İstiklal savaşının en karanlık günleriydi; ana yurdun en verimli yerleri düşman çizmeleri altında inliyordu. Milletin bütün kuvvet kaynakları kurumuş dışarıdan ve içeriden ihanetler birbirini kovalamıştı. Herkes:
Türk öldü! diyordu....
Türkiye’nin de Afrika ve Asya’daki esir memleketler arasında katıldığı sanılıyordu. Asırlarca Türk’ün egemenliği altında yaşayan milletler onun son varlığını yağma ediyorlardı. En akıllı görünen birçok yurttaş ve aydınlarımız İngiltere’nin veya Amerika’nın himayesini nimet saymaya başlamışlardı.
Atatürk böyle bir zamanda yer yer ayaklanan Türk halkına önder oldu; Ankara’da Büyük Millet Meclisini kurdu.Bir gün mecliste söylediği nutkunu şair Midhat Cemal’in bir manzumesinin şu son beyti ile bitirdi:
”Ölmez bu vatan farzı muhal ölse de hatta,
Çekmez kürenin sırtı bu tabutu cesimi…”
Türk vatanının düşman elinde kalmayacağı ve Türk milletinin asla esir olmayacağı hakkındaki iman, Atatürk’ün ruhunda sonsuz bir kuvvet ve sönmez bir ateşti.
Bu kuvvet ve ateşi, her fırsatta milletin her ferdine aşılamakta eşsiz bir ustalık gösterirdi...
(Kaynak: N. A. BANOĞLU, YAYINLANMIŞ BELGELERLE ATATÜRK, SİYASİ VE ÖZEL HAYATIİLKELERİ, 2. BASKI, İST. , 198, S. 148)