Türkiye’nin terörle mücadelesi hemen herkesin üzerinde hemfikir olacağı başarılı bir noktaya geldi. Öyle ki onlarca teröristin karakolları bastığı, ikmal yollarını kestiği, çatışma sırasında kendilerine lojistik destek dahi sağladığı günler pek de uzak değil.

Ama özellikle yerli ve milli SİHA’ların devreye girmesi, savunma sanayii hamlesinin diğer meyveleri, siyasi kararlılık gibi etmenlerle terörle mücadele çok farklı bir noktaya evrildi. Ülke içerisinde terörist sayısı giderek azaldı. Örgüte yeni katılım yok denecek kadar az. Karakol baskınları, yol kesmeler ise tarihe karıştı. 

PKK YÖNETİMİ DEĞİŞTİRDİ

İşte tam da böyle bir ortamda PKK’nın birtakım ‘farklı’ denemelerini görmeye başladık. Bilhassa 19 Mayıs’taki saldırılarda bir kez daha gördük ki, tutunacak dalı kalmayan örgüt, drone ve maket uçaklarla kritik noktaları hedef alarak kendine bir çıkış yolu arıyor.

Uzmanların, ‘asimetrik bir cevap verme isteği’ olarak nitelediği bu terör eylemleri bizi iki temel soruya götürüyor. Birincisi, yakın bir geçmişe kadar kabloları dahi doğru bağlayamayan, tek bildiği silahlı saldırı olan örgüt nasıl oldu da böylesine komplike bir kabiliyeti kazanma yoluna girdi? İkincisi, bu tür saldırılar için Türkiye’nin güvenlik şemsiyesi ne durumda?

ÖĞRENME DÖNEMİNİ GERİDE BIRAKTILAR

Bu soruları yöneltmek üzere bir araya geldiğimiz Savunma Politikası Analisti Turan Oğuz ile 2018’de yine birlikte yaptığımız bir haberi anımsayarak başlıyoruz sohbetimize.

O gün haber ajansları pek de alışık olmadığımız türden bir saldırı haberi servis etmişti. Verilen bilgilere göre, Atatürk'ü anma töreni sırasında Şırnak Valiliği ile Şırnak Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı terör örgütüne ait uçar cisimlerle hedef alınmıştı.

Oğuz bu haberi hatırlattıktan sonra, PKK’nın aslında bu yöntemi DEAŞ’tan yediği saldırılar sırasında öğrendiğini söylüyor. DEAŞ’ın maket uçak/drone terör saldırılarındaki etkinliği PKK’yı etkiliyor ve onlar da bu işe eğilmek, bu taktiği kullanmak istiyor.

O tarihten itibaren PKK bu yaklaşımı ciddiye alıyor ve 20152017 arasını ‘öğrenme dönemi’ olarak geçiren örgüt 2017’den sonra kendilerine göre amatörce olabilecek şekilde saldırılar deniyor.

YÖNTEMDE ELEMANLARDA DEAŞ'TAN

Turan Oğuz, en temel sorulardan birine de hemen yanıt veriyor ve PKK’nın bu yöntemi DEAŞ’tan öğrendiğini net bir şekilde vurguluyor. Oğuz’a göre ilk olarak PKKPYD ile DEAŞ arasındaki savaş sonrası DEAŞ’lı esirler bu bilgi aktarımında önemli roller oynadı. Sonrasında ise PKK, DEAŞ’ın bu konudaki tecrübeli isimlerini çeşitli menfaatler karşılığında kullanmaya, bir nevi ‘kiralamaya’ başladı.

Yurt dışı istihbarat örgütleri devrede

Burada önemli bir detaydan daha bahseden Oğuz, örgütün sadece DEAŞ üzerinden böyle bir teknoloji transferi yapmasının mümkün olmadığı uyarısında bulunuyor. Bu nedenle özellikle yabancı ülkelerin istihbarat örgütlerinin devreye girdiğini anlatıyor. Söz konusu istihbarat örgütleri hem malzeme temininde hem de teröristlerin eğitiminde büyük rol oynuyor.

Tüm bunların ardından 10 Kasım 2018’deki saldırıların yaşandığını anımsatan Oğuz, bugün yaşanan sürecin ilk işaret fişeğinin o tarihte atıldığını belirtiyor. Hatırlanacağı üzere o saldırıda uzaktan kumandalı maket uçaklar kullanılmış, uçaklardan ikisi vurularak boş arazide düşürülmüş, diğerinin ise sinyal kesiciler vasıtasıyla patlamayacak şekilde yere inmesi sağlanmıştı.

Oğuz’un aktardığına göre, Türkiye’nin sürece yaklaşımı da bu olayda değişti. Bu saldırı girişiminin ardından daha detaylı bir çalışma yapıldı ve frekanslara girerek maket uçak/drone saldırılarını engelleme fikri bu dönemde ortaya çıktı.

ÖRGÜT BİR KEZ DAHA YÖNTEM DEĞİŞTİRİYOR

Geliyoruz geçtiğimiz gün yaşanan olaylara… 19 Mayıs 2021’de Diyarbakır Ana Jet Üssü saldırı girişimi, iki gün sonra ise Batman'da SİHA üssü olarak da bilinen İnsansız Uçak Sistemleri Üs Komutanlığı ile Şırnak'taki 23. Piyade Tümen Komutanlığına düzenlenen drone saldırıları…

10 Kasım törenleri ve sonrasında Türkiye’nin savunma taktiğini kendince tespit etmeye çalışan terör örgütü, aradan geçen zaman içinde otonom sistemlere geçti ve uydu kontrollü maket uçak/drone ile saldırmayı denedi.

Aldıkları destekle örgütün bu sistemin de bir üst boyutuna çıktığı bilgisini veren Oğuz, “19 Mayıs 2021’e geldiğimizde, yani bu son saldırılarda, örgüt frekans atlamalı ve çok kanallı GNSS’ye sahip bir drone/maket uçak kullandı. Yani siz o hedefin frekansını belirliyor ve müdahale etmeye hazırlanıyorsunuz ama karşı taraf otomatik olarak başka bir frekansa geçiyor. Kısmen elektronik harbe dayalı bir drone ile saldırdılar. Bu tarz unsurlar sivil kullanıma pek de açık olmayan, askeri seviyede sistemler. Yurt dışındaki istihbarat örgütlerinin bu noktada örgüte destek verdiğini düşünüyorum” cümleleriyle süreci anlatıyor.

Oğuz, terör örgütünün elinde farklı kabiliyetlerde yüzlerce model uçak/drone olduğuna işaret ediyor. Saldırıda kullanılan araçların büyük çoğunluğunun yurt dışından geldiğini anlatan Oğuz, “Teröristlere dağıtılacak tüm bu tür platformlar Irak’ın kuzeyinde toplanıyor. Oradan eğitim noktasına gönderiliyor. Orada hem eğitim veriliyor hem de bir maket uçağın terör saldırısı yapabilecek şekilde dönüştürülmesine ilişkin süreç tamamlanıyor. Ve sonrasında ilgili yerlere dağıtım yapılıyor” diyerek ağı özetliyor.

BU SALDIRILARI ÖNLEMEK MÜMKÜN MÜ?

Buraya kadar temel olarak PKK’nın drone/maket uçak saldırıları sürecinde izlediği yol haritasını ele aldık. Haberin başında da dediğimiz gibi bahsettiğimiz olaylarda madalyonun iki yüzü var. Şimdi diğer yüzüne geçiyoruz ve Turan Oğuz’a bu saldırıları önlemenin bir yol olup olmadığını soruyoruz:

“Türkiye ilk senelerde drone savar türü sırtta taşınabilen ya da sabit üslerde kullanılabilen sistemler kullanıyordu. Bu da maket uçak ile onu yöneten operatör arasındaki iletişime müdahale ediyordu. Böylece hedef ya ele geçiriliyor ya da düşürülüyordu. Sonrasında GPS engelleme yöntemini kullandık ama yurt dışından destek alan terör örgütü de sürekli yöntemlerini değiştirdi.

Peki mevcut koşullarda gelişmiş drone/maket uçak saldırıları nasıl engellenir? Öncelikle gelen düşman platformu tespit etmeniz lazım. En doğru tespit yöntemi radarla yapılıyor. Çünkü görsel tespitler meteorolojik olaylardan dolayı her zaman mümkün olmuyor, üstelik de mesafe kısıtlı bir yöntem.

İkinci adım tespit ve takip edilen uçar unsurun elektro optik bir sisteme aktarılması. Tespit ettiniz, izlediniz ve şimdi imha etmeniz gerekiyor.

İmha iki türlü oluyor. Biri işlevsel imha… Frekansı bozup, uçağı ele geçiriyorsunuz. Böylece uçar unsuru istediğiniz yere indirmeniz ya da düşürmeniz mümkün oluyor. Bir diğer yöntem de fiziksel imha. Belirlediğiniz hedefi silah ya da füze gibi araçlarla vurmayı kastediyoruz. Bugüne kadar Türkiye bu saldırıları iyi bir şekilde durdurdu.”

YERLİ VE MİLLİ SİSTEMLER ÇALIŞIYOR

Savunma sanayiinde neredeyse her alanda yerli ve milli ürünlerle ilgili haberler duyduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Peki drone ve maket saldırıları konusunda durumlar nasıl?

Turan Oğuz, hem dünyanın hem de Türkiye’nin bu alanda yoğun bir şekilde çalıştığı bilgisini veriyor. Roketsan’ın bu sene envantere girecek ALKA isimli bir mobil sistemi olduğunu öğreniyoruz. Söz konusu sistemde radar hedefi belirliyor, bir kamera ile hedefi takip ediyor, sonrasında hedef işlevsel olarak engelleniyor, eğer bu yeterli olmazsa 2.5 kW’lık bir lazer silahı ile hedef yakılıp imha ediliyor.

Başka bir çalışma ise Aselsan tarafında yürütülüyor. Şirket, 40 mm otomatik bomba atar bir sistem üzerinde çalışıyor. Drone/maket uçak saldırılarına karşı uzaktan komutalı silah sistemleri de çalışılıyor. Oğuz, Türkiye’nin tüm bu seçeneklerin hepsinde önemli gelişmeler sağladığını vurguluyor.

Ayrıca bazı yerli firmaların tamamen milli imkanlarla ÇNRA (çok namlulu roketatar) taşıyan drone ile drone vurma veya drone ile drone vurma gibi daha maliyet etkin yöntemler üzerinde testler yaptığını da ekliyor.

Çalışmalar tamamlandıkça sırayla devreye alınacağına işaret eden Oğuz, dünya tarihine bakınca her halükarda saldırılara karşı nihai noktada ‘çarparak imha’ seçeneğinin öne çıktığını ve bir süre sonra Türkiye'nin elinin bu alanda çok daha güçleneceğine işaret ediyor.