Dersimiz, Amerika siyahbeyaz ayrımcılığını neden yenemiyor, Amerika neden her an iç savaşın eşiğinde.

Neden an itibariyle dünyanın en sert keskin ırk ayrımcılığı Amerika’da yaşıyor!

Amerika’daki siyahbeyaz kavgası üzerine onlarca belgesel yüzlerce film ve kitap okuduk, sorumuz şu, dünyanın her hangi bir ülkesi, zamanla ‘sınıf’ ‘imtiyaz’ ve ‘ırkçılık’ gibi sosyal hastalıkların üstesinden kısmen yavaş yavaş gelirken neden Amerika’da siyahbeyaz iç savaşı her an patlama noktasında!

Ve bugün ‘eşitsizlik’ ‘hukuksuzluk’ ‘ayrımcılık’ vs. dendiğinde dünyalıların aklına ilk gelen neden afroAmerikan siyah nüfus.

Oysa siyahlar son otuz yılda rap müziği dünyanın bütün coğrafyalarına kültürüne kabul ettirip saldılar, siyahlar saç stillerini bütün dünyalılara benimsettiler, atletizm ve basketboldaki başarıları, dans, sinema, müzik, şov dünyasında bütün dünyanın hayran bıraktıracak yüzlerce sanatçı çıkarttılar, ve bir siyah başkan çıkarttılar, ve ama siyahbeyaz ayrımcılığı ilk günkü gibi kaldığı yerde, neden?

Bu devasa sorunların bir kısmının birazcık(?) ‘ekonomik’ nedenleri olamaz mı, demeye cüret etseniz dahi, bu ekonomik nedenleri icad edenler de ‘beyazlar’ın ta kendisi cevabı alırsınız.

‘BEYAZ EFENDİ’NİN TARİHSEL KÖKLERİ

Herhangi bir dünyalı başka nedenler de ‘olabilir’ diyebilir ama Amerika’da yaşıyorsanız, hayır, afroAmerikalı bu büyük sorunun ‘beyaz efendi’nin tarihsel kökleriyle bugüne gelmiş genetik bir sorunu olduğunu ve Amerikan toplumunun yakın geçmişteki deneyimlerine bakarak bu büyük sorunun artık aşılmasının mümkün olmadığını ve Amerikan’ın siyahbeyaz birlikte kaynaşmış el ele geleceğine hiç şans tanımadıklarını görürsünüz.

Kalıplaşmış sloganlaşmış dogmalar hükmünü her yerde sürdürüyor, siyahlar yoksul, çünkü siyahları yoksul bırakan beyazlar, siyahlar uyuşturucu satıyor, çünkü beyazlar başka şans bırakmadı, siyahlar pezevenklik yapıyor çünkü beyazlar onlara saygın iş vermiyor, siyahlar sanat medya dünyasında beyazlar kadar geniş imkanlar işler bulamıyor çünkü beyaz elitler  gizli şekilde siyahların öne çıkmasını engelliyor. Ve hatta trafikte mutlaka siyahlar durdurulur ve öldürülür artık gizli bir Amerikan yasası.

Yani Amerikan siyah toplumu önyargılarını yenebilmiş değil, siyahların başına ne geliyorsa beyazlar yüzünden algısı dogmatik bir inanç dediğiniz gün, o gün polisin acımasızca öldürdüğü bir siyah genç haberi duyar kafanız yine allak bulak olur.

Bu sert ayrımcılığa siyahların yüzde doksanı inanıyor, siyah nefretine karşı  savaşıp siyahları savunan beyazlar dahi bu sert kabulleri çok abartılı buluyorlar. Beyazların yüzde doksan dokuzu ise siyah ayrımcılığının yer yer münferit olduğunu ya da doğal sebeplerden olduğunu ve ama çok abartılıp işi ırkçılığa vurduklarını söylüyorlar.

KENDİ BELAMIZ

Film de burada kopuyor, ırk ayrımcılığı yasalarla ortadan kaldırıldıktan yüzlerce belgesel çekildikten ve karışma kaynaşma için bir çok devlet ve sosyal kurum sosyal kültürü harekete geçirdikten ve siyahlara bir çok konuda kotalar pozitif öncelikler (mesela Oscar törenleri gibi) tanındığı halde ve bir yığın sosyal kültürel önlem alındıktan ve siyah başkan çıkardıktan çok sonra dahi, çok büyük ölçüde siyah nüfus hala siyahların başına gelen bütün sosyal siyasi ekonomik felaketlerin müsebbibi beyazlardır diyor.

Aksini söyleyenlere Amerikan hapishanelerini doldurmuş dünyanın en kalabalık mahküm sayısı iki buçuk milyon siyah genci gösteriyorlar.

Artık Amerika için yıkılması mümkün olmayan sert bir ‘inanç’.

Ayrıntılara başka yazılarımızda girer çok başka yönleriyle de tartışırız, ama biz kendi belamıza dönelim.

1990’lı yıllarda Türkiye’de yoğun ve çok korkunç şekliyle iç savaş manzaralarıyla karşılaştı. İşte bu yıllarda tedavüle bir nükleer bombanın fitili gibi iç savaş hazırlığı kasıtla söylenmiş sert siyasi söylemler devreye sokuldu.

Harbiden iç savaş hazırlığı sosyolojisi karşılığı olmayan bu hazır kalıp sipariş dinamitlerden bir çoğunu başka yazılarımızda konu edinir genç nesli medyayı ve savcıları bir daha uyarırız, ancak, burada en tehlikelilerinden birinden söz edeceğiz.

Sağsol liberaller ve etnik milliyetçiler ve Avrupa Birliği’ne girmek isteyen yazar çizerlerin çoğu iç savaş sahnelerinin hüküm sürdüğü doğulu illerde halka şöyle söylüyordu: ‘Sizi Kürt olduğunuz için öldürüyorlar’.

Bu iç savaş tezgahı ağır kışkırtıcı laf karşısında Türkiye neye uğradığını şaşırdı.

NÜKLEER BOMBA ATSANIZ BU KADAR OLMAZDI

Çok ağırdı çok haksızdı sosyolojik ve siyasal karşılığı hiç yoktu. Ülkeyi beyinleri algıları kışkırtmak için söyleniyordu. Birbiri içinde anne baba gelin damat olan karışmış bir millete nefret tohumları ekiyorlardı.

Türkiye’ye nükleer bomba atsanız bu kadar ağır sonuçlar elde edemezdiniz. Bu ağır tecrübe Türkiye’ye çok şey öğretti ve aydınları devleti kamuyu harekete geçirdi.

Ancak, medyayı ele geçirmiş sağsol liberalleri susturmak dindirmek bu iç savaş bombalarını ellerinden almak mümkün değildi, (ve bu ağır maliyetleri de başka yazıda konuşuruz), aralıksız otuz yıl ekranlara çıkıp her gece sabahlara kadar aynı iç savaş tezgahlayan bu lafları söylediler. Türkiye’nin teröre karşı mücadelesini bu hain çete ‘kürt oldukları için öldürüyorlar’ diye utanmaksızın kasıtla manşetlere çekiyordu.

HÜLYA HÖKENEK…

Konumuza gelelim, işte geçenlerde Habertürk ekranında Hülya Hökenek, Ersan Şen ve Nagehan Alçı’nın katıldığı bir tartışma yaşandı. Ersan Şen’in sözü sunucu Hülya Hökenek tarafından kesildi ve izleyiciler Twitter’da Hülya Hökenek’e Nagehan Alçı’yı koruduğu için saydırmaya sonra alay etmeye ve sonra da Hülya Hökenek’in geçmiş twitlerini afişe etmeye başladılar.

Hülya Hökenek denen sunucu meğer geçmişte sağsol liberaller gibi kışkırtıcı bir dil kullanıyor, peşmergeye övgüler düzüyor, vesaire vesaire, kirli çarşafları ortaya döküldü rezil rüsva oldu.

Ve ertesi gün Nagehan Alçı tırlattı ve kudurmuş bir yazı yazdı, bakın Alçı, Hökenek’i nasıl savundu: ‘Hülya Hökenek’i hedef alıyorlar, çünkü Hökenek bir Kürt’ dedi ve Hökenek’i alaya alanları ‘kafatasçılıkla’ suçladı.

Buradan medyayı ve savcıları ve meclisi uyarıyorum, bu ülkeye yapılabilecek en büyük ihanet iç savaş tetikleyen hazırlayan bu insanlık dışı nefreti hala bas bas bağırıp deliler gibi psikopatlar gibi rahatlıkla söyleyenler var ve hiç bir cezai önlem alınmıyor.

Nefret düşmanlık körükleyen bu laflar bu ülke tarihinde bu ülkeye yapılmış en büyük ihanettir!

Ve Habertürk ekranları bu ‘ihaneti’n sözcüsü.

Nagehan Alçı denen kadın hala Habertürk’te bu lafları söyleyebilecek gücü kendinde bulabiliyor!

PSİKOPAT NEDİR NEREDE YETİŞİR?

Türkiye sosyolojisiyle tarihiyle kültürüyle kendini çok iyi tanıdı ve 1990’lı yıllarda olduğu gibi artık hazırlıksız hiç değil, ‘Kürt olduğu için’ lafı hem bu ülkeye yapılmış en büyük kötülük ve ihanet ve ama artık iş çığırından çoktan çıktı, bu kışkırtıcı tezgah bir ‘psikopat’lık örneği.

Nedir psikopat! Nerede yetişir, kimler besler!

Bu ‘kürt olduğu için öldürüyorlar’ zehri küresel şirketlerin ve onların Türkiye’deki ajanları şirketlerin mutfağında üretildi.

Nasıl üretildi? Manipülatif konuşan herkes ekranlarda ağırlandı. Fikriyle aklıyla değil dürtüyle nefretiyle hareket eden esersiz kariyersiz başkasına muhtaç kim varsa ekranlara taşındı.

Bu bulunmaz kullanışlı aptallar etnikmezhep kışkırtıcılığı için ekranlardan Türkiye’ye salındı.

Fikirsiz beyinsiz idealsiz ahlaksız insanlardı. İktidar goygoycuları. Kabadayı, narsist, ben merkezci, vicdansız (mesela hiç biri kovulan işçilerle tazminat alamayan merdivenaltı şartlarda ölen insanlarla ve patronlarının hırsızlıklarıyla ilgili tek konuda tek bir satır yazacak gücü kendilerinde bulamadılar).

Sağsol liberaller arkalarına gücü iktidarı alıp, kanun yasa toplumun esenliğini hiç düşünmeden ekranlardan bu kışkırtıcı dille Türkiye’nin tarihine kültürüne birliğine hücuma geçtiler, asker yazar hakim demeden Türkiye’nin en hayati kurumlarını şeyhin sümüğüne teslim ettiler. (Ne acı, bu yüzlerce sağsol liberalin mesela içlerinden bir tanesinin geçen gün kanserden vefat eden Soner Polat’ın tek bir yazısını yazabilecek kültür ve bilgiye sahip olamayışı, ne çok şey anlatıyor?)

Arkalarını yasladıkları iktidar gücünü abartıp her biri zorbaya Nazi gestapolarına dönüştüler.

Ki, ekranlardan on yıl boyunca aslı astarı olmayan haksız hukuksuz iddialarda onu da alın bunu da alın talimatları dahi verdiler ve aynı bu suçları on yıllarca ekranlarda gerile gerile denetimsiz Cinerler’in Şahenkler’in Aydın Doğanlar’ın ekranları açmasıyla yaptılar.

Nagahen Alçı bu sağsol liberal çetenin sadece bir üyesi. İşte gördünüz, Hülya Hökenek’in peşmerge sevdası ortaya koyulup foyaları geçmişleri ortaya çıkınca tırlatmış bir manyak gibi avazı çıktığı kadar bağırıp şalteri indirdi, gözleri karardı ve ‘Hökenek’e saldırıyorlar çünkü o bir Kürt’ diyebildi.

İktidarın bu kullanışlı oyuncakları için artık ‘tiksinti’ kelimesi yetmiyor.

Bu hain kelimeleri söyleyebilecek kadar öz denetimleri olmayan kurulmuş pilli bebek zavallı insanlardır.

Yaptıklarının yanına kar kalacağını umanların vicdan duygusu gelişmez, kardeşlerim vicdan duygusu gelişmeyenler psikopatlardır.

Bu iç savaş kışkırtan hain kelimeleri ancak ’empati’ duygusu hiç olmayan insanlar sarf eder, ki psikopatın en temel karakteristiği toplumla başkalarıyla empati kuramayışlarıdır.

Bu insanların yaşadığı her yerde ahlak tehlikededir, toplum sağlığı tehlikededir, sosyal hayat tehlikededir, çünkü dünyanın en tehlikeli ayrımcılığı fişfişliyorlar. İşte PKK’nın 1990’lı yıllardan yapmak istediği de bu: ‘Kürt olduğumuz için öldürülüyoruz’ algısını yerleştirmek ve ülkeyi ev ev sokak sokak ortadan ikiye ayırıp kutuplaştırmak ve kapı kapı cepheleştirmek.

Kardeşlerim, zibil kadar çok bu kadar Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı insanın aynı ekranlarda otuz uzun yıl aynı iç savaş tezgahı ağızlarla tutulması tekrar tekrar konuşturulması Türkiye’nin nasıl bir karanlığın içine sokulmaya çalıştığının en güzel delili.

Oysa, Ciner’in Habertürk’ün ve onların iç savaş tezgahçısı yazarlarının bilmedikleri bir şey var, adalet ödeşme yeridir.

Er ya da geç, toplumu kışkırtan iç savaş tetikleyen nefret tohumları eken insanları birbirine karşı etnik savaş tezgahına sokan bu psikopat güruhla kimsenin kuşkusu olmasın bir gün hesaplaşacağız.

Arkalarını verdikleri iktidarlar gelip geçer, ve hukuk ve adalet önünde sadece bir insan olarak yapayalnız kalırlar ve o zaman kişisel hakların kişisel özgürlüklerin ne anlama geldiğini şimdi içerde gün sayan Nazlı Ilıcak, Ahmet Altanlar gibi çok iyi anlarlar.

Yani sizin ekranlarınız bizden daha çok diye korkup kaçacak değiliz, kaçmadık da, kaçsaydık şu anda FETÖ ve CIA’nın bilmem nerelerini yalıyordunuz.

Yani, sizin arkanızda iktidar ve Amerika var diye korkup kaçacak değiliz, kaçmadık, bu yüzden siyasi kördüğümüne rağmen üzerinde hala sallayıp üfleyip konuşabileceğiniz bir ülkeniz var.

KİMSENİN SES ÇIKARTAMADIKLARI

Kardeşlerim, Türkiye’nin başına gelmiş en büyük illet bela, işte bu sözler ve onları sarfedenler ve onlara ekranlarını açanlardır.

Kardeşlerim, iletişim yani görüntü her şeydir çağını yaşıyoruz, gidip bir meydanın ortasına .ıçarsanız ülke ve dünya çapında bir şöhretiniz olur, ancak, o meydanda tarihin en büyük sanatçılarının yaptığı mimari eserleri görmezsiniz. O büyük mimarları geniş kitleler tanımaz ama ortasına .çanı herkes tanır.

Ortalık yere kim .ıçar ve ortalık yere .ıçanları kim meşhur yapar?

Ancak kuş kadar özgür olanlar .ıçar ve onları ancak kuş kadar özgür denetimsiz bu çağın imparatorları şirketler ekranlarda uçurtur.

O kuşlar ki savcılar onları tutuklayamaz o kuşlar ki iktidar onları korur besler maaşlar, o kuşlar ki içimizde en özgür insanlar. Topluma tecavüz ses yok, şiddetli etnik kışkırtıcı laflar ses yok, çünkü onlar iktidarın kuşları, o kuşların devlete millete Allah’a dine toplum değerlere pisletmesine kimse ses çıkartamaz.

Mesela, diyelim ki ben mahalle bakkalımla kavga edemem mi, ederim, hemen yapıştırırlar, Kürtle kavga ediyor, ben maç kuyruğunda kavga edemem mi, ederim, hemen yapıştırırlar, Kürtle kavga ediyor, işte böyle köpük köpük kudurmuş Habertürk salyalarını her yere salarlar. Mesela toplum Suriyeli nüfustan ekonomik olarak sıkıntılı, ilerideki sosyal düzensizlikten endişe duyuyor çok kaygılı, ama, bu insanlara göre toplumun işi gücü yok, Suriyeliler Arap olduğu için onlara nefret kusuyor, ve suphanallah, lafı getirdikleri yer hep aynı.

Şeyhlerin donunu tükürüğünü yalanlardan sarayın pislikleriyle ziftlenenlerden başka ne bekliyorsunuz?

Ve dersimize iyi çalışmak için önce şunu sormak lazım, parasını Londra’da depolayan şirketler neden ekranlarında ‘etnik’ ‘mezhep’ tartışmaları açmayı pek seviyorlar.

Şaşılacak bir tarafı yok, sömürgeci efendileri böyle istiyor çünkü!

Rezaletleri kokusu çıkmış yediden yetmişe Türkiye’nin nefretini kazanmış ve halkın ‘tiksinti’ nesnesi haline gelmiş Nagehan Alçı gibi bir yazarı hala ekranlarında niye tutarlar?

Çünkü bu şirketler, Nagehan’ı iktidarın uçaklarında dosyalarıyla kullanıp siyaseti manipüle etmede çok elverişli bir maşa olduklarını iyi bilirler.

Örnek mi, mesela, iki yıl önce Nagehan hanım, olmayacak bir laf etti, Ege Ordusu’nda Kemalist subayların darbe yapacaklarını söyledi, ne saçma değil mi?

Değil, eğer YAŞ öncesi FETÖ’cülerin gizlice yerlerini koruması gündemdeyse ve Balyoz mağduru bir çok subay tertemiz şekilde göreve başlamışsa, işte Nagehan hanıma bu sözleri kim niye söyletti anlamak mümkün.

Hangi güç devrede ve hangi güç bunları konuşturuyor, sır olmasa gerek.

Kardeşlerim, Nazlı Ilıcak örneğinde olduğu gibi psikopatlar başlarına gelene kadar yaptıkları ağır insanlık dışı tecavüzlerin normal insanlar gözünde ne anlama geldiğini hiç bir zaman bilemezler. Bu yüzden psikopatlar için hafifletici cezai indirimler yoktur ve dışarı çıktıklarında kaldıkları yerden tecavüze devam ederler.

Ve ama niyeyse Türkiye halkı hala şaşkın, çünkü, bu aslı astarı olmayan bomba tesirli manipülatif laflarından ötürü Nagehan Alçı ve benzerleri hiç ‘yargılanmış’ da değil.

Hiç endişeniz olmasın.

Allah’ın izniyle yargılamak bize nasip olacak!

Cumhuriyet için, egemenliğimiz için, hukuk için, ülkemizin esenliği için, kardeşliğimizin pekişmesi için, adalet önünde ödeşmeden, bu iç savaş tellalarını susturmak mümkün olmayacak!

veryansintv