Mudurnu Tavukçuluk’un ikinci kuşak temsilcisi Uğur Türesin, kesimhaneden mağaza zincirlerine kadar üretimden son tüketiciye kadar her aşamada çalışmış. Son olarak, İstanbul’da mağazalar zincirini ve pazarlamayı yönetmiş. Ona şirketin nasıl doğup büyüdüğünü ve bir yıldız gibi nasıl kaydığını sorduk. Kendisi çiçeği burnunda bir Vatan Partisili aynı zamanda. Sektörün ve Mudurnu’nun yeniden nasıl parlayacağı konusunda da görüşlerini paylaştı bizimle. Dedi ki, üretim devrimi programı ve milli sanayi!
MUDURNU KÜLTÜRÜYLE BÜYÜDÜM
- Mudurnu’nun eskisi misiniz Uğur Bey?
Mudurnu Bolu‘da 1959 doğdum. Babam da oralı. Mudurnu kültürüyle büyüdüm. Ahi gelenekleriyle kendini ispatlamış tarihi bir yerdir… Mudurnu için ne kadar çalışsam azdır borcumu ödeyemem. Babam Kayıboyu Türklerinden, Mudurnulu. Ailesi Karamanoğullarından Konya’dan Resne kazasından göçmüş. Enver Paşa‘nın da akrabası. Dedem hafızmış ama sosyal insan. Manifaturacı. Üretici. Köylerde at sırtında mal satar, keçi peyniri alırmış. Sezonluk, 4 katlı konağımızın altındaki mahzende basar, sonra da Kapalı Çarşı‘da satarmış.
- Tavukçuluk nereden geliyor? Aile çiftçi mi?
Rahmetli dedem, babamı 1952 yılında Halkalı Ziraat Mektebi’ne gönderiyor. Orada uygulmalı tavukçuluk öğreniyor. O dönemin Köy Enstitüsü gibi. Babamı oraya, amcamı da Robert Kolejine gönderiyor. Demirel’in adamıydı. Yıllarca AP ilçe başkanı oldu.
DEVLET YATIRIMI BİR ZİRAATÇİ
- Ziraat okulundan çıkıp sanayici mi oldu?
Ziraat teknisyeni olarak 1957 yılında ziraat dairesinde memur oluyor. Kaymakamlık emrinde Ziraat teknisyenlikleri vardı orada görev alıyor. On yıl sonra ayrılıyor. 1964’de ziraat odaları kurulmuş, kendisi Ziraat Odasına ait bir ahırda 250 adet vigolin yumurta ırkı civciv alıyor. O zaman damızlık yok. Bunlardan elde ettiği civcivleri üreticiye, çiftçiye ayağına götürüyor.
- Tavukçuluk başlamış mı o tarihte?
Tavukçuluk 1952 yılında başlıyor! Türkiye’de o zaman tavukçuluk yok. 1967 yılında da Türkiye’de ilk et ırkı çıkıyor: Yupi firmasından et ırkı alıyor. Yumurta tavukçuluğunu babam Mudurnu’da yaptı. Yupi de İzmir’de kasaplık et tavukçuluğu başlıyor. 1967 yılında Türkiye’de ilk defa Yupi et ırkı civciv satıyor. Babam, İzmir’den arabasıyla civciv alıp Mudurnu’ya getiriyor. Mudurnu’da, kendi bahçesindeki kümeste civcivleri besliyor, 70 gün sonra da Ankara’ya satıyor.
MUDURNU MODELİ DOĞUYOR
- Neden Ankara? Ulaşım, lojistik kolaylık nedeniyle mi?
İtfaiye meydanında tavuk kesicileri vardı. Memuriyetten daha iyi para kazanınca arkadaşlarına tavsiye ediyor. 35 arkadaşını örgütlüyor, eğitimini veriyor. Para kazanınca cıvar köylerde de ilgi görüyor. Yıllar sonra üretici sayısı 2 bine ulaşıyor. Sözleşmeli Mudurnu üretim modelini geliştiriyor. Her türlü tedarik ve pazar sorununu çözüyor. Bu da Mudurnu modeli diye geçiyor.
- Yumurtadan tavuğa geçiliyor aşama aşama…
Köylü tavuğuna kıyamaz kesmezdi. Tavuk kıymetliydi, yumurta veriyor diye. Ya tavuk hasta olacak ya kendimiz hasta olacağız ki tavuk yiyeceğiz. Tavuk misfair yemeğiydi, her zaman bulunmaz yenmezdi.
- Mudurnu modelinde üreticinin konumu nedir?
Sözleşmeli üretim modeli deniyor. Çiftçinin pazar sorununu ve tedariklerini çözüyor. Babam, ilk olarak üreticilere civciv ve yem verdi. Bakım ve sağlık hizmetleri eğitimi verdi. Irk gelişmemişti, 70 gün gelişme süreci vardı. 70 gün sonra canlı piliç olarak geri aldı. Pazar sorunu olmazsa herkes çalışır. Bunu hükümetlerimizin yapması lazım.
YEM, DEVLETİN FABRİKASINDAN
- Yem nereden buluyor? Bugünün en büyük sorunlarından…
Devletin Adapazarı yem fabrikasından temin ediyordu.
- Diğer yerlerden de bu işe girişenler oldu mu?
Diğer yerlerden toplayan esnaflar vardı. Birkaç tavuk getirenler de vardı. Sanayi diyemeyiz, profesyonel başlangıcı yoktu. Iki yıllık tavuklar, yumurta verimini azaltınca kesilirdi. Kağıt üzerinde kafası kesiliyor, kağıda sarıyorlar. Bağırsaklarını alıyorlar, temizliyorlar. Taşlık kalıyordu. Taşlık ve kafası, ayaklarıyla yani yemediği kısımlara da para veriyordu. Ama babam tertemiz temizlenmiş piliç getirirdi.
- Artık gıda saniyine doğru dönüşüm başlıyor herhalde. Hangi yıl?
74’te babam kendi kesimhanesini kurdu. Orada biz aile olarak çalışıyorduk. Günde bin tavuğu kendimiz kesiyorduk. Oradan da 150 bin tavuğa çıktı. 2000 yılında günlük 150 bin tavuk sayısına çıktık. Kazancı hep kendi işine yatırıyordu. Kesimhaneyi büyüttü. Sonra yem fabrikasını yaptı. Entegrasyonu kurdu. Mudurnu’da profesyonel kesimhane, sonra yem fabrikası sonra kuluçkahane, en sonda da kestiğiniz piliçlerin anne babalarından elde ettiğimiz yumurtalaraı kuluşkahanede basıp 21 gün sonra çıkan civcivleri üreticiye araçlarımızla götürüyoruz. Entegrasyon 1995‘de tamamlandı. 1995’de entegrasyon tamamlandı.
AVRUPA’DAN TEKNOLOJİ
- Yurtdışından bilgi teknoloji alımı oldu mu? Avrupa bizden önce tavuk yemeye başlamıştı herhalde?
Alman Lochmann firmasından ana damızlık civcivleri aldık. Avrupa, bizden önce tavuk eti yemeye başladılar. 2000 yılında 80 bin piliç keserken, ihracat var, iç Pazar da vardı. Doğuda çok talep vardı, çünkü her noktada bulunuyorduk. Her noktada tüketici ulaşırsa marka oluyorsunuz. Lezzette standart vardı!
İRAN’A REFERANS MEKTUBU
- Yatırımlar yine devam etti mi?
Tabi. Babam yatırım yapmak zorundayız. Ihracat yapacağız, iş aş vereceğiz, dedi. 1997’de tekrar yatırım kararı aldık. Dünyanın 3. Büyük kesimhanesinin inşasına başladık, 17 bin metrekare kesimhaneyi bir yılda bitirdik. 1998 yılında Demirel açışını yaptı. El yazısıyla ‘Akadaşım Tevfik Türesin’i ülkem adına kutluyorum‘ diye yazdı. İlk ihracatı da rahmetli Özal döneminde yaptık. Özal, ‘Kendisine güvencim sonsuzdur‘ Diye İran’a referans mektubu yazdı. İran’a gitti, anlaşma yaptık. 1982’de Türkiye’de ilk tavuk ihracatını yaptık.
- Yem hala devlet fabrikasından mı?
Yerli mısır veriyoruz, ABD’den almıyoruz. Günde 600 ton yem tüketiyoruz, yüzde 60’a yakını mısırdır. Adana Seyhan’dan her gün tırlarla gelirdi. Bizim tavuk etinin lezzeti ordan geliyordu. Genetiği değiştirilmemiş yerli mısır kullanıyorduk. Mudurnu’nun karasal iklimi de önemli, gündüz 30, akşam 15 dereceye düşüyor. Tavuk enerji almak için devamlı yem yiyor. Daha randımanlı yetişiyor. Bugün de Mudurnu, Türkiye’nin yüzde 50 üretimini karşılıyor.
MİGROS’A MAL VERMEK ZORDU
- İç pazara dağıtım nasıl yapılırdı? Zincir mağazalar o yıllarda başladı değil mi?
Günde İstanbul’da 15 bin tavuk veriyorduk. 1984’de bir günde 1 ton satılıyordu. Çok azdı, ben bunu 3 yılda 30 tona çıkarttım. 1987 yılındayız. Babamdan Ankara pazarında öğrendiğim usulu uyguladım. Migros kurulmuştu evet, ve onlara mal vermek de çok zor. Genel Müdür Yardımcısı Oktay Bey‘e gittik. Tavuklarımızı gösterdik. Bize, ‘Bizim dolaplarımız çalışmıyor. Kuru kesim satıyoruz. Kuru kesim bozulur. Sizin sulu kesimi alamam, dedi. Ben de üzülerek hayal kırıklığıyla gittim. Sonra aklıma Ankara’daki uygulama geldi.
- Ne yapıyordunuz?
But göğüs fileto yapıyordum dönercilere satıyordum. Bir fikir aklıma geldi: Tavuğu parçaladım! Ama buzhane küçüktü. Taksitle Milliyet gazetesinden (Milpa Pazarlama) taksitle 11 dip friz aldım. Her biri 100 kilo alıyordu. Gece donduruyorum, sabah BMC minibüsle servise çıkıyordum. Streç film yok, çiçekçi jelatiniyle paketleme yapığ, küvetlerin üstüne de Mudurnu stiker yapıştırıyordum. Oktay beyden yine randevu aldım. ‘Ya çocuklar sizin tavuklar bozulur demedim mi, dedi. Oktay Bey’e, ‘Tüketici yemediği kısımlara para veriyor. Temizleme 20 dakika sürüyor. Bekleyenler tavuk almaktan vazgeçiyor. O zaman biz de tavuğu parçaladık. Size hazır parçalanmış ürünler getirdik‘ dedim. Bize, ‘Çok iyi fikir , size 5 mağaza vereyim‘ dedi. Hemen dağıtıma başladık. Öyle ki, uygulama yeni olduğundan mağazadakiler de pek bilmiyor, kendi elimle paketleri vitrinlere yerleştiriyordum.
MANGAL ALIŞKANLIĞINI TEŞVİK
- Diğer mağazaların da ayağı mı alıştı? Nasıl yaygınlaştı?
Mahalledeki kadınlara tavuk hediye ettim, olmayan mağazalara gidip sordurdum bizden mal alsın diye talep yarattım. Şube tezgahtarı şube müdürüne Mudurnu talebi var, diyor. Şube müdürü de genel müdürlüğe iletiyor.
- E, göğüs ve butları sattınız, tavuğun diğer parçaları ne oldu?
Bundan sonra kanatlar birikti. Taşlıklar birikti. Satamıyorum, çöpe atıyorum. Sarayburnu ve Bakırköy’de ziyan olmasın diye balıklara atıyorum… Anadolu’dan bayilerimiz gelince Sulukule’ye götürürdüm. Orda aklıma geldi. ‘Ben kanatları denize atacağıma Karagümrük’te Romenlerin bulunduğu yere dükkan açacağım, Dedim. Ucuz fiyatla onların alabileceğini düşündüm. 50 liraya dükkan tuttum. Denize attığım kanatlar paraya dönüştü. Günde 1 tona yakın kanat satıyordum. Migros’larda folyo mangallar çıktı. 2 kilo kanat alana kadar 1 mangal hediye dedim. Mangal alışkanlığını teşvik! 1988 yılında da Gülhane parkında Günaydın gazetesi etkinlikler düzenledi. Ücretsiz konserler yapılıyordu. Küçük bir sarı çadır kurdum. Piliç çevirme makinesi koydum, muazzam satış yaptım. Günde 500 1000 adet satış yaptık.
KAHRINI ÇEKEN ÇARESİNİ DE BULUR
- Nasıl yetişiyorsunuz servise?
Bugünkü hızlı sevis sistemini kurdum. Kahrını çeken çaresini de bulur. Endüstri tasarımı deniyor. Iki kasa koydum. Sağdan sola sıraya giriyor. Pişmiş pilicini alıp masada oturup yiyor.
- Vee zincir mağazalar mı geliyor?
1990’da Kentucky Fried Chicken (KFC) şube açmıştı. Sonra ben Etiler’de dükkan tuttum. Babam da ABD’ye gitmişti. KFC‘den unu istettim, babam getirdi. Hacettepe Üniversitesi‘nde Gıda Bölümü hocası Aydın bey‘e götürdüm. ‘Bunun baharatlarını tesbit edebilir miyiz, Türkiye versiyonunu yapacağım, dedim. Biber, sarımsak soğan tuzu, biberiye, kekik, gibi dokuz çeşit baharata ulaştık. Ondan daha iyi bir ürün elde ettik. Lezzetlendirme unu elde ettik. O zaman Aksaray’da ilk şubesini kurduk. 1988 yılıydı. İç Mimarımız Yurdagül İyigöçecek hanımefendinin çizgisiyle Aksaray’ın unvanına yakışır sade, güzel bi restoran imar ettik oraya…
AMERİKAN MARKALARIYLA KAPIŞTIK
- Şimdi ne durumda?
Simit sarayı kiraladı. 2005’de kapandı. Ama oranın sayesinde restoran zincirini kurdum. Franchise sistemiyle bayiliklere başladım. Amerikan firmalarıyla kapışıyorduk. İstanbulAnkara yolunda otobanda Köprü restoranlar var. Adapazarı ve Düzce’de McDonalds’a rakip olarak açtım. Köfteburger ve tavuk lezzetlerimiz çok tutuluyordu. Tüketici, milliyiz diye bizi tercih ediyordu. 64 şubeye çıkınca McDonalds geldi satın almak istedi, 10 milyon dolar verdiler, satmadık. Belli firmalar zincir firmaları topluyor ya, o dönemde de zincir restoranları toopluyorlar. Rakibiz! Belki de batmamıza neden olan buydu. CIA işin içine girdi. Türkiye’de bir aracı kuruluş, Amerikan CIA eski başkanının Mudurnu’yu alacağını manşetten yazdı. Sonradan da gerçekleşmedi. Bu hikayede FETÖ’nün çok büyük rolü olduğundan şüpheleniyorum.
ÇİLLER POLİTİKALARIYLA BATTIK
- Nasıl yıkıldı Mudurnu Tavukçuluk?
Bizde 2480 kişi çalışıyordu. Mudurnulu emekçinin hakkını koruduk. Kazancımızı paylaştık. Köylümüz orman köylüsü. Arazisi yok. Herkes dua ediyor ailemize. Milli bir firmayız! Yaptığı yatırımlar nedeniyle, 19962000 yılı arası Mudurnu Mal Müdürlüğüne ödediğimiz vergi 42 milyon dolar! Yıllarca vergi şampiyonu olduk. Ülkenin buna ihtiyacı var. Ama kredi kullanarak yeni yatırım derken, geri ödemeleri yapamadık.
- Batış demek pek hoş değil ama ne zaman başladı?
2000 krizinde ekonomi profesörü denen ama ekonomiden anlamayan Tansu Çiller politikaları! 25 özel banka Mudurnu tavukçuluğu yıktı. Ecevit hükümetine fatura çıkarttılar, ama özel izinle banka kurmak Çiller dönemindeydi. Babam o dönemde milletvekili ve müsaade edilmemeli diye önergesi var.
- Banka borçları ve yüksek faizler mi batırdı?
Krediler bizi etkiledi, faizleri ödeyemedik. Büyük zararla şirketin sermaye yapısı zayıfladı. Bir şey daha yaşadık. On bin ton yaş mısırda küf çıktı. Hayvanlar gelişmedi, sindirim sistemi bozuldu. 1999’un son günleriydi…
- İflas mı ilan ettiniz?
İflas masası sattı. Babam, alsatçı birine sattı yanlışlıkla, büyük balık üreticisine sattı. O da İstanbul’daki Pak Tavukçuluk‘a sattı. Onlar da yapamadı, 34 yıl boş kaldı. Şimdi Er Piliç kiraladı. Eserin kaybolmaması önemli, hiç olmazsa bacası tütüyor.
SİYASET VE SANAYİCİLİK
- Ailenizde de siyasetçi var, hep Demirelci mi oldunuz?
Babam aslen CHP kökenliydi 1977 yılında belediye başkan adayı olmuştu. Et Balık Kurumu gibi tavukçuluğu belediye adına işletmek istiyordu, bu hayalle yola çıkıyor. Ama amcam AP ilçe başkanı. AP’li olmayan başka bir adamı, kardeşine karşı aday yapıyor ve kazandırıyor. Kasaba politikaları bunlar… Bu siyasi olaydan sonra amcam babama gelip ’Aslında sen hakettin, kendini ispat ettin, seni milletvekili yapalım“ diyor. Önce babam istemiyor, ama CHP’li arkadaşlarına danışıyor… ‘Sen de aday ol, AP burada güçlü‘ diyorlar. Onların onayıyla babam aday adayı oluyor. DYP’den ilk beşe giriyor. Oysa ilk 3 kişi seçilecek. Ben pazarlamacı olarak devreye girdim. Bizim orada 350 bin seçmen var, 5 milyon broşür bastırdım. Bir milyonuna Hasan Pulur’un babamı öven yazısını bastım. Köylere broşür atıyorduk helikopterle. Babam seçildi! Sonraki yıllarda Tayyip Bey de, Mesut Yılmaz da istedi, ama babam ‘Siyaset bana göre değil‘ dedi.
2002’de iflas ettiler. Sonra şirketler satıldı. Bizim entegremiz duruyor hala üretim yapıyor. Çok önemli! İzzet Baysal gibi ailemizi babamızı çok sever sayarlar.
PERİNÇEK 50 YILDIR BAĞIMSIZLIK İÇİN UĞRAŞIYOR
- Siz Vatan Partisi’ne katıldınız. Hangi programı cezbetti sizi?
Üretim programımızın çözümü doğrudur. Maddi manevi kendimi bu işe adadım. Zaten 1980 yılından beri takip ediyordum. 2000’e Doğru dergisini Mudurnu’da bulamıyorduk, getirtirdim. Sayın Perinçek, emeği koruyan bir lider, 50 yıldır bağımsızlık için uğraşıyor. Geçen yıl üye oldum, bize katıl dediler. ‘Bir şartla katılırım. Delege sistemini kaldırırsak, dedim. Delege sistemi siyasetin kalitesini bozar. Bu delegeler il ve ilçe başkanlını milletvekili adaylarını belirliyor. Bizim partimizde öyle değil. Diğerlerinde köşe başlarını kapmış kişileri milletvekili yapıyorlar. Tüm partilerin üyelerinin katılımıyla belirlenmeli. 50. Yıl gecesinde Sayın Perinçek rozetimi taktı. Çok mutluyum içim rahat. O gece bana rozet takılırken Ethem Sancak beni onore etti, ‘İşte üretici‘ dedi.
Aydınlık