Hangisinden başlamalı ki bilmem.

En yenisi RCEP ile başlayalım isterseniz.

Bu Rcep bizim Recep ile karıştırılmasın.

Bu RCEP, dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşmasının kısaltması.

Uzun adı, “Regional Comprehensive Economic Partnership”, Türkçesi, “Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık”.

Salgın ve Batıdaki ekonomik kriz yüzünden, küresel kapanmanın yaşandığı bir dönemde bu anlaşmanın imzalanması büyük bir olay.

Obama dönemindeki, Trans Pasifik Ortaklığı projesine bir yanıt niteliğinde doğdu.

Çin’in 2012’den beri süren girişimleri 8 yıl sonra sonuç verdi ve 15 Kasım’da imzalandı.

Dev bir anlaşma bu.

2.2 milyar insanı, dünya gayri safi milli hasılasının üçte birini kapsıyor.

10 ASEAN (Güney Asya Milletler Birliği) ülkesi (Brunei, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland, Vietnam) ile 5 bölge ülkesi; Çin, Avustralya, Japonya, G.Kore ve Yeni Zelanda, attıkları imzayla RCEP üyeleri oldu.

Avustralya, Japonya, G. Kore, Vietnam, Singapur ve Y. Zelanda’nın ABD müttefikleri olduğunu hatırlatalım.

ABD ve yeni kankisi Hindistan anlaşmada yok.

RCEP’in en önemli yönlerinden birisi de, son yıllarda bariz olarak karşılıksız basılan Amerikan dolarını kısmen devre dışı bırakacak olması.

Bu anlaşma, Asya’nın Amerikan boyunduruğundan kurtulma hamlesi olarak da okunabilir.

Çünkü ABD, son dönemde dolar sisteminden ileri gelen hakimiyetini sürekli kötüye kullandı ve olur olmaz herkese yaptırımlar uygulamaya kalkıştı.

Asya ve uzantısı Avrupa, artık uzak bir kıta devletinin keyfi baskısı altında yaşamak istemiyor.

2013'te başlatılan KuşakYol İnisiyatifi (Çin’in başlattığı, 130 ülkeyi kapsayan, karşılıklı işbirliği ve ticarete dayalı dev proje) ile çok ortak noktası bulunan 2012 doğumlu RCEP, daha fazla ekonomik bağımlılık, birbirine bağlı ortak refah ve senkronize bölgesel politika oluşturma çağrısı.

RCEP ile AfroAvrasya süper kıtasında daha fazla iş birliğinin önündeki fiziksel engelleri kaldıran KuşakYol İnisiyatifi yapısal olarak tamamlayıcı.

Buna bir de BRICS ve Asya Paktı olan Şanghay İşbirliği Örgütü’nü de katın.

Hatta Çin, eğer Trump’ın ayrıldığı TPP (Trans Pasifik Anlaşması) sonrası Kanada ve Japonya tarafından oluşturulan CPTPP'ye (TransPasifik Ortaklığına Kapsamlı ve Aşamalı Geçiş) de dâhil olmayı taahhüt ederse, APEC'in (ABD öncülüğünde kurulan Asya Pasifik Ekonomik Birliği, ASEAN’a rakipti) serbest ticaret bölgesinin kapsama alanı, ek olarak Doğu Pasifik ülkeleri Kanada, Meksika, Peru ve Şili'ye genişleyecek. 

Bu girişimlerdeki anahtar kelime ise “dedolarizasyon”.

ABD’nin çıldırması da bundan.

Aslında tüm bunlarla, Bush, Obama ve Trump’ın 20 yıldır süren Çin merkezli Asya gelişmesini baskılama politikaları resmen iflas etti.

Şimdi Biden’ın göreve gelecek olması pek bir şeyi değiştirmeyecek.

6070  yıl önce açlıkla boğuşan Çin Halk Cumhuriyeti, emek, bilim ve kamuculukla adım adım gelişmiş ülkeleri yakaladı ve bugün geçti, geçiyor.

Özellikle ileri teknolojilerde üstünlüğü ele geçirmeyi hedefleyen “Made in China 2025” programı, Çin’e Asya Rönesansı’nın kapılarını açtı diyebiliriz.

ASYA RÖNESANSI VE PROF. ERDAL ARIKAN 

Çin’in telekomünikasyon markası Huawei’nin ABD tarafından resmen düşman ilan edilmesinin ardında bir Türk’ün rolü var desem bana ne dersiniz?

Evet, Huawei’nin devrimsel 5G teknolojisinin geliştirilmesinde 1958 Ankara doğumlu Erdal Arıkan’ın önemli bir payı var.

Amerikan Wired Dergisi’nin, AralıkOcak 2020/2021 sayısında yayımlanan Steven Levy imzalı harika bir makaleyi okuduğumda kendime kızdım.   

“Nasıl olur da böylesine önemli bir detayı atlamışım” diye.

Dergideki, “Huawei, 5G ve Cızırtıyı Fetheden Adam” (Huawei, 5G, and the Man Who Conquered Noise) başlıklı ve “Göze çarpmayan bir Türk Bilimadamı’nın göze çarpmayan teorik buluşu, nasıl oldu da Çinli teknoloji devinin geleceği kontrol altına almasını sağlayabildi? Amerikalı Telekom şirketlerinin hiç bir şansı olmadı” (How an obscure Turkish scientist’s obscure theoretical breakthrough helped the Chinese tech giant gain control of the future. US telecoms never had a chance) alt başlıklı makaleyi bence her Türk’ün okuması lazım.

Bu önemli olayı o kadar güzel anlatıyor ki.

ODTÜ Elektrik Mühendisliği’ni okurken, 1977’deki anarşi ortamından kaçan Erdal Arıkan, Amerika’daki California Institute of Technology’ye (Caltech) baş vurur. Burada çok şanslı bir eğitim alan Arıkan, ilk derslerinden birini efsane fizikçi Richard Feynman’dan alır.

Ardından 1948’de Claude Shannon tarafından kurulan bilgisayar ve cep telefonlarının temeli olan “Enformasyon Teknolojisi”nin babalarından Robert Gallager’in peşine düşer.

O’nun ders verdiği Massachussets Institute of Technology’ye (MIT) 1981’de kabul edilir.

Gallager, Shannon’un veliahtı gibidir.

Temel prensiplerin kitabını yazmıştır.

Verilerin bir yerden bir yere aktarılmasındaki işleyişi anlatır.

Ve bir de bu hızlı aktarımlar sırasında çözülmesi gereken bir “cızırtı” (noise) meselesi vardır.

Shannon’un hız ve cızırtı arasındaki ilişkiyi anlatan bir de limit kuralı vardır.

Gallager bu limiti aşmak için çalışır.

Ancak problem çözülemez.

Ben burada makaleyi basite indirgiyorum. Yoksa iş çok daha karışık tabii.

Arıkan bu konuda araştırma yapan Amerikalı bilim insanları gibi kolay pes etmez. Diğerleri bu işten sıkılıp, daha çok fon sağlayacak konulara yönelirken, Arıkan inatla aynı meseleye takılır.

1986’da doktorasını bitirdikten sonra Türkiye’ye dönen Erdal Arıkan, yeni kurulan Bilkent Üniversitesi’ne katılır.

Mühendislik fakültesini oluşturur, dersler verir.

Ama teoremini oluşturacak problemin çözümü üzerinde çalışmalı asla bırakmaz.

Bu arada ekşisözlükte onun için yazılan bir bölümü aktarmak isterim:

“Bilkent Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü bünyesinde olan, çok ama çok değerli bir profesördür, Information Theory'nin 2. babası Robert Gallager ile doktorasını tamamlamıştır. Altında kırk tane yüksek lisans öğrencisi çalıştırıp, fabrika gibi, senede onlarca makalede ismi geçen hocaların aksine, yılda bir ya da iki tane, akademik ve teorik değeri harikulade olan makaleler yazar. Ayrıca da ders verirken, bir kere bile notlarına bakmadan, bütün olasılık kuramlarını ispatlarıyla beraber yazabilmektedir kendisi. Ülkemizde doğru dürüst bilim üretilmiyor diye ortalarda dolanan insanlara da, scholar.google.com'dan channel polarization adlı bir arama yapmaları şiddetle tavsiye edilir.”

“Shannon Limit”ini aşmayı başarmak için tamı tamına 30 yılını harcar.

Ve nihayet 2005 yılında bir “Evreka” anı yaşar.

1965’te bir Rus Enformasyon Bilimci tarafından yazılmış 3 sayfalık kısa metinden esinlenir.

Arıkan’ın amacı, “cızırtılı” bir kanaldan verileri en kısa zamanda ve hatasız olarak iletebilmektir.

“Kanal Polarizasyonu” adı verdiği yöntemi üzerinde 3 yıl daha çalışır ve bunu gizlilikle yapar.

(Bu arada şöyle de bir özelliği vardır: Herhangi bir seyahate filan gittiğinde önemli çalışmalarının iki kopyasını en güvendiği iki arkadaşına emanet eder. Kendisine bir şey olursa emekleri heba olup gitmesin, bilim dünyasına kalsın diye)   

2008’de çalışması tamamlanmıştır.

Makalesi bir yıl sonra dünyanın en prestijli dergisi olan “IEEE Transactions on Information Theory”de yayımlanır. (IEEE Institute of Electrical and Electronics Engineers)

Bu, onu meşhur yapmaz ama dar uzman çevresinde belirli bir sansasyon yaratır.

Arıkan da “Polar Kodlar” buluşunun teorik bir başarı olduğunu, pratikte pek kullanılmayacağını düşünmektedir.

Ama yanılıyordur.

1987’de Arıkan Bilkent’te yeni işe başladığı zamanlarda, Ren Zhengfei isimli bir Çinli askeri mühendis de, 44 yaşında Huawei isminde bir Telekom şirketi kurar.

Huawei, Çince’de “Çin’in parlak geleceği” manasına gelir.

Shenzen isimli bir balıkçı kasabasında kurulan Huawei’nin hikayesini daha önce yazmıştım. İlgilenenler onu da okuyabilir. (https://www.aydinlik.com.tr/huaweikrizininperdearkasiabdcinsibersavasihuseyinvodinalikoseyazilariaralik2018#3)

Ren’in 2009’da Kanadalı Nortel’den transfer ettiği Wen Tong isimli dahi mühendis, Huawei için devasa bir ArGe birimi kurar.

Bu esnada Profesör Dr. Erdal Arıkan’ın “Polar Kodları” keşfettiği o meşhur makalesi Wen’in dikkatini çeker. Wen Tong’un da içinde olduğu bir ekip tarafından bulunmuş “Turbo Kodlar” teoremi vardır. Wen, Arıkan’ın “Polar Kodlar” buluşunun 5G sistemi için daha iyi bir çözüm olduğunu düşünür.

Arıkan’ın makalesini tek okuyan Wen değildir. San Diego Jakob’s Mühendislik Fakültesi’nden Alexander Vardy, o makaleyi “60 yıldır insanların yapmaya çalıştığını başarmış” sözleriyle tanımlar.

Vardy ile İsrailli meslektaşı Ido Tal, Arıkan’ın hata düzelten teoremini uygulanabilir bir seviyeye kadar geliştirirler. Bunu da 2011’de Huawei’nin de katıldığı bir konferansta açıklarlar.

Huawei bunun üzerine 2012’de Erdal Arıkan ile temasa geçer.

Arıkan Ankara’da bağımsız kalmayı tercih eder, buluşunun paylaşılmasına izin verir. Huawei’den para almaz. Halbuki 2011’de kendi kurduğu şirketinden ABD’ye bazı öneriler de göndermiştir ama yanıt alamamıştır.

Yani o Türk Bilim insanının değerini, kendisini yetiştiren Batılılar değil, Asyalılar anlamıştır neticede.

2016’ya gelindiğinde, ABD’nin Nevada Eyaleti’ndeki Reno kentinde 5G yeni radyo standartları için uluslararası bir toplantı düzenlenir. Çinliler tam bir birlik içinde Arıkan’ın polar kodlarını savunur, Batılı ağırlıklı diğerleri ise Arıkan’ın hocası Gallager’in LDPC sistemini benimser.

Çok tartışmalı ve gergin bir süreçtir.

Bir türlü hangisinin yeni standart olacağı üzerinde fikir birliğine varılamaz.

Sonunda şöyle bir çözüm bulunur: Komite sinyal işleme standardını iki bölüme ayırır. Birincisi kullanıcı verisinin gönderilmesinde kullanılacaktır. İkincisi de kontrol kanalı, yani verinin nasıl hareket ettiğini belirleyecektir. Birinci standart LDPC, ikincisi ise Polar Kodlamaya tahsis edilir.

Huawei ilk kez 5G’de standart oluşturan bir Çin kuruluşu olarak adını tarihe yazdıracaktır.

2018’de Shenzen’de düzenlenen törende, Huawei’nin patronu Ren Zhengfei, Profesör Erdal Arıkan’a Onur Ödülü’nü bizzat takdim eder.

Wired dergisindeki makalenin yazarı Steven Levy ile Bilkent’te buluşan Arıkan, o geceyi ve 5G’nin önemini şu sözlerle anlatıyor:

“Aslında beni onurlandırmıyorlardı. Huawei, ‘biz bunu kimseden çalmadık, işte bu orijinal buluşun sahibi burada’ diyordu. ABD ilk kez kendisine denk bir rakiple karşılaştı. Bu onlar için fikir hırsızlığından çok daha korkutucu. Polar kodlar 5G için tek başına çok önemli değil. Onlar bir sembol. 5G internetten çok daha farklı, o bir küresel sinir sistemi gibi. Huawei 5G’de lider bir şirket. 10, 20, 50 yıl boyunca da buralarda olacak. Aynı şeyi Amerikalı teknoloji şirketleri için söyleyemeyiz. Internet çağında Amerika bir kaç tane trilyon dolarlık şirketler üretti. Çin ise 5G sayesinde 10 veya daha çok trilyon dolarlık şirkete sahip olacak.”

Makalenin yazarı Steven Levy, ileri teknoloji konularında uzman bir yazar.

Özellikle internet ve iletişim teknolojileri konusunda pek çok kitabı var.

Levy, Prof. Arıkan eksenli makalesini şu önemli ifadelerle bitiriyor.

Çok dikkat çekici:

“Amerikan ekonomisine asıl tehdit, Çinli mühendislerin yapay zeka temelli bir danışma sistemi (AI Powered Recommendation EngineSiri’nin daha ileri versiyonu gibi HV) geliştirmiş olmasından kaynaklanıyor. Silikon Vadisi bununla baş edemez halihazırda!”

Şimdi daha iyi anlaşılıyor olmalı sanırım.  

AMERİKA KAYBETTİ, ASYA KAZANDI 

ABD’nin son 12 yıldır saldırı doktrinini Çin’e karşı oluşturmuş olması, Trump’ın umutsuzca Çin’i yasak ve ambargolarla geriletme çabası ve belki de şu virüs komplosu da.

Artık dünyada savaş çok farklı yöntemlerle yapılıyor.

Nükleer güç olmanız bir şey ifade etmiyor.

Bilgiye ulaşma ve bilgiyi koruma, biyolojik tıbbi hazırlık, ileri siha/denizaltı/füze teknolojisi ve elbette jeopolitik uz görü.

Asya’nın liderliği ele geçirdiği bu süreçte, Biden’ı bekleyen son ortada.

Ya askeri üstünlüğüne ve istihbarat ağına güvenip, ortalığı karıştırarak daha çok sancı yaratacak.

Ya da orta siklet bir kıta devleti olmayı kabul edip, küresel liderlik iddiasından resmen ve alenen vaz geçecek.

İkinci seçeneği tercih etmesi çok daha akıllıca olur.

Çünkü ABD’nin içi çok sorunlu, felaket bir kargaşalık var.

Türkiye açısından bakarsak...

Ankara aslında bu jeopolitik gerçeğin farkında.

Ama o kadar uzun süren bir Batı bağımlılığı var ki, bünye adeta eroinmanların girdiği kriz gibi sürekli kasılmalar içinde.

İktidar ve muhalefet hala Pax Americana çağında olduğu halüsinasyonundan kurtulamıyor.

Oysa o çağ çoktan bitti.

20 yıl önce küresel çapta ülke rezervlerinin yüzde 90’ı Amerikan doları idi. Bugün bu oran yüzde 60’ın altına düştü ve azalıyor.

Teknoloji üstünlüğünü ele geçiren Çin ise altın ve petrol karşılıklı dijital para çıkardı bile.

Wall Street hala eşdeğer bir sistem ortaya koyamadı.  

Doğu Akdeniz’den, bölgemizden de çok sembolik bir örnek vereyim.

ABD’nin Yunanistan ile Türkiye aleyhtarı yakınlaşması ve orayı bir sıçrama tahtası olarak kullanma hesapları, er veya geç Pire limanının Çinlilerden alınmasına yol açacak.   

Kuşak Yol İnisiyatifinin Akdeniz’den Avrupa’ya girişi büyük darbe alacak.

Peki Çinliler bunu görmüyor mu?

Elbette görüyor ve bölgeye daha hazırlıklı geliyor.

Mesela İran ile 25 yıllık 400 milyar dolarlık ekonomik savunma işbirliği anlaşması.

Türkiye ile arka kapı diplomasileri.

Bunun sonuçları 2021 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda okunuyor.

“Türkiye'nin Kuşak ve Yol Girişimi'nde daha etkin olabilmesi” için ortaya konulan Kalkınma Planı içinde Filyos Limanı'nın tamamlanması, Çandarlı Limanı'nın hayata geçirilmesi, Hazar Eylem Planı'nın hazırlanması ve Doğu Akdeniz'de transit yük odaklı yeni bir konteyner limanının inşa edilmesi gibi kritik projeler yer alıyor.

İskenderun’a yapılması planlanan “Doğu Akdeniz konteyner limanı” da, Karabağ Zaferi ile Azerbaycan’a açılan yeni koridorun, Kuşak ve Yol’daki “Orta Koridor”a bağlanmasının bir neticesi olacaktır.

İskenderun Teknik Üniversitesi Barbaros Hayrettin Gemi inşaatı ve Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Soner Esmer bunun önemini şu sözlerle anlatıyor:

“Orta Koridor'daki demiryolunu İskenderun ya da Mersin'de Akdeniz'e bağlarsanız, buradan Batı Afrika ve Kuzey Afrika'ya yükleri denizyolu ile gönderebilirsiniz. Böylece transit süresini 3040 günden 15 güne düşürürsünüz. Hem bizim limanlarımız kazanır hem de Afrika'daki pazara ulaşmış oluruz.”

Türkiye’nin yerinin Avrasya olduğunu savuna geldiğimiz 20 yıla uzanan süreç, bizim değil aslında bizdeki Batıcıların “Hayalperest Romantikler” olduğunu gösterdi.

Doğu Akdeniz’deki son AB (İrini olayıAlman ve Yunan) tecavüzü sanırım bize seçim şansı bırakılmadığının da somut örneği.

Zamanın ruhu ya da dönemin gerçeği bizi hayalperest değil realist olmaya zorluyor. 

Hem bunda mutlak bir ahlaki boyut da var. 

Yüz yıllardır dünyayı sömüren Batılı emperyalistlere karşı bir tavır geliştirme lüksü bile mevcut. 

4 yaşından beri Almanya’da değil, doğma büyüme Ankaralı olan ve halen de Türkiye’nin kalbinde bulunan Prof. Dr. Erdal Arıkan gibi insanlarımıza daha çok önem ve kulak vermemiz de şart.

Çin bunu yaparak çağ atladı!    

KAYNAKLAR: 

https://www.criturk.com/haber/haberlokasyon/asyaronesansinihizlandirmakicinrcepdenyararlanin176327

https://www.wired.com/story/huawei5gpolarcodesdatabreakthrough/?utm_source=twitter&utm_medium=social&utm_campaign=onsiteshare&utm_brand=wired&utm_socialtype=earned

https://www.globalresearch.ca/chinamoment/5730223

https://www.criturk.com/haber/haberlokasyon/kamuiktisadikuruluslariveserbestticaretdegerlendirmesi177151

https://www.criturk.com/haber/haberlokasyon/kusakyoldapiredersi177175