İmamoğlu Fatih’in portresini satın alınca sosyal medya trolleri ve başta HaberTürk TV yaşasın başkan işte icraat böyle olur havalarında sevinçten çıldırıp galeyanvari yayına başladılar, hatta ODA TV işte ‘yurtseverlik böyle olur’ manşeti çekti.
Anlaşılan millet İmamoğlu’nun bir icraatına susamış, bir şey yapsın da, ‘İmamoğlu Bayramı’ yapalım, yere göğe koymayalım diye kuyruk olmuşlar, trolleri goygoycuları dizginlemek mümkün değil, kanlı bıçaklı muhalifler, alayı kör olmuş.
Fatih portresi tabii ki Fatih’in şehrine gelmeli getirilmeli, ancak, milletin parasıyla hangi yurtseverlikmiş bu?
Bir tek kişi çıkıp, evet, tek bir kişi yahu, bu sanatmüzayedetablo işleri burjuvanın çok sevdiği işlerdir, başkanın bin tane dairesi var, kendi cebinden alıp İstanbul’a bağışlasaydı olmaz mıydı, demiyor niye diyemiyor.
Sağcı şarlatan siyasetçiler yine milletin parasıyla millete kahramanlık taslıyorlar, üstelik İstanbul’u sel götürüp yüzlerce insanın bodrum katında çamura boğulduğu bir günde rezilliklerinin üstünü Fatih’in tablosuyla mı örtüyorlar?
Ya da koca İstanbul’da İstanbul’un rantını yiyen zenginlerden yalı ve holding ve on milyonluk yat sahiplerinden tek bir kişi ‘satın alıp’ İstanbul’a bağışlayamaz mıydı?
İmamoğlu’nun yardımcısı Koç Holding’ten gelme değil mi, bir rica edilseydi, yüzyıldır İstanbul’u yiyenler İstanbul’a bir tabloyu çok mu gördüler!
Parası milletin cebinden çıkacak ama kahraman İmamoğlu olacak, bu ne şahane ‘icraat’ yer gök yerinden oynuyor, işte yeni yetişen muhalif neslin ruh hali de bu, oksijensizlikten patladı patlayacaklar.
Ey millet bu kadar mı körsünüz, İstanbul’da Galatasaray, Fenerbahçe, Başakşehir’in her bir topçusunun değeri Bellini’nin portresi değerinde. Bu kadar yabancı futbolcuya bu paraları ödeyenler en millimiz Fatih Sultan’ı transfer edemez miydi?
Ya da Acun Ilıcalı’ya söyleseydiniz ya da Fatih Portakal’ınız alsaydı bari.
Fitre, zekata muhtaç belediye milletin parasıyla millete kahramanlık taslıyor.
Bir de ne görelim, İmamoğlu bir hamle yapıp Bellini’nin portresini satın alınca sosyal medyada bir anda yüzbin tane İmamoğlu’na methiyeler düzen Nedim türü şairler çıktı, kimdir bu şairler necidirler?
Otuzlu yaşına kadar iş bulamamış evinde oturan ODTÜ, Boğaziçi, vs. mezunu yüzbinlerce Lale Devri ‘divan şairleri’ topluluğu, divanın yerine klavye koyun.
Hani Ali Koç’unuz vardı Fener’e yüzmilyon dolarlar bağışlayan, yedisekiz milyoncuk verip alamaz mıydı? Tabloyu da önce Dereağzı tesislerinde halka açar taraftarın hayal kırıklığını İmamoğlu’ndan önce Ali Koç bastırırdı.
İmamoğlu milletin parasıyla aldığı bir tabloyla kamuoyunda yarattığı büyük hayal kırıklığını işte bu şairlerin gazıyla bastırıyor, İstanbul’a da zaten methiyeci, Sadabatçı, Kağıthaneci şairler çok yarışır.
Tablonun adı Fatih olunca akan sular duruyor iş ‘kahramanlık’ gösterisi olunca, zavallı AKP’liler de çok feci çalım yiyip belleri kırıldı. En sağlam bildikleri kalelerinden gol yediler, ağızlarını bir açsalar, İmamoğlu şairleri, o kadar vakfınız var siz alsaydınız ya, lafını yapıştıracaklar.
Ey millet, İstanbul halkı Fatih’in portresine değil parasını canını verir.
Ancak, İstanbul’un ihalelerini rantlarını imkanlarını yiyen onca holding onca burjuva onca yalı sahibi, onca vakıflar varken, hadi geçtim, madem o kadar seviniyorsun Habertürk’ün sahibi Turgay Ciner, sadece bir kaç akşamın reklam kuşağı gelirleriyle pekala satın alıp İstanbul’a bağışlayabilirdin. Tabloyu törenle getirir, sağına İlber Ortaylı soluna Celal Şengör’ü koyup şahane bir şov yaptırır parmak ısırtırdın. Sonra Celal Şengör parmağını bala baklavaya banmış gibi gider tabloya bandırırdı.
Milletin parasıyla millete hava atmayı yol yapmayın.
Milletin parasıyla iktidarı muhalefeti kahramanlık yarışına kalkışırsa ne olur?
Yarın aynı müzayede salonundan Abdülhamit’in cezve takımından başlar, ressam padişahların tablolarına kadar belediyeniz iktidarınız yetiştirecek para bulamaz.
Sevgili goygoycu, işsiz, trol evrimi geçirmiş gençler, siz de vallahi melek gibi safsınız, hala yürü selvi revanım yürü sadabada Lale Devri havalarında Celal Şengör gibilerin .oklarını ondan evvel yeme iştahındasınız.
Tablonun parası bu işsiz halkın, sizin cebinizden çıkıyor ve ama İmamoğlu’na İstanbul surlarına çıkmış yalın kılıç savaşan Ulubatlı Hasan övgüleri düzmekle meşgulsünüz.
Bu sahne hiç mi değişmeyecek, hatırlayın, hepimizin İstanbul’un fetihbayram günlerinde milli coşkusunu dizginleyemeyip surlara çıkıp bayrak sallayan, surlar üzerinde bayrakla koşan çok kahraman meczup görmüşlüğümüz var.
Coşkulu bir bayram sahnesidir senin de içini kabartır, ancak, asıl sorun, o adamı o surlardan aşağı indirmek bir milletin devasa çaresizliğidir.
Etraftan şöyle sesler yükselir, ‘bir merdiven getirin, bir merdiven dayayın, adam surlarda kaldı.’
Adam o kadar yükseğe çıkmış ki merdiven dayarsın merdiveniniz yetişmez, itfaiye çağırırsın itfaiyenin de merdiveni yetişmez. Sonra uğraş dur, o deliyi oradan hangi merdiveni dayasak da indirsek? Sonra milletçe surlara yanaşır ‘yahu sahiden bu adam bu surlara nereye basarak, hangi gizli yolu bulup çıktı’ dersiniz, kırk yıl dediğiniz gibi.
İşte Cumhuriyetçi Atatürkçü, güya muhalif kesim o adamı indirmek için öyle bir merdiven bulmuşlar ki ilk ayağı Kaftancıoğlu’nu sonraki ayağı, Enver Altaylı’nın yeğeni, sonraki ayakları PKK’lıları şirin gösterip hepsi şaibeli terörist ajan bu yapıları savunan bir merdiven, ancak böyle çıkacak ya da bu şaibeli yapıların hepsini sırtlayacak senin sırtında teröristlerin cirit atıp yukarılara çıktığı bir merdiven. Adamı indirmek için ne yapalım kardeşim başka da merdiven yokmuş, çok ağlayan bir merdiven!
Bu ağlayan merdivenin altında tee kırk uzun yıldır böyle, halk aşağıda toplanmış başımıza bir felaket gelmesin endişesiyle yirmi yıldır bekliyoruz.
O tepede adam bin gecenin bitmeyen kabuslarına kadar kalır hepimizi o karanlıklar içinde çaresizce bekletir, işsizlik, tarım, savaş, yolsuzluk, tecavüzler, FETÖ işgalleri gırla gider.
Ama o tepede adam, önce Ulubatlı Hasan sonra padişah olur, indirecek merdiven bulamazsın, sonra dönüp bu meclisin yasaların anayasasının bir yangın merdiveni yok muydu diye milletçe çaresizlikle ağlaşırsın.
O tepede o adam, önce sarayını yaptırır, sonra kendi etrafından imtiyazlı zenginler sınıfı inşa eder, sen de merdivenin altında ağlarsın.
Sonra padişahımız emir verir, yürüyün hücum aslanlarım Suriye’ye.
Sonra o padişahın soyluları, padişahla papaz olur, halkın parasıyla alınmış silahlı kuvvetlerin uçaklarından bombalarını halkın başından aşağı atar sonra halkın parasıyla alınmış tanklarını halkın üstüne sürer.
Bu tarihi trajediler hep ‘milletin’ parasıyla ‘kahraman’ olanların tarihinde olur.
Ağlaya ağlaya size dayattıkları proje merdivenlerle olur.
Adı da ‘yurtseverlik’ olur!
‘Das Boot’ filmi sinema tarihinde çekilmiş en nefes kesici savaş filmidir. Bu kadar heyecanlı bir savaş filminin benzerini aradan kırk yıl geçti, gelişen teknolojiye rağmen bir daha çekmek mümkün olmadı.
Üç buçuk saat nasıl geçmiş anlayamazsınız. Üstelik film tek bir mekanda bir denizaltı içinde geçer. Film şu cümlelerle başlar, bu mürettebattan kırk bin tanesi denize açıldı ve otuz bin tanesi geri dönmedi, yani hepsi denizin dibini boyladı.
Film panik içinde başlar panik içinde biter, şu cümleler o kadar çok kullanılır ki artık öğrenirsiniz, denge tankları, pompalar, oksijen tüpleri, su tankları, basınçlı sular, göstergeler…
Ve umut tükendikçe kafayı yiyen çaresiz denizaltı ekibi, oksijen bittikçe delirmeye başlayan tayfa.
Onlar nefessiz kaldıkça ekran başında onlar gibi tık nefes kalırsınız, onlar gibi nefessiz oksijensiz kalırsınız, onlar gibi ölürken dahi disiplin içinde delirmiş liderlerine bağlılıklarına hayran kalan iradelerine şaşırırsınız, oksijen bittikçe korku başlar.
Korku başladıkça vidalar somunlar su tankları basınçla patlar.
Bir denizaltı gibi bir toplum basınçla patlamaya başlayınca…
Bütün tayfa kuleye çıkacak tek yol denizaltı içindeki merdivenin dibine toplaşır, ağlar, topluca delirirler, ağlar delirirler, ağlar delirirler.
Bütün mürettebat gibi Hay Hitler diye diye denizin dibini boylarsınız.
İster inanın ister inanmayın, bir tablonun satın alınmasına yurtseverlik kahramanlık methiyeleri oksijensizlikten delirip basınçla patlamakta olduğumuzun GÖSTERGELERİ!