TEVFİK KADAN
‘Paralı askerlik' konusu tarihin en eski konularından biridir. Antik Yunan'dan Mısır'a, Osmanlı'dan Napolyon'a kadar çok sayıda ülke ve lider paralı askerleri cephede aktif şekilde kullanmış; fakat tecrübeler ışığında bu askerlerin olumsuz imajına yönelik mutabakat sağlanmıştır.
Napolyon memnuniyetsizliğini, “Kendi sadık askerlerim bir parça ekmek ve bir çift ayakkabıya muhtaçken paralı askerler lüks içinde yaşamaktalar.” diyerek ifade ederken, Salzman “Özel askeri kuvvetler, demokratik ulus devlet olgusunu tehdit etmektedir.” eleştirisini getirmiştir. Machiavelli de paralı askerlere yönelik eleştiriler getirmekte, “Paralı askerler arasında birlik ve bütünlük yoktur, güç peşinde koşarlar ve sadık değillerdir.” tezini savunmuştur.
Özetle paralı askerler tarih boyunca “güç ve para peşinde koşan, savaş ahlakını hiçe sayan ve sadakat hissinden uzak kuvvetler” olarak nitelenmiş, nitekim modern çağda da yasaklanmış fakat varlığı sonlanmamıştır.
ÖZEL ASKERİ ŞİRKETLERİN ORTAYA ÇIKIŞI
Paralı askerlik uygulaması, uluslararası hukukta 1949 Cenevre Sözleşmesi'ne Ek '1 Nolu Protokol', 3 Temmuz 1977 tarihli 'Paralı Askerliğin Kaldırılmasına Dair Afrika Birliği Örgütü Sözleşmesi', 1989 tarihli 'Paralı Askerlerin Kullanılması, Finanse Edilmesi ve Eğitilmelerinin Yasaklanmasına Dair BM Sözleşmesi' ve 2007 tarihli 'Silahlı Çatışma Ülkesinde Paralı Asker Faaliyetlerinin Yasaklanması' düzenlemeleri ile açık biçimde yasaklanmıştır.
Fakat Soğuk Savaş'tan sonra küresel çapta hakim olan neoliberal yaklaşımla birlikte 'kürek çeken değil, dümen tutan devlet' masalları piyasaya sürülmüştür. Küçültülen devlet, 'yeni kamu işletmeciliği' adı altında görev ve sorumluluklarını özel şirketlere devretmiş, ademi merkeziyetçi yaklaşım zamanla güvenlik alanına da girmiştir. Küresel çapta yerleşen 'düşük maliyetli devlet' anlayışı orduların küçülmesine neden olmuş, bu da paralı askerliğin modern bir versiyonu olan özel askeri şirketleri yaratmıştır. Böylece orduların temel görevleri özel sektörün rekabet savaşına teslim edilmiştir.
BM Sözleşmesi'nde bu şirketlerin muharip görevlerden uzak durması tavsiye edilse de, muharebe destek (istihbarat, hava savunma ve topçu/havan silahlarının kullanımı, nöbet hizmetleri vb.) ve muharebe hizmet destek (danışmanlık, lojistik destek, mutfak hizmetleri, banyo hizmetleri, ulaştırma hizmetleri vb.) görevleri yapmasının önüne bir engel koyulmamıştır.
Böylece günümüzde tüm kötü imajlarına rağmen özel askeri şirketler sayısını giderek artırmış ve 100'den fazla ülkede hizmet veren dev bir sektöre dönüşmüştür.
ASKER SAYILARI MİLYONLARI BULUYOR
Günümüzde 200'den fazla özel askeri şirket olduğu değerlendirilmektedir. Bunların en büyük 10 tanesinin toplam personel sayısı 1.4 milyona ulaşmış ve yıllık geliri 50 milyar doların üzerine çıkmıştır. En çok çalışanı olan şirketler Londra merkezli G4S (620 bin), Stockholm merkezli Securitas (330 bin) ve Madrid merkezli Prosegur (170 bin)'dur.
Bugün hiçbir özel askeri şirket, mevzuatında silahlı çatışmalara taraf olduğunu veya sözleşme yaptığı devlete silahlı çatışmalara katılma hizmeti sunduğunu ifade etmemektedir. Uluslararası Adalet Divanı da 1986 tarihli Nikaragua Davası kararında, özel askeri şirketlerin kendi mevzuatlarında tanımladıkları görevlerin silahlı çatışmalarda bir 'saldırı' fiili sayılamayacağını, bu nedenle şirketlere karşı 'meşru müdafaa' hakkının kullanılamayacağını belirtmiştir. Bu kararla şirketlerin silahlı çatışma bölgelerindeki konumu meşru hale getirilmiş, şirketlerin 'meşru müdafaa' hakkı ise korunmuştur.
Böylece herhangi bir silahlı saldırıya maruz kalan özel askeri şirketler, sözleşme tarafı devletlere sundukları askeri destek hizmetlerini kendi korumaları için kullanacaklar ve belirli ölçüde çatışmanın tarafı haline geleceklerdir. Blackwater’ın Irak’ta Felluce ve Nisur Meydanı olaylarında ortaya koyduğu dayanak da meşru müdafaa üzerinedir. Bu yönüyle şirketler meşru müdafaa hakkını geniş yorumlamakta ve silahla karşılık verme eğilimi göstermektedirler.
DEVLETLERİN VE ŞİRKETLERİN MOTİVASYONLARI FARKLI
Günümüzde devletlerin özel askeri şirketlere yönelik ortak motivasyonu, ulusal ordulara nazaran daha hızlı, etkin, siyasi ve ekonomik maliyet olarak daha verimli olmasıdır. Yani yürütme, bir Meclis onayı aramadan diğer ülkelere askeri destek sunabilmekte, bunların menfi davranışlarının sorumluluğunu ise üstlenmemektedir. Fakat şirketlerin temel motivasyonu ise paradır. Dolayısıyla, “Maddi bir kazanç elde etme arzusu, çatışma esnasında çok ahlaksız bir yöne doğru evrilebilir. Çünkü uluslararası silahlı çatışma hukukunun en temel prensibi; ‘eğer bir kişiyi tutsak alabiliyorsan yaralama, yaralayabiliyorsan da öldürme’ şeklindedir. Öldürmek son çaredir. Bunun da nihai amacı politiktir, siyasidir. Fakat özel askeri şirketlerde orduların sahip olduğu değerler sistemi yoktur. Onların değerler sisteminin temeli maddi kazanç elde etmek üzerine kuruludur. Temel unsurun maddi kazanç elde etmek olduğu sistemde en temel sıkıntılardan biri barışın yerleşmesinin zorlaşmasıdır. Çünkü eğer askerler savaşırsa kurallara uyar ve barış tesis edildiğinde kalıcı kinler ve ya düşmanlıklar kalmaz. Barışın tesis edilmesini sağlayan şey, savaş hukukunun kurallarının uyulmasına bağlıdır. Öbür türlü olduğunda ise çok büyük kalıcı düşmanlıklar meydana gelir ve barış da tesis edilemez.”
SİERRA LEONE ÖRNEĞİ
Nitekim İngiliz Executive Outcomes (EO) şirketi, Sierra Leone ile ülkedeki iç savaşı sona erdirmek ve istikrarlı bir ortamın tesisi için sözleşme imzalamıştır. Kısa süre içerisinde bu görevi de başarıyla tamamlayan şirket, savaşı sona erdirmiş ve istikrarlı bir siyasal düzenin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bunun neticesinde de Sierra Leone yöneticileri 1997’de EO’nun görevini tamamladığına karar vererek sözleşmeyi feshetmiştir. Fakat sözleşmenin feshiyle birlikte ülkede yeniden krizler patlak vermiş ve kaos ortamı eskisinden daha tehlikeli bir biçimde ortaya çıkmıştır. EO şirketinin ülkeyi terk etmesini müteakip Sierra Leone’nin resmi hükümeti, muhalif güçlerin darbesiyle görevden uzaklaştırılmıştır. Bu durum, şirketlerin para kazanma dürtüsüyle ülkedeki kaos ve savaşı bir şekilde kışkırttığı şeklinde yorumlanmaktadır. Bu şirketlerin çatışmalardan beslendiği unutulmamalı ve uzun vadeli bir istikrar ortamına katkı sunamadıkları dikkate alınmalıdır.
SONUÇ OLARAK
Özel askeri şirketler, özü itibarıyla küreselleşme sürecinin bir icadıdır. Özellikle Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra orduların tasfiyesi sürecinin bir neticesi olarak ortaya çıkmıştır. 90'ların başında 'petrol boru hatlarını koruma' gibi görevler yapmış, ardından çok sayıda çatışma sahasında aktif olarak yer almışlardır. Bunlar doğası itibarıyla istikrarsızlık ve çatışma ortamından beslenmektedirler. Şeffaflık ve denetlenebilirlik konusunda ciddi sorunları bulunmaktadır. Şiddet eğilimleri yoğundur ve savaş bölgelerinde kalıcı yaralar açmaktadırlar.
Devletler ise siyasi maliyetleri gözönünde bulundurarak özel askeri şirketleri teşvik etmektedir. Bu, özünde neoliberal düzenin 'özelleştirme' furyasının doğal bir yansımasıdır. Bu şirketler parlamento onayı olmadan yabancı ülkelere askeri desteğe imkan sunmaktadır. Ayrıca devlet dışı aktörlerin desteklenmesinde önemli birer araçtırlar. Bu nedenle istihbarat örgütleri tarafından doğrudan yönlendirilmektedirler.
Türkiye, bu pazarda pay kapmak yerine milli ordusunu güçlendirmeli, savunma ve güvenlik işbirliği anlaşmaları ile gerekli gördüğü ülkelere doğrudan ve açık biçimde desteğini sunmalıdır. Devlet dışı aktörlerle yürütülen gizli süreçlerin bumerang gibi dönüp kendimizi vuracağı unutulmamalıdır.
KAYNAKLAR:
Özel askeri şirketlerin küresel yayılımı ve geleceği, Ahmet Keser, SETAV
Uluslararası hukuk bağlamında özel askeri şirketler, Yasin Öztürk, Doktora Tezi
https://www.trthaber.com/haber/dunya/ ozelaskerisirketlerveyarattiklaritehditalgisi620633.html
Aydınlık