PKK’nın Güvenpark’taki bombalı saldırısı kadar alçakça bir eylem zor bulunur. Hainler, yüzlerce kiloluk bombayı patlatmak için 13 Mart 2016 Pazar günü, Kızılay otobüs duraklarının en kalabalık olduğu bir saatti seçmişlerdi. 37 sivil yurttaşımızı kaybettik, yüzden fazla insanımız yaralandı, sakat kaldı. İtfaiye görevlileri günlerce ağaç dallarından insan parçaları topladıklarını söylüyorlardı.

PKK’NIN İNSAN KAYNAĞI OLARAK ÜNİVERSİTELER

Katliamı organize eden teröristin adı Seher Çağla Demir’di. Tekirdağ’da yaşayan orta halli bir ailenin kızı olan Demir, 2012 yılında, Balıkesir’deki üniversitede okurken HDP (o zamanki BDP) il örgütüne gidip gelmeye başlamış. HDP, “kafaladığı” genç kadını, bir yıl sonra PKK’ya “devretmiş”. Bu tarihten sonra ailesi ile iletişimini kesen Seher, Suriye’deki YPG’nin kamplarına gönderilmiş. Orada canlı bomba eğitimi almış ve hiçbir vicdan emaresi göstermeden kendisine verilen katliam görevini yerine getirmiş.

Selahattin Demirtaş’ın kitabına adını vererek “onurlandırdığı” katil Seher’in, Balıkesir’deki son fotoğrafı 1 Mayıs’ta HDP korteji ile yürürken çekilmiş. Hakkında 2013’te açılmış bir örgüt davası da var. Kampüste ve şehirde PKK’nın yasadışı işlerine bulaşmış. Kim bilir, belki de TGB’lilerin, Ülkücülerin etkinliklerini basanlar arasına katılmıştır. Neden olmasın, onlarca insanı öldürebilen bir cani iki afiş yırtıp, bir masa devirse çok mu?

Seher Çağla Demir’in öyküsü PKK açısından tipiktir. Örgütün kurulduğu günden beri üniversitelerden militan devşirdiğini biliyoruz. Bu militanların önce milliyetçi, vatansever öğrencilere yönelik saldırılarda “eğitim aldıklarını”, daha sonra örgütün silahlı kadrolarına geçtiğini de biliyoruz. Kütahya’da Hasan Şimşek’in, İzmir’de Fırat Çakıroğlu’nun şehit edilmesi ve öğrencilere yönelik sayısız saldırı, münferit olaylar değil, örgütün klasik adam yetiştirme yöntemi.

ODTÜ’DE YAŞANANLAR

Birkaç zamandır ODTÜ’de yaşananlar da benzer bir sürece işaret ediyor. Önce öğrenciler, PKK yanlısı grupların vatan şairi Namık Kemal’e hakaret etmesine tepki gösteriyor ve ardından PKK yandaşlarının saldırıları geliyor. Belli ki üniversiteleri çok önemli bir örgütlenme alanı olarak gören örgüt, buraları kaybetmek istemiyor. Bunun için en önce “üniversitelerde terör istemiyoruz” diyen öğrencilere, onların örgütlendiği Türkiye Gençlik Birliği gibi yapılara saldırıyor. Okulda amacına ulaşamayınca şehir merkezinde satırlı, bıçaklı pusu kuruyor. Çünkü üniversitelerin kaybedilmesi örgütün insan kaynağının kuruması anlamına geliyor.

Ancak ne yazık ki terör çeteleri hak ettikleri tepki ile karşılaşmıyor, öğrenciler aslında hepimiz için yürüttükleri bu mücadelede yalnız bırakılıyor. Çünkü aydınlar, siyasiler ve hukuk sistemimiz bu konuyu yeterince ciddiye almıyor. Ankara’nın göbeğinde toplanan HDP/PKK kongresi, CHP’nin HDP/PKK’ya sahip çıkan tutumu saldırganlara cesaret veriyor. Basının dili ise korkunç. Genellikle olaylar “karşıt görüş kavgası” gibi basitleştirilerek sunuluyor, bazı yayın organları ise açıkça terör gruplarından yana tavır alıyor. Kızılay bombacının yetiştirilmesi, Hasan ve Fırat’ın şehit edilmeleri gibi vahim olaylardan hiç ders alınmadığı görülüyor.

SALDIRGANLARI KORUYANLAR KİMLER?

En kritik nokta ise akademinin kendisi ile ilgili. Rektörlüğün yaptığı açıklamaya bakılırsa okuldaki olayları başlatan saldırganlar ODTÜ öğrencisi değil. Okula girişi sağlayan ODTÜpass sistemine bazı öğretim elemanları tarafından “misafir” olarak adı yazdırılan isimler. Rektörlük yazısında aynen şu ifadeler var: “… olaylara dışarıdan katılan kişilerin çoğunluğunun kampüsümüze girişlerinin bazı mensuplarımız tarafından ODTÜpass’a ziyaretçi kaydı yapılması yoluyla sağlandığı görülmüştür”

Evet, yanlış okumadınız, Rektörlük ODTÜ öğrencilerine saldıran PKK yandaşlarının “bazı akademisyenler tarafından okula sokulduğunu” söylüyor! Öğrenciler de haklı olarak soruyor: Kim bu akademisyenler? Kimler akademisyen kimliğinin ardına gizlenerek terör çetelerine yardım ve yataklık ediyor?


Gaffar Yakınca

Aydınlık