Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Tvnet’teki Ayşe Böhürler ile Türk Kahvesi programına katıldı. Eğitim hayatında annesinin yerinin önemli olduğunu ifade eden Selçuk, 2 yıl önce vefat eden annesini hala yanında hissettiğini söyledi.

Psikoloji alanındaki çalışmalarında, annelerin davranışlarıyla ilgili de çalıştığını dile getiren Selçuk, “Annemin eğitim hayatımla ilgisi çok önemli. Onun sayesinde okudum, diyebilirim. Doğduğum köyde ilkokul birinci sınıfa 5 yaş 2 aylıkken başladım. Ailem Ankara’ya göçmüştü, ben de babaannemin yanında köyde kaldım. Toplam 17 gün gitmişim okula gerisinde de kaçmışım.” diye konuştu.

Köy okullarına karşı hassasiyeti olduğunu dile getiren Selçuk, “Taşımalı eğitimle ilgili meseleler beni çok rahatsız ediyor. Gerçekten bir tedbir almamız lazım. Köy okullarının aslında bir hayat sahnesi olduğunu, çocuğun yaşamla irtibatının orada sahicileştiğini unutmamamız lazım. Diğer türlü çocuğun hayatını çok yapaylaştırıyoruz ve eğitimi sadece öğretim prosesi gibi algılattırıyoruz. Bu çok doğru bir şey değil.” ifadelerini kullandı.

Selçuk, daha sonra Ankara’da ikinci sınıfa devam ettiğini, akademik yetersizliği olduğu için iki öğretmenin de kendisini sınıfına almadığını belirterek, sonunda emekliliği yaklaşan öğretmeninin sınıfına kabul edildiğini söyledi.

Sınıfında köyden gelmiş bir öğrenci olarak çocukların kendisiyle konuşmadığını anlatan Selçuk, şöyle devam etti:

“Sınıfta yokmuşum gibi sanki. Bir tek şekilde görülüyorum; ağabeyimden ablama, ablamdan da bana geçen siyah bir önlük var. Önlüğün yan taraflarında bulunan bir cebi çok yıprandığı için annem birini atmış, bir cebi de ters çevirip ortaya dikmiş. 700 kadar öğrencinin içinde cebi ortada olan tek öğrenci benim. Çok dikkat çekiyor bu, ama hiç kimse konuşmuyor. Öğretmen bir hikaye anlatarak, ‘sekmek ne demek’ diye sordu. Sınıfta da sekmeyi bilen bir tek ben oldum. Öğretmenim beni alkışlattı ve teneffüste çocuklar benimle ilk kez konuşmaya başladı.”

“HAYALİMDE TIR ŞOFÖRÜ OLMAK VARDI”

Lise döneminde 2 ay kadar okuldan kaçtığını, bunun üzerine babası “Okumayıp benim gibi dolmuş şoförü mü olacaksın?” diyerek kendisini dövünce “Hayır, ben tır şoförü olacağım.” dediğini belirten Selçuk, lisede bir yıl sınıfta kaldığını, ardından da Ankara Üniversitesi’nde Eğitim Bilimleri Fakültesine devam ettiğini, bu sürede de dolmuş ve taksi şoförlüğü yaptığını anlattı.

Selçuk, Ayşe Böhürler’in “Çoçukluk hayallerinizle bugün geldiğiniz yer uyuşuyor mu?” sorusuna, “Aslında uyuşmuyor. Benim hayalimde nikelajlı büyük bir tırda, tır şoförü olmak vardı.” dedi.

“DOĞRU BİR PROJEYDİ VE KENDİ İÇİNDE EVRİLEBİLİRDİ”

Köy Enstitüleri’nin 1948 yılında kesintiye uğratıldığını ifade eden Bakan Selçuk, “Bence devam etmeliydi çünkü kendi doğası içinde özgün bir tasarım içeriyordu. Günlük siyasi sıkıntılar vardı, belirli kişiler ya da gruplar, Köy Enstitüleri’ni kendi dünya görüşlerinin bir doktrinasyon aracı olarak kullanmaya başladılar. Köy Enstitüleri, doğru bir projeydi ve kendi içinde evrilebilirdi, bir tekamül olurdu ama bunun kısmen kötüye kullanımı, bu tür bir özgün tasarımın Türkiye’den çıkıyor olmasının da özellikle Marshall Yardımları politikası çerçevesinde düşündüğümüzde çok istenmediğini görüyoruz. Yani ‘Türkler özel bir şey yapmasın, uçak yapmasınlar, Köy Enstitüleri gibi orijinal okulları olmasın, Türkiye’nin kendi demiryolu stratejisi olmasın’.” dedi.

Reklamdan sonra devam ediyor

“EĞİTİM ÖNEMLİ DEĞİL, DEĞERLİ”

Bir soru üzerine Bakan Selçuk, “Eğitimin önemli olması ifadesi beni rahatsız ediyor çünkü eğitim önemli değil, değerli. Çünkü değer dediğimiz şey, bir medeniyetin enerjisidir. Önem dediğimiz şey daha pragmatik bir şeydir daha önemsiz olabilir. Ama değer atfedilen zeminiyle kutsal bile olabilir, olmayabilir de. Bu anlamda ben gelecekle ilgili çok kaygılanıyorum. Şundan dolayı; bu kadar birikimi, tarihsel donanımı varken, bugünkü enerjimiz varken çok daha iyisini yapabiliriz.” yanıtını verdi.

Bunu yapamıyor olmanın ve kendisine “Siz bu ülkenin çocuklarının geleceği için ne düşünüyorsunuz, ne yapmak istiyorsunuz?” sorusunun sorulmamasından rahatsız olduğunu dile getiren Selçuk, sözlerine şöyle devam etti:

“Sorulan her şey, kişilerin ya özlük haklarıyla ya günlük siyasi çatışmalarla ilgili ya da geçmişten bugüne taşıdığımız çözülmesi bu bağlamda mümkün olmayan birtakım çatışma unsurları, hep bunlar konuşuluyor. Milli Eğitim Bakanı asla kendi dönemi için kısa vadeli hemen bir şey yapmaz.

Bu bir maraton koşusuysa, gelecek için ne düşünüyorum çocuklar açısından; bizim bebelerin, evlatların, dünyanın her yerinde gururla, sabırla ve dimdik ayakta durarak, kendi var oluşundan, ülkesinden, toprağından, ürettiğinden tatmin olmuş bir hissiyatla ‘biz de buradayız, varız’ diyebilecek bir gençlik istiyorum. Bunu yapabilmenin her koşulu var Türkiye’de. Fakat eğitim, bir grup hizip ya da parti ödevi değil. Eğitim bir millet, ülke ödevi. Bir mutabakat istiyor eğitim. Mutabakat olmazsa milletleşemiyoruz. Milletleşemeyince herkes bulunduğu yerden ateş etmeye başlıyor. Bizim bu mutabakat üzerine bir gelecek tasavvuruna ihtiyacımız var.”

“VELİYİ İNANILMAZ BİR ENERJİ HARCAMAYA MAHKUM EDİYORUZ”

Binlerce veli konferansı verdiğini ve bazen espri olsun diye “veliler olmasa biz çocukları ne güzel yetiştiririz” dediğini anlatan Bakan Selçuk, “Bununla şunu anlatmaya çalışıyorum; velileri çaresiz bırakıyoruz. Diyoruz ki; ‘Çocuk için böyle bir senaryo var. Şu sınavı kazanırsa, şuraya gider.’. Veliler buraya odaklandığı için çocuğun karakter, mizaç, ahlak gelişimi, insan olarak ayakta durma ve mücadele etme becerisi, stres yönetimi, psikolojik bağışıklığıyla ilgilenecek bir bakış açısını velilerle paylaşmıyoruz. Veliyi çok dar bir koridorda, inanılmaz bir enerji harcamaya mahkum ediyoruz.” diye konuştu.

“YETİŞKİNLİĞİNDE, ERGENLİĞİNDE AYAKTA DURAMAYAN ÇOCUKLAR VAR”

Bir ailedeki çocuk sayısının azalmasının, çocuğun gelişimine etkilerine de değinen Selçuk, “Bir çocuğun hayatta ayakta durmasının temelinde yatan şey, mücadele azmi. Bir çocuk ne kadar mücadele ederse bağışıklığı o kadar gelişiyor. Şimdi çocuğa her şey hazır sunulduğu ve hiç bir şekilde yorulmadığı için, iyilik diye yaptığımız şey, çocuğu zayıflatıyor. Yetişkinliğinde, ergenliğinde ayakta duramayan çocuklar var. 6 çocuğun hakkı, bir çocuğun üstüne boca ediliyor ve çocuk aşırı dozdan gidiyor. Ego formasyonları bozuluyor.” değerlendirmesinde bulundu.

“BU KADAR KİTLESEL EĞİTİM, KİTLESEL İMHA DOĞURUR”

Bir öğretmenin kendisini tanımadan, mizacını bilmeden başkasını tanımaya çalışmasının çok doğru olmadığını ifade eden Selçuk, bunun biliniyor olmasının, çocuğun içindeki müfredatı bilmeyi getirdiğini söyledi.

Her çocuğun müfredatının kendi içinde saklı olduğunu anlatan Selçuk, “Bu çağın teknolojisindeki gelişmelerden dolayı, öğrenmenin bireyselleştirilmesi süreci hızlanacak. Kişiye özel öğrenme içerikleri oluşturulacak ve müfredat kişiselleşecek önümüzdeki süreçte. Bu kadar kitlesel eğitim, kitlesel imha doğurur. Bu kadar kitlesel eğitim doğru değil. Bir fabrika yemeği gibi bir şey yapıyoruz, anne yemeğine doğru gidişat, vizyon olmalı.” dedi.

Hayalindeki öğretmen profilini anlatan Bakan Selçuk, “Öğretmenin bilgisi, hep benim ikincil unsurum. Ben öğretmenin şefkatine bakarım. Eğer şefkat varsa, arkası gelir. Şefkat yoksa bir resmi görev, geçim vasıtası için yapılan bir şey vardır. Meselenin özü şefkatte. Bir eğitim fakültesinde öğretmen yetiştirirken şefkat hiç konuşulmuyor. İyi bir öğretmen aslında çocuklara bir şey öğrettiğini düşünmez, öğretmenlik, öğretmenin kendi serüvenidir, yolculuğudur. Doğrudan ‘çocuğa bir şey veriyorum, öğretiyorum’ denildiği anda, öğretmenlik bitiyor. Öğretmen ustaysa eğer, müfredat gerekmiyor. Müfredat engelleyici bir husustur. Müfredat ya da metot daha çok acemiye lazımdır, ustaya değil.” diye konuştu.

ÖĞRETMEN ADAYLARININ ATAMA TALEPLERİ

Konuşmasında öğretmen adaylarının atama taleplerine de değinen Selçuk, “Gençler, iş arıyorlar. Evlenecekler. Çocuk çocuk sahibi olmak ve bir yer tutunmak istiyorlar. Bu çok doğal ve insani. Bizim de bir tablomuz var. Öğretmen açığı hangi alanlarda ne kadar? Bir de bütçemiz var. Buna Milli Eğitim Bakanlığı karar vermiyor. Bu bir hükümet meselesi, maliyenin onayı lazım. Bir ihtiyaç analizi yapılıyor. Bazı branşlarda gerçekten hiç ihtiyaç yok. Hatta fazla var. Bu branştaki meslektaşlarımız ‘Bizden de atama yapın.’ diyorlar. Burada benim devlet ve millet adına bir karar vermem gerekiyor. Bu nihayetinde yetim malı. Bu kararı verirken sevdiğim branşlara göre mi karar vereyim, çok fazla sosyal medyada talep olan branşlara göre mi karar vereyim, yoksa işin hukukunu koruyup gerçekten ihtiyaç neyse ona göre mi karar vereyim? Burada bir mesuliyetimiz var. Bunun hukuka uygun olması çok önemli.” ifadelerini kullandı.

Selçuk, 2023 eğitim vizyonunda bazı bakanlıklarla beraber mesleki okulların kurulmaya başlandığını anımsatarak, Tarım ve Orman Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı’yla gerçekleştirilecek projeleri olduğunu söyledi.

“EĞİTİM VE EKONOMİ ARASINDA BİR ÖRTÜŞME GEREKİYOR”

Türkiye’de milli teknolojinin gelişimine dikkati çeken Selçuk, sözlerine şöyle devam etti:

“Dünyada ilk 3 sırada olduğumuz SİHA’lar gibi bazı hususlar da var. Bunun alt yapısını oluşturan ortaöğretim düzeyinde okullarımız yok. Bu anlamda da Savunma Sanayii Müsteşarlığı ve ilgili kurumlarımızla bir protokol imzalayıp lazer, optik vesaire gibi birçok bölümleri liseden başlatarak bu tür iş garantili okullar kuruyoruz. Uzay, havacılık, turizm, değirmencilikle ilgili de var. Birçok konuda doğrudan doğruya iktisadi hayatın birebir karşılığı olan okul ortamı oluşturmaya çalışıyoruz. Okul ekonomik hayattan bağımsız olamaz. Burada bir eğitim veriyorum ama bunu sonucunda yetişen çocuklar benim ekonomide ihtiyacımı karşılamıyorsa o zaman bunun bir anlamı yok. Mesleki eğitim pahalı bir eğitim. Bundan sonraki süreçte cari açığımızı oluşturan alanlar olmak üzere hangi dallarda ve alanlarda orta öğretim seviyesinde ara eleman değil de aranan eleman yetiştireceğiz. Bunun peşindeyiz. Geçen hafta yine Balıkesir’de doğal kaynaklarla ilgili bir lisenin temelini attık. Yine iş garantili bir lise olacak. Bu tür binlerce okulumuz olduğunda o zaman mesleki eğime olan talebi yeniden şekillendirme imkanımız olacak. Çünkü mezunlarının beceri setlerine baktığımızda sanayiciler çok memnun değil. ‘Lise mezunu çok ama meslek lisesi mezunlarının yüzde 8’i kendi alanlarında çalışıyor.’ diyorlar. Çok düşük. Yüzde 90’dan fazlası çalışmıyor. O zaman biz neden bu yatırımı yapıyoruz? Eğitim ve ekonomi arasında bir örtüşme gerekiyor. Bunu birbirine odaklamamız gerekiyor. Bu liseler böyle bir çalışmanın ürünü.”

“HAYATIN VE YÜKSEKÖĞRETİMİN İZDÜŞÜMÜNÜ OKULA YANSITALIM İSTİYORUZ”

Teknik okullara gelen çocukların da yüksek akademik başarılara sahip olduğunu hatırlatan Selçuk, “Bir kişi eğer şu kalemi üretiyorsa bu çok yüksek nitelik demektir. Yüksek nitelik denilen şey puansa, biz ona yüksek nitelik demiyoruz. Sadece popüler olan bir dönemde popüler olan alanda, 10 sene sonra o alan popüler olmayabilir. Birçok tıpta uzmanlık alanında 56 yıl önce çok popüler olan alanlar, bugün demode oldu. 10 sene içerisinde birçok meslek ortadan kaybolacak. Dolayısıyla meslek okulu mezunu çocuklarımız da bir numara. Çünkü o da o alanın işini en iyi yapacak ama ortam sağlarsak.” diye konuştu.

Bakan Selçuk, birçok konuda sahicilikten uzaklaşıldığını belirterek, “Yüksek öğretimde alanlar var. Bu alanlar aslında hayatın kendisiyle alakalı. Sağlık, üretim, sanat… Hayatın ve yükseköğretimin izdüşümünü okula yansıtalım istiyoruz. Bütün ilkokullarda birkaç yıl içerisinde mühendislik, sanatla ve sporla ilgili atölye kurabilirsem bunlar yukarıdaki mesleklerin yani hayatın izdüşümüdür. Dolayısıyla hayatla doğrudan doğruya irtibatlı bir şekilde ortaokulda, lisede biraz daha dallanmış bir şekilde animasyon, acil yardım, bağlama gibi birçok paket olabilir. Çocuk bu paketlerden birisine yönelebilir. Mevcut durumda çocuklar 1516 ders alıyor ortaöğretimde. Bu, çocuğu tümüyle felç ediyor. Hiçbir şeyle ilgilenemez hale geliyor. Bunu yarıya yakın azaltacağız. Bir çocuk senede 1516 ders alıyor. Tam netleşmedi ama 78 derse indirerek, çocuğu tanıdıktan sonra nereye gitmek istiyorsa artık orada derinleşsin istiyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.

Bilimin yol göstericiliğine ihtiyaçları olduğunu dile getiren Selçuk, okul kurumunun eskisi gibi güçlü olmadığını kaydetti. Selçuk, okulun da hakkını koruyarak, okulu hayatla irtibatlı hale getirerek eğitimi işlevselleştirmek istediklerini ifade etti. Mesajı insana olan her şeyin önce evrensel başladığını aktaran Selçuk, evrensel bakacaklarını ama bu toprağın boyasının da ihmal edilmemesi gerektiğini söyledi.