TürkiyeFransa ilişkilerinin son dönemde oldukça gerginleştiğine tanık oluyoruz. Bu durum, en başta Trablus’taki Sarac hükümetini destekleyen Türkiye ve Hafter’i destekleyen Fransa arasındaki kamplaşmadan kaynaklanıyor.
FRANSA’NIN MAVİ VATAN DÜŞMANLIĞI
Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den atmak hedefini güden Paris, başta Doğu Akdeniz politikasında Yunanistan ve İsrail’i destekleyerek her alanda Ankara’ya karşı bir duruş sergiliyor. Türkiye’yi bölgenin temel güçlerinden biri haline getirerek ülkenin Akdeniz’deki konumunu pekiştiren ve günümüz Türkiye’sini yönlendiren Mavi Vatan doktrininin tam karşısında konumlanan bazı Avrupa devletlerinin askeristratejik doktrininin yaratılmasının temelinde Fransa yatıyor.
Fransa, Cumhurbaşkanı Macron’un şahsında, doğrudan Ankara’nın aleyhine hedeflere ulaşmayı, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den çıkarmayı ve Türkiye’nin tüm karşıtlarını desteklemeyi amaçlıyor. Bu yönelimin ideologlarından biri, benim de “yüzyılın tartışması” olarak adlandırılan tarihi bir münazarada karşı karşıya geldiğim Macron’un danışmanı siyasi analist Bernard HenriLevy’dir.
YENİ ABD OLMAK İSTİYOR
Bu münazarada onun modelini ve Fransa’nın stratejisini somut olarak anlama fırsatım olmuştu: Batı, Trump’la Amerika’nın başat güç olmaktan çıktığını ve küresel liberal hegemonyasını kaybettiğini görerek Macron’un ve liberal elitlerin şahsında dünya hakimiyetini sürdürmeye çalışıyor. Macron ve Bernard HenriLevy ise inisiyatifi ele alma fikrini taşıyor. Fransa ve AB, küreselleşme sürecini sürdürmek için bu görevi üstleniyor ve çok kutuplu dünya modelini benimseyen ve bağımsız iktidarlar yaratan bölgesel güçleri ortadan kaldırmayı gerekli görüyor.
Bugünün Türkiye’si, Bernard HenriLevy’nin yönlendirmesiyle Macron’un kendisini lideri olarak gördüğü Avroküreselleşmecilerin yolunda, bu türden engellerden biri. Türkiye’yi dizginleme politikası buradan kaynaklanıyor. Fransa’nın Türk filosuyla neredeyse açık çatışmaya girdiği deniz tatbikatları, Fransa’nın Türkiye’de, Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde ayrılıkçı teröristlere desteği, Libya’daki cepheleşme ve ayrıca Yunanistan sınırında yaşanan göçmen krizinde Türk politikasını şeytanlaştırma amacı hep bununla ilintili.
Bütün bunlarda Macron, Türkiye’yle ilişkilerin savaş durumuna kadar gerginleşmesinde öncü rolü oynuyor. Levy ve Macron’a göre Fransa ve Avrupa, küreselleşmenin temel silahı ve merkezi olma işlevini tamamen kendi üzerine almalıdır. Şu an ABD’de iktidarda bulunan başkanın küreselleşme temelli net bir gündemi yok, diğer taraftan ABD’nin kendisi ırk temelli iç savaşın eşiğinde. Bu nedenle Amerika, açık ki küreselleşmenin liderliği işlevini yürütemez.
TÜRKİYE, FRANSA’NIN ÖNÜNDE ENGEL
2019 yılında Amsterdam’daki münazarada üzerinde tartıştığımız Levy’nin savunduğu fikir, Avrupa’nın, özelde de Fransa ve Macron’un küreselleşmenin devamında esas güç olmasını öngörüyor. Türkiye ve Mavi Vatan stratejisi, Sarac hükümetine Ankara’nın desteği bunun önünde engel olarak görülmektedir. Bu nedenle Macron, Türkiye’nin Akdeniz ve bu bölgenin kıta sahanlığı ve petrol rezervleri üzerinde hiçbir şekilde kontrolü olmaması için Türk güçlerinin Libya’dan çıkarılmasında ısrar ediyor. Türkiye’nin yeni bağımsız jeopolitiğinin ön cephesi olan Kuzey Kıbrıs’a yönelik baskılar da devam ediyor. Bu sebeple TürkFransız ilişkileri, her geçen gün daha fazla gerginleşiyor ve dramatik bir karakter kazanıyor.
RUSYA VE TÜRKİYE’NİN BATI KARŞISINDAKİ ORTAK KONUMU
Türkiye’yle Rusya’nın Libya’da stratejik yönelimlerinin ayrıştığı noktalar olmasına (Rusya Tobruk hükümetine daha fazla meyilli), bununla birlikte Rusya ve Fransa’nın Hafter’e ortak desteğine rağmen Moskova ve Paris arasında da uzlaşmaz çok sayıda çelişki söz konusu. Türk birliklerinin hemen Libya’dan çıkmasını ve Sarac’a desteğine son vermesini talep eden aynı Macron, sözde “Rus paralı askerlerinin” de (ki varlıkları kesin olarak kanıtlanamamıştır) ülkeyi terk etmesini istemektedir.
Liberal küreselleşmeci hegemonyanın ideologlarından biri olan Levy’nin oldukça etkisi altında bulunan Macron, iki ülkenin de hangi güçleri desteklediklerine bakmaksızın Türkiye ve Rusya’yı düşman olarak hedef almaktadır. Türkiye ve Rusya, çok kutuplu dünyadan, egemenliğin güçlendirilmesinden yana ülkelerdir ve bu sebeple küreselleşmecilerin (özellikle yeni, Avrupa sürümünün) önündeki en önemli engellerdir.
ÇOK KUTUPLULUK TEMELİNDE BULUŞMAK
Bundan hareketle geniş planda şu sonuçları çıkarabiliriz: Rusya ve Türkiye, özellikle Libya’da, barikatın farklı taraflarına düştüler. Türkiye’nin muhalefeti desteklediği, Rusya’nın ise doğal olarak tamamen Esad’ın yanında durduğu İdlib meselesinde de birçok zıtlıklar söz konusuydu.
Ancak bu zıtlıklara rağmen, daha derinden bakarsak, küreselleşmecilerin gerçekten Rusları ve Türkleri düşmanları olarak gördüklerini anlarız. Ve daha da dikkatlice incelendiğinde, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki tüm stratejik tabloya göz atıldığında, Rusya ve Türkiye arasında uzlaşmaz bir çelişki yoktur. Daha da ötesi, Rusya ve Türkiye’nin çıkarları çok kutupluluk temelinde dünya düzenini yeniden oluşturmaktan, küreselleşmeye karşı egemenliği pekiştirmekten geçmektedir.
İMPARATORLUĞUN KARŞISINDAKİ ‘İKİ KRAL’
Levy’nin Rusya ve Türkiye karşıtı konumu, kendisi tarafından “beş kral” hakkındaki tasavvuruyla gerekçelendirilmiştir. Levy ile Amsterdam’daki münazarada onun “İmparatorluk ve Beş Kral” başlıklı kitabı üzerine de konuşmuştuk. Beş kral, küresel liberal imparatorluğun zayıfladığı veya dağıldığı bu dönemde yeni merkezi güçleri temsil ediyor. Bu krallardan biri Putin, diğeri ise Erdoğan. Rusya ve Türkiye, Macron ve Levy’ye göre İncil’deki sertlik ruhuyla yok edilmesi gereken krallar kategorisindedir.
Levy, kitabında İncil döneminde imparatorluğa isyan eden kralların ölümünü, onlara ceza ve işkenceyi yüceltmekte tereddüt etmiyor. İşte tam burada küresel imparatorluğa meydan okuyan “kralları” acımasızca cezalandırmayı talep eden ve Batı dünyasının stratejisini hem Ruslara hem de Türklere karşı olacak şekilde oluşturmaya çalışan Levy’nin nefret dolu, saldırgan yüzü açığa çıkmaktadır.
BARİKATIN AYNI TARAFINDAYIZ
Bu nedenle, aslında şöyle bir durumla yüz yüzeyiz: Fransız stratejisi (yeni merkezin, küresel liberal emperyalizmin inisiyatif sahibinin, Levy’nin doğrudan tabiriyle imparatorluğun stratejisi) karşısında, Ruslar ve Türkler kendilerini barikatın aynı tarafında buluyorlar. Hatta biz, Ruslar ve Türkler, karşıtlık içinde bulunsak bile küresel projeler karşısında aynı cephede yer alıyoruz.
Benim görüşüme göre şu mutlaka hesaba katılmalı: Macron ve Levy’nin stratejisini dikkatlice incelemeliyiz, çünkü ancak birlikte hareket ederek çok kutuplu modeli güçlendirebilir ve tek kutuplu dünya çerçevesinin dışına çıkabiliriz. Bence RusTürk ilişkilerini bir kez daha gözden geçirmenin, ortak paydaları bulmanın zamanı geldi, özellikle de ortak bir düşmanımız varken. Akdeniz ve Ortadoğu’daki bu düşman Levy ve Macron'dur. Bu çok önemli.
MOSKOVAANKARAKAHİR ÜÇGENİ
Bu bağlamda Mısır’ın konumu da önemli. Çünkü Mısır, Libya çatışmasında Hafter ve Tobruk hükümetini destekleyerek artık büyük bir rol oynamaya başlıyor ve Arap monarşilerinin etkisi altından çıkmaya çalışıyor. Mısır’ın yeni işlevi, yeni stratejik MoskovaAnkaraKahire üçgeninin kurulması konusunu konuşmaya başlamamıza imkân veriyor. Çünkü Sisi, Erdoğan ve Putin arasındaki farklılıklarla birlikte Macron ve müttefikleri, bu bölgede öyle ya da böyle Mısır’ın da Türkiye’nin de Rusya’nın da karşısında konumlanıyor.
Bu nedenle, Libya çatışmasında ve bir bütün olarak Ortadoğu’da Doğu Akdeniz politikasının önemli bir hedefi, Libya krizinden çıkış yolları bulmak ve küresel liberal imparatorluk kampının yeni lideri olma iddiasındaki Macron güçlerinin oradan “uzaklaştırılması” için Rusya, Türkiye ve Mısır arasında stratejik bir uzlaşma projesi geliştirmek olmalıdır.
TEK KUTUPLU DÜNYA ÇÖKERKEN NE YAPMALI?
Afrika ve Ortadoğu’da Fransız emperyalizmine son vermenin zamanı çoktan geldi. Fransız emperyalizmi ve FrankAfrika projesi, Fransa’nın milli çıkarlarının yararına da değil; bu, gözlerimizin önünde çökmekte olan küreselleşmeci, liberal tek kutuplu dünyayı kurtarma çabasından başka bir şey değil. Ancak ne Macron ne Levy, yıkılmakta olan bu yapıyı ayakta tutabilir. Bu nedenle çok kutuplu projeler üzerinde düşünmeliyiz.
Bu noktada kendi aralarında çatışsalar dahi Türkiye, Mısır, Rusya gibi bölgesel devletlerin çıkarlarının uzlaştırılmasına dikkat gösterilmeli. Çünkü bölgede tek taraflı bir hegemonya kurma fikrimiz yok. Bu, mümkün de değil. Günümüz Rusya’sının ya da günümüz Türkiye’sinin ya da günümüz Mısır’ının bu türden ihtirasları da yok. Biz, çok kutupluluk çerçevesinde stratejik çıkarlarımızı korumak istiyoruz. Savaş ve darbeler de dâhil olmak üzere her şeyi yapmaya hazır fanatikler, manyaklar nezdinde tek kutuplu liberal dünyayı kurtarmak için umutsuzca, biçare, acı çekerek çabalayanlardan farklı olarak karşılıklı anlayışa ulaşma perspektifine sahibiz.
Levy’nin Türkiye’ye karşı Kürt ayrılıkçılara ve teröristlere desteğin temel mimarlarından biri olduğunu hatırlatıyoruz. Aynı Levy, Kırım ve Donbas’taki çatışmalarda Ruslara karşı nefreti körükleyerek Ukraynalı Nazileri de destekledi ve onlara “ilham verdi”. Bu nedenle Rusya da Türkiye de Mısır da esasen Levi ve onun temsil ettiği küresel kliğin ortak düşmanlarıdır. Ne yazık ki, Fransız Cumhurbaşkanı, kurtarılamaz liberal dünya düzenini yaşatma ihtirasına kapılıp Levy’nin etkisi altına girmiştir. Levy gibi bir figürün varlığı Moskova, Ankara ve Kahire’yi, bölgedeki çelişkilerini yeniden gözden geçirmeye ve tek bir ortak yapıcı gündem oluşturmaya zorlamalıdır.
*Rusya’nın Türkiye’yle ilişkilerinde önemli rol oynayan siyaset bilimci Prof. Dr. Aleksandr Dugin, Moskova'nın dış politikasının belirlenmesinde de kilit isimlerden biri.