Moskova’daki anlaşmanın dördüncü paragrafı: “BM Güvenlik Konseyi’nin terörist olarak tanımladığı grupların ortadan kaldırılması kararlılığı vurgulandı.”
Ateşkes’de “ateş hedefi” ilanı var: Heyet’ül Tahrir Şam (HTŞ).
HTŞ’yi El Kaide’nin Bağdadi liderliğindeki IrakŞam İslam Devleti (IŞİD/DAEŞ) Örgütü’nün Suriye’ye gönderdiği Colani kurdu. Sonra bölgedeki diğer terör örgütlerini tek tek yuttu. HTŞ terör örgütlerinin abisidir.
İdlib’i yöneten HTŞ, karar açıklandıktan bir saat sonra “Ateşkese uymama” kararı aldı.
HTŞ İdlib’le yetinmiyor. Türkiye’de de aktif.
Çok değil, birkaç sene önce Cilvegözü/Bab el Hava Sınır Kapısı’nın kontrolü de HTŞ’deydi. Kapının diğer tarafında hala silahlı gruplar etkin.
Türkiye’yi kafir ilan eden HTŞ’li teröristler sınırımızdan girdikten sonra İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kayseri ve Osmaniye başta olmak üzere 20 ilde örgütsel faaliyet yürütüyor.
Emniyet kuvvetlerimiz son bir yıl içinde 100’ü aşkın HTŞ’li yakaladı. Dört gün önce Kayseri’de İdlib’de etkin olan bir HTŞ’li gözaltına alındı.
Adalet Bakanlığı’nın 2018 verilerinde tutuklu HTŞ’li sayısı belirtilmiyor. Ama DAEŞ/El Kaide’den 1392 kişi tutuklu.
Sınırımızın öbür tarafında, parasını verenin satın aldığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyişiyle “başıbozuk”, Savunma Bakanı Akar’ın deyişiyle “radikal” gruplar etkin. 130 km’lik İdlib sınırımızın güvenliği sınırımızda bir devletin olmasına bağlı. Astana’nın fişini çekmek isteyen Jeffrey’in HTŞ için “vatansever” imasında bulunması yeterince uyarıcı değil mi?
Mutabakatla birlikte HTŞ temizliğinin de önünü açmış bulunuyoruz. İdlib’de “kara kedi”nin kışkırtmalarını engelleyerek, Fırat’ın doğusundaki tehdidi bertaraf etmeye ve Mavi Vatan’daki haklarımıza odaklanabiliriz.
İlker Yücel
Aydınlık