Netflix, Kaşıkçı cinayetine ilişkin programın kaldırılması karşılığında Suudi Arabistan'da pedofili ve eşcinsel içerikleri yayınladıkları açıklamasıyla gündeme oturdu. Teori GYY Kuntay Gücüm 'Suudi Arabistan gibi ülkelerde, toplum sağlığının pazarlık konusu yapılabildiğini görüyoruz' dedi

ERSOY İRŞİ

Netflix kamuoyunda gündem olmaya devam ediyor. Geçen haftalarda pedofili seviciliği yapılan 'Minnoşlar' dizisiyle tüm dünyadan tepki almıştı. Türkiye ise erken hareket ederek, öncü rol üstlenerek diziyi Türkiye kataloğundan çıkarmıştı. Sosyal medyada dünya çapında çağrılarla, imza kampanyalarıyla Netflix'in diziyi kaldırması talep edilmişti. Son olarak ise Netflix çirkin bir pazarlıkla gündeme oturdu. Netflix, 2019'da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın, gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti nedeniyle eleştirildiği bir programı Suudi Arabistan'da yayından kaldırma karşılığında, "pedofili" ve "eşcinsellik" içerikli videoları bu ülkede yayınlamalarına izin verildiğini açıkladı.

Netflix'in CEO'su Reed Hastings, CNN televizyonuna verdiği bir röportajda, Ocak 2019'da Hasan Minhaj'ın sunduğu "Patriot Act" isimli programın Kaşıkçı cinayetiyle ilgili bölümünün Suudi Arabistan'da yayından kaldırılması kararına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yeni yayımladığı kitabında ifade özgürlüğünden bahsederken, Suudi Arabistan'ın isteği üzerine bir programın yayından kaldırılmasının bir hata olup olmadığının sorulması üzerine Hastings, "Bu zor bir karardı." değerlendirmesinde bulundu.

Patriot Act'in ilgili bölümünü yayından kaldırmanın karşılığında, "Queer Eye," "Sex Education" ve "Orange is the New Black" gibi programları Suudi Arabistan'da yayınlama şansları olduğunu belirten Hastings, "Bu tedirgin edici bir tavizdi, bunu onaylamamız kolay olmadı ama bu adımın iyi olduğunu düşünüyoruz" sözleriyle kararını savundu.

'DENETLENMESİ DEMOKRATİK DEVRİMİN İLERİ BİR ADIMI'

Netflix üzerine önemli çalışmaya imza atan ve Batı'nın kültürel hegemonya araçları üzerine çalışma yapan Teori dergisi Genel Yayın Yönetmeni Kuntay Gücüm, Netflix'e ilişkin son gelişmeleri Aydınlık'a değerlendirdi.

Gücüm şunları söyledi: 2. Dünya Savaşından sonra üretimde kalite denetiminin geliştiğini görüyoruz ve kültürel üretim de dışında kalmamalı. Buna tüm dünyada, “standardizasyon ve denetim” adı veriliyor. Teknik mevzuatta standardizasyon üretimin sınırını değil, asgari kaliteyi belirliyor. İlgili düzenlemelerin amacı toplum sağlığını, güvenliğini ve tüketiciyi (ya da izleyiciyi), dolayısıyla toplumun menfaatini korumak. Standartlar yani asgari kalite, teknik olarak nesnel ve bilimsel yöntemlerle tespit edilir. 

Üretime toplum menfaati adına çizilen sınırlar, bir yönüyle de uluslararası tekelci sermayeye çizilen sınırdır. Standardizasyon, üretimin toplum menfaati adına denetlenmesi, demokratik devrimin ileri bir adımı.

'ESAS OLARAK İDEOLOJİK BİR MÜCADELE OLMALI'

Laissez Faire, laissez passer diyen neoliberalizm özellikle 1980’lerden sonra üretim ve dağıtım üzerindeki, buna kültür ürünleri de dahil, toplum sağlığı ve çıkarları adına her türlü denetimi engellenmeyi amaçladı; fakat liberalizminen etkili olduğu AB ülkelerinde bile neoliberal politikaların bu açıdan tam başarı sağlayamadığını tespit etmeliyiz.

Teori dergisi olarak son birkaç aydır hem internet sitemizde hem de dergide Netflix üzerine çalışmalara yer veriyoruz. Yayınlarımızda Netflix’in bir ideolojisi olduğunu tespit ettik; yani mücadele de esas olarak ideolojik bir mücadele olmalı. Diğer taraftan Netflix yayınları toplum sağlığını tehdit edecek içerikler de barındırabiliyor, o zaman da belirttiğimiz teknik düzenlemeler devreye girmeli.

Tanıtım filmlerinden pedofili içerdiği anlaşılan malum dizinin yayınına müdahale edilebilmiş olması, Türkiye’de kamunun her şeye rağmen toplum sağlığını koruyan bir denetim gücü olarak hareket edebilme potansiyelinin hala var olduğunu ifade eder. Bu da demokratik bir kurumsallaşmanın göstergesidir. Biz bu kurumsallaşmayı 150 yıllık Demokratik Devrim tarihimize borçluyuz. Demokratik devrimin gerisinde kalan Suudi Arabistan gibi ülkelerde ise, toplum sağlığının, iktidarı ellerinde tutanlar tarafından siyasal menfaatlerine hizmet edecek şekilde pazarlık konusu yapılabildiğini, hatta feda edilebildiğini görüyoruz. Netflix ile pazarlık haberlerinin, emperyalizmle en ileri ortaklıkları kuran bir yerden gelmesi de şaşırtıcı değil.

'MDD'Yİ SAVUNANLAR ÖNCÜ ROLLER ÜSTLENMELİ'

Yayıncılığı standartların olmadığı bir alana dönüştürmek, demokratik devrimin yıpranmasını kabul etmek ve liberalizme teslim olmak anlamına gelir. Dijital yayıncılık olanaklarının bu kadar geliştiği bir dönemde, yayıncılıkta asgari kalitenin toplumu koruyacak şekilde, nesnel, demokratik ve bilimsel olarak nasıl tespit edilmesi gerektiği üzerine de daha fazla eğilmemiz gerekiyor. Milli Demokratik Devrim'i savunanlar bu noktada öncü roller üstlenmeli. Tekelci bir işletme olan Netflix’e sınırsız özgürlük isteyenler, aslında toplum çıkarlarına zincir vurulmasını talep ediyorlar.