BİR

Hakan Şükür’ün parasız kalıp ‘Uber şöförlüğü’ yapabileceğine inanan var mı?

Yurt dışına yüz milyarlarca dolar kaçırdılar, sadece Akın İpek’in kaçırdıklarını düşünün.

FETÖ’nün ‘duygu sömürüsü’ne alet olmayın!

Bir kaç gün önce sokakta yaşayan Hasan’ın videosu ortalığa düştü.

Hasan, ‘bugün zor günler yaşıyoruz yarından ümidimi kesmedim’ dedi. Bu ifadeler, hem İslamcı iktidarı hem cemaati çok sevindirdi. Cemaat sevindi ve kullandı, çünkü, ‘umudunuzu kesmeyin’ diyordu. İslamcı iktidar ise nihayet mümin yoksul kulunu ideal örnek model fakir olarak bulmuştu.

Ve en makbul yoksul olarak tarihe geçti iktidarın sevgilisi oluverdi. Validen ilgi gördü köşe yazarları bu mümin kulumuza övücü yazılar yazdılar. Bakın ‘ne güzel fakir’, iktidara hiç kızmıyor, isyan etmiyor’ diye.

İsyan etmeyen yoksul türü en son ‘Ortaçağ’da’ görülmüştü, bin uzun yıl, hatta, kilise gaddar iktidarını sürdürürken dervişleri Fransisken ve Dominikan tarikatları, evsizliği, dilenciliği ‘din’ olarak yüceltiyor, sokaklarda ağaçlarda yatıyor, İsa’ya şükrediyorlardı. Ortaçağ’da ‘yoksulluk’ kutsanmıştı, kilise tarafından yoksulluk yüceltiliyor, sokakta yatıp dilenenler azizevliya oluyordu.

Koca aziz evliyalar dilencilikle yaşayıp şükrettiğine göre yoksul halka da düşen gıkını çıkartmamak.

Mesela, Diyanet İşleri Başkanımız da pekala sokakta yatıp kalkarak Hasanlar’ın kutsanmasına yardımcı olabilir.

Çünkü Hasan tam dişlerine uygun bir ‘mümin’, sokakta yattığı için sevinç ve coşku içinde, İslamcı iktidar Hasan’ı tanıyınca ‘bayram sevinci’ yaşadı, nihayet o ulvi aziz kahramanı bulduk deyiverdi.

Eski dervişlerin çilehaneye kapanıp ‘inzivaya’ çekilmesi gibi, yemeden içmeden kesilip nefsini terbiye etmesi gibi, Hasan, munis, kaderine razı oluşuyla iktidar kalemlerinde büyük bir teveccüh görüverdi.

Hasan’ın geceleri yattığı yere elli metre mesafede Ankara’da ononbeş yıl işportacılık yaptım, Ankara’nın eksi otuzbeş eksi yirmi derecede geçirdiği otuz uzun yılı yaşadım, biliyorum. Aynı kaldırım ızgaraları üstünde sabahları donarak ölmüş köpekleri bilirim, hatta, donup betona yapışmış köpeği yerinden sökmek için kürekle betondan kazındığını yaşadım gördüm.

Yani Hasan’ı biraz da ‘havaların iyi’ gitmesi kurtarmış. Havalar o kadar iyi gidiyor ki, Seymen Parkı çayırlarında papatyalar bile açmış.

Siz hayata başka sorular sorun, Etiyopya’ya Sudan’a Yemen’e Filistin’e ve tee Burma’ya bile yetişen sosyal yardımlar başkent Ankara’nın göbeğine neden ulaşamıyor?

Ve Hasan’ın kameralara konuşması yayılınca Hasan’a yardım eli şimşek hızıyla uzandı, oysa Hasan, ‘siz saraylarda yatıyorsunuz ben kaldırımda’ deseydi, kara kışta kaldırımda yatmaya devam edecekti.

İKİ

İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu’nun eşleri teröristin tiyatrosunda görüntülenip kamuoyu tarafından eleştirilince, İmamoğlu, eşini şöyle savundu: ‘Benim eşim, eğitimli bir Türk kadını, nereye gideceğini bilir.’

Eğitimli bir Türk kadını teröristlerin algı ve gazına gelmez.

Eğitimli bir Türk kadını önce, doğuda görev yaparken, türkü söylediği videosunu bu halk dinledikçe hala sızım sızım ağlayan, öldürülen, gencecik kızımız Türk öğretmenine sahip çıkar!

Eğitimli bir Türk kadını kendi aklına zekasına kendi bileğinin gücüne inanır, teröristten gelecek oyla kendine Cumhurbaşkanlığı hayali kurmaz.

ÜÇ

Barış Terkoğlu, temizliğine dürüstlüğüne çalışkanlığına ölünceye dek kefil olabileceğim ODA TV’den arkadaşım. Birinci sınıf bir çocuktur, kim laf ederse, karşısına çıkarım.

Ve ama, dün, CHP’nin başına HDP’yi saranların başında gelen Halk TV’nin ören bayanı Ayşenur Arslan’ın Medya Mahallesi programına çıktı. Ayşenur Arslan, İmamoğlu ve eşine teröristin tiyatrosu ve İBB’nin Sakine Cansız kitabını satmasına karşı oluşan halk tepkisini izole etmek temizlemek için Barış Terkoğlu’nu kullanmaya çalıştı.

Barış da bu sinsi oyuna geldi, ‘İBB her kitabı satıyor’ gibi İmamoğlu’nu savunan cümleler kurdu.

Barış’ın kendini kullandırması, insanı üzüyor, çünkü Barış’ı tanıyorum, dünya güzeli bir çocuk.

Barış, o ‘kahramanlar’ın kitaplarını kim yazdı, Barış, o ‘kahramanları’ yola kim çıkarttı, gayet iyi biliyor. Ama işte, yine de bir şekilde idealist yüreği ve bedeller ödeyerek ve öfkeli bir iradesiyle oluşturduğu tertemiz ismini, bir şekilde sinsi şebekelere ‘alet’ ediyor! Bir yazar kendini kullandırmamalı.

İmamoğlu’nun her yanlışına her şaibesine ‘olumlu’ bakıverirseniz siz de muhalefetin ‘mümin kulu’ oluverirsiniz, şimşek hızıyla ekrana çağırırlar hemen baş tacı ediverirler.

Sokaktaki Hasan ‘siz saraylarda yatarken’ diye bir cümle kurmadığı için iktidar tarafından baş tacı edildi, değişen bir şey yok, muhalif yazarlar da Manukyan kadar zengin İmamoğlu cümlesini kurmadıkları ve terörist destekçisi Kaftancıoğlu’na ses çıkartmadıkları sürece muhalifler tarafından ‘baş tacı’ edilecek.

HDP desteğiyle muhalefet iyileşemez toparlanamaz kahpe ve alçak bir yola girmiştir.

Barış gibi geleceğimizin Uğur Mumcusu adayı gençlerimiz kolay yetişmiyor. Genç bir yazar ona buna taraf oldukça ‘özgürlüğünü’ kaybeder. Bakarsınız ki birden güvenilmez inanılmaz biri oluvermiş. Bu dramı kaldıracak lüksümüz yok.

HDP ve PKK desteğinin bu topraklarda nice delikanlıları kullanıp öğütüp yiyip bitirdiğini çok iyi bilen bizler için, yüreğimiz sızlıyor.

DÖRT

Açılım dönemlerinde ifade özgürlüğü barış demokrasi vs. gibi laflar çok kullanılıyor, ey okuyucu, unutmayın, bunlar bir ‘hiledir’, çünkü?

Barış isteyen yazarlar önce kendi demokratik sorumluluklarını bilecek.

Sosyal sorumluluğu demokratik sorumluluğu hiç olmayan yazarların ağzından çıkan barış özgürlük laflarıyla nerelere sürüklendiğimiz ortada, işte açılım günleri, binlerce on üçonbeş yaşlarında Kürt genci öldürüldü, dıngıllarında değil, işte FETÖ’nün kanlı darbesi.

Demokratik sorumluluğun bilincinde olan insanlar teröristin gazına algısına gelmez, işi olmaz.

Yazarlar, ifade özgürlüğünü kullanmayı kendilerine hak olarak görebilmeleri için demokrasiye karşı kendilerini sorumlu görmeliler.

Hem demokratik bir sorumluluk üstlenmiyorsun hem de teröristin ifade özgürlüğünün kahramanlığını yapıyorsun, böyle ucuz üç kuruşluk demokrasi hiç bir coğrafyada olmadı, yok.

BEŞ

İsmail Saymaz TV’de şöyle bir cümle kullandı: CHP HDP’yi dışlar desteklemezse, HDP çok sert yerlere gider.

Bu cümleler çok tanıdık, açılım öncesi de HDP’li yazarlar ekranlarda böyle konuşuyorlardı: ‘Barış için son şansız yoksa gençler çok öfkeli’, diye diye, gaza getirip hendeklerin önünü açtılar, binlerce çocuk öldürüldü. Bugün bu acımasız iç savaş ve trajedilerinden hiç ders almamış gibi, bu çocuklar hiç ölmemiş gibi kaldığımız yerden ‘aynı’ sorumsuz şantaj gibi kokan cümleler, çok tehlikelidir. Söyleyenleri yakar, sahneden düşürür, itibarlarını bitirir.

Dizayncılar CHP’yi bir seçim matematiğine inandırmış, CHP ile HDP’yi topla, kazanırsın diye.

Bu yol, yol değil. Doğru olan dürüst temiz vatansever ol, bu halk sana oy verir.

Matematiğe değil yüreğe vicdana temizliğine ve vatanseverliğe ve bayrağına ve toprak bütünlüğüne inan! Bir matematik denklemiyle vatanseverliğinizi kuşkuya düşürdünüz. Bir matematik formülle mirasçısı olduğunuz partiyi rezil rüsva ettiniz.

Bu şeytani denklemle binlerce aydının akademisyenin siyasetçinin aklı şaştı, kişiliklerini korkunç felaketlerin ve rezilliklerin içine soktu ve hepsi terörizmin fırtınasıyla tarihten vicdandan düştüler, insanlıkları sorgulandı, insan içine çıkamaz hale geldiler.

Görünen o ki bu denklem bir kuşak genci aydını daha dehşet girdabına sarmış, un ufak öğütüyor yok ediyor, elden ne gelir. Siz yeni seçime değil bir derin hayal kırıklığına daha hazır olun, yazık, bir kuşak daha gözlerimizin önünde heder olup telef olup gidiyor.

ALTI

Gelelim en büyük argümanlarına: Altı milyon HDP seçmenini ne yapalım?

Kardeşlerim, bin defa yazıp çizdik, bir daha yazalım, Türkiye kırk yıllık bir iç çatışma yaşıyor, onbinlerce insan öldü yüzbinlerce insan hapislere girip çıktı. Bu kadar ölen içeri düşen aile akraba aşireti toplayın. Bu çatışmanın yaraladığı milyonlar var. Kiminin amcasının oğlu kiminin akrabası kiminin okul arkadaşı gözleri önünde ölmüş vurulmuş kaçmış vs. yok olmuş.

Çatışmanın ortasında kalmış insanların sevsinsevmesin kendi yakınlarına çevresine ‘mensubiyet’ duyması, doğaldır. Travma üstüne travmalar milyonlarca insanı aynı acılar aynı çaresizlikler içinde düğümleyip kilitleyip bir yerlere mahkum etti. Bu binlerce travma ve trajedi kırk yılda çok büyük yekün oluşturdu. Bu travma Türkiye gerçeğidir, HDP’yi değil yaşadığımız travmayı kabul edin. HDP’ye göre değil travmanın vahametine göre siyaset yapın hareket edin.

Yani HDP travmatik bir partidir, bu travma elli yılda alevlendi soğuması da bir otuz kırk yıl alır bu da sosyolojik bir gerçekliktir.

Bu travma karşısında yazarlara düşen ‘soğutmaktır’, çatışmasız bir ortam yaratmak, gazı algıyı desteği kesmek, teröristleri siyasetten uzaklaştırarak gençlere güvenli bir gelecek umudunu taşımaktır ki, Güneydoğu’da son iki yılda ortam hava atmosfer çoktan değişmeye başladı, işte anneler HDP önünde, bir halkın isyanıdır bu, olacak şey değil ama, karşılık buluyor, gecenin on ikisinde dahi genç kızlarınız artık sokaklarda dolaşabiliyor.

HDP gerçeği travmatiktir. Travmayı trajedileri başımıza getiren dünyanın en büyük emperyalist ülkeleri ve bundan faydalanan zamanın İslamcı ve liberal yazarlardır.

Bu travmanın Güneydoğu’da otoriter hale gelip açılımla kutsanması bölgede milyonlarca insanın öldürülmesi ve büyük şehirlerde karşılık bulması Yugoslavya Gürcistan Lübnan vs. örnekleriyle ortadadır. Bu korkunç korkuları yaşamayan yazarları konuşturarak ülkenizi bir daha hendeklere mahkum edersiniz.

Yazara akademisyene siyasetçiye düşen görev bu travmayı okşamak gazlamak fişfişlemek değil ‘soğutmaktır’. Türkiye’nin bu travmayı soğutmak için şansı çoktur, çünkü, ayrım gayrım demeden hepimiz herkesin hukuk karşısında eşit olduğu bir ideal bir cumhuriyet değeriyle yazıp çiziyoruz.

Tam tersine yazarlar akademisyenler siyasetçiler bu trajedileri bu travmaları kendi ‘kahramanlıkları’ için harlıyor, oy uğruna alçakların ve hainlerin açılımcı siyasetlerine sığınıyor!

HDP’nin tek bir başarısı var, travmasını CHP ve benzeri yapılara kabul ettirmek. Nedir başarısı, kahramanlık öne çıkma arzusundaki yazarları kafalayabilmek. Nedir travma, kolu kanadı kırılmış felç geçirmiş akıl sağlığını kaybetmiş demek. Ve bu şizofrenik kafayla herkesin hukuk karşısında eşit olduğu hukuk toplumunda etnik milliyetçilik iddiasıyla arkasına emperyalist güçlerin desteğini alıp ulus devlete saldırıp milyonlarca insanın ölümünü göze alıp başarabileceğini sanmak.. Nedir travma, işte bu kafayı ciddiye alıp ortak siyasi ittifakı kurmak. Nedir travma, partisi yazarı akademisyeni siyasetçisi, onbinlerce mühendisi öğretmeni öldürüp isyan ayaklanma çıkartan bu teröristleri tiyatro şiir hikaye gibi algıları kullanıp aklınca topluma seçmenine benimsetmeye çalışmak.

İyi eğitim almış Türk kadının önce bu korkunç trajediyi sonrasında oluşan bu ‘travmayı’ anlayacak zeka yetileri olmalı.

Eğitimli Türk kadını, şefkatini, travma yaşayan hastanın korkunç hezeyanlarına değil bizatihi hastanın kendi varlığına gösterir.

YEDİ

Bir de duyurum var, Wikipedia açıldı, Nihat Genç maddesinde yazılıp çizilenler bilgi yanlışlarıyla dolu, okumadığım okullar yazılmış, hiç yazıp çizmediğim gazeteler dergiler yazılmış, tamamen yanlış. On uzun yıl müracaat edildi, defalarca doğru bilgilerle düzeltme girişimimiz oldu, nafile. Bize uygun gördükleri yanlış saptırma bilgilerle artık uğraşacak halim de yok. İstediklerini yazsınlar. Hangi ‘yazarlara’ özene bezene otobiyografiler hangi yazarları yanlış eksik bilgilerle çarpıtıp gençlik nezdinde ‘yok etmek’ istedikleri ortada.

Hangi konferansa gitsem işte sunucu bu yanlış bilgilerle beni takdim ediyor ve ben de her defasında konuşmamım ilk on dakikasını bu yanlış bilgileri düzeltmekle heba ediyorum.

Wikipedia, Ekşi Sözlük gibi, hangi trollerin nasıl dizayn ettiğini bilmediğimiz adına sosyal medya denilen platformlar var, HDP’liler FETÖ’cüler ve İslamcı iktidarın yandaşları, buralarda ordular halinde hücum ediyor algı yönetiyor linç düzenliyor, uğraşacak halimiz zamanımız da yok.

Sosyal medyayla eski Mısır’da erkek evlatları öldüren yeni tür bir firavunlukla karşı karşıyayız, ‘delikanlı’ya tahammülleri yok, bağımsız yazar nedir bilmezler. Biz de bir sepet içinde yazılarımızı Veryansın Tv’ye bırakıyoruz işte.

Kırk uzun yıl yaza çize Allah’a şükür milyonlarca okuyucu içinden yüzbinin üstünde bir kitleyle aramızda kutsal ayrılmaz bir arkadaşlık kurduk, fazlasıyla yetiyor, kırk yıldır bitmeyen neşem, vicdan ve neşe, her şeyim, daha da büyüyor.

Hepsi bu kadar.


veryansıntv