Liberaller ve FETÖ'cülerin umut bağladığı bir ekonomist var, adı: Daron Acemoğlu. Adama ne zaman 'ekonomi' sorulsa, 'Demirtaş ve Kavala serbest bırakılsın' anlamında demeç veriyor, aklınca bize şu cümlelerle çalım atıyor: 'Yabancı yatırımcıya güven için'.
Acemoğlu etrafında bir Kemal Dervişvari rüzgar estirmeye çalışıyorlar ama nafile, Acemoğlu'nun 'içerdekiler salıverilsin' dışında ikinci bir cümlesi yok. Gerçi zamanında Kemal Derviş'in de yoktu, hatta, Kemal Derviş'in ekonomi programında şaşırmayın 'hesapkitaprakam' hiç yoktu.
Neden yok? Çünkü Acemoğlu ismini bu çevreler parlatacak! Acemoğlu da büyük ekonomik reform ve restarosyonlarına kendini öne çıkartıp yağlayan bu çevrelerin derin yarası 'tutuklamalar' üzerinden başlıyor.
Biz buna, kitabına tam uygun: Popülizm diyoruz.
İslamcılar iktidara gelirken ekranlarda 'inançlarımızı yaşayamıyoruz, camilerimizi hayvan ahırına çevirdiler' gibi bağıran (gerçi hala bağırıyorlar) kara cahil yobaz bir zümrenin (Rizeli Şevket Yılmaz gibi Timurtaş hoca gibi) halk tarafından çok ilgi gördüğünü unutmayalım.
Popülizmin Küresel Yükselişi, Performans, Siyasi Üslup ve Temsil adlı kitap, eski bilgilerimiziyakın tarihi, formüle etmemizi ve gözden geçirmemizi sağlayan, teorik bir çalışma, her entele ve anket şirketlerine lazım, cumhuriyetçilere de.
Önce popülist liderleri ortaya çıkartan 'krizleri' tanıyalım, mesela Avrupa'ya büyük göç Fransa'da Maria Le Pen'i öne çıkardı, IŞİD ve İslamcılığın dünya gündemine oturması başta Hollanda'da aşırı İslam karşıtı liderleri ortaya çıkarttı, yolsuzlukların bürokrasi ve düzen partilerini sarsması Ukrayna'da İtalya'da sistem dışı beklenmedik liderlerin ortaya çıkmasını sağladı, Ortadoğu'da savaşa harcanan trilyon dolarlar Trump'u ortaya çıkarttı, Rusya'nın Sovyet sonrası parçalanmadağılma krizi ve korkuları, Putin'i ortaya çıkardı. Türkiye'de yerleşik partilerin hırsızlıkyolsuzlukları Susurluk'la ayyuka çıkışı ve laikşeriat tartışmaları ve 28 Şubat süreci, Tayyip Erdoğan'ı ortaya çıkardı.
Gerçi zamanında Cumhuriyet fikri ve halk ağzına çok uygun sloganları hürriyet eşitlik kardeşlik, burjuva ve kilisenin çürümesiyle ortaya çıktı.
Mesela 12 Eylül darbesi ve kanlı sokak çarpışmaları, Özal'ı ve ANAP'ı ortaya çıkardı.
Çoğaltabiliriz.
Popülizmin Küresel Yükselişi adlı kitabın ikinci iddiası popülizmin yükselişiyle halkın ve partilerin gerçek anlamlarını kaybetmesi, şöyle:
Mesela, halk sadece 'görsel' olarak var, basit ve şemalaştırılmış bir halktan söz ediyoruz.
Diyelim liderin seçim reklamında bir şöför bir çöpçü bir başörtülü anne liderle birlikte şarkı söyleyip slogan atıyor ve videoda liderin arkasından yürüyor, işte bu kadar. Halk dediğin sadece bu videoreklam içinde varlar.
Bu reklamdaki halk hesap soran bir halk değildir.
Sivil örgütlerde ve partilerde örgütlenmiş bir halk da değildir.
Sorumluluğu alınmayan bir halk.
Lidere plan program dayatmayan bir halk!
Popülist lider, işte olmayan bu halk adına konuşur, bu görülmez halk adına hesap sorar, ancak, bu hangi halktır?
Cem Uzan'ı ya da Berlusconi'yi hatırlayın ya da Özal'ı? Bir kaç sloganla bir halk inşa etmişlerdir. Ve bu halk bu lideri ve partilerini eleştiren sorgulayan bir halk hiç değildir.
Yani popülist siyaset, bir gösteriş siyaseti, halk denen sanalolmayan görüntülerin imgelerin arkasına sığınmak. Halkçı görünüp halkı kandırmak, lliteratüre halk dalkavukluğu diye geçen kavram, tam anlamıyla 'şarlatanlık'...
Bu olmayan görsel 'halk'ı inşa eden sadece popülist lider değildir, İngiltere'de Sun, Almanya'da Bild, ABD'de de Fox ve New York Post, Türkiye'de Sabah, Hürriyet gibi gazeteler olmayan halk üzerine konuşur tartışırlar olmayan halkla röportaj yaparlar ve mesela Tansu Çiller'i dahi halk kahramanı olarak öne sürerler, yani, popülizmin çok etkili bir medya düzeni vardır.
Velhasıl toplumsal tabanı olmayan bir halktan konuşuyorlar, anketler, tartışmalar, hepsi uydurulmuş bir halk imgesi üzerinden, ANAP yüz yıl yıkılmaz deniyordu, ne oldu, sıfır buçuğu dahi kalmadı, inanın ononbeş yıl sonra AKP'nin sıfır küsüratı dahi kalmayacak.
Ayrıca medya 'siyasi elit'i de düzene sokuyor kontrol ediyor, mesela onlarca akademi ve üniversite ve sanatçıyı es geçip sadece şarlatan adamlarını her akşam ekrana taşıyor.
Ve asıl önemlisi, liderin popülizmirüzgarı öyle estiriliyor ki parti kadroları dahi lidere karışamıyor, hatta ulaşamıyor ve hatta partinin lider üzerinde tahakkümü sıfırlanıyor. Nasıl halktan değil gibisinden halk yapılmışsa popülist liderin partisi de parti değil gibisinden parti yapılıyor.
Bir ara toplam alalım, göç krizi, IŞİD terörü, iklim değişimikuraklıkpandemi gibi hastalıklar, savaşlar ve ülkeyi ortadan bölen etnik ve dini tartışmalar, vs. o ülkede çok derin 'krizler' meydana getiriyor ve her kriz kendi liderini yükseltiyor!
Medya sizi çağırıp artık sıra sizin demiyor. Medya teknolojisinin zayıflığıyla sizin şöhret olmanız arasındaki sıkı bir ilişki var. Internet dediğin kara haberi hızla yaymaya yarar. Ve bilgisayar, youtube, twitter gibi yerler kötü olanı sarsıcı olanı ilginç olanı sapık olanı tuhaf şaşırtıcı olanı beklenmedik olanı karşı tarafa iletmede en ön sıraya koyar. Ne kadar patlayıcı sarsıcı deli gibi aptalca, kitlelere ilk bakışta manyak gelen fikirleriniz varsa medya teknolojisi bir zaaf olarak ilk sıradan duyurur, mesela, 'Tayyip Erdoğan'ın paralarına el koyacağım' dediğimde, ilk sırada yerimi alırım.
Örnek vererek ilerleyelim, CHP'den bugün, Öztürk Yılmaz ayrıldı parti kurdu, Muharrem İnce parti kuruyor, Sarıgül parti kurdu, ayrıca Baykal'a yakın ekip takımdan ayrı düz koşu yapıyorlar ve Atatürkçü birkaç vekil de başka arayışlar içinde ve Canan Kaftancıoğlu'na muhalif Barış Yarkadaş gibi eski vekiller saç saça baş başa kavga içinde ve hepsi muhalefetin bu en büyük partisini parça pinçik hale getirmiş durumda.
Bu arkadaşların hiçbiriyle anlaşamıyorum, çünkü, kimi sorunu lider krizi, kimi demokrasiözgürlükler sorunu şekliyle ortaya koyuyor.
Önce sorun da anlaşalım, Türkiye'nin an itibariyle yaşadığı 'kriz' Cumhuriyet'in kurumları ve hukukuyla lağvedilmesidir.
Sorunakrize özgürlükler ve demokrasi eksikliğiyokluğu adını koyanlarla, kripto FETÖ'cüler, liberaller, AKP'den kopanlar vs, ya lider değiştirerek ya da parti değiştirerek ama liberalizmin çürümüşlüğün aynı yolundan devam edecekler.
Ve dikkat edin bu eski liberal tayfa ve AKP'den kopanlardan tek kişi, Türkiye'nin yaşadığı büyük krizin adını 'Cumhuriyet' koymuyor, koymamakta direniyor.
Yani, bir Cumhuriyetçinin İmamoğlu, Kaftancıoğlu, Kılıçdaroğlu, Davutoğlu, Babacan vs. alayıyla işi olamaz, çünkü, hiçbiri Cumhuriyet'in lağv edilmesinden rahatsız değil, hiç biri Cumhuriyet'in yaşamsal kurumlarına özlem ve vurgu yapmıyor hiçbiri Cumhuriyet'i varlığını programına yazmıyor, aksine, hepsi Cumhuriyet'i yasadan tüzükten programdan çıkartma sözü verdi veriyor, mesela özerkliğin önünü açmak için.
Yani, ortaya çıkacak muhalif liderin ilk işi, Türkiye'nin en büyükbirinci sorunununkrizinin Cumhuriyet'in lağv edilmiş olduğunu meydan okuya okuya bağıra bağıra söylemektir.
Siyaseti Cumhuriyet karşıtı güçlerin alayına topuna birden yapabilmeli, kitleleri, cumhuriyet etrafında toplayabilmelidir.
Yani 'Cumhuriyet' değerleriyle konuşacak, şöyle, önce, Cumhuriyet'in en büyük kurumları, yargı, meclis, sayıştay savunulacak.
Sonra, 'dokunulmaz' hale getirilen saray ve cemaatler ve vakıflar aleni ve açıkca cepheden korkusuzca eleştirilecek, yani, kendilerini imtiyazlı gören vakıflar, cemaatler ve saray halkı ve yakınları çok sert şekilde siyasetin çürümüş azınlığı ve dili haline getirilecek.
Ve sorunu demokrasi ve özgürlük eksikliği sayan liberal ve eski AKP'liler ve kripto FETÖ'cüler öteden beri Türkiye'den sıcak para karşılığında ABD ve AB'nin dayatmalarına boyun eğmemizi, açılım, Doğu Akdeniz, Suriye'de Kürt koridoru gibi tavizler istiyorlar. İyi Parti, CHP ve Davutoğlu, Babacan'ı işte bu ortaklık içindedir, yani bu muhalefet, düzeninstatükonun partisidir.
Oysa bir Cumhuriyetçi şunu asla unutmamalıdır, Cumhuriyet fikri zaten burjuva ve kilise ahlaken çürüdüğü için demokrasi fikriyle ortaya çıktı. Yani demokrasi fikri vahşi kapitalizmi şirketler ve sömürgeci emperyalistler lehine tımar etmek yola getirmek ve bizleri köleleştirmek için doğmadı.
Mesela bir Cumhuriyetçi FETÖ'yü besleyen koruyan emperyalist kurumları ve devletleri asla affetmeyecektir, bir Cumhuriyetçi FETÖ'ye kapılarını açıp FETÖ önünde diz çöken burjuvaya acımayacaktır.
Bir Cumhuriyetçi, kendinden menkul anayasa dışı hukuk dışı imtiyaz isteyen cemaatlerintarikatlarınvakıfların alayını affetmeyecektir.
Bir Cumhuriyetçi, sözünü esirgemeyecek, tavrını siyasetini sözlerini çok açık ortaya koyacak.
El koyacağız, diyecek, tutuklayacağız, diyecek.
Büyük bir teknokrat ekibi olur olmaz önemli değil, ki vardır.
Büyük bir kitle partisi olur olmaz, önemli değil, ki alev gibi tutuşarak bir kaç yılda oluşur.
Çok ciddi planlanmış ekonomik vaatler, olur olmaz hiç önemli değil, ki, vardır, aslolan, tabanı olsun olmasın, kitle partisi olsun olmasın, medyası olsun olmasın, siyasi bir elit kadrosu olsun olmasın, çok yüksek sesle, Cumhuriyet idealleriyle meydan okuyacak.
Mesela şuşuşu adamların müteahhitlerin vakıfların vs. paralarınadövizlerine adlarını vererek anında el koyacağız, diyebilecek.
Mesela şu borçları ödeyebilmek için yakın geçmişin şu şu siyasilerin evlerini arsalarını servetlerini (tabii ki mahkeme ederek) meydan okuyarak ellerinden alacağız diyebilecek.
Ve herkes bu adam kafayı mı yedi diyecek, o evet kafayı yiyecek ve ama iddiasından asla vazgeçmeyecek, tıpkı, ANAP'ın ilk günleri Özal'ın 'köprüyü satarız' demesi gibi. Dedi mi dedi, köprüyü sattı mı sattı, satılan bir köprü müydü, hayır, bir ülke ve Cumhuriyet'in bütün kazanımları.
O halde, şimdi bir Cumhuriyetçi 'geri alacağız' diyecek!
Şimdi bir Cumhuriyetçi çıkacak o yolları o köprüleri o fabrikaları o haksız dövizleri o şaibeli mevduatlara el koyacağız alacağız, diyecek...
Çünkü, bireyin kral karşısında Fransız İhtilali'nden beri kazandığı hakları şirketler bireylerin elinden çoktan aldı ve şirketler bugünkü dünyanın derebeyleri çoktan oluverdi. Çoktan, tarikatlar cemaatler ve kilise Cumhuriyet'te intikamları alıp Cumhuriyet değerikazanımı bütün kurumları lağv ettiler.
Unutmayın, efsanesi hala yürüyen Adnan Menderes iktidara geldiğinde İnönü'den kalan 210 ton altını üç yılda yedi tüketti bitirdi ve bugüne kadar herkes Menderes'in ekonomide efsane ilk dört yılı diye ne çok kitaplar yazdı, oysa ilk üç yılın büyüsü işte bu 210 ton altındı.
Seksen yılda ülkenin altınlarını dövizlerini fabrikalarını madenlerini vs. kimler ele geçirmişse, Cumhuriyetçi siyasetçi, işte hukukla teftişle sorguyla mahkemeyle hepsini ellerinden alacak bir feryat kopartmalı ve kitleleri çığlığına ortak edebilmeli.
Youtube kanalında çok beğenilen çok izlenen yüzlerce program yaptım, ancak, hiç bir programım işte yukarıdaki cümlelerle özetlediğim bir hafta önceki konuşmam, kadar ilgi görmedi.
Yüzlerce telefondan şunu anladım, kitlenin içinde büyük bir popülist rüzgar zaten var.
Alacağız, cezalandıracağız, hesap soracağız, vs. dediğinizde sizinle aynı fikirde milyonlarca insan buluyorsunuz!
Türkiye'nin an itibariyle görülmeyen kurulmamış yola çıkmamış en büyük partisi işte bu 'ellerinden alacağız' diyenlerin partisi!
Lberaller ve FETÖ'cüler ve İmamoğlu ve Kaftancıoğlu, tasfiyelerle CHP'yi ele geçirirken bir büyük fikir sahibi oldular: Hepsi KemalistlerinAtatürkçülerin kehribara sıkışmış böcek olduğunu anladılar.
Ve bu yüzden Kemalistlere kehribara sıkışmış aptallar gibi davranmaya devam ediyorlar, yani, partiyi vatansever cumhuriyetçilerden temizlemekten rahatsız olmuyorlar ancak dalga geçer gibi vatanseverleri kovarken dahi Atatürk posterlerini kullanıyorlar!
Kehribara sıkıştırılmış bizim çok güvenilir arkadaşlarımız ise toplantı üstüne toplantı ve plan ve program ve milli anayasa hazırlığı gibi çok ciddi çalışmalar içindeler.
Evet, bunlar da olsun, ama bu ciddiyet ve planlaprogram bu kehribarın içinden çıkıp fosil olmaktan kimse kurtulamaz.
Çünkü asıl olan vakti gelmiş fikirdir. Cumhuriyet'in vakti gelmiştir. Cumhuriyet'in de saçma sapan absürd deli şarlatan ve insanı utandıran siyasetçileri çıkacaktır, ki, çıkmalıdır, popüler olan her şey gibi saçma sapan kopyaları basit şematik taklitleri hep olacaktır.
Ancak kitlelerin içinde bir parti çoktan kurulmuştur.
Bu parti iktidarın ve bugünkü muhalefetin yakasına çoktan yapışmıştır.
Kitlelerin aradığı sadece bir kaç deli, saçını başını yolacak kimseyi eyvallahı olmadan ve kimseden utanmadan meydan okuyacak popülist bir lider ve popülist sözcüler!
Cumhuriyet, özgürlük, eşitlik, kardeşlik, gibi, bu üç kelimenin fırtınasıyla ortaya çıktı.
Kim, zamanı değil, kim, planprogram lazım, kim toparlanmak için çok daha çalışmak lazım, kim, onu bunu küstürmemek lazım, vs. diyorsa, inanın işi yokuşa vuruyor ya da medya teknolojisinden çok ama çok habersiz demektir.
Vahşi kapitalizm liberalini aşırı milliyetçisini fırıldağını düzenbazını bezirganını hocasını yobazını ortadoksunu yeşilini çimencisini hepsini denedi, hepsinde yenildi.
Vahşi kapitalizmin yakasına yapışıp sınırlarına çekecek, oyunun kurallarını önce temel yurttaşlık hakları ve anayasal hukuk kurumlarını inşa edecek, Cumhuriyet'in sırası çoktan geldi.
Bu saatten sonra kitleler ve partiler insanı ve insanlığı onuru ve eşitliğiyle birarada tutan ve hiç kimseye üstünlük imtiyaz vermeyen Cumhuriyet kurumlarına sessiz kalamaz.
Ancak bir şartla, bu ciddi ağırbaşlı planlı programlı üslup çok değişecek!
Çünkü modern dünyanın medya teknolojisi ve iktidarın sözcüsü ve koruyucusu medyanın asla izin vermeyeceği şekliyle biliyoruz ki aklı başında cumhuriyetçi aydınlar kadrosu ya da bir teknokrat ekibe asla söz sırası gelmeyecektir. Gelse de kitleler bu demirden suratlı aydınlara ağır ve bilmiş pozlarına asla güvenmeyecektir.
Kitleler kendi gibisini arıyor ve buluyor.
Medya teknolojisine sızabilmek için, Cumhuriyetçi fikre önce, şovmen hokkabaz üç kağıtçı dandik ucuz vs. basit konuşan tellallarçığırtkanlar lazım, sokakta dergide stadyumda evde, her yerde, 'Cumhuriyet, Cumhuriyet, Cumhuriyet olmadan asla' diyecek, deliler, meczuplar, egosu şişikler, kendini bir .ok sananlar, kendini Atatürk sanan, irili ufaklı yüzlerce sahte ama öncü medya canbazlarına ihtiyacımız var. Cumhuriyet fikrinin vakti geldi popülist rüzgar Cumhuriyetçilerden yana!
Nihat Genç
veryansıntv