Mustafa Kemal, Trablusgarp’a (Libya) ilk kez İtalyan işgaliyle gitmedi. Meşrutiyet Devrimi’nden sonra çıkan olayları bastırmak ve bölgede düzeni sağlamak için Eylül 1908’de Libya’ya gönderildi. Bir anlamda ilk "31 Mart" hadisesini bastırmaya gitti. Kendisi de bu tarihte İttihatçı olan Mustafa Kemal, orada devrimi savundu. Bölgedeki olayları bastırdı ve devlet otoritesini sağladıktan sonra Ocak 1909 başında İstanbul’a döndü. Buradaki faaliyetlerinden dolayı İttihat ve Terakki Fırkası kongresinde "Trablusgarp delegesi" seçildi.
23 Temmuz 1908 II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Trablusgarp’ta bazı aşiret ve şeyhlerin kışkırtmasıyla devrime karşı tavır alan tepkiler ortaya çıkmaya başladı. Temmuz ve Ağustos aylarında süren bu gösterilerde hapiste bulunan tutuklular "genel af" bahanesiyle tahrik edilerek hükümet karşıtı eylemlerde kullanıldı. Buradaki gelişmeleri anlaması ve alınacak önlemleri saptaması için İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkez Komitesi tarafından bölgeye Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal’in gönderilmesi kararlaştırıldı. Mustafa Kemal, Selanik’ten İstanbul’a çağrıldı. Eylül sonunda deniz yoluyla bölgeye intikal etti. Üç aylık bir çalışmada aşiret ileri gelenleriyle temasta bulundu, askeri birliklerin daha aktif ve disiplinli olmasını sağladı.
FRANSIZLAR DA TAKİP ETTİ
Mustafa Kemal’in gelişini burada bulunan Fransız Konsolos A. Alrick, Paris’e 3 Ekim 1908 tarihinde gönderdiği raporda şu ifadelerle bildirir: "Muhtemelen Selânik İttihat ve Terakki Komitesi üyesi olan bir Türk subayı, birkaç günden beri bu civarda olup bitenler ve kişiler hakkında soruşturma yapacaktır. Kendisinin, daha şimdiden birçok yüksek memur ve eşrafı anayasaya ve onun başlıca ilkelerine sadakat yemini yapmaya davet ettiği, hürriyet ilkesi konusunda dindaşlarının menfi davranışlarıyla veya hiç değilse bazı tereddütleriyle karşılaştığı söylenmektedir." (Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, AAM Yayınları, Ankara, 1999, s.9.)
Fransız Konsolos, bu temaslar sırasında Mustafa Kemal ile de görüşür ve bu görüşmesini 11 Ekim 1908 günü Paris’e şu notla bildirir: "Selanik İttihat ve Terakki Komitesi üyesi Yüzbaşı Kemal Bey, İngiliz ve İtalyan meslektaşlarımı olduğu gibi, beni de ziyaret etti. Kendisinin ziyaretini iade ile bir görüşme yaptım." (Age, s.9.)
İngiltere’nin Trablusgarp Konsolosu Alvarez aynı günlerde ülkesine gönderdiği raporda ise şöyle der: "Beş gün kadar önce Tripoli’de geniş bir dinleyici topluluğu karşısında partisinin ilke ve amaçlarını anlattı. Düşüncelerini etkili ve akıcı üslupla dile getiren bir konuşmacı. Geçen gün bana uğramıştı. Çok sakin ve az konuşan bir ruh hali içindeydi. Bende, daha sonra doğrulanacağına inandığım, enerjik ve kararlı mizaç sahibi bir kişi izlenimi bıraktı."
Mustafa Kemal, Trablusgarp’ta güvenliği sağladıktan sonra 19 Ekim 1908 günü Bingazi’ye hareket ederek burada Meşrutiyet Devrimi’ne isyan eden Şeyh Mansur’la görüşür. Mansur’un evine giderken askeri birlikle evin etrafını sarar ve ona devletin kararlılığını gösterir. Mansur’a Kur’anı Kerim üzerine bağlılık yemini ettirir... Mustafa Kemal de "Meşrutiyet yönetiminin Halife Hazretlerine kötülük yapmayacağına dair" yemin eder... Mustafa Kemal burada da düzeni sağlar...
Yüzbaşı Mustafa Kemal, buradaki faaliyetleri sırasında basında çıkan olumsuz haberlere de cevap vermekten geri durmaz. Bingazi’de memurlar arasında çıkan anlaşmazlıkların Hanya’da yayımlanan İstikbal gazetesinde yayımlanmasına tepki gösterir. Çıkan haberlere, 29 Ekim 1908 tarihinde gönderdiği mektupla cevap verir: "Bir aydan fazla bir müddetten beridir vatanımızın Afrika’sında seyahat ediyor ve mahalli durumu, kamuoyunu, karşılıklı hissiyatı araştırıyorum. Buna dayanarak, gazetenizde yayımlanmasına aracılık edilen hususların hakikate yaklaşmamış olmakla beraber, pek zararlı olduğunu söyleyebilirim. Gazetelerimizin ahlâkımıza yükseklik, hislerimize temizlik ve maneviyatımıza kuvvet verecek makalelerin sergilendiği yer olduğunu görmek isteriz. Vicdanımın temizliğine emin olunuz kardeşim." (Cumhuriyet, 18 Aralık 1927’den aktaran; Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.1, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1997, s.33.)
OCAK 1909’DA İSTANBUL’A DÖNDÜ
Mustafa Kemal, Ocak 1909 başında İstanbul’a döner. Bu hizmetlerinden dolayı 22 Eylül 1909 tarihinde Selanik’te toplanan İttihat ve Terakki Cemiyeti 2. Büyük Kongresi’nde Trablusgarp delegesi olur. Kongrede yaptığı tarihi konuşmada askerin siyasetten çekilmesini ister. Bu teklif yönetimi rahatsız eder, ancak bu çıkış ileriki süreçte onun ne kadar haklı olduğunu ortaya koyar. Bu kongreden sonra Cemiyet’le olan ilişkisini keser ve daha çok askeri meselelerle ilgilenmeye başlar. Mustafa Kemal kongrede yaptığı konuşmada şunlara değinir:
"Ordumuzun içinde bulunduğu Cemiyet arkadaşlarımız, politikada devam etmek istiyorlarsa, ordudan çıkmak ve Cemiyetimizin halk içindeki teşkilatı arasına girmelidirler. Bu suretle gün bile kaybına meydan vermeyerek, ordumuz politikadan uzaklaşmalıdır. Ve ordu içinde kalacak dostlarımız da, artık politika ile meşgul olmamalı ve bütün gayretlerini ordumuzun kuvvetlenmesine çevirmelidirler. Cemiyetimiz de, bir an önce, teşkilatımızı halkın içinde genişleterek milletimize dayanan siyasi bir parti haline gelmelidir." (Kocatürk, Age, s.12.)
İlginçtir, bu uyarıların yapıldığı tarihlerde ordu ve siviller içinde İttihat ve Terakki karşıtı muhalefet gelişmektedir. Bu durum özellikle orduyu yıpratmakta; emir ve komuta yapısını bozmaktadır. Bunun acısını ‘31 Mart’ 13 Nisan 1909 günü çıkan irticai harekette ve 1912 Ekim’inde çıkacak olan Balkan Harbi’nde tüm çıplaklığıyla göreceğiz... İşte Mustafa Kemal bu durumu bildiği için İttihat Terakki yönetimini samimi olarak uyarır... Bu uyarı onları rahatsız eder ve Mustafa Kemal’e tavır alırlar.
Mustafa Kemal, 24 Aralık 1921 tarihinde Ahmet Emin Yalman ile yaptığı görüşmede de Trablusgarp günlerine değinir ve şunları söyler: "31 Mart meselesi halledilince tekrar Selanik’e döndüm. Ordunun, Cemiyetten ayrılması ve siyasetle meşgul olmaması görüşünü bu defa daha kuvvetle ileri sürmeye başladım. Meşrutiyetin ilanından sonra teşkilat yapmak için Trablusgarp’a gönderilmiştim. Her defa orada İttihat ve Terakki kongresine delege seçiliyor, fakat gitmiyordum. Bir defa yalnız bu maksadı anlatmak için gittim. Maksadımı kabul ettirdim. Fakat muvaffakiyet, yalnız kongrenin teorik kararında kaldı. Tatbik edilmedi. İttihat ve Terakki’nin bazı şahısları ile aramızda Meşrutiyet’ten sonra başlayan fikir ihtilafları nihayet derecede şiddetlendi ve hemen bu ana kadar devam etti. Bundan sonra yeni ordu teşkilatı yapıldı. İzzet Paşa Erkânıharbiye reisiydi. Ben bu teşkilatta Selanik Kolordusu Erkânıharbiyesi’ne, küçük rütbeli bir subay sıfatıyla dâhil oldum. Henüz Kolağası rütbesinde idim. Ordunun talim ve terbiyesiyle uğraşıyordum." (Vakit, 10 Ocak 1922’den aktaran; Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.12, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, s.165.)
‘MÜRTECİLERE YİĞİTÇE KARŞI KOYDU’
Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Enver Paşa’ların hayatını üçer ciltler halinde yazan Şevket Süreyya Aydemir’e göre, Mustafa Kemal Trablusgarp’a İttihat ve Terakki yönetimi tarafından biraz da "başımızdan gitsin" mantığıyla gönderilir. Yani ondan kurtulmak için... Ama o bunu bildiği halde görevi kabul eder ve orada üç ay içinde düzeni tesis ederek döner. Aydemir bu geziyi şöyle değerlendirir: "Mustafa Kemal gideceği yeri annesine de haber vermeden, sivil olarak yola çıkar. İzmir, İskenderiye üstünden denizyolu ile Trablus’a varır. Bu yolculukta, sonraları yaveri olan, eski çocukluk arkadaşı Salih Bey’e yazdığı mektuplar ilk gençlik heyecanlarını, sırlar, muammalar, içinde görünme heveslerini, ilk uzunca seyahatinin coşkunluğu içinde bulunan bir hareketli insanın heyecanlarını yansıtır. Bu seyahat onun için, hakikaten ilk karakter imtihanı da olur. Hem çileli, hem irade ve cesaret isteyen, hem de romantik tarafları olan bir imtihan. Bu iş aslında bir sürgündür. İttihat ve Terakki bu özgür görüşlü dikbaşlı Mustafa Kemal’i, güya bir parti temsilcisi diye Akdeniz’in ötesine, Trablusgarp topraklarına göndermektedir. Ama sürgün yeri iyi seçilmiştir." (Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, C.1, 32. Özel Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2011, s.129130.)
Aydemir, Mustafa Kemal’in orada irticayla yaptığı ilk mücadeleyi ise şöyle anlatır: "Mustafa Kemal, Trablusgarp’ta kendisini çabuk kabul ettirir, işlere hâkim olur. En dokunulmaz sanılan yerli mütegallibeyi ayağına getirir. Hatta bir medrese odasında asiler ve mürtecilerle yiğitçe karşılaşıp onlara meydan okur. Kendisini çevirmek, yakalamak, öldürmek yahut iki kolunu arkasına bağlayıp Trablus’tan atmak isteyen asilerle açıkça hesaplaşır. Mürtecilerin, şeyhlerin karşılarına tek başına dikilir. Nihayet bir gece, cami avlusunda halkı toplayıp onları uyarışı, Bingazi’deki icraatı ve o bölgede putlaştırılmış Şeyh Mansur ve diğerleriyle cesur hesaplaşmaları birbirini takip eder. Bunlar o zaman 28 yaşı içinde olan bir kurmayın, kendi teşebbüs ve sorumluluğunu kullanarak, geçirdiği ilk tehlikeli imtihandır. Hulasa Mustafa Kemal Trablusgarp’ta, çevresinin üstüne çıkmasını bilir." (Aydemir, Age, s.131132.)