Birinci Dünya Savaşı'nı kazanan tarafta yer alan Rusya savaştan 1917’de diskalifiye olmasaydı, savaş ganimeti ve Doğu Hristiyanların hamisi sıfatıyla Anadolu, Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin’de var olacaktı. Filistin’e Avrupa Siyonist Yahudi sermayedarların İsrail adıyla bir askeri koloni inşa etmeleri imkansıza yakın olacaktı. Bu durum tarihi farklı değerlendirmemize vesile olacaktı. Geçmişi geri saracak, değiştirecek bir kumandamız, bir zaman makinemiz yok. Ayrıca olsaydı ne olurdu? 1945 sonrası ABD, Sovyet Rusya arasında süren Soğuk Savaş döneminde Moskova’nın bölgemizde artan bir etkinliği ve varlığı oldu ama tercihi olan daimi askeri üslere sahip olamadı.

1991 sonrasında, özellikle Boris Yeltsin döneminde, tarih sahnesini terk eden Sovyet Rusya coğrafyasının yer üstü ve yer altı zenginliklerini talan eden ve milyarlarca dolar servete kavuşan oligarkların başında ‘’Rusya vatandaşı ve yabancı Siyonist Yahudiler’’ vardı. Böyle bir hengâme ve yağma vaktinde Rus tarih sahnesine ülkenin makûs yaşamını ters yüz edecek bir lider zuhur etti: Putin.

2015’ten sonra Şam’ın mecburiyetleri devredeydi ve Putin’i Suriye Savaşı'nın yarısında oyunun seyrini değiştirmek üzere maça dâhil etti. Moskova, tarihte ilk kez Suriye’de kara, hava ve deniz üslerine sahip oldu. Mecburiyetler Rusya’nın tercihlerine boyun eğdi. Hülyası olan Doğu Akdeniz ile buluştu. Bugün Rusya bölgemizde ve Doğu Akdeniz’de savaş ve barışın belirlenmesinde yaptırım gücüne en muktedir devletler arasındadır.

Yorucu ve ölümcül sonuçlar yaratan Suriye Savaşı'nın sona ermesi için oyunun bütün taraftarları üzerinde mecburiyetler kılıç misali sallanmaktadır. Sayın Putin istediğini aldı.

ŞART ORTADAN KALKTI

Sayın Esad makamında daha büyük bir özgüven ve güçle oturmaktadır. Nüfuzlu Arap devletleriyle ilişkileri meyvesini vermeye başladı. Barışın Sayın Erdoğan’a da getirisi olacak. Şüphesiz ki halledilmeyi bekleyen yığınla sorun var. Çözüm kolay olmayacak. Her çözümün beraberinde getireceği yeni meseleler olacak. Rusya, Irak, Çin ve Petrodolar zengini Arap ülkelerinden gelen olumlu havanın huşusu ile Sayın Erdoğan, Sayın Hakan Fidan ve Sayın Bahçeli’den gelen açıklamalara paralel olarak Suriye Dışişleri Bakanı Sayın Faysal Mikdat ve en nihayet Suriye Halk Meclisi seçimleri gününde oy kullanan Sayın Esad’ın Türkiye’nin de güvenliği ve ekonomisini ilgilendiren çıkarlarına ilk kez güçlü vurgu yapan açıklamaları oldu.

TSK’nın Suriye’den kayıtsızşartsız çekilme şartı rafa kalktı. Türkiye tarafının resmi bir taahhüdü, Suriye’nin kabul edeceği devletlerin garantörlüğü ve çekilme takvimi yeterli olacak. Etnik bölücü, TSK kontrolündeki ÖSO/SMO ve İdlib’teki yabancı savaşçıların kaderini SuriyeTürkiye müzakereleri belirleyecek. Her biri için ayrı çözüm formülleri masada olacak. Bu mesele ile ilgili ayrıca ayrıntılı bir yazı kaleme alacağız.

İRAN ETKİSİ

Merkez anahtar ülke Suriye üzerinde nüfuzlu olmanın tarihi kıymetini sürekli anlattık. Şam ve Anadolu’nun neden bir kader birliği içinde olduğunu izah ettik. Suriye sahasında sadece hasım (düşman) kuvvetlerin değil dost ve müttefik devletler arasındaki rekabeti, çatışmayı ve en etkili söz sahibi olmanın gerekçelerini de sunduk. Suriye sahasında istenmeyen ülkelerin başında İran gelmektedir. Bu husus Türkiye için de geçerlidir. Her iki ülkenin Suriye cephesinde güçlü dostları olduğu gibi güçlü düşmanları da var.

Bu kuvvetler son sözün sahibi Sayın Esad üzerinde etkili olmak için kıyasıya bir mücadele içindedir. Sayın Esad bu konuda altında ateş yanan bıçak sırtı üzerinde yürümektedir. Savaşın seyrini Sayın Esad lehine değiştiren İran ile düşmanları arasında tercih yapmaya da zorlandı ve halen zorlanmaktadır.

Ama ve lakin Sayın Esad’ın basın müsteşarı ve sarayda etkin bir konuma yükselen, Katar merkezli ElCezire televizyonu eski haber sunucusu ve yorumcusu Dürzi asıllı Luna Şibil’in trafik kazası sonucu meydana gelen şüpheli ölümü, İran’ın Suriye meselesinde sinir uçlarını kontrol eden dizginleri halen elinde tuttuğunu göstermektedir. Luna Şibil’in ölümünün ardından başlatılan güvenlik operasyonları ve tahkikatlara İran tarafının aktif katılımı Tahran’ın Sayın Esad üzerinde ve Suriye sahasında halen etkili olduğuna delalettir.

ŞİBİL'İN ARDINDAN GELEN İDDİALAR

Luna Şibil, Dr. Ammar Saati ile evliydi. Kocası, Suriye öğrencileri, gençleri ve siyasi hayatı üzerinde nüfuzlu birisiydi. Uzun yıllar Suriye Öğrencileri Ulusal Birliği Örgütünün başkanlığını yaptı. BAAS Partisinin ‘Devrimci Gençlik Örgütünün’ lideriydi. BAAS Partisi Merkez Komitesi üyesiydi. Halk Meclisinde BAAS Partisinden Milletvekili idi. Önce iki örgütün başkanlığından alındı. Eşi Luna’nın ölümünden sonra da tüm yetkilerini kaybetti. Ev hapsinde tutuluyor. Eşinin ölümünden sonra yapılan tahkikatta yurtdışında büyük bir servetin sahibi olduğu deşifre oldu.

Luna Şibil ve kocasının etkin tüccar tabakası, orduda yüksek makam sahibi subaylar ve devlet bürokrasisi ile yakın ilişki ve işbirliği içinde oldukları iddialar arasında. Luna Shibil’in Lübnan Hizbullah’ı, İran subayları ve İran’a yakın siyasiaskeri şahsiyetlerin tasfiye edilmesinde, suikast sonucu İsrail ve ABD tarafından öldürülmelerinde “casusluk” yaptığı, bilgi kaynağı olduğu iddia edildi.

Bazıları bu ikiliğin İran yerine Rusya’yı tercih ettiklerini ve İran komutanlarının görüşmelerini, ikamet adreslerini, hareket güzergâhlarını Rus kaynaklarıyla paylaştıkları ve onların da bu bilgileri İsrail ve ABD ile paylaştığı iddiaları var. Bir kesim bu iddianın İran ve Rusya arasında “nifak tohumu” ekmek isteyen kesimlerin beyhude çabaları olarak değerlendiriyor. İkilinin adını vermek istemediği bir Arap ülkesi ve Fransa, ABD ve İsrail ile bağlantılı Lübnan’daki çevre ile irtibatlı olduklarını söylüyor.

HERKES ÇATIŞMASIZ ÇÖZÜM İSTİYOR

Özetle bu gelişmeler ve Sayın Esad’ın etrafındaki “dış bağlantılı ve zararlı” çemberin yarılması ve etkisiz hale getirilmesi Sayın Esad’ı rahatlattığı gibi bu çevrenin deşifre edilmesinde aktif rol alan İran’ın da elini güçlendirdi. Bu hava İran’ın Suriye’nin Türkiye ile açacağı yeni sayfaya itiraz etmemesi, sorun çıkarmaması ve tüm görüşmelere İran’ın da katılması yönündeki kararın alınmasını kolaylaştırdı. Türkiye de Irak’ın yanı sıra İran’ın da bu sürecin dışında kalmaması ve dahil olmasını arzuladığını ifade etmesi bölge devletlerin geleceği açısında anlamlı ve önemlidir.

Bu sürecin önünde duran en önemli engel ABD’nin Suriye’deki askeri varlığıdır. Şüphesiz ki Rusya, Irak ve İran destekli TürkiyeSuriye askeri işbirliği ABD’ye karşı önemli bir askeri üstünlük sağlar ve gölgesinde koruduğu terör örgütlerini etkisiz hale getirir. Ama ve lakin sadece Türkiye tarafı değil, Suriye ve yeniden yakınlaştığı Arap Körfez hanedanlıkları, Rusya, İran ve Irak da ABD ile savaşmadan bu meseleyi çözmeyi tercih ediyor. Amerika’nın bu tercihi ciddiye aldığı ve masanın altından, özellikle Irak, Körfez ülkeleri üzerinden Sayın Esad ile uzlaşmak istediğini görüyoruz. İlginç olan husus şudur ki Amerika cephesinde hem Biden ama ondan daha fazla Trump, ABD’nin ekonomik çıkarlarının Suriye sahasında korunmasına karşılık Suriye’den askerini çekeceğini taahhüt ediyor. Sayın Trump’ın Suriye ile irtibat kurduğu iddiaları var.

Başkan yardımcısı adayı olarak tayin ettiği Ohio Senatörü J. D. Vance ile ABD’de etkin Arap kökenli ticaret erbabı ve 2011 öncesinde Suriye’de petrol sahalarında faaliyet gösteren ABD’li şirket temsilcilerinin iletişimde oldukları da iddialar arasında. 2011 öncesinde Suriye petrol sahalarında sözleşme sahibi ABD’li şirketlerin Suriye Devleti ile 25 yıllık anlaşmaları vardı. Bu görüşmelerde hemfikir oldukları konuların başında bu sözleşmelerin yeniden aktif hale getirilmesi, arada kaynayan 14 yıllık savaş döneminin hesaplanmaması ve işlerin kaldıkları yerden devam etmesi karşılığında Suriye’deki barış sürecine katkıda bulunmak var.

BOŞ DURMAYACAKLAR

Bunlar hasıl olurken Trump’ın öldürülmesi için gerçekleşen suikast girişimi yanında ABD şahinlerinin, Netanyahu ve savaş kabinesinin, bölgemizdeki işbirlikçilerinin seyirci kalmayacakları ve boş durmayacakları kesindir. Ama oyunun sonunda kazığın en acımasızını yiyecek olanlar yabancının süngüsüne bel bağlayan şaşalı isimli terör örgütleri olacak. ŞamAnadolu tarih boyunca nelere kadirdi. Bugünde tarihin güvertesinde hem devletlerin hem örgütlerin geleceğini belirleyen kader dümenini elinde tutmaktadır.