ABD Başkanı Trump, 2016 Aralık ayı başında, Ohio’da taraftarlarına yaptığı konuşmada “ ‘Kudurmuş Köpek’i Savunma Bakanımız olarak ilan edeceğiz” demişti. Bahsettiği kişi General James Mattis’di. 44 yıl Deniz Kuvvetlerinde görev yapan etkili General Mattis bir önceki başkan Obama’ya muhalefetiyle tanınıyordu. Obama’yı İran konusunda pasif olmakla suçluyordu.
General Mattis, 1991’de Basra Körfezi’nde ve 2001’de Afganistan’daki ABD birliklerini yönetmişti. Namını buradaki katliamlardan alıyordu. 2003’te Irak’ta aynen şöyle söylemişti “Beni kızdırmayın herkesi öldürürüm!”. Herkesin değil ama üç yıl içinde 2 milyondan fazla insanın ölümüne neden oldu.
Şimdi “Kudurmuş Köpek” lakaplı Savunma Bakanı kendisini göreve getiren Trump’la anlaşmazlığa düştüğü için istifasını verdi. İstifa, Trump’un Suriye’deki Amerikan birliklerini çekme kararından sonra geldi. Böylece General Mattis, 1991’deki Körfez savaşından bu yana egemen olduğu Orta Doğu sahasını terk etmek zorunda kaldı. Tarih, Mattis’in adını Orta Doğu’dan geçen yenik batılı generallerin yanına yazdı.
General Mattis, namı diğer “Kudurmuş Köpek” Rusya ve Çin düşmanıydı. Bu iki ülke ile her türden işbirliğine karşı çıkıyordu. Senkaku adaları anlaşmazlığında Japonya’yı açıkça Çin’e karşı kışkırtan da oydu. Trump’un Suriye’de İŞİD’e karşı Rusya ile işbirliği yapmasına bile muhalefet etti. Suriye’de PYD unsurlarına silah yardımı tamamen onun projesiydi.
İlginç bir askerdi: Obama’nın İran’la nükleer denetim anlaşmasına karşı çıkmasına rağmen Trump’un anlaşmayı iptal kararına da muhalefet etmişti. Kuzey Kore ile yapılan nükleer barışın mimarıydı ve Kerry’nin İsrailFilistin Barışı projesini sonuna kadar desteklemişti. Hatta İsrail’in Filistin bölgelerine Yahudileri yerleştirmesi sebebiyle “bölgeyi istikrarsızlaştırdığı”nı söyleyen de oydu.
13 Haziran 2017’de “Afganistan’da kazanamıyoruz” itirafında bulunduktan sonra bir strateji değişikliğine gitmeyi savunmuştu. Onun kafasındaki planda bölgedeki boşluğu Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin doldurması vardı. Şu andaki ABD yönetiminde belki de Suudi Arabistan’ı destekleyen bir tek o kalmıştı. Pompeo’ya kalsa Kaşıkçı meselesinde Prensin ipi çoktan çekilirdi. Zaten son bir aydır Atlantik İttifakı’nda Yemen’e yönelik tavır değişikliğinin nedeni de Mattis’in yalnız kalmasıydı. Sonuçta General Mattis 1991’de postalını bastığı bu coğrafyayı baş düşman gördüğü Rusya’ya bırakıp gitmek zorunda kaldı.
Batı basını ABD’nin çekilişinden çok PYD’yi ortada bırakmasını konuşuyor. Bu açıdan Vietnam yenilgisine benzetilebilir. Hatırlanırsa orada da ABD çekilmekle kalmamış müttefiklerini de ortada bırakmıştı. Fakat belki de ondan da öte sonuçlar doğurabilir. Zira mesele salt iki bin ABD Özel Kuvvet askerinin Suriye’nin kuzeyini terk etmesiyle açıklanamaz. ABD, orada artık asker barındıramayacağı için değil bundan doğan riskleri kaldıramayacak kadar zayıfladığı için bölgeden çekilme kararı alıyor.
Trump “milyarlarca dolar ve binlerce hayat yatırıp karşılığında hiçbir şey elde etmeden Orta Doğu’nun polisi olmaya devam etmeyeceğiz” diyor. “Şimdi diğerlerinin savaşma zamanı” diye de ekliyor. ABD geride bir patron bırakarak çekiliyor. Putin’in stratejisi Şam yönetimini korumak ve ABD’yi bölgeden uzaklaştırmak söz konusu ise kesinlikle zafere ulaştı. ABD “Kudurmuş Köpeği”ni feda etti. Şimdi dünyanın başka yerlerinde işi daha da zorlaştı. Ancak bu terk ettiği sahalarda geride kalanlar için işlerin daha kolay olduğu anlamına gelmiyor.