Yazar Mehmet Kutlular, bugünkü ‘Korkma, konuş!’ başlıklı köşe yazısında çok konuşulacak ifadeler kullandı. Mehmet Kutlular köşe yazısında Saidi Nursi'nin güneşin içinden çıkarak kendisiyle konuştuğunu iddia etti.
“VAİZ OLMAK CAMİ KÜRSÜLERİNDEN HALKA HİTAP ETMEK YOLUN BİRİ İDİ”
Kutlular, Risale eğitimi aldığı günlerden bahsetti ve şu ifadeleri kullandı:
“Risaleleri tanımaya başladığım andan itibaren, özellikle anlamını kavradıkça zihnimde daha da belirginleşen ve beni tereddüde sevk eden bir sorgulamayla karşı karşıya kalmıştım: Bu hakikatleri nasıl duyurmalı, diğer insanlara da ulaştırmalıyım? Nasıl bir yol tercih etmeliyim? Arapça öğrenip dışarıdan sınavları da vererek bir vaiz olmak; cami kürsülerinden halka hitap etmek yolun biri idi. Sadece Risaleleri okuyup iyice öğrendikten sonra nerede, ne zaman, kim ihtiyaç duyuyorsa onlara anlatmak, ulaştırmak için gereken her şeyi yapmak bir diğeri. Bu iki yoldan hangisini tercih etmeliydim?”
“GÜNEŞ BİRDEN AÇILMAYA BAŞLADI VE İÇİNDEN BİR KARARTI BELİRDİ”
“Bir gün yine böyle sırt üstü uzanmış yatıyor ve uyku ile uyanıklık hali arasında bir durumdayken, birden garip bir hâl hissetmeye başladım” diyen Mehmet Kutlular, yazısını şöyle sürdürdü:
“Bütün vücudumu bir titreme kapladı. Daha ‘Neler oluyor?’ diyemeden karşımda bir güneş belirdi. Işınları, vücudumun içine işliyordu. Titreme daha da artmıştı. ‘Her halde ölüyorum’ diye düşündüğümü hatırlıyorum.
Bu ihtimalle hemen Kelimei Tevhid ya da Kelimei Şahadet getirmek istedim. Fakat, ‘Lâ ilâhe illlah...’ derken ya ‘Lâ... deyip tamamlayamadan ölürsem’ endişesi içinde sadece ‘Allah, Allah, Allah!’ diyebildiğimi hatırlıyorum.
İşte bu hâlette iken, güneş birden açılmaya başladı ve içinden bir karartı belirdi. Bir müddet sonra onun Üstadın kalpaklı portresi olduğunu fark ettim. Üstad, gayet açık bir şekilde bana hitaben, ‘Kardeşim! Sen Risalei Nur’u oku. Korkma, konuş!’ dedi. Bunları gayet net bir şekilde duymuştum. Ve konuşması biter bitmez perde kapandı ve kendime geldim. Kendime geldim gelmesine, ama her yanım, eklemlerinden ayrılmışçasına sızlıyor, ağrıyordu. Hâlâ titremeye devam ediyordum.
Bu ikinci olay eğitimimin yönünü tayin etmemi sağlamış ve artık kararsızlıktan kurtulmuştum. Tam bir ferahlama hissettim. Çünkü ‘Nasıl yapmalıyım?’ sorusunun cevabı bizzat Üstad tarafından verilmişti.”