacağı gibi Türkiye’ye yönelik zihniyetlerini de ortaya koymaktadır. Diğer yandan, Savunma Sanayii Başkanlığımızın yaptırımlara tabii tutulmasının temel nedeni de yine hava savunmamızı milli ve güçlü hale getirmemizden kaynaklanmaktadır. Bugün Savunma Sanayii Başkanlığımızın yoğun çalışmaları neticesinde Türkiye dünyanın en ciddi ve etkin İHA ve SİHA’larına sahip olmuş, hava savunma alanında teknolojik bir devrime imza atmıştır.

Hem Savunma Sanayii Başkanlığımıza yönelik yaptırımlar hem de S400 özelinde Türkiye’nin bir tehdit unsuru olarak değerlendirilmesi ABD’nin Türkiye’nin bağımsızlığına ve güçlenmesine karşı geliştirdiği tavrı ortaya koymaktadır. Limanlarını Çin ve Rusya’ya altın tepside sunan Yunanistan’a ses etmeyen ABD, Rusya ile ilişki kurduğu gerekçesiyle Türkiye’yi yaptırım listesine almaktadır! Biz müstemleke bir ülke değiliz. Dilediğimiz ülke ile diplomatik, ticari ve siyasal ilişkiler geliştiririz. Eğer NATO’daki müttefiklerimiz bizi hava savunmasız bırakıyorsa biz de her bağımsız, topraklarını ve vatandaşını korumakla mükellef devletin yaptığı gibi alternatifler yaratırız.

Ülkemiz sadece hava savunma sistemleri hususunda değil, uçak ve uçak gemisi alanlarında da alternatifler yaratmalı ve kendi göbek bağını kendisi keserek bu yaptırım ve tek taraflı düzenden güçlenerek çıkmalıdır.

ART NİYETTEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL

“Her ülke kendi menfaat ve çıkarları doğrultusunda ilişkiler geliştirmekte, ihtiyaçları için alternatifler yaratmaktadır. Örneğin; Suudi Arabistan ile ABD Ortadoğu’da ciddi ekonomik, askeri ve siyasi ilişkilere sahiptir. Fakat aynı Suudi Arabistan hem S400 hem de SU35 hususlarında Rusya ile görüşmeler yapmaktadır. 2030 yılına kadar savunma sanayisini millileştirmeyi hedefleyen Suudi Arabistan, S400, KornetM, T72 tank şasesi gibi teçhizatların üretimi için Rusya’dan teknoloji transferinin altyapısını hazırlamaktadır.

Yine ABD’nin yakın müttefiki olarak gördüğü; Katar ve Hindistan da S400 almak isteyen ve tedarik eden ülkeler arasındadır. Savunma sanayisini millileştirmek isteyen, envanterini zenginleştirmek ve giderilmeyen(!) ihtiyaçları için alternatifler yaratmak isteyen her ülke sunulan tedarik imkanlarından yararlanabilir. ABD, Suudi Arabistan’a ve Hindistan’a herhangi bir CAATSA yaptırımı uygulamazken kalkıp Türkiye’yi bir tehdit olarak sunması art niyetten başka bir şey değildir.”,Aydınlık